Salgın sonrası 'Tarım Politikası ve Ziraai Üretim' nasıl olmalı?
Salgın sonrası 'Tarım Politikası ve Ziraai Üretim' nasıl olmalı?
- 07-04-2020 10:01
- 735
- 07-04-2020 10:01
- 735
Virüslerin sebep olduğu, viral enfeksiyonlar yani virütik tarih; sadece insan ırkının değil, bitki ve hayvan türleri üzerinde de değişikliğin kronolojisidir.
Doğal afetlerin yaşadığımız dünyayı tahribatı, ne yazık ki insan müdahalesiyle tahribatın yanında solda sıfır kalır. Ekosistemin rayından çıkmasında maalesef insan parmağı var.
Ekosistemin bozulması ile Pandemik (salgın) hastalıklar arasında dolaysız, aynı şekilde salgın hastalıklar ile kıtlık ve kuraklık arasında ise paradoksal bir bağıntıdan söz edilebilir.
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği ile ülkelerin jeopolitik değerleri, öncelikleri ve hiç şüphesiz araçları da değişiyor.
Kitlesel ölümlere neden olan veba, kızıl, kızamık, çiçek gibi salgın hastalıklara sonraki yüzyıllarda İspanyol Gribi, Domuz Gribi, Kuş Gribi, SARS, MERS ve Koronavirüs eklendi.
Avrupa'yı salgın sonrası kuraklık ve kıtlık bekliyor. Tıpkı volkanik patlamalar ve güneş aktivitelerinin azalmasıyla beraber dünyanın pek çok yerinde sıcaklığın düştüğü “Küçük Buz Çağı” döneminde olduğu gibi.
“Küçük Buz Çağı”ndan en çok etkilenen alanlardan biri de düşük oranda mahsul ve kıtlıklarla mücadele eden Avrupa'ydı.
Günümüzde de durum aynı. İbni Haldun boşuna dememiş, “Coğrafya kaderdir”.
Marksist yaklaşıma göre, Kapitalizmin doğuşu vebanın yaşam alanını ve bazı dini, siyasi hatta üretim ilişkilerini içeren ritüelleri düzlemesinden sonradır.
Avrupa tarihinde laiklik akımın güçlenmesinde kilisenin salgın hastalıklar karşısında dualarının işe yaramadığının anlaşılması etkiliydi.
Türkiye, Sanayi ülkesi mi Tarım ülkesi mi?
Türkiye, konum olarak, eski kara kütlelerinin (Asya-Avrupa-Afrika) kesişme noktasında yeralıyor.
Türkiye, coğrafi özellikleri nedeniyle sanayileşme ve tarım politikaları arasında birini diğerine hiç bir zaman tercih etmedi. Bu açıdan sanayi ve tarım sektörlerinde denge her zaman gözetildi.
“Sürdürülebilir Gıda Güvenliği” için tarımda araç ve ekipmanlarının modernizasyonu büyük önem taşıyor.
İşte tam da bu noktada, sanayi ve tarım planlamasında devlet aklının devreye girdiği, Konya başta olmak üzere, bir çok ilde tarım aletlerinin üretildiği, sanayi tesislerinin ülkeye kazandırıldığı görülmektedir.
Türkiye, iklim ve coğrafi özellik bakımından tarımsal üretim için çok uygun. Gıda ihtiyacının çok büyük bir kısmını dışarı bağımlı olmadan kendi kendine karşılayabildiği gibi ihraç kalemleri arasında tarım ürünleri de büyük yer tutuyor.
Türk sanayisinin ihracat kapsamına sadece tarım ürünleri girmiyor. Traktör başta olmak üzere diğer tarım araç ve ekipmanları da farklı kıtalarda farklı ülkelere ihraç ediliyor.
Türk tarım politikası, küresel unsurları ve sorunları dikkate alıyor mu?
“Türk devlet aklı” denilince maalesef bazen ilk akla gelen casusluk faaliyetleri, ufak tefek askeri operasyonlar oluyor.
Oysa Türk Devlet aklı tarımı; ekolojinin, biyolojinin, iktisadın kesişim merkezidir ve bu merkez, başlı başına stratejik bir sektör olarak görüyor.
Yeni değil bu, belki binlerce yıllık bir tecrübenin günümüze uyarlanması. İşte o nedenle Türkiye, ta Hititler’den günümüze bir tarım ülkesi olarak iddiasını sürdürdüğü gibi her geçen gün hedeflerini büyütüyor.
Koronavirüs-Covid-19 hangi sektörü parlattı?
Koronavirüs pandemisi, öncelikle sağlık (tedavi /ilaç), hijyen ve temizlik ürünleri ile güvenilir gıda ürünleri sektörlerinin önemini güncelledi.
Silah sanayisine akla hayale sığmayan rakamlarda büyük yatırımlar yapan küresel emperyalist güçler, ne yazık ki maliyeti bir kaç lirayı bulmayan maskelere muhtaç oldular.
Solunum cihazları için savaş bile çıkartırlar. TV haberlerinde, gazete haberlerinde Fransa, İtalya’ya, ABD, Almanya’ya gönderilen maske kargolarına el koyuyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Hasta ve yaşlı Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu, sağlık, gıda ve temizlik malzemeleri tedarikinde Türkiye ön plana çıkacak.
Çiftçi ne diyor?
Köyden kente göç etmiş bir ailenin ikinci kuşak ferdi olmama rağmen, köyle irtibat, aile büyüklerinin mezarlarını ziyaret etmekten öteye geçmiyor.
En azından babam ve annemin sahip olduğu tarım arazilerinin hiç bir zirai eylemlikten nasibini almadığını biliyorum.
Ama işin uzmanlarına (Mersin, Aydıncık’tan Muhammed Bak) göre; "Yapılması gereken iki önemli husus var! Ziraat alanında gerekli tedbirler alınmalıdır! Zirai açıdan da her pandeminin ardılı kıtlıktır.
Bu nedenle Türkiye'de boş arazi kalmamalı, sebze, meyve yanında özellikle tarla bitkileri (Hububat, tahıl, bakliyat ve yem bitkileri) yetiştiriciliğinin yaygınlaşması gerekir! Tarım ve Orman Bakanlığı'nın ivedilikle bu mücadelenin startını vermesi gerekir!
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın ivedilikle harekete geçmesi lazım!
Ziraat odaları, Tarım Kredi birlikleri, Ziraî Özel kuruluşlar ile acil organize olarak ‘Pandemi Sonrası Kıtlık’ için hazırlık yapılmalıdır! ‘Pandemi Sonrası Kıtlık’ kaçınılmaz sondur.”
Aklın yolu birdir…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşması bence devlet aklının sesi. Bu görüşüm lütfen devlet erkine tapıcılık, hayal satıcılık veya goygoyculuk olarak anlaşılmasın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Asıl büyük mücadelemiz salgın sonrasında başlayacaktır, üretimi mutlaka sürdürme vurgusu yapmamamızın sebebi budur. Çalışabilen her fabrikamız ürütmeye devam edecektir.
Çiftçilerimiz ekilmemiş tek karış toprak bırakmayacaktır.
Hizmet sektörümüz hem içerideki hem dışarıdaki bağlantılarını canlı tutacaktır.
Kurulan yeni dünyada en güçlü şekilde yerimizi almak için hep birlikte daha çok çalışacağız” sözleriyle, çiftçilerin üretime yönelik talepleri aynı noktada buluşuyor. *
Koronavirüs, ekilişleri sekteye uğratmasın!..
Yazlık ekim yapılabilecek alanlarda ekilişlerin kesintiye uğramaması ve tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması, Türk tarımının ve tarıma dayalı ekonominin geleceği açısından çok önemli.
Bu kapsamda; “Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi” hububat, baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler gibi stratejik ürünlerde rekolte artışının sağlanması tabii ki mühim.
Eşgüdümlü ve eş zamanlı olarak tarım işletmecilerinin, çiftçilerin, üreticilerin bu dönemde tüm olumsuzluklara rağmen üretime yönlendirilmesi dolayısıyla da tarım arazilerinin etkin şekilde kullanılmasının hedeflenmesi tarımsal üretimin artırılması açısından stratejik bir vizyon ve misyon gerektiriyor.
Bir yıl öncesinden “Pandemi Çalıştayı” düzenleyen devlet aklı, binlerce yıllık tohum mirasını salgın hastalıklara karşı nasıl korumaya aldı?
Salgınla birlikte gıdaya erişim dünyada temel bir konu haline gelirken, Türkiye'nin binlerce yıllık tohum mirasının muhafaza edildiği “Türkiye Tohum Gen Bankası”nda tohumlar özenle geleceğe taşınıyor.
Eksi 18 derecede üst düzey güvenlik önlemleri altında saklanan tohumlar, “Ulusal DNA Barkodlama Projesi” ile Türkiye adına kayıt altına alınıyor. **
Bu işlemler, Türkiye'nin binlerce yıllık ata tohumlarının muhafaza edildiği “Türkiye Tohum Gen Bankası”nda titiz bir çalışma ile yürütülüyor.
Atadan yadigâr tohumların bir araya getirildiği gen bankasında 23 bini yerel çeşit olmak üzere 60 bin civarında örnek mevcut.
Çimlenme testi yapılan tohumlara özel vakumlama yöntemi uygulanıyor. Eksi 18 derece muhafaza edilen tohumlar, vakumlanan paketlerde uzun yıllar boyunca canlılığını koruyabiliyor.
2010 yılında açılan merkezde, Türkiye'deki bitkisel biyolojik çeşitliliğin tespit edilmesi, toplanması korunması, karakterizasyonu, muhafazası ve araştırma projelerine dağıtılması işlemleri yapılıyor.
“Tohum Gen Bankası”ndaki örnekler, araştırma projelerinden, diğer araştırma enstitülerinden ve bunların yanı sıra çok sayıda gönüllünün bağışlaması ile elde ediliyor.
“Ulusal DNA Barkodlama Projesi” kapsamında kurulan “BarkodTürk” isimli veri tabanı sayesinde yerli genetik kaynaklar, moleküler düzeyde karakterize ediliyor.
Devlet aklı ile planlama budur işte!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
* https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/118105/-koronavirus-salgininin-ustesinden-gelecek-imk-n-moral-ve-kararliliga-sahibiz-
** https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/4464/Binlerce-Yillik-Tohum-Mirasi-Salgin-Hastaliklara-Karsi-Boyle-Korunuyor
Virüslerin sebep olduğu, viral enfeksiyonlar yani virütik tarih; sadece insan ırkının değil, bitki ve hayvan türleri üzerinde de değişikliğin kronolojisidir.
Doğal afetlerin yaşadığımız dünyayı tahribatı, ne yazık ki insan müdahalesiyle tahribatın yanında solda sıfır kalır. Ekosistemin rayından çıkmasında maalesef insan parmağı var.
Ekosistemin bozulması ile Pandemik (salgın) hastalıklar arasında dolaysız, aynı şekilde salgın hastalıklar ile kıtlık ve kuraklık arasında ise paradoksal bir bağıntıdan söz edilebilir.
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği ile ülkelerin jeopolitik değerleri, öncelikleri ve hiç şüphesiz araçları da değişiyor.
Kitlesel ölümlere neden olan veba, kızıl, kızamık, çiçek gibi salgın hastalıklara sonraki yüzyıllarda İspanyol Gribi, Domuz Gribi, Kuş Gribi, SARS, MERS ve Koronavirüs eklendi.
Avrupa'yı salgın sonrası kuraklık ve kıtlık bekliyor. Tıpkı volkanik patlamalar ve güneş aktivitelerinin azalmasıyla beraber dünyanın pek çok yerinde sıcaklığın düştüğü “Küçük Buz Çağı” döneminde olduğu gibi.
“Küçük Buz Çağı”ndan en çok etkilenen alanlardan biri de düşük oranda mahsul ve kıtlıklarla mücadele eden Avrupa'ydı.
Günümüzde de durum aynı. İbni Haldun boşuna dememiş, “Coğrafya kaderdir”.
Marksist yaklaşıma göre, Kapitalizmin doğuşu vebanın yaşam alanını ve bazı dini, siyasi hatta üretim ilişkilerini içeren ritüelleri düzlemesinden sonradır.
Avrupa tarihinde laiklik akımın güçlenmesinde kilisenin salgın hastalıklar karşısında dualarının işe yaramadığının anlaşılması etkiliydi.
Türkiye, Sanayi ülkesi mi Tarım ülkesi mi?
Türkiye, konum olarak, eski kara kütlelerinin (Asya-Avrupa-Afrika) kesişme noktasında yeralıyor.
Türkiye, coğrafi özellikleri nedeniyle sanayileşme ve tarım politikaları arasında birini diğerine hiç bir zaman tercih etmedi. Bu açıdan sanayi ve tarım sektörlerinde denge her zaman gözetildi.
“Sürdürülebilir Gıda Güvenliği” için tarımda araç ve ekipmanlarının modernizasyonu büyük önem taşıyor.
İşte tam da bu noktada, sanayi ve tarım planlamasında devlet aklının devreye girdiği, Konya başta olmak üzere, bir çok ilde tarım aletlerinin üretildiği, sanayi tesislerinin ülkeye kazandırıldığı görülmektedir.
Türkiye, iklim ve coğrafi özellik bakımından tarımsal üretim için çok uygun. Gıda ihtiyacının çok büyük bir kısmını dışarı bağımlı olmadan kendi kendine karşılayabildiği gibi ihraç kalemleri arasında tarım ürünleri de büyük yer tutuyor.
Türk sanayisinin ihracat kapsamına sadece tarım ürünleri girmiyor. Traktör başta olmak üzere diğer tarım araç ve ekipmanları da farklı kıtalarda farklı ülkelere ihraç ediliyor.
Türk tarım politikası, küresel unsurları ve sorunları dikkate alıyor mu?
“Türk devlet aklı” denilince maalesef bazen ilk akla gelen casusluk faaliyetleri, ufak tefek askeri operasyonlar oluyor.
Oysa Türk Devlet aklı tarımı; ekolojinin, biyolojinin, iktisadın kesişim merkezidir ve bu merkez, başlı başına stratejik bir sektör olarak görüyor.
Yeni değil bu, belki binlerce yıllık bir tecrübenin günümüze uyarlanması. İşte o nedenle Türkiye, ta Hititler’den günümüze bir tarım ülkesi olarak iddiasını sürdürdüğü gibi her geçen gün hedeflerini büyütüyor.
Koronavirüs-Covid-19 hangi sektörü parlattı?
Koronavirüs pandemisi, öncelikle sağlık (tedavi /ilaç), hijyen ve temizlik ürünleri ile güvenilir gıda ürünleri sektörlerinin önemini güncelledi.
Silah sanayisine akla hayale sığmayan rakamlarda büyük yatırımlar yapan küresel emperyalist güçler, ne yazık ki maliyeti bir kaç lirayı bulmayan maskelere muhtaç oldular.
Solunum cihazları için savaş bile çıkartırlar. TV haberlerinde, gazete haberlerinde Fransa, İtalya’ya, ABD, Almanya’ya gönderilen maske kargolarına el koyuyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Hasta ve yaşlı Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu, sağlık, gıda ve temizlik malzemeleri tedarikinde Türkiye ön plana çıkacak.
Çiftçi ne diyor?
Köyden kente göç etmiş bir ailenin ikinci kuşak ferdi olmama rağmen, köyle irtibat, aile büyüklerinin mezarlarını ziyaret etmekten öteye geçmiyor.
En azından babam ve annemin sahip olduğu tarım arazilerinin hiç bir zirai eylemlikten nasibini almadığını biliyorum.
Ama işin uzmanlarına (Mersin, Aydıncık’tan Muhammed Bak) göre; "Yapılması gereken iki önemli husus var! Ziraat alanında gerekli tedbirler alınmalıdır! Zirai açıdan da her pandeminin ardılı kıtlıktır.
Bu nedenle Türkiye'de boş arazi kalmamalı, sebze, meyve yanında özellikle tarla bitkileri (Hububat, tahıl, bakliyat ve yem bitkileri) yetiştiriciliğinin yaygınlaşması gerekir! Tarım ve Orman Bakanlığı'nın ivedilikle bu mücadelenin startını vermesi gerekir!
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın ivedilikle harekete geçmesi lazım!
Ziraat odaları, Tarım Kredi birlikleri, Ziraî Özel kuruluşlar ile acil organize olarak ‘Pandemi Sonrası Kıtlık’ için hazırlık yapılmalıdır! ‘Pandemi Sonrası Kıtlık’ kaçınılmaz sondur.”
Aklın yolu birdir…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşması bence devlet aklının sesi. Bu görüşüm lütfen devlet erkine tapıcılık, hayal satıcılık veya goygoyculuk olarak anlaşılmasın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Asıl büyük mücadelemiz salgın sonrasında başlayacaktır, üretimi mutlaka sürdürme vurgusu yapmamamızın sebebi budur. Çalışabilen her fabrikamız ürütmeye devam edecektir.
Çiftçilerimiz ekilmemiş tek karış toprak bırakmayacaktır.
Hizmet sektörümüz hem içerideki hem dışarıdaki bağlantılarını canlı tutacaktır.
Kurulan yeni dünyada en güçlü şekilde yerimizi almak için hep birlikte daha çok çalışacağız” sözleriyle, çiftçilerin üretime yönelik talepleri aynı noktada buluşuyor. *
Koronavirüs, ekilişleri sekteye uğratmasın!..
Yazlık ekim yapılabilecek alanlarda ekilişlerin kesintiye uğramaması ve tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması, Türk tarımının ve tarıma dayalı ekonominin geleceği açısından çok önemli.
Bu kapsamda; “Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi” hububat, baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler gibi stratejik ürünlerde rekolte artışının sağlanması tabii ki mühim.
Eşgüdümlü ve eş zamanlı olarak tarım işletmecilerinin, çiftçilerin, üreticilerin bu dönemde tüm olumsuzluklara rağmen üretime yönlendirilmesi dolayısıyla da tarım arazilerinin etkin şekilde kullanılmasının hedeflenmesi tarımsal üretimin artırılması açısından stratejik bir vizyon ve misyon gerektiriyor.
Bir yıl öncesinden “Pandemi Çalıştayı” düzenleyen devlet aklı, binlerce yıllık tohum mirasını salgın hastalıklara karşı nasıl korumaya aldı?
Salgınla birlikte gıdaya erişim dünyada temel bir konu haline gelirken, Türkiye'nin binlerce yıllık tohum mirasının muhafaza edildiği “Türkiye Tohum Gen Bankası”nda tohumlar özenle geleceğe taşınıyor.
Eksi 18 derecede üst düzey güvenlik önlemleri altında saklanan tohumlar, “Ulusal DNA Barkodlama Projesi” ile Türkiye adına kayıt altına alınıyor. **
Bu işlemler, Türkiye'nin binlerce yıllık ata tohumlarının muhafaza edildiği “Türkiye Tohum Gen Bankası”nda titiz bir çalışma ile yürütülüyor.
Atadan yadigâr tohumların bir araya getirildiği gen bankasında 23 bini yerel çeşit olmak üzere 60 bin civarında örnek mevcut.
Çimlenme testi yapılan tohumlara özel vakumlama yöntemi uygulanıyor. Eksi 18 derece muhafaza edilen tohumlar, vakumlanan paketlerde uzun yıllar boyunca canlılığını koruyabiliyor.
2010 yılında açılan merkezde, Türkiye'deki bitkisel biyolojik çeşitliliğin tespit edilmesi, toplanması korunması, karakterizasyonu, muhafazası ve araştırma projelerine dağıtılması işlemleri yapılıyor.
“Tohum Gen Bankası”ndaki örnekler, araştırma projelerinden, diğer araştırma enstitülerinden ve bunların yanı sıra çok sayıda gönüllünün bağışlaması ile elde ediliyor.
“Ulusal DNA Barkodlama Projesi” kapsamında kurulan “BarkodTürk” isimli veri tabanı sayesinde yerli genetik kaynaklar, moleküler düzeyde karakterize ediliyor.
Devlet aklı ile planlama budur işte!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
* https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/118105/-koronavirus-salgininin-ustesinden-gelecek-imk-n-moral-ve-kararliliga-sahibiz-
** https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/4464/Binlerce-Yillik-Tohum-Mirasi-Salgin-Hastaliklara-Karsi-Boyle-Korunuyor