Söğüt, Ertuğrul Gazi anma ve “Yörük Bayramı” ile UNESCO süreci

Söğüt, Ertuğrul Gazi anma ve “Yörük Bayramı” ile UNESCO süreci

Efendim bu kısa makalemde, 12 Aralık 2019 günü, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ve Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası tarafından organize edilen, ülkemizin ‘taşra’ dediğimiz her bölgesini yakinen ilgilendiren, şahsımın uluslararası prestij olarak değerlendirdiği bir konu hakkında sizler ile dertleşmek istiyorum.

Ülkemizde başta gençler olmak üzere, taşrada kasaba ile köylerimizde az bilinen bir kurum ve bizlere olan faydasını kalemim döndüğü kadarı ile siz okuyuculara arz etmeyi hedeflemekteyim.

Kurumun adı: UNESCO

“UNESCO” günümüzde genellikle ‘Ege Bölgemiz’ başta olmak üzere ‘Marmara Bölgesi’ ve “Göbekli Tepe” dediğim vakit “-Evet, Şanlı Urfa’nın 2019 senesi olarak ilan eden kurum…” olarak içinizden geçirip, birçok kamu evrakının üzerinde logosuna 2019 senesinde rast geldiğiniz bir kurum.

Peki ‘’UNESCO’’ Kimdir ve kısaca nedir?

“UNESCO” kelimesi, İngilizceUnited Nations Educational, Scientific and Cultural Organization” kelimelerinin baş harfleri alınarak oluşturulmuş ve dilimizde “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu” biçiminde karşılanmıştır.

UNESCO, misyonunu; insanlığın zihninde barışı eğitim, doğa bilimleri, sosyal ve beşeri bilimler, kültür ve bilgi ve iletişim aracılığıyla inşa etmek olarak tanımlamaktadır.

Kısacası tüm insanlık için faydalı bir kurum. 

Ben ise sizlere Unesco’nun “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması” süreci ile “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri ve Yörük Bayramı UNESCO Süreci”nden bahsedeceğim.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) 17 Ekim 2003 tarihinde Paris’te düzenlenen 32. Genel Konferansında, “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”ni kabul etmiş. 

Türkiye, 19 Ocak 2006 tarihli ve 5448 sayılı “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”la bu sürece dâhil olmuş ve 27 Mart 2006 tarihinde resmen taraf olmuş.

Peki Somut olamayan Kültürel Miras Ne demek?

Somut Olmayan Kültürel Miras” UNESCO tarafından; toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanıyor.

Kuşaktan kuşağa aktarılan bu miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur. 

Somut olmayan kültürel miras, şu alanlarda beliriyor:

a) Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar (destanlar, efsaneler, halk hikâyeleri, atasözleri, masallar, fıkralar vb.),

b) Gösteri sanatları (Karagöz, meddah, kukla, halk tiyatrosu vb.),

c) Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler (nişan, düğün, doğum, Nevruz, vb. kutlamalar),

d) Doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar (geleneksel yemekler, halk hekimliği, halk takvimi, halk meteorolojisi vb.)

e) El sanatları geleneği (dokumacılık, nazar boncuğu, telkâri, bakırcılık, halk mimarisi)

Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”nin amaçları…

Somut olmayan kültürel mirası korumak.

Somut olmayan kültürel mirasın taşıyıcısı konumundaki toplulukların, grupların ve bireylerin somut olmayan kültürel mirasına saygı göstermek.

Somut olmayan kültürel mirasın önemi konusunda yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde duyarlılığı arttırmak ve karşılıklı değerbilirliği sağlamak.

Uluslararası iş birliği ve yardımlaşmayı sağlamak.

-Prof. Dr. M. Öcal Oğuz-

“UNESCO Türkiye Komisyonu” başında vazifeli olarak, Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ hocamız ‘Yönetim Kurulu Başkanı’ olarak bulunmakta. Sayın hocamızla 12 Aralık 2019 tarihinde Bilecik’te tanıştım. Ve ‘Unesco’ hakkında yapmış olduğu konuşmadan kısa da olsa bilgi sahibi oldum. 

UNESCO, eğitimden bilime, tarihten kültüre birçok konuda uluslararası görünürlük konusunda ülkemizde anlaşmalar ölçüsünde şubesi bulunan önemli bir kurum. 

Bu kurumun listesinde olan ülkemiz misakında bulunan her soyut ve somut obje, kendine bir prestij sağlamakta.

Yaklaşık olarak 4 aydır mukim bulunduğum ‘Söğüt’ ilçemizin ise bu listede yerini çoktan alması gereken bir yer olduğunu düşünmekteyim. Hatta; 2020 veya 2021 senesi Türkiye’de “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma ve Yörük Bayramı Yılı” olarak tarihe geçmeli.

Neden mi?

Aşağıdaki satırları okuduğunuz vakit, ne tür değerlerimizin göz ardı edildiğine ve dolayısı ile ‘UNESCO’ listesinde bulunmasının geç bile kaldığını vicdanımız tasdik edecektir.

Efendim şimdi sizlere “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma ve Söğüt Şenlikleri Etkinliği UNESCO Süreci” ile alakalı olarak; Söğüt Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri ile ilgili tarihsel kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Bilecik ili, Söğüt ilçesinde her yıl Eylül ayında düzenlenen “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”, bilinen en eski “Yörük Şenliği”dir. 

Rudi Paul Lindner’in aktardığı bilgiye göre, Osmanlı Devleti’ni kuran Yörüklerle aynı soydan geldiklerine inanan Karakeçili Yörükleri, her sonbaharda Eskişehir’de toplanıp Söğüt’te Ertuğrul Gazi’ye atfedilen türbeyi ziyaret ederler. Abdülhamid Han Sani’nin saltanat yıllarında bahar aylarında yapılan şenlik, 1950’li yıllardan sonra Eylül ayında yapılmaya başlanmış.

Peki bu şenlikler nasıl yapılıyordu?

Ertuğrul Gazi’yi anma törenleri, Ertuğrul Gazi’nin vefatından itibaren her yıl Söğüt’te onun kabri başından yapıla gelmiş, geleneksel, milli bir ihtifaldir.

Fransalı tarihçi “Babtisin Pourjoulat”ın “Küçük Asya” isimli eserinde “İstanbul’dan Mekke’ye gitmek için yola çıkan her hacı, buraya uğramadan yola devam etmiyor. Mutlaka Ertuğrul’un türbesi önünde diz çöküp, türbeye yüz sürüyor. Müslümanlar için en kutsal alanlardan biri bu türbe. Garip bir şey, hiçbir halk; hükümdarını Tanrı’ya bu kadar yakın görmemiştir” demektedir.

Kayı Boyu’ndan Karakeçili Yörüklerin her yıl Hıdırellez (5-8 Mayıs) günlerinde Söğüt’e gelerek büyük dedeleri Ertuğrul Gazi’yi ziyaret ettiği törenler, şekil ve içeriği ile İslamiyet öncesi ‘Yuğ’ törenlerinin, İslamiyet’in kabulünden sonra biçim değiştirerek sürdürüldüğü bir adet olmalıdır. 

Törene katılan Yörükler’in, türbe çevresinde konup kurbanlar keserek hazırladıkları yemeklere Söğüt halkını davetleri “Şölen” törenlerini hatırlatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar Söğüt’e gelen Karakeçili Yörükler, ihtifalin birinci gününde kabir ziyaretinden sonra Söğüt halkını ziyafete davet ederler, ikinci gün Söğüt halkı, Yörükleri türbede ağırlardı.

Bu günlerde milli oyunlar, seyirlik oyunlar, cirit oynanır sohbet edilir, üçüncü gün Yörükler ve Söğütlüler vedalaşarak tören sona ererdi.

Bu törenler, Birinci Dünya Savaşının ağır koşulları nedeniyle, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da tekke ve zaviyelerin kapatılması ile 1946 senesine kadar yapılamamıştır.

1946 senesinden sonra törenlerin tekrardan ihyası için çalışmalarda bulunan Söğütlü Merhum Hasan Ertekin Hocamız; törenlerin nasıl yapıldığını incelemek için, köy köy kasaba kasaba dolaşarak törenlerin yapılış esaslarını tespit etmiş, 1966’da vefatına kadar 20 yıl boyunca, törenlerde Söğütlüler adına konuşmayı kendisi yapmıştır. Hasan Ertekin Hocamızın Ruhu Şad Olsun!

Usul ve esas olarak tespit edilen tören; 1946 tarihinden itibaren eski uygulamalardan birkaç değişiklik yapılarak Eylül ayı içerisinde yapılmaya başlamıştır.

Tören gününden bir gün önce çevredeki köylerde toplanan milli kıyafetlerini giymiş atlı Yörükler, tören günü sabahı “Yuvakuracağı” mevkide toplanırlar. 

Yörükleri karşılamak için milli kıyafetli atlı Söğütlü efelerYuvakuracağı”na gider. 

Kasabanın içine, oradan türbeye gidecek olan konvoy; atların rengine, insanların yaşlarına göre; kır at, doru at ve yaşlı insanlar önde olacak şekilde ikişerli kol halinde düzenlenir. 

Konvoy, kasabaya mezarlık içindeki eski hac yolundan davul zurnanın çaldığı, kahramanlık türküleriyle girer.

Hükümet konağı önünde saygı duruşu ve askeri bandonun çaldığı İstiklal Marşı’ndan sonra, türbeye hareket edilir. 

Atlı Yörükler ve yaya katılımcılar, yaklaşık 1 kilometrelik yolu yürür ve türbeye varılır. 

Ertuğrul Gazi türbesine gelen atlı Yörükler, türbe etrafında atlarıyla üç defa dolanıp, tekbir getirirler ve törendeki yerlerini alırlar.

İnsanların tören alanına gelmesiyle tören başlar. 

Türbe avlusundaki mutfakta dualar okunarak pişirilen şifalı etli pilav ile üzümler tüm misafirlere dağıtılır. 

Öğleden sonra, türbe yanında bir tarlada cirit oynanır.

İkindi ezanı vakti, tüm Yörükler ve misafirler kasabaya dönmeye başlar. 

İkindi Namazı’ndan sonra, Çelebi Mehmed Camii’sinde mevlit okunur. 

Akşam yemeğinin ardından yapılan eğlence, gece yarısına kadar milli kıyafetlerle sürer.

Ertesi gün sabahından Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret eden atlı Yörükler kasabaya dönerek hükümet konağı önünde vedalaşıp dağılırlar. (Kısa bilgiler için, Merhum Hasan Ertekin Hocamızın oğlu, Bilgen Ertekin’e teşekkür ediyorum)

Efendim! 

Anadolu, kültürel ve sanatsal objelerin her alanda açık bir müze gibi kendini gösterdiği dünyanın en büyük hazinesine sahip bir alan. Türkiye’nin herhangi bir bölgesi ve herhangi bir kasaba ve köyüne giderseniz gidin; hem tarihi, hem de kültür ve sanat, edebiyatının ‘UNESCO’ çalışma alanına tümden girdiğine şahitlik edersiniz.

Şahsıma göre UNESCO, dünya milletlerinin ülkemizi ve insanlarımızı yakinen tanımaları için uluslararası alanda matematiksel ve mantıksal olarak dizayn edilmiş formülün adı.

Bu formülü ülkemizde bulunan UNESCO şubesinde vazifeli hocalarımıza temas ve kulak kabartarak Anadolu’muzun her kasabası çözebilir; sosyal, kültürel, sanatsal ve ekonomik olarak kendine artı katkı sağlayabilir. Sağlamalıdır da…

Başta Valilik ve Kaymakamlıklarımız olmak üzere, Belediyelerimiz ve hatta muhtarlıklarımız bu konuyu baş ucu dersi olarak çalışıp, her türden değerlerinin ‘UNESCO’nun hangi değerlendirme komisyonuna dahil olacağının temasında bulunmaları gerekmektedir.

12 Aralık 2019 tarihinde tanışıp, bilgeliklerinden ve muhabbetlerinden mutluluk duyduğum Sayın Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ, Prof. Dr. Muhtar KUTLU, Doç. Dr. Selcan Gülçayır TEKE, Öğr. Gör. Mesut KAPLAN’a selam ve sevgilerimi iletirim.

-Öğr. Gör. Mesut KAPLAN-

Siz hocalarımızın kaygısının da bizler gibi “ÖNCE VATAN!” olmasının, bizleri çok heyecanlandırdığının altını çizmek isterim.

Efendim sözün kısası; yukarıda kısaca aktarmış olduğum “UNESCO” uluslararası görünürlük ve tanınırlık hususunda tüm misakımızdaki insanlarımızı yakinen ilgilendiren bir kurum. 

Bu mühim kurumu, yakinen takip edip hakkında bilgi edinmenin milli bir görev olduğunu düşünmekteyim.

Hatta “UNESCO Listesi”ne Anadolu’muzun tüm değerlerinin girmesi gerektiğini de ayrıca belirtmek isterim.

Saygılarımla.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

Yazar-Yönetmen

Efendim bu kısa makalemde, 12 Aralık 2019 günü, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ve Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası tarafından organize edilen, ülkemizin ‘taşra’ dediğimiz her bölgesini yakinen ilgilendiren, şahsımın uluslararası prestij olarak değerlendirdiği bir konu hakkında sizler ile dertleşmek istiyorum.

Ülkemizde başta gençler olmak üzere, taşrada kasaba ile köylerimizde az bilinen bir kurum ve bizlere olan faydasını kalemim döndüğü kadarı ile siz okuyuculara arz etmeyi hedeflemekteyim.

Kurumun adı: UNESCO

“UNESCO” günümüzde genellikle ‘Ege Bölgemiz’ başta olmak üzere ‘Marmara Bölgesi’ ve “Göbekli Tepe” dediğim vakit “-Evet, Şanlı Urfa’nın 2019 senesi olarak ilan eden kurum…” olarak içinizden geçirip, birçok kamu evrakının üzerinde logosuna 2019 senesinde rast geldiğiniz bir kurum.

Peki ‘’UNESCO’’ Kimdir ve kısaca nedir?

“UNESCO” kelimesi, İngilizceUnited Nations Educational, Scientific and Cultural Organization” kelimelerinin baş harfleri alınarak oluşturulmuş ve dilimizde “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu” biçiminde karşılanmıştır.

UNESCO, misyonunu; insanlığın zihninde barışı eğitim, doğa bilimleri, sosyal ve beşeri bilimler, kültür ve bilgi ve iletişim aracılığıyla inşa etmek olarak tanımlamaktadır.

Kısacası tüm insanlık için faydalı bir kurum. 

Ben ise sizlere Unesco’nun “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması” süreci ile “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri ve Yörük Bayramı UNESCO Süreci”nden bahsedeceğim.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) 17 Ekim 2003 tarihinde Paris’te düzenlenen 32. Genel Konferansında, “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”ni kabul etmiş. 

Türkiye, 19 Ocak 2006 tarihli ve 5448 sayılı “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”la bu sürece dâhil olmuş ve 27 Mart 2006 tarihinde resmen taraf olmuş.

Peki Somut olamayan Kültürel Miras Ne demek?

Somut Olmayan Kültürel Miras” UNESCO tarafından; toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanıyor.

Kuşaktan kuşağa aktarılan bu miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur. 

Somut olmayan kültürel miras, şu alanlarda beliriyor:

a) Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar (destanlar, efsaneler, halk hikâyeleri, atasözleri, masallar, fıkralar vb.),

b) Gösteri sanatları (Karagöz, meddah, kukla, halk tiyatrosu vb.),

c) Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler (nişan, düğün, doğum, Nevruz, vb. kutlamalar),

d) Doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar (geleneksel yemekler, halk hekimliği, halk takvimi, halk meteorolojisi vb.)

e) El sanatları geleneği (dokumacılık, nazar boncuğu, telkâri, bakırcılık, halk mimarisi)

Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”nin amaçları…

Somut olmayan kültürel mirası korumak.

Somut olmayan kültürel mirasın taşıyıcısı konumundaki toplulukların, grupların ve bireylerin somut olmayan kültürel mirasına saygı göstermek.

Somut olmayan kültürel mirasın önemi konusunda yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde duyarlılığı arttırmak ve karşılıklı değerbilirliği sağlamak.

Uluslararası iş birliği ve yardımlaşmayı sağlamak.

-Prof. Dr. M. Öcal Oğuz-

“UNESCO Türkiye Komisyonu” başında vazifeli olarak, Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ hocamız ‘Yönetim Kurulu Başkanı’ olarak bulunmakta. Sayın hocamızla 12 Aralık 2019 tarihinde Bilecik’te tanıştım. Ve ‘Unesco’ hakkında yapmış olduğu konuşmadan kısa da olsa bilgi sahibi oldum. 

UNESCO, eğitimden bilime, tarihten kültüre birçok konuda uluslararası görünürlük konusunda ülkemizde anlaşmalar ölçüsünde şubesi bulunan önemli bir kurum. 

Bu kurumun listesinde olan ülkemiz misakında bulunan her soyut ve somut obje, kendine bir prestij sağlamakta.

Yaklaşık olarak 4 aydır mukim bulunduğum ‘Söğüt’ ilçemizin ise bu listede yerini çoktan alması gereken bir yer olduğunu düşünmekteyim. Hatta; 2020 veya 2021 senesi Türkiye’de “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma ve Yörük Bayramı Yılı” olarak tarihe geçmeli.

Neden mi?

Aşağıdaki satırları okuduğunuz vakit, ne tür değerlerimizin göz ardı edildiğine ve dolayısı ile ‘UNESCO’ listesinde bulunmasının geç bile kaldığını vicdanımız tasdik edecektir.

Efendim şimdi sizlere “Söğüt Ertuğrul Gazi Anma ve Söğüt Şenlikleri Etkinliği UNESCO Süreci” ile alakalı olarak; Söğüt Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri ile ilgili tarihsel kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Bilecik ili, Söğüt ilçesinde her yıl Eylül ayında düzenlenen “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”, bilinen en eski “Yörük Şenliği”dir. 

Rudi Paul Lindner’in aktardığı bilgiye göre, Osmanlı Devleti’ni kuran Yörüklerle aynı soydan geldiklerine inanan Karakeçili Yörükleri, her sonbaharda Eskişehir’de toplanıp Söğüt’te Ertuğrul Gazi’ye atfedilen türbeyi ziyaret ederler. Abdülhamid Han Sani’nin saltanat yıllarında bahar aylarında yapılan şenlik, 1950’li yıllardan sonra Eylül ayında yapılmaya başlanmış.

Peki bu şenlikler nasıl yapılıyordu?

Ertuğrul Gazi’yi anma törenleri, Ertuğrul Gazi’nin vefatından itibaren her yıl Söğüt’te onun kabri başından yapıla gelmiş, geleneksel, milli bir ihtifaldir.

Fransalı tarihçi “Babtisin Pourjoulat”ın “Küçük Asya” isimli eserinde “İstanbul’dan Mekke’ye gitmek için yola çıkan her hacı, buraya uğramadan yola devam etmiyor. Mutlaka Ertuğrul’un türbesi önünde diz çöküp, türbeye yüz sürüyor. Müslümanlar için en kutsal alanlardan biri bu türbe. Garip bir şey, hiçbir halk; hükümdarını Tanrı’ya bu kadar yakın görmemiştir” demektedir.

Kayı Boyu’ndan Karakeçili Yörüklerin her yıl Hıdırellez (5-8 Mayıs) günlerinde Söğüt’e gelerek büyük dedeleri Ertuğrul Gazi’yi ziyaret ettiği törenler, şekil ve içeriği ile İslamiyet öncesi ‘Yuğ’ törenlerinin, İslamiyet’in kabulünden sonra biçim değiştirerek sürdürüldüğü bir adet olmalıdır. 

Törene katılan Yörükler’in, türbe çevresinde konup kurbanlar keserek hazırladıkları yemeklere Söğüt halkını davetleri “Şölen” törenlerini hatırlatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar Söğüt’e gelen Karakeçili Yörükler, ihtifalin birinci gününde kabir ziyaretinden sonra Söğüt halkını ziyafete davet ederler, ikinci gün Söğüt halkı, Yörükleri türbede ağırlardı.

Bu günlerde milli oyunlar, seyirlik oyunlar, cirit oynanır sohbet edilir, üçüncü gün Yörükler ve Söğütlüler vedalaşarak tören sona ererdi.

Bu törenler, Birinci Dünya Savaşının ağır koşulları nedeniyle, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da tekke ve zaviyelerin kapatılması ile 1946 senesine kadar yapılamamıştır.

1946 senesinden sonra törenlerin tekrardan ihyası için çalışmalarda bulunan Söğütlü Merhum Hasan Ertekin Hocamız; törenlerin nasıl yapıldığını incelemek için, köy köy kasaba kasaba dolaşarak törenlerin yapılış esaslarını tespit etmiş, 1966’da vefatına kadar 20 yıl boyunca, törenlerde Söğütlüler adına konuşmayı kendisi yapmıştır. Hasan Ertekin Hocamızın Ruhu Şad Olsun!

Usul ve esas olarak tespit edilen tören; 1946 tarihinden itibaren eski uygulamalardan birkaç değişiklik yapılarak Eylül ayı içerisinde yapılmaya başlamıştır.

Tören gününden bir gün önce çevredeki köylerde toplanan milli kıyafetlerini giymiş atlı Yörükler, tören günü sabahı “Yuvakuracağı” mevkide toplanırlar. 

Yörükleri karşılamak için milli kıyafetli atlı Söğütlü efelerYuvakuracağı”na gider. 

Kasabanın içine, oradan türbeye gidecek olan konvoy; atların rengine, insanların yaşlarına göre; kır at, doru at ve yaşlı insanlar önde olacak şekilde ikişerli kol halinde düzenlenir. 

Konvoy, kasabaya mezarlık içindeki eski hac yolundan davul zurnanın çaldığı, kahramanlık türküleriyle girer.

Hükümet konağı önünde saygı duruşu ve askeri bandonun çaldığı İstiklal Marşı’ndan sonra, türbeye hareket edilir. 

Atlı Yörükler ve yaya katılımcılar, yaklaşık 1 kilometrelik yolu yürür ve türbeye varılır. 

Ertuğrul Gazi türbesine gelen atlı Yörükler, türbe etrafında atlarıyla üç defa dolanıp, tekbir getirirler ve törendeki yerlerini alırlar.

İnsanların tören alanına gelmesiyle tören başlar. 

Türbe avlusundaki mutfakta dualar okunarak pişirilen şifalı etli pilav ile üzümler tüm misafirlere dağıtılır. 

Öğleden sonra, türbe yanında bir tarlada cirit oynanır.

İkindi ezanı vakti, tüm Yörükler ve misafirler kasabaya dönmeye başlar. 

İkindi Namazı’ndan sonra, Çelebi Mehmed Camii’sinde mevlit okunur. 

Akşam yemeğinin ardından yapılan eğlence, gece yarısına kadar milli kıyafetlerle sürer.

Ertesi gün sabahından Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret eden atlı Yörükler kasabaya dönerek hükümet konağı önünde vedalaşıp dağılırlar. (Kısa bilgiler için, Merhum Hasan Ertekin Hocamızın oğlu, Bilgen Ertekin’e teşekkür ediyorum)

Efendim! 

Anadolu, kültürel ve sanatsal objelerin her alanda açık bir müze gibi kendini gösterdiği dünyanın en büyük hazinesine sahip bir alan. Türkiye’nin herhangi bir bölgesi ve herhangi bir kasaba ve köyüne giderseniz gidin; hem tarihi, hem de kültür ve sanat, edebiyatının ‘UNESCO’ çalışma alanına tümden girdiğine şahitlik edersiniz.

Şahsıma göre UNESCO, dünya milletlerinin ülkemizi ve insanlarımızı yakinen tanımaları için uluslararası alanda matematiksel ve mantıksal olarak dizayn edilmiş formülün adı.

Bu formülü ülkemizde bulunan UNESCO şubesinde vazifeli hocalarımıza temas ve kulak kabartarak Anadolu’muzun her kasabası çözebilir; sosyal, kültürel, sanatsal ve ekonomik olarak kendine artı katkı sağlayabilir. Sağlamalıdır da…

Başta Valilik ve Kaymakamlıklarımız olmak üzere, Belediyelerimiz ve hatta muhtarlıklarımız bu konuyu baş ucu dersi olarak çalışıp, her türden değerlerinin ‘UNESCO’nun hangi değerlendirme komisyonuna dahil olacağının temasında bulunmaları gerekmektedir.

12 Aralık 2019 tarihinde tanışıp, bilgeliklerinden ve muhabbetlerinden mutluluk duyduğum Sayın Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ, Prof. Dr. Muhtar KUTLU, Doç. Dr. Selcan Gülçayır TEKE, Öğr. Gör. Mesut KAPLAN’a selam ve sevgilerimi iletirim.

-Öğr. Gör. Mesut KAPLAN-

Siz hocalarımızın kaygısının da bizler gibi “ÖNCE VATAN!” olmasının, bizleri çok heyecanlandırdığının altını çizmek isterim.

Efendim sözün kısası; yukarıda kısaca aktarmış olduğum “UNESCO” uluslararası görünürlük ve tanınırlık hususunda tüm misakımızdaki insanlarımızı yakinen ilgilendiren bir kurum. 

Bu mühim kurumu, yakinen takip edip hakkında bilgi edinmenin milli bir görev olduğunu düşünmekteyim.

Hatta “UNESCO Listesi”ne Anadolu’muzun tüm değerlerinin girmesi gerektiğini de ayrıca belirtmek isterim.

Saygılarımla.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

Yazar-Yönetmen