Kalpler Allah'ı anmakla huzur bulur
Kalpler Allah'ı anmakla huzur bulur
- 18-05-2023 07:02
- 2376
- 18-05-2023 07:02
- 2376
Kur’an'da insan; işitme, görme ve kalp gibi dünyayla iletişimin çıkış noktalarından sorumlu tutulmuştur. İnsan, bunlara dikkat etmeli ve necislerin buralara sızmasına izin vermemelidir.
Gerçek mümin, her şeyi Allah'ın idare ettiğine inandığı için gayb korkusu kompleksinden ve rızkın Allah'ın elinde olduğuna inandığı için de rızıksızlık korkusundan kurtulur.
İnsanların yaşadığı çevre ve bulunduğu sosyal yapılardaki rolleri icabı kendi gündemi/ öteleyemediği vazifeleri vardır.
Halbuki mü’minler için esas gündem “Alnımıza Yazılan Ölüm” olmalı.
İnsanı diğer canlılardan farklı kılan elbette akıldır. Fakat ölümü unutan akıl; insan olma vasfını yitirmiştir. İnsan, ölümün farklı bir boyuta geçişi sağladığını ve Allah'a kavuşmaktan başka bir şey olmadığını bilirse; hayat çizgisini ona göre planlar.
İnsan, kendisine hayatın zorluklarını aşma yeteneği sağlayan güçlü, merhametli, hakim bir güç/ yaratıcı olduğunu hisseder.
Allah; insanlara kendi içlerinden seçtiği, kılavuz/ peygamberler göndermiştir. Kur’an’a göre Peygamberimiz şöyle tanımlanmıştır: “(Resûlüm!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı (bir peygamber) olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” Sebe' Sûresi 28. Ayet
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’den Medine’ye hicret ederek; insanlık alemine yeni bir yaşama tarzı hediye etti.
İnsanlığın varoluş gayesini taçlandıran ve benliğe yüklenen kul vasfını açığa çıkaran İslam Dini; peygamberin hicreti ile ete kemiğe bürünmüştü.
Medine, bağrına bastığı peygamber ile eski adı Yesrib’i bırakır. Şehir, “güzel, hoş, temiz” anlamlarını içeren “Tayyibe” ismi ile anılır. Yesrib artık; Medînetü’r-Resül’dü.
Medine, şehirlerin en tepesinde; numune-i misal/ örnek alınacak, mihenk taşı proje şehirdi.
Hicret ile birlikte Medine’nin hafızası sıfırlanır. Şehir hayatı, insanların hayat tarzı yeniden tanımlanır.
İnsanlar; peygamberin hal, hareket ve yaşama tarzını birebir işitip görerek tatbik eder. Peygamber Efendimiz; toplumda şimdiye kadar görülmemiş büyük bir değişimi başlatır.
İnsanlığın kilitlenmiş kodları; Peygamberin tebliği ve yoğun gayreti ile tekrar açılır. Kayıp olan şifre; Kur’an’ın varlığı ile hatırlanır.
Peygamberimiz; “İslam Dininde hilf (Cahiliye Araplarında dayanışma amaçlı ittifak anlaşması) yoktur, din kardeşliği vardır” tebliği ile ashaptan yüze yakın kişiyi birbirileri ile kardeş ilan eder.
Din kardeşliğine, kan kardeşliğinden de öte bir anlam yüklenmiş oldu. Mü’minler artık kardeşti. Kardeş olmama gibi bir seçenek yoktu.
Kur’an-ı Kerim, bu hususu şöyle anlatır. “Allah, kendi yolunda (birbirine) kurşunla kenetlenip kaynaşmış bir yapı gibi saf halinde (kendi yolunda) savaşanları sever” Saff Sûresi 4. Ayet.
Ayette ‘Mersus’ kelimesi geçmektedir.
Mersus; demirin eritilerek çeliğe dönüşmesi ve kurşun levhalarla kaplanan duvarın sağlamlığına işaret etmektedir.
Mersus Kardeşliğinin gayesi: Allah rızasını gözeterek; kendin için istediğini, kardeşin için de istemekten geçmektedir.
Mersus Kardeşliğinde samimi bağlılık, dayanışma, kayırıp gözetme ve yiğitlik kavramları yer alır.
Mersus Kardeşliği ile Fütüvvet kesişmektedir. Gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik gibi anlamları olan fütüvvet; ıstılahta Allah'ın emirlerine ve Resulullahın sünnetine uymak ayrıca, Allah'ın dostlarıyla sohbet etmek demektir.
“La İlahe İllallah Muhammedün Resullullah”; Allah var şeriki yok, sadece ona ibadet ederiz. La ilahe illallah, İkilik yok; Allah var.
Küresel Şeytan Şebekesi/ Şer Cephesi; kapsam alanını gün geçtikçe genişletmekte.
İnsanlığı sürüklediği sahte düzenin cazibesine kapılmamak için tek kurtuluş reçetesi ‘Tevhit’tir. Allah’tan gayrısını ret etmek ve Allah’a giden yoldaki engellere takılmamaktır; Tevhit.
Tevhit; İslam akidesinin temel taşıdır. Her insanın Allah'a doğrudan hesap vereceği inancı; vicdan hürriyetini ve kişisel sorumluluğu güçlendirir.
Tevhit; inanç, ibadet, siyaset ve toplumsal hayatta bütüncül bir yaklaşımı ifade eder.
Tevhit; mazlum, esir ve mustazaf ulusların bağımsızlığını kazandıran eylem bütünüdür.
Tevhit; küreselleşme ile birlikte postmodern/ dijital çağın aynı zamanda karanlık yüzünün olduğunun da farkındalığını sağlar.
-İnsan o halde neyi bekliyor?
-Başlangıç noktası neresi?
-Hangi hal üzerinde olunmalı?
Tüm bunların cevabını bulmak için yeniden okuma yapmalıyız.
-Neyi okuyacağız?
Mutlaka; Allah’ın kitabını; Kur’an-ı Kerim’i okuyalım. Çoluk çocuğa ilk okutulması gerekenin, Kur’an olduğunu unutmayalım.
Kur’an; insanı yanlış yola sürüklenmesini engeller.
İslam kaynaklarına yeniden dönerek; Tevhit kavramını daha etkili ve anlaşılır bir şekilde yeniden öğrenelim.
İslam toplumunun ve uluslararası camianın sorunlarına, Tevhit inancı çerçevesinde çözüm üretmeliyiz.
Din ve devlet arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanarak, Tevhit temelli adalet, eşitlik ve özgürlük anlayışı siyasi gündeme alınmalıdır.
Tevhit Yüzyılı; içinde bulunduğumuz çağın çirkefliğini, pasını ve kirini arındıracak kapasiteye sahiptir.
Tevhit anlayışı, İslamî birlikteliği, dünya barışını ve huzurunu, uluslararası ilişkilerde adalete ve insana saygıyı temsil eder.
İslam toplumu; Tevhidin çağrısına kulak vererek, geleceğin daha güzel, daha adil ve daha huzurlu olmasına katkıda bulunabilir.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.dunyabizim.com/hikmet/dunyadan-geriye-iyilik-kalir-h48564.html
Kur’an'da insan; işitme, görme ve kalp gibi dünyayla iletişimin çıkış noktalarından sorumlu tutulmuştur. İnsan, bunlara dikkat etmeli ve necislerin buralara sızmasına izin vermemelidir.
Gerçek mümin, her şeyi Allah'ın idare ettiğine inandığı için gayb korkusu kompleksinden ve rızkın Allah'ın elinde olduğuna inandığı için de rızıksızlık korkusundan kurtulur.
İnsanların yaşadığı çevre ve bulunduğu sosyal yapılardaki rolleri icabı kendi gündemi/ öteleyemediği vazifeleri vardır.
Halbuki mü’minler için esas gündem “Alnımıza Yazılan Ölüm” olmalı.
İnsanı diğer canlılardan farklı kılan elbette akıldır. Fakat ölümü unutan akıl; insan olma vasfını yitirmiştir. İnsan, ölümün farklı bir boyuta geçişi sağladığını ve Allah'a kavuşmaktan başka bir şey olmadığını bilirse; hayat çizgisini ona göre planlar.
İnsan, kendisine hayatın zorluklarını aşma yeteneği sağlayan güçlü, merhametli, hakim bir güç/ yaratıcı olduğunu hisseder.
Allah; insanlara kendi içlerinden seçtiği, kılavuz/ peygamberler göndermiştir. Kur’an’a göre Peygamberimiz şöyle tanımlanmıştır: “(Resûlüm!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı (bir peygamber) olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” Sebe' Sûresi 28. Ayet
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’den Medine’ye hicret ederek; insanlık alemine yeni bir yaşama tarzı hediye etti.
İnsanlığın varoluş gayesini taçlandıran ve benliğe yüklenen kul vasfını açığa çıkaran İslam Dini; peygamberin hicreti ile ete kemiğe bürünmüştü.
Medine, bağrına bastığı peygamber ile eski adı Yesrib’i bırakır. Şehir, “güzel, hoş, temiz” anlamlarını içeren “Tayyibe” ismi ile anılır. Yesrib artık; Medînetü’r-Resül’dü.
Medine, şehirlerin en tepesinde; numune-i misal/ örnek alınacak, mihenk taşı proje şehirdi.
Hicret ile birlikte Medine’nin hafızası sıfırlanır. Şehir hayatı, insanların hayat tarzı yeniden tanımlanır.
İnsanlar; peygamberin hal, hareket ve yaşama tarzını birebir işitip görerek tatbik eder. Peygamber Efendimiz; toplumda şimdiye kadar görülmemiş büyük bir değişimi başlatır.
İnsanlığın kilitlenmiş kodları; Peygamberin tebliği ve yoğun gayreti ile tekrar açılır. Kayıp olan şifre; Kur’an’ın varlığı ile hatırlanır.
Peygamberimiz; “İslam Dininde hilf (Cahiliye Araplarında dayanışma amaçlı ittifak anlaşması) yoktur, din kardeşliği vardır” tebliği ile ashaptan yüze yakın kişiyi birbirileri ile kardeş ilan eder.
Din kardeşliğine, kan kardeşliğinden de öte bir anlam yüklenmiş oldu. Mü’minler artık kardeşti. Kardeş olmama gibi bir seçenek yoktu.
Kur’an-ı Kerim, bu hususu şöyle anlatır. “Allah, kendi yolunda (birbirine) kurşunla kenetlenip kaynaşmış bir yapı gibi saf halinde (kendi yolunda) savaşanları sever” Saff Sûresi 4. Ayet.
Ayette ‘Mersus’ kelimesi geçmektedir.
Mersus; demirin eritilerek çeliğe dönüşmesi ve kurşun levhalarla kaplanan duvarın sağlamlığına işaret etmektedir.
Mersus Kardeşliğinin gayesi: Allah rızasını gözeterek; kendin için istediğini, kardeşin için de istemekten geçmektedir.
Mersus Kardeşliğinde samimi bağlılık, dayanışma, kayırıp gözetme ve yiğitlik kavramları yer alır.
Mersus Kardeşliği ile Fütüvvet kesişmektedir. Gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik gibi anlamları olan fütüvvet; ıstılahta Allah'ın emirlerine ve Resulullahın sünnetine uymak ayrıca, Allah'ın dostlarıyla sohbet etmek demektir.
“La İlahe İllallah Muhammedün Resullullah”; Allah var şeriki yok, sadece ona ibadet ederiz. La ilahe illallah, İkilik yok; Allah var.
Küresel Şeytan Şebekesi/ Şer Cephesi; kapsam alanını gün geçtikçe genişletmekte.
İnsanlığı sürüklediği sahte düzenin cazibesine kapılmamak için tek kurtuluş reçetesi ‘Tevhit’tir. Allah’tan gayrısını ret etmek ve Allah’a giden yoldaki engellere takılmamaktır; Tevhit.
Tevhit; İslam akidesinin temel taşıdır. Her insanın Allah'a doğrudan hesap vereceği inancı; vicdan hürriyetini ve kişisel sorumluluğu güçlendirir.
Tevhit; inanç, ibadet, siyaset ve toplumsal hayatta bütüncül bir yaklaşımı ifade eder.
Tevhit; mazlum, esir ve mustazaf ulusların bağımsızlığını kazandıran eylem bütünüdür.
Tevhit; küreselleşme ile birlikte postmodern/ dijital çağın aynı zamanda karanlık yüzünün olduğunun da farkındalığını sağlar.
-İnsan o halde neyi bekliyor?
-Başlangıç noktası neresi?
-Hangi hal üzerinde olunmalı?
Tüm bunların cevabını bulmak için yeniden okuma yapmalıyız.
-Neyi okuyacağız?
Mutlaka; Allah’ın kitabını; Kur’an-ı Kerim’i okuyalım. Çoluk çocuğa ilk okutulması gerekenin, Kur’an olduğunu unutmayalım.
Kur’an; insanı yanlış yola sürüklenmesini engeller.
İslam kaynaklarına yeniden dönerek; Tevhit kavramını daha etkili ve anlaşılır bir şekilde yeniden öğrenelim.
İslam toplumunun ve uluslararası camianın sorunlarına, Tevhit inancı çerçevesinde çözüm üretmeliyiz.
Din ve devlet arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanarak, Tevhit temelli adalet, eşitlik ve özgürlük anlayışı siyasi gündeme alınmalıdır.
Tevhit Yüzyılı; içinde bulunduğumuz çağın çirkefliğini, pasını ve kirini arındıracak kapasiteye sahiptir.
Tevhit anlayışı, İslamî birlikteliği, dünya barışını ve huzurunu, uluslararası ilişkilerde adalete ve insana saygıyı temsil eder.
İslam toplumu; Tevhidin çağrısına kulak vererek, geleceğin daha güzel, daha adil ve daha huzurlu olmasına katkıda bulunabilir.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.dunyabizim.com/hikmet/dunyadan-geriye-iyilik-kalir-h48564.html