Huzursuz kalp sendromu

Huzursuz kalp sendromu

Huzursuz kalp sendromu Huzursuz kalp sendromu

Huzursuz kalp sendromu

Akıl erdiremiyorlar, hayatın bütün zorlukları, yoksunluklarına rağmen aklını bir an bile askıya alıp, beyin hücrelerini uyuşturup bilincini geçici süre yitirmeden nasıl yaşanabilir olduğuna.

Anlayamıyorlar, insanın birileri tarafından belirlenmiş ihtiyaçlar hiyerarşisini alt üst eden bir yapıda olduğunu.

İnsanın hiçbir koşulda ve hayatının hiçbir döneminde tam olarak güven duygusunu hissedemeyeceğinin bilincinde değiller.

Ne kadar özen gösterirse göstersin bedeninde hiçbir sebep yokken birden kalbinin duruvereceğini bile bile “en temel” ihtiyacı olan güven duygusunu hissedemeyeceğini aslında çok iyi biliyorlar ama görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

İnsan zihninin çalışma şartlarının arasında fiziki konfor olmadığını, bazı önemli eserlerin zindanlarda yazıldığını biliyorlar.

Maslow'un İhtiyaçlar hiyerarşisi koca bir yalan, insanın en temel ihtiyacı güven duygusudur dışında.

Evet en büyük ve temel ihtiyacımız güven.

Güvenmek ve güvenilmek.

Emniyette hissetmek.

Aniden gelecek ölüm gerçeğini bile bile nasıl güvende kalmaya devam edilir, zihnini uyuşturmadan bilmiyorlar, bilenleri yadırgıyorlar.

Mistik olmakla, akli ve bilimsel olmamakla itham ediyor ve değersizleştirme yoluna gidiyorlar.

Çoğu, Nietzsche'nin ruhun üç değişiminin ilki yani deve dediği aşamadalar. Deve olduklarını yeni fark ettiler. Sorgusuzca yüklendiklerini, diz çöküp, sırtından attığı aşamadır bu insanın Nietzsche'ye göre. İkinci aşama aslan gibi bu yükleri parçalama aşamasıdır. Pek azı bu aşamada.

Ve en sonunda çocukluk aşaması gelir. Masumca yeni değerler üretme aşaması.

Maslow'da en altta olan çocukluk ve bu dönemde temellerini atmak gerektiği vurgulanan güven duygusu, Nietzsche'de en üsttedir. Çünkü insan, çocukken güven duygusu edinebilmenin bedelini sorgusuzca değerleri yüklenerek öder. Kendine ait olmayan bu değerler, onu sırf emniyette hissettirdiği için onlara tutunur. Maslow'ungüven duygusu” dediği budur.

Ancak Nietzsche’nin insan için ön gördüğü “en üst aşama çocukluk” dediği deve ve aslandan sonra gelen aşamadır.

Değerlerin yeniden değerlendirilmesini önerir Nietzsche, insanın çöküşünü engelleyip, üst/insana ulaşabilmesi için.

Fakat bize Nietzsche anlatanlar onun bu vurgusunu es geçerler. Aslan gibi parçalarlar, tüm değerleri yok ederler fakat yerine bir şey koymazlar. Ve bu halde güvende olmayı umarlar. Umduklarını bulamayınca da zihinlerini uyuşturmakta bulurlar çareyi, şuurlarını askıya almakta...

İmanı tek kelime ile dilimize çevirsek “güven” ile karşılık bulur.

Ve insan ne bebekken altı zamanında alındı, annesine güvenli bağlandı diye bu ihtiyacını giderebilir ömrü boyunca ne de kendisine yüklenen tüm değerlerden silkinip onu parçaladığı zaman...

İnsan bu en temel güven duygusunu “masumca bir evet” deyip -Nietzsche'nin tabiriyle- varlığının farkına vardığında hissedebilir.

İnsan, o mutlak güven duygusunu onu “Var edeninvarlığını hissettiğinde hissedebilir ancak.

Bunu hissedemeyenlerin etrafına sataşıp “akıl yoksunu, mistikler” vb. demeleri gayet doğaldır, “huzursuz kalp sendromunun” en bariz göstergesidir zira bu durum.

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

Huzursuz kalp sendromu

Akıl erdiremiyorlar, hayatın bütün zorlukları, yoksunluklarına rağmen aklını bir an bile askıya alıp, beyin hücrelerini uyuşturup bilincini geçici süre yitirmeden nasıl yaşanabilir olduğuna.

Anlayamıyorlar, insanın birileri tarafından belirlenmiş ihtiyaçlar hiyerarşisini alt üst eden bir yapıda olduğunu.

İnsanın hiçbir koşulda ve hayatının hiçbir döneminde tam olarak güven duygusunu hissedemeyeceğinin bilincinde değiller.

Ne kadar özen gösterirse göstersin bedeninde hiçbir sebep yokken birden kalbinin duruvereceğini bile bile “en temel” ihtiyacı olan güven duygusunu hissedemeyeceğini aslında çok iyi biliyorlar ama görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

İnsan zihninin çalışma şartlarının arasında fiziki konfor olmadığını, bazı önemli eserlerin zindanlarda yazıldığını biliyorlar.

Maslow'un İhtiyaçlar hiyerarşisi koca bir yalan, insanın en temel ihtiyacı güven duygusudur dışında.

Evet en büyük ve temel ihtiyacımız güven.

Güvenmek ve güvenilmek.

Emniyette hissetmek.

Aniden gelecek ölüm gerçeğini bile bile nasıl güvende kalmaya devam edilir, zihnini uyuşturmadan bilmiyorlar, bilenleri yadırgıyorlar.

Mistik olmakla, akli ve bilimsel olmamakla itham ediyor ve değersizleştirme yoluna gidiyorlar.

Çoğu, Nietzsche'nin ruhun üç değişiminin ilki yani deve dediği aşamadalar. Deve olduklarını yeni fark ettiler. Sorgusuzca yüklendiklerini, diz çöküp, sırtından attığı aşamadır bu insanın Nietzsche'ye göre. İkinci aşama aslan gibi bu yükleri parçalama aşamasıdır. Pek azı bu aşamada.

Ve en sonunda çocukluk aşaması gelir. Masumca yeni değerler üretme aşaması.

Maslow'da en altta olan çocukluk ve bu dönemde temellerini atmak gerektiği vurgulanan güven duygusu, Nietzsche'de en üsttedir. Çünkü insan, çocukken güven duygusu edinebilmenin bedelini sorgusuzca değerleri yüklenerek öder. Kendine ait olmayan bu değerler, onu sırf emniyette hissettirdiği için onlara tutunur. Maslow'ungüven duygusu” dediği budur.

Ancak Nietzsche’nin insan için ön gördüğü “en üst aşama çocukluk” dediği deve ve aslandan sonra gelen aşamadır.

Değerlerin yeniden değerlendirilmesini önerir Nietzsche, insanın çöküşünü engelleyip, üst/insana ulaşabilmesi için.

Fakat bize Nietzsche anlatanlar onun bu vurgusunu es geçerler. Aslan gibi parçalarlar, tüm değerleri yok ederler fakat yerine bir şey koymazlar. Ve bu halde güvende olmayı umarlar. Umduklarını bulamayınca da zihinlerini uyuşturmakta bulurlar çareyi, şuurlarını askıya almakta...

İmanı tek kelime ile dilimize çevirsek “güven” ile karşılık bulur.

Ve insan ne bebekken altı zamanında alındı, annesine güvenli bağlandı diye bu ihtiyacını giderebilir ömrü boyunca ne de kendisine yüklenen tüm değerlerden silkinip onu parçaladığı zaman...

İnsan bu en temel güven duygusunu “masumca bir evet” deyip -Nietzsche'nin tabiriyle- varlığının farkına vardığında hissedebilir.

İnsan, o mutlak güven duygusunu onu “Var edeninvarlığını hissettiğinde hissedebilir ancak.

Bunu hissedemeyenlerin etrafına sataşıp “akıl yoksunu, mistikler” vb. demeleri gayet doğaldır, “huzursuz kalp sendromunun” en bariz göstergesidir zira bu durum.

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com