Kimin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu Olsun?

Kimin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu Olsun?

Bugün 10 Ocak 2020… Yani Dünya Çalışan Gazeteciler Günü. Peki, kim bu çalışan gazeteciler?

Türkiye’de köklü bir geçmişe sahip gazetecilik mesleği, son dönemlerde değerini endişe duyulacak derecede yitiriyor.

Bunun temelde iki nedeni bulunmakta.

İlk neden olarak, sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte her dijital vatandaşın, başlı başına bir haberci haline gelmesi karşımıza çıkıyor.

Bu durumda hem hızın, hem de içeriğe erişim kolaylığının büyük rolü var. Minimum efor sarf ederek, güvenilir ya da güvenilir olmayan bilgiye ulaşmak insanların kolayına geliyor.

İkinci neden olarak, yayın organlarının ticari kaygılar nedeniyle nitelikli içerik üretimine daha az değer vererek, hazır bilgiyi işleyerek ya da doğrudan okuyucuya ulaştırma niyeti var.

Bu niyet, tüm gazetecilik derslerinde anlatıldığı gibi, özellikle 80’li yıllar ile birlikte gazete sahiplerinin gazeteciler değil, iş adamları olmaya başlaması ile birlikte ortaya çıkmıştır.

Bu iki nedene ek olarak, ekonomik güç ile içeriğin ve onu işleyen-üretenlerin kontrol edilmesi durumu da gazeteciliğin değerini ayaklar altına alıyor.

Araştıran ve güvenilir değerli bilgiye ulaşan, bu bilgiden de nitelikli içerik üreten birinin, ekonomik güç ile şişirilme değer kazanmış bir içerik karşısında ayakta durması sürdürülebilir bir şey değildir.

Ancak bu, toplumun bilmesi gereken doğru bilgiye, kendisini düşünmeye teşvik edecek analitik içeriğe ihtiyaç duyduğu gerçeğini değiştirmez.

Siyasi olarak küçümsenemeyecek bir kutuplaşmanın hakim olduğu toplumda, herkesin sadece kendi sahip olduğu görüşü köpürten ve körü körüne savunan yayın organlarından haberleri takip ettiğini düşünürsek, gazeteciliğin değersizleşmesi pek de büyük bir önem arz etmiyor.

İktidarı destekleyen bir bireyin iktidar yanlısı yayınları takip etmesi, muhalif bir bireyin de yalnızca kendi görüşündeki yayınları takip etmesi hem zihinleri köreltiyor, hem de kutuplaşmanın boyutlarını artırıyor. Yayınları takip etme hızı, çevrimiçi habercilik sayesinde arttığı için, agresif söylem ve negatif algının yayılma hızı da artıyor.

Hız – kitle - bilinç

Kritik konulardaki toplumsal tepkilerde internet kritik bir rol oynuyor ve aynı zamanda tüm olumsuzluklara hız kazandırıyor.

Kadına ve çocuğa şiddet, kadın cinayetleri ve çocuk istismarı gibi konularda sosyal medya başta olmak üzere internet yayınları çok önemli bir role sahip...

Ancak bahsi geçen konularda sosyal medya aracılığı ile bir bilinç oluşurken, kaynaksız ve güvenilir olmayan kaynaktan gelen spekülatif bilgilerin yayılması da hız kazanıyor.

Yukarıdaki konulardan biri ile ilgili bir vaka ortaya çıktığında, sosyal medya ve çevrimiçi haber sitelerinde haberin yayılması, ciddi boyutlarda etkileşim sağlıyor.

Bu olumlu etkileşim sağlanırken, bilgisizlik ve kaynak kontrolü olmaması nedeniyle bir anda kendinizi dünyanın en karamsar ortamında buluyorsunuz.

Yaşanan soruna neden olan ne gibi gelişim alanları olduğuna odaklanmak ve ortak akıl yürütmek yerine, aşağılık kompleksi ile hareket edildiğinde, internetin geniş erişim alanı ve hızı yararın yanında daha fazla zarar da getirebiliyor..

Zulmetmeye özenmek

Hız, geniş kitlelere erişim kapasitesi, geleneksel gazeteciliğin geçmiş yıllarda sahip olduğu nüfuz ve dizayn yeteneği ve görevini de dijitale taşıdı.

Bugün siyasi operasyonların birçoğu çevrimiçi habercilik (özelinde gazetelerin internet siteleri) ile yapılıyor. Özetle siyasi aktörlerin kaderi, çevrimiçi haber sitelerinin son günlerini yaşayan ‘itibarından’ güç alarak sosyal medyada yayılan algı ile belirleniyor.

Geçtiğimiz günlerde duayen bir gazeteci büyüğümle aramızda, siyasi kişiliklere yapılan itibar suikastları üzerine bir diyalog geçti.

“Hiçbir şey ortada yokken siyasilere had bildirme konusunda fazla olmuyor mu bu medya?” diye sorduğumda bana “Sen medya görmemişsin. 2000'ler öncesi dönemde gazetelerin ve medya patronlarının operasyonuyla başbakan değişirdi, bakan istifa ederdi, bu yaşananlar onların yanında ne ki!” cevabını verdi.

Demek ki geçmişte insanlara itibar suikastı ile, görevini başarıyla yerine getiren ve Amerika'ya bağlı cuntaya ya da medya patronlarına köle olmayı reddeden başbakanlara, siyasetçilere iftiralarla had bildirildiyse, şu anda bunu yapmanın da hiçbir sakıncası yok!

Gücü eline geçiren taraf kendisine yapılan yanlışları hemen karşı tarafa yapsın ki, ‘gerekçeli zulüm’ tecelli etsin..

FETÖ gitti, gazetecilikteki taktikleri miras kaldı

Fetullah Gülen ve örgütünün kullandığı belli karakterlere sahip hareket yöntemleri var.

Bu yöntemler, örgütün en alt kademesindeki öğretmenden tutun da, FETÖ’nün kapatılan yayın organlarının Genel Yayın Yönetmenleri ve patronlarına kadar herkes tarafından aynı şekilde kullanılıyor.

Bu yöntemleri sokakta gördüğünüz en apolitik gence sorsanız bile kolaylıkla söyleyebilecektir:

Kumpas, linç, çamur atma… FETÖ’ye ait yayın organları kapatıldı. Ancak bugün Türkiye’deki ‘gazetecilik’ anlayışını ele aldığımızda, yalan haber ve itibar suikastının miras kaldığını görüyoruz..

Üretim korkusu

Üretmenin, kendi imkanları ile üretmenin ne kadar hayati olduğunu Türkiye’den daha iyi bilen ve buna defalarca şahit olan başka bir ülke yoktur.

Ülkeye en çok ayak bağı olan alanların başında yer alan savunma sanayii konusunda Türkiye’nin kaçış rampası ‘yerli üretim’ oldu.

Hatta insansız hava araçları ile dünya genelinde savunma alanında ‘kaçış rampası’nın da ötesine geçerek, ayrı bir yol çizdi Türkiye…

Son günlerde ilk defa ülkeyi bu denli bir araya getiren TOGG yerli otomobil başta olmak üzere düzinelerce örnek daha sayabiliriz.

Teknolojide bu denli ‘üretim’ rüzgarı eserken, fikir üretiminden neden bu kadar çok korkuyoruz? 3 günde bir tekrara düşen köşe yazarları, fabrikasyon haber giren editörler ve evinden 1 gün öncesinin haberini hazırlayan muhabirler…

Tüm bunlar, okuyucu gözünde, kişiyi kaynak sorgulama zahmetinden muaf tutan ‘mutlak üslup’ ile atılan ve ‘flood’ sistemi ile güvenilirlik kazanan tweet’lerin haber anlamında ‘ilahi otorite’ olmasına neden oluyor.

Gün içerisinde, işten veya dersten haber bakacak vakti olmayan insanları 140 karakter ile besleyen tweetler, bu ‘fikir üretim korkusu’ devam ettikçe, haber kaynağımız olmaya devam edecek.

Her gün kendi görüşümüzü destekleyen tweetleri "RT" edeceğiz. Karşı mahallenin insanlarına küfürler savuracağız, linç edip itibar suikastı düzenleyeceğiz.

Adaletli olan tarafı ne mi!..

Onlar da bize aynılarını yapacaklar.

Bu döngü devam ettikçe biz daha haklı olacağız, diğer mahalle daha haklı olacak.

Yani hükmü açıklanmış bir davada habire yeni bir gerekçeli karar yazacağız ‘bakın ne kadar haklıyız’ diye.

Gerçek haber kaynaklarının, zulme özenmeyenlerin, fikir üretenlerin itibarı ve kayda değerliği yoktur.

İşte onların Dünya Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun.

.

Abdülhay Selim Dündar, dikGAZETE.com

Bugün 10 Ocak 2020… Yani Dünya Çalışan Gazeteciler Günü. Peki, kim bu çalışan gazeteciler?

Türkiye’de köklü bir geçmişe sahip gazetecilik mesleği, son dönemlerde değerini endişe duyulacak derecede yitiriyor.

Bunun temelde iki nedeni bulunmakta.

İlk neden olarak, sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte her dijital vatandaşın, başlı başına bir haberci haline gelmesi karşımıza çıkıyor.

Bu durumda hem hızın, hem de içeriğe erişim kolaylığının büyük rolü var. Minimum efor sarf ederek, güvenilir ya da güvenilir olmayan bilgiye ulaşmak insanların kolayına geliyor.

İkinci neden olarak, yayın organlarının ticari kaygılar nedeniyle nitelikli içerik üretimine daha az değer vererek, hazır bilgiyi işleyerek ya da doğrudan okuyucuya ulaştırma niyeti var.

Bu niyet, tüm gazetecilik derslerinde anlatıldığı gibi, özellikle 80’li yıllar ile birlikte gazete sahiplerinin gazeteciler değil, iş adamları olmaya başlaması ile birlikte ortaya çıkmıştır.

Bu iki nedene ek olarak, ekonomik güç ile içeriğin ve onu işleyen-üretenlerin kontrol edilmesi durumu da gazeteciliğin değerini ayaklar altına alıyor.

Araştıran ve güvenilir değerli bilgiye ulaşan, bu bilgiden de nitelikli içerik üreten birinin, ekonomik güç ile şişirilme değer kazanmış bir içerik karşısında ayakta durması sürdürülebilir bir şey değildir.

Ancak bu, toplumun bilmesi gereken doğru bilgiye, kendisini düşünmeye teşvik edecek analitik içeriğe ihtiyaç duyduğu gerçeğini değiştirmez.

Siyasi olarak küçümsenemeyecek bir kutuplaşmanın hakim olduğu toplumda, herkesin sadece kendi sahip olduğu görüşü köpürten ve körü körüne savunan yayın organlarından haberleri takip ettiğini düşünürsek, gazeteciliğin değersizleşmesi pek de büyük bir önem arz etmiyor.

İktidarı destekleyen bir bireyin iktidar yanlısı yayınları takip etmesi, muhalif bir bireyin de yalnızca kendi görüşündeki yayınları takip etmesi hem zihinleri köreltiyor, hem de kutuplaşmanın boyutlarını artırıyor. Yayınları takip etme hızı, çevrimiçi habercilik sayesinde arttığı için, agresif söylem ve negatif algının yayılma hızı da artıyor.

Hız – kitle - bilinç

Kritik konulardaki toplumsal tepkilerde internet kritik bir rol oynuyor ve aynı zamanda tüm olumsuzluklara hız kazandırıyor.

Kadına ve çocuğa şiddet, kadın cinayetleri ve çocuk istismarı gibi konularda sosyal medya başta olmak üzere internet yayınları çok önemli bir role sahip...

Ancak bahsi geçen konularda sosyal medya aracılığı ile bir bilinç oluşurken, kaynaksız ve güvenilir olmayan kaynaktan gelen spekülatif bilgilerin yayılması da hız kazanıyor.

Yukarıdaki konulardan biri ile ilgili bir vaka ortaya çıktığında, sosyal medya ve çevrimiçi haber sitelerinde haberin yayılması, ciddi boyutlarda etkileşim sağlıyor.

Bu olumlu etkileşim sağlanırken, bilgisizlik ve kaynak kontrolü olmaması nedeniyle bir anda kendinizi dünyanın en karamsar ortamında buluyorsunuz.

Yaşanan soruna neden olan ne gibi gelişim alanları olduğuna odaklanmak ve ortak akıl yürütmek yerine, aşağılık kompleksi ile hareket edildiğinde, internetin geniş erişim alanı ve hızı yararın yanında daha fazla zarar da getirebiliyor..

Zulmetmeye özenmek

Hız, geniş kitlelere erişim kapasitesi, geleneksel gazeteciliğin geçmiş yıllarda sahip olduğu nüfuz ve dizayn yeteneği ve görevini de dijitale taşıdı.

Bugün siyasi operasyonların birçoğu çevrimiçi habercilik (özelinde gazetelerin internet siteleri) ile yapılıyor. Özetle siyasi aktörlerin kaderi, çevrimiçi haber sitelerinin son günlerini yaşayan ‘itibarından’ güç alarak sosyal medyada yayılan algı ile belirleniyor.

Geçtiğimiz günlerde duayen bir gazeteci büyüğümle aramızda, siyasi kişiliklere yapılan itibar suikastları üzerine bir diyalog geçti.

“Hiçbir şey ortada yokken siyasilere had bildirme konusunda fazla olmuyor mu bu medya?” diye sorduğumda bana “Sen medya görmemişsin. 2000'ler öncesi dönemde gazetelerin ve medya patronlarının operasyonuyla başbakan değişirdi, bakan istifa ederdi, bu yaşananlar onların yanında ne ki!” cevabını verdi.

Demek ki geçmişte insanlara itibar suikastı ile, görevini başarıyla yerine getiren ve Amerika'ya bağlı cuntaya ya da medya patronlarına köle olmayı reddeden başbakanlara, siyasetçilere iftiralarla had bildirildiyse, şu anda bunu yapmanın da hiçbir sakıncası yok!

Gücü eline geçiren taraf kendisine yapılan yanlışları hemen karşı tarafa yapsın ki, ‘gerekçeli zulüm’ tecelli etsin..

FETÖ gitti, gazetecilikteki taktikleri miras kaldı

Fetullah Gülen ve örgütünün kullandığı belli karakterlere sahip hareket yöntemleri var.

Bu yöntemler, örgütün en alt kademesindeki öğretmenden tutun da, FETÖ’nün kapatılan yayın organlarının Genel Yayın Yönetmenleri ve patronlarına kadar herkes tarafından aynı şekilde kullanılıyor.

Bu yöntemleri sokakta gördüğünüz en apolitik gence sorsanız bile kolaylıkla söyleyebilecektir:

Kumpas, linç, çamur atma… FETÖ’ye ait yayın organları kapatıldı. Ancak bugün Türkiye’deki ‘gazetecilik’ anlayışını ele aldığımızda, yalan haber ve itibar suikastının miras kaldığını görüyoruz..

Üretim korkusu

Üretmenin, kendi imkanları ile üretmenin ne kadar hayati olduğunu Türkiye’den daha iyi bilen ve buna defalarca şahit olan başka bir ülke yoktur.

Ülkeye en çok ayak bağı olan alanların başında yer alan savunma sanayii konusunda Türkiye’nin kaçış rampası ‘yerli üretim’ oldu.

Hatta insansız hava araçları ile dünya genelinde savunma alanında ‘kaçış rampası’nın da ötesine geçerek, ayrı bir yol çizdi Türkiye…

Son günlerde ilk defa ülkeyi bu denli bir araya getiren TOGG yerli otomobil başta olmak üzere düzinelerce örnek daha sayabiliriz.

Teknolojide bu denli ‘üretim’ rüzgarı eserken, fikir üretiminden neden bu kadar çok korkuyoruz? 3 günde bir tekrara düşen köşe yazarları, fabrikasyon haber giren editörler ve evinden 1 gün öncesinin haberini hazırlayan muhabirler…

Tüm bunlar, okuyucu gözünde, kişiyi kaynak sorgulama zahmetinden muaf tutan ‘mutlak üslup’ ile atılan ve ‘flood’ sistemi ile güvenilirlik kazanan tweet’lerin haber anlamında ‘ilahi otorite’ olmasına neden oluyor.

Gün içerisinde, işten veya dersten haber bakacak vakti olmayan insanları 140 karakter ile besleyen tweetler, bu ‘fikir üretim korkusu’ devam ettikçe, haber kaynağımız olmaya devam edecek.

Her gün kendi görüşümüzü destekleyen tweetleri "RT" edeceğiz. Karşı mahallenin insanlarına küfürler savuracağız, linç edip itibar suikastı düzenleyeceğiz.

Adaletli olan tarafı ne mi!..

Onlar da bize aynılarını yapacaklar.

Bu döngü devam ettikçe biz daha haklı olacağız, diğer mahalle daha haklı olacak.

Yani hükmü açıklanmış bir davada habire yeni bir gerekçeli karar yazacağız ‘bakın ne kadar haklıyız’ diye.

Gerçek haber kaynaklarının, zulme özenmeyenlerin, fikir üretenlerin itibarı ve kayda değerliği yoktur.

İşte onların Dünya Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun.

.

Abdülhay Selim Dündar, dikGAZETE.com