Hesaplaşma vakti: İsrail’in ateşlediği fitil kendini yaktı!
Hesaplaşma vakti: İsrail’in ateşlediği fitil kendini yaktı!
- 11-12-2024 07:24
- 2869
- 11-12-2024 07:24
- 2869
Hesaplaşma vakti: İsrail’in ateşlediği fitil kendini yaktı!
MOSKOVA
Rusya-Ukrayna Savaşı'ndaki anlaşmazlıklar neticesinde, 24 Şubat 2022'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'da “özel bir askeri operasyon” başlatması, aslında görünürdeki sebeplerin ötesinde, o gün olduğu gibi günümüzde de Suriye'de kendini açıkça gösteren bir İsrail ile bağlantılıdır.
İsrail'in Ortadoğu'daki “boyunu uzatma” arzusu, su kaynaklarına olan “iştahı”, ABD'nin bölgedeki petrol yataklarına yönelik planları ve genel olarak izlediği dış politikası, bu operasyonun başlamasına neden olmuştur. Batı, Kiev üzerinden Rusya’yı “izole etme” programını devreye sokarak, Ukrayna’ya karşı Rusya’yı “tam anlamıyla” kışkırtmış ve Rusya-Ukrayna savaşının fitilini ateşlemişti. Türkiye ve Rusya'nın Suriye topraklarında yürüttüğü ortak askeri devriye ve operasyonlardan rahatsız olan ABD öncülüğündeki İsrail, yıllar önce Rusya'nın bölgeden çekilmesini isteyen devletlerin başında geliyordu.
İsrail, 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı askeri operasyon boyunca uzun bir süre sessiz kaldı. Tarafını net bir şekilde belli etmeyen İsrail'in, Rusya'yı Ukrayna'ya yönlendirmekte bir amacı vardı: Rus ordusunu Suriye topraklarından çıkartmak ve Moskova'yı sözde “iç meselesi” olan Ukrayna çatışma bölgesine yoğunlaştırmak. Rusya, Ukrayna'ya müdahale ettikten sonra Suriye'deki askerlerini geri çekmemişti. Ancak Moskova yönetimi, İsrail ve Batı'nın bölgede planladığı stratejilere uyum sağlamak amacıyla kısa süre içinde askerlerini çekti ve Ukrayna'ya daha kapsamlı bir şekilde girdi.
İlginç olan şu ki; İsrail, Ukrayna ile ilgili durumu nedeniyle diğer Avrupa ülkeleri gibi Rusya'yı “lanetlemeyi” ya da “aşağılamayı” tercih etmedi. Ancak bir süre sonra; “Ukrayna'daki İsrailliler savaş mağduru; onların İsrail'e tahliye edilmesini talep ediyorum” şeklinde sesini yükselten bir İsrail yönetimi ile karşılaştık. Bu talepler daha sonra Golan Tepeleri'nin İsrail toprağı olduğu ve tahliye edilecek İsraillilerin bu bölgelere yerleştirilmesi gerektiği iddialarına dönüştü. Böylece niyetleri netlik kazandı.
Rusya'nın Golan Tepeleri'nin Suriye topraklarına ait olduğunu defalarca açıkça ifade etmesine rağmen İsrail, kendi arzularında kararlı ve inatçı bir tutum sergiledi. Bu inat, günümüzde bile Filistin halkına uyguladığı zulümle devam ediyor. Geçen süre zarfında, İsrail, daha fazla dayanamayarak Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna'yı açıkça destekleme kararı aldı.
Ancak, Türk Devleti'nin ezeli “töre” anlayışı, İsrail'in Filistin halkına yaşattığı zulme karşı dik durmayı sürdürürken, Rusya ile geliştirdiği “hassas” dış politika sayesinde Orta Doğu'daki varlığını her daim korumuştur. Öte yandan; İsrail'in gerçekleştirdiği “vahşet” nedeniyle ABD'nin de uluslararası alanda büyük kayıplar yaşadığını belirtmek gerekir. Bugün, Arap dünyasının ABD yerine Rusya'yı daha güvenilir bir seçenek olarak görmesi ise artık bir gerçek haline gelmiştir.
Rusya, uzun zamandır İran'ın Hizbullah destekçilerini Lübnan'ın güneyinden çıkararak Suriye'nin Humus, Halep ve Şam kırsalına yerleştirmeye çalıştığını biliyordu. Rusya-Ukrayna barış müzakerelerini baltalamak isteyenler, aynı zamanda Suriye'yi talan etme niyetlerini de ortaya koymuşlardı. Bu durumu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, zamanında “Anglosaksonlar!” diyerek ifade etmişti.
Bugün ise, Netanyahu’nun tek çaresi İran’a saldırmaktan geçiyor. Bunun yaşanacağı günlere giriş yaptık. Öte yandan; Türkiye’nin gelişimini sürdürebilmesi, bir Türkiye-Suriye savaşının engellenmesine bağlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en etkili stratejisi ise Suriye’yi yanına alarak Netanyahu’yu geri dönüşü olmayan bir yola itmek olacaktır.
Kısaca, bugün Türkiye ile Rusya arasında Suriye topraklarında “çift başlı” PKK’nın etkisini azaltmak amacıyla birçok hesaplar kesilmektedir. Tüm bu çabalar içinde, Rusya'nın Türk Devleti ile koordineli bir şekilde Suriye konusunu “zamanında” ve “akıllıca” ele aldığını belirtmek önemlidir. Aynı zamanda, olası bir Suriye-Türkiye savaşı önlenerek, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusundaki potansiyel tehditler bertaraf edilmiştir. Bunun yanı sıra, yakında Trump ve Putin tarafından yapılacak görüşmelerde Ukrayna'nın kaderi ile ilgili Rusya'nın elinin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin barış müzakerelerinde “koordinasyonun” tam merkezine yerleştirilmesi sağlanmıştır.
Bugün Suriye'de yaşanan gelişmeler, Trump'ın öncülüğünde ABD yönetiminin önümüzdeki günlerde İran'a bir saldırı düzenleyeceğini öngörmeyi mümkün kılıyor. Bu saldırının, muhtemelen Şubat-Mart 2025 civarında gerçekleşeceğini düşündüğümde, Netanyahu için bir “kurtarma operasyonu”nun devreye gireceğini söyleyebiliriz. Zira Trump'ın geri dönüşü, İran'ın çöküşünü beraberinde getirecektir; Trump bunu istemese bile! İran'daki bazı grupların da bir an önce “aklıselim” bir tutum sergilemeleri ve günümüz gerçeklerini göz ardı etmemeleri, ülkenin ulusal güvenliği açısından da son derece önemli bir hal almıştır.
Özetle; dün İsrail yetkililerini Uluslararası Ceza Mahkemelerinde tutuklama kararına çarptıran takdir-i ilahi, bugün Türk Devleti’nin -Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’da başlattığı gibi- Suriye başta olmak üzere İsrail’in “silahsızlandırılmasına” da yönelik bir özel harekât başlattığına bizleri şahit etmiştir.
.
Hasan Enes Karahan, dikGAZETE.com
Hesaplaşma vakti: İsrail’in ateşlediği fitil kendini yaktı!
MOSKOVA
Rusya-Ukrayna Savaşı'ndaki anlaşmazlıklar neticesinde, 24 Şubat 2022'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'da “özel bir askeri operasyon” başlatması, aslında görünürdeki sebeplerin ötesinde, o gün olduğu gibi günümüzde de Suriye'de kendini açıkça gösteren bir İsrail ile bağlantılıdır.
İsrail'in Ortadoğu'daki “boyunu uzatma” arzusu, su kaynaklarına olan “iştahı”, ABD'nin bölgedeki petrol yataklarına yönelik planları ve genel olarak izlediği dış politikası, bu operasyonun başlamasına neden olmuştur. Batı, Kiev üzerinden Rusya’yı “izole etme” programını devreye sokarak, Ukrayna’ya karşı Rusya’yı “tam anlamıyla” kışkırtmış ve Rusya-Ukrayna savaşının fitilini ateşlemişti. Türkiye ve Rusya'nın Suriye topraklarında yürüttüğü ortak askeri devriye ve operasyonlardan rahatsız olan ABD öncülüğündeki İsrail, yıllar önce Rusya'nın bölgeden çekilmesini isteyen devletlerin başında geliyordu.
İsrail, 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı askeri operasyon boyunca uzun bir süre sessiz kaldı. Tarafını net bir şekilde belli etmeyen İsrail'in, Rusya'yı Ukrayna'ya yönlendirmekte bir amacı vardı: Rus ordusunu Suriye topraklarından çıkartmak ve Moskova'yı sözde “iç meselesi” olan Ukrayna çatışma bölgesine yoğunlaştırmak. Rusya, Ukrayna'ya müdahale ettikten sonra Suriye'deki askerlerini geri çekmemişti. Ancak Moskova yönetimi, İsrail ve Batı'nın bölgede planladığı stratejilere uyum sağlamak amacıyla kısa süre içinde askerlerini çekti ve Ukrayna'ya daha kapsamlı bir şekilde girdi.
İlginç olan şu ki; İsrail, Ukrayna ile ilgili durumu nedeniyle diğer Avrupa ülkeleri gibi Rusya'yı “lanetlemeyi” ya da “aşağılamayı” tercih etmedi. Ancak bir süre sonra; “Ukrayna'daki İsrailliler savaş mağduru; onların İsrail'e tahliye edilmesini talep ediyorum” şeklinde sesini yükselten bir İsrail yönetimi ile karşılaştık. Bu talepler daha sonra Golan Tepeleri'nin İsrail toprağı olduğu ve tahliye edilecek İsraillilerin bu bölgelere yerleştirilmesi gerektiği iddialarına dönüştü. Böylece niyetleri netlik kazandı.
Rusya'nın Golan Tepeleri'nin Suriye topraklarına ait olduğunu defalarca açıkça ifade etmesine rağmen İsrail, kendi arzularında kararlı ve inatçı bir tutum sergiledi. Bu inat, günümüzde bile Filistin halkına uyguladığı zulümle devam ediyor. Geçen süre zarfında, İsrail, daha fazla dayanamayarak Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna'yı açıkça destekleme kararı aldı.
Ancak, Türk Devleti'nin ezeli “töre” anlayışı, İsrail'in Filistin halkına yaşattığı zulme karşı dik durmayı sürdürürken, Rusya ile geliştirdiği “hassas” dış politika sayesinde Orta Doğu'daki varlığını her daim korumuştur. Öte yandan; İsrail'in gerçekleştirdiği “vahşet” nedeniyle ABD'nin de uluslararası alanda büyük kayıplar yaşadığını belirtmek gerekir. Bugün, Arap dünyasının ABD yerine Rusya'yı daha güvenilir bir seçenek olarak görmesi ise artık bir gerçek haline gelmiştir.
Rusya, uzun zamandır İran'ın Hizbullah destekçilerini Lübnan'ın güneyinden çıkararak Suriye'nin Humus, Halep ve Şam kırsalına yerleştirmeye çalıştığını biliyordu. Rusya-Ukrayna barış müzakerelerini baltalamak isteyenler, aynı zamanda Suriye'yi talan etme niyetlerini de ortaya koymuşlardı. Bu durumu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, zamanında “Anglosaksonlar!” diyerek ifade etmişti.
Bugün ise, Netanyahu’nun tek çaresi İran’a saldırmaktan geçiyor. Bunun yaşanacağı günlere giriş yaptık. Öte yandan; Türkiye’nin gelişimini sürdürebilmesi, bir Türkiye-Suriye savaşının engellenmesine bağlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en etkili stratejisi ise Suriye’yi yanına alarak Netanyahu’yu geri dönüşü olmayan bir yola itmek olacaktır.
Kısaca, bugün Türkiye ile Rusya arasında Suriye topraklarında “çift başlı” PKK’nın etkisini azaltmak amacıyla birçok hesaplar kesilmektedir. Tüm bu çabalar içinde, Rusya'nın Türk Devleti ile koordineli bir şekilde Suriye konusunu “zamanında” ve “akıllıca” ele aldığını belirtmek önemlidir. Aynı zamanda, olası bir Suriye-Türkiye savaşı önlenerek, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusundaki potansiyel tehditler bertaraf edilmiştir. Bunun yanı sıra, yakında Trump ve Putin tarafından yapılacak görüşmelerde Ukrayna'nın kaderi ile ilgili Rusya'nın elinin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin barış müzakerelerinde “koordinasyonun” tam merkezine yerleştirilmesi sağlanmıştır.
Bugün Suriye'de yaşanan gelişmeler, Trump'ın öncülüğünde ABD yönetiminin önümüzdeki günlerde İran'a bir saldırı düzenleyeceğini öngörmeyi mümkün kılıyor. Bu saldırının, muhtemelen Şubat-Mart 2025 civarında gerçekleşeceğini düşündüğümde, Netanyahu için bir “kurtarma operasyonu”nun devreye gireceğini söyleyebiliriz. Zira Trump'ın geri dönüşü, İran'ın çöküşünü beraberinde getirecektir; Trump bunu istemese bile! İran'daki bazı grupların da bir an önce “aklıselim” bir tutum sergilemeleri ve günümüz gerçeklerini göz ardı etmemeleri, ülkenin ulusal güvenliği açısından da son derece önemli bir hal almıştır.
Özetle; dün İsrail yetkililerini Uluslararası Ceza Mahkemelerinde tutuklama kararına çarptıran takdir-i ilahi, bugün Türk Devleti’nin -Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’da başlattığı gibi- Suriye başta olmak üzere İsrail’in “silahsızlandırılmasına” da yönelik bir özel harekât başlattığına bizleri şahit etmiştir.
.
Hasan Enes Karahan, dikGAZETE.com