Sosyal istihbarat ve SOCMINT büroları

Sosyal istihbarat ve SOCMINT büroları

Sosyal istihbarat ve SOCMINT büroları Sosyal istihbarat ve SOCMINT büroları

Sosyal İstihbarat ve SOCMINT Büroları

İstihbarat Servislerinin günümüzde en büyük çalışma alanlarından biri “Sosyal İstihbarat”dır. Yani bir ülkenin toplumsal kültürel yapısını, halkın temel demografik yapısını – karakterini, beşeri ve sosyal alışkanlıkları, zayıf ve güçlü yanlarını, zaaflarını, kemikleşmiş yanlarını, dinsel kırmızı çizgilerini hatta yazılı olmayan katı ve / veya yumuşak geçişe sahip kurallarını inceleyen istihbarat türüdür.

Günümüzde çok mühimdir.

Soğuk Savaş” döneminin sona ermesi ve internet devrimiyle çok daha büyük bir öneme sahip olmuştur.

Ancak “Sosyal İstihbarat”ı sadece yukarıda yazılan bilgilere ulaşmak için kullanmazsınız. Bunlar artık günümüzde ‘Google’dan bile ulaşılabilir bilgilerdir.

Bu bakımdan, yukarıda ki spesifik infolar ışığı altında hedef ülkede toplumsal olarak olayları tetiklemede, duygu ve düşüncelerin yükselmesini sağlamakta ve taraflar arasındaki gerilimi taze tutmakta da kullanırsınız.

Ve günümüz “Sosyal İstihbarat Büroları”nın çalışma şekli, artık neredeyse buna dönüşmüştür.

Hedef ülke hakkında bilgiye sahip olmak farklıdır; o bilgiler neticesinde provokatif ve tetikleyici olaylar sahnelemek çok farklıdır.

Bu olayların neticesinde çıkar elde etmek, bu çıkarları hesaplamak ve doğru bir harita çizip – icra etmek çok daha da önemlidir. Amacınız ülkedeki sıradan bir kargaşa ise kullanacağınız doneler farklıdır.

Terör temelli toplumsal bir eylem planıysa daha farklıdır. Kitleleri yerinden oynatmaksa, bu daha da farklı hatta bambaşka bir projedir.

Ve bahse konu olan bu Sosyal İstihbarat Büroları, asla kendi anakaralarında yetişmiş personeli, hedef ülkedeki bir operasyon için kullanmaz.

Kullanamaz!..

Çünkü direk başarısızlıkla sonuçlanır.

Hiç kimse de bu riski almaz.

Hedef ülkede yetişmiş, yaşamış, o kültüre adapte ve zorluk çekmeyen “ajan” ya da “ajanlaştırılmışpersonel kaynağı, bu tip operasyonlarda daha kullanışlıdır.

Ve tabii ki; Sosyal İstihbarat Bürolarının en yaygın ve en açık olarak kullandıkları başlıca alan hiç şüphe yok ki; Sosyal Medyadır. Hatta bu konuda resmi “SOCMINT Büroları” kurulmuştur kendi teşkilatlanma yapılarında. Yani; “Sosyal Medya İstihbaratı Operasyon Büroları.” (Social Media Intelligence – SOC – M - INT)

Bu bürolar, kendi içlerinde ikiye ayrılır; Açık Sosyal MedyaProvokatif Sosyal Medya.

Açık Sosyal Medya Uzmanları, bilgi toplama konusunda uzman personeldir. Yaptıkları iş, hedef kişi – topluluk ya da bölge hakkında bireysel sosyal medya hesaplarına sızarak, bilgi oluşumunu sağlamaktır.

Provokatif Sosyal Medya Uzmanları ise birçok açıdan maddi ve teknolojik destekle, yine hedef ülkedeki kaynaklara başvurulup elemanlaştırılan, bu konuda yeterli temel bilgiye sahip ajan, kişi ve kişilerden sağlanır.

Küçük bir sosyal olayı, sosyal medyada, bürodan aldıkları destekle, gündeme taşıyıp bu konuda karşıt ya da taraf pozisyonlar oluşturup, birçok kesime algı yaratıp, reaksiyon oluşturmaktır temel amaçları.

Arap Baharı”, Provokatif Sosyal Medya Uzmanlarının yarattığı eşsiz bir operasyondur mesela.

Konuyu biraz daha örnekleyelim ve ülkemizden başlayalım;

Ayasofya çıktı karşımıza son zamanlarda. Sultan Abdülhamid kostümü giymiş insanlar (!) belediyenin dağıttığı bedava çorba için sıraya girdiler.

Çorbalarını içip, Osmanlı flamaları ile meydanlarda çığırıştılar.

Osmanlı geri geliyor! dediler. (!) Ama kastettikleri Osmanlı Hanedanından birkaç, zurnanın son deliği dışında kimsenin bundan haberi yoktu. Fransızca konuşup, Paris’te lüks kahvaltılarına devam ediyorlar; hatta bu haberleri görünce gülmekten “Bordeaux” şaraplarını dahi yutamayıp, boğazlarının tıkandığına bile eminim!..

Bu Sultan Abdülhamid kostümlü, yeşil bayraklı grubun hemen karşı tarafında ise seküler bir grup koydular!..

Ama kapanmadı, bitmedi ki hala da bitmiş değil.

Mecranın – Kavganın yeri değişti. Sosyal medyaya döndü operasyon - aktörler / ajanlar değişti.

Meydanlardan ayrılıp, “PC” başına oturdular. Ya da oradaki personele sevk ettiler dosyayı.

Ve Ayasofya tamam! Şimdi sırada 5816 nolu yasa var diyorlar o mecrada.

Yine dürtüyorlar!..

Yine kaşıyorlar ve ısrarla kan aksın diye uğraşıyorlar.

Ardından bir Boğaziçi olayı patladı!..

Bir rektör atandı. İlk karar ya da imza ile atanan ilk rektör değildi. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde de atadığı rektörler oldu, geçerli oyu alamadığı halde.

Birileri bir şekilde imza etti ve atandı rektör, Boğaziçi’ne. Adam Metallica dahi dinlemeye razıydı oysa. Ki gerçekten dinlese bence çok severdi.

Ardından çarşı-pazar yine karıştı!..

Kâbe resmi çıktı sonra ortaya; hiç alakası ve yeri olmamasına rağmen!..

Akıllıca bir hamleydi. Bu olayla yakından uzaktan alakası olmayan bir kesimi, bir zümreyi, inanç takipçilerini bu kavgaya çekmek için yeterliydi!..

Ve istenilen oldu.

Ardından; masküler ve heteroseksüel olduğu her halinden belli bir “adam” (!) elinde “LGBT bayrağı” ile Benim Bedenim, Benim Kararım diye bağırıyordu.

Unuttuğu şey şuydu; bu slogan, bayağı bir eskiye aitti.

Ve insanlar, onun arkasından eyleme yürüdüler.

Kimdi o adam?

İlk adımı atıp, arkasından yürüyen birkaç kişi kimdi?(!)

Karşı taraf, ilginç derece de hemen hemen hazırdı.

Programlanmış gibiydi!..

Kurulmuş saat gibi, tam zamanında, tam yerinde, tam da olması gerektiği şekilde çanları çalmaya başladı.

Kâbe hakarete uğramıştı.

Daha ne olması lazımdı ki?

Rektör? Boğaziçi? Gruplar? Grupların neden orada olduğu?

Onların bir önemi yoktu!

Hedefte kimler vardı?

Kimler üzerinde çalışıldı?

Kimlerdi kaosa sebebiyet veren?

Kimlerin kanının peşinde koşuldu?

Ve bu kanın bedeli, kimden istenecekti?

Bir intikam için ihtiyaçları olan neydi?

Bir cenazeniz varsa ve öldürüldüyse, önce bir çukur kazar ardından da intikam yeminleri ederdiniz.

Kazdığınız çukur cenazeniz için değildir ama…

Ardından bir seçim krizi patladı!..

Çok iyi çalışılmamış ama her zaman taze ve her zaman hazır bir konuydu…

Hatta hiçbir gündem kalmadığında ve aklınıza bir şey gelmediğinde, sakladığınız yerden çıkartıp, ortaya sürülebilecek kadar moda bir başlıktı!..

Bu sefer, daha sert oyulmaya başlandı toplumun altı.

Bir tarafı bileylerken diğer taraf ihmal edilmiyor ve hummalı çalışmalar sürüyordu...

İşler büyüdü…

Bu sıradan bir seçim olmaktan çıktı!..

Herkesin kulağı kirişte, elleri belindeydi.

Savaş baltalarını, gömdükleri yerleri düşünüyorlardı.

İş, seçimden çok Terör Yanlısı ve Vatansever olayına döndü.

Sizin hangi taraftan olduğunuzun zerre önemi yoktu!

Bunu kurgulayan servislerin zerre umurunda değildi sizin ne düşündüğünüz.

Umurlarında olan, vereceğiniz reaksiyon ya da aksiyonun nasıl olacağıydı!

Ne kadar etkili ve balistik gücü yüksek bir bombaya dönüşebilirdi?

Ne kadar zarar verebilirdi?

Beklenti ve ilgilendikleri sadece buydu o büronun!

Diğer yandan; sizin en temel ve amatörce bu operasyona direnç göstermeniz gereken çok basit bir yol vardı.

Şu soruyu sormak; “İyi de Neden?”

Bunu bir düşünün!

Nasıl ortaya çıktı bu kıyamet?

Kronolojik olarak sıralayın…

Hafızanızı yoklayın…

Neydi o ilk kelime?

Tetiğe ilk dokunan el kimindi?

Kim söyledi?

Neden söyledi?

O kelimeler neye-kime-hangi güçlere hizmet ediyordu?

Bunu düşünün…

Cevaplar size suçluyu da verecektir.

İstihbarat Dünyasının en güzel staj yeri; Türkiye’dir!.. diye boşuna demiyor yabancı servis çalışanları.

Yukarıda yazılanlardan sonra, bu son cümlemi okuyunuz ve devam ediniz yazıya lütfen.

Çünkü daha bitmedi!

Ardından LGBT-Q olayı kaşındı.

Taraflar yaratıldı…

Oluşturuldu…

Sosyal İstihbarat Büroları için bulunmaz nimetti.

Direk kanattılar yarayı.

Operasyon mutfakta hazırlanırken, hepimizi eşcinsel yapacaklar, çocuklarımızı homoseksüel edecekler diye kaygı oluşturuldu.

Sosyal İstihbarat ve SOCMINT Uzmanları öyle bir çalıştı ki; Homoseksüel eğilimi olan insanların, trans bireylerin, hatta biseksüellerin, gelip kendi evlerinizin salonlarında parti yapacakları kaygısını oluşturdular.

İzlediği bir diziden etkilenip, insanların kendi hemcinsleri ile ilişkiye gireceği / girebileceği iddiaları servis edildi.

Oysa bu hormonlarla ilgili bir olaydı, özenmeyle – hevesle zerre alakası yoktu. Kaldı ki hiçbir eşcinsel, Ben özendim, denedim demeyecektir.

Neyse bunu geçelim…

İnanın bana, abartmıyorum!

İşe de yaradı. Hala da yarıyor ve öyle sanılıyor.

Devlet, halkının namusunu korumalı” düşüncesi ile ciddi yaptırımlar isteniyor geniş bir kitle tarafından LGBT-Q üyelerine. Çünkü o görsel ve sosyal medya uzmanları, tam da bu şekilde çalıştı.

Diğer taraftan da şımarık burjuva ve eğitimsiz seküler bazı yapılarla tam karşıt görüş ayaklandırıldı. LGBT-Q destekçisi olmanın “Aydın bir birey”in göreviymiş gibi lanse edildi. Bu insanlar da bir şekilde onu destekleme çabasına sokuldu.

“Ya onlardansın ya bizden!..”

Hatta bunun için eylemler hazırlandı.

Planlar yapıldı. İyi bir operasyondu bu. Bence şimdiye kadarkiler içinde en iyisiydi.

Bu konuda taraflı / tarafsız, sosyal medyada ya da başka mecralarda fikrini beyan eden, açıklayan herkes bir şekilde değirmene su taşıdı.

Ve en kötüsü de şuydu; Kimse bunun farkında değildi. Bir taraf coşarken diğer taraf boş durmuyordu.

Ve yine istenilen oldu…

Sadece bunlar mıydı “Sosyal İstihbarat Bürolarının” toplumumuz üzerindeki; “Psikolojik Harekât Planları”!..

Saymakla bitmez!..

28 Şubat’ı çıkartılar tekrardan. Türbanlılar yine dürtüldü. O günler hatırlatıldı. Bakın neler çektiniz denildi.

Bir fenomen yaratıldı. Mazlum bir fenomen.

Aşı yanlısı” - “Aşı karşıtı” diye ikiye bölündük bir ara.

Aleyna Tilki’nin bile canı yandı bu yüzden. Bir pop şarkıcısı üzerinden oynanıldı.

İmamlarİmam Hatipler, zırhla donatılıp sürülmek istendi alana…

Ardından Atatürk resimleri paylaşıldı.

Makyaj yapıldı adama. Soyu-sopu gündeme taşındı.

Sonrasında çok iyi bir habitat oluştu bu bürolar için.

Hummalı çalışmaları en üst düzeye ulaştı.

Hatta içinde bulunduğumuz transfer döneminde, güzide futbol kulüplerimizin transfer politikalarını bile şekillendirdiler.

Kim kime çalım attı!.. Bir transfer ile kimi kimine bacak arasında gol attı!..” bunları konuştuk aylarca.

Ve bu konuda çalışanların kimler olduğunu bile bile, göre göre.

Sonra ne olduğu belirsiz biri, parlatılıp koyuldu sosyal medya kullanıcılarının önüne, Hatay dedi, Fransa dedi, saçmaladı da saçmaladı.

Söylediklerine kendi bile inanmıyordu ancak iyi bir yere tezgâh açmıştı.

“Karşı olanlar”, “yanında olanlar” diye yine kızıştı ortalık.

Bir cenahın sosyal medya fenomenini koydular sonra önümüze…

Aynı adamın geçmiş FETÖ bağlantılarını servis ettiler arkasından.

Yine karıştı çarşı-pazar!..

Bir taraf, resmi kurum radyolarına çıkartıp FETÖ bağlantısı olduğu iddia edilen bu şahsı ödüllendiriyor diğer taraf gömmek için hazırlanıyordu.

Yani; toplumuzun ne kadar hassas sinir ucu varsa hepsi uyarıldı.

Oynandı!..

Ameliyat edildi!..

Ve amaçlarına her dosyada / operasyonda daha da ulaştılar.

Tüm bu başlıkların hepsi ama hepsi hatta istisnasız hemen hemen hepsi, göz göre göre toplum üzerinde operasyon dizayn edilmeye yönelik “Psikolojik Harekât Planı”ydı ve hasım “SOCMINT Büroları” tarafından yapıldı.

Ve bence güzel de çıkarttılar son zamanlarda tüm bu kurguyu yapanlar.

İşlerinde başarılılar!..

Ve biz de inatla bu kanlı değirmene su taşımaya devam ediyoruz.

Bunları kimin yaptığını aslında siz de biliyorsunuz; sadece bakmıyorsunuz ve baktığınızda görmüyorsunuz.

Birkaç çılgın dışında herkes farkında.

Yapmanız gereken tek şey var hatta sormanız gereken basit birkaç soru;

“İyi de neden? Kim? Kimin yararına?”

.

Serkan Yıldız, dikGAZETE.com

Sosyal İstihbarat ve SOCMINT Büroları

İstihbarat Servislerinin günümüzde en büyük çalışma alanlarından biri “Sosyal İstihbarat”dır. Yani bir ülkenin toplumsal kültürel yapısını, halkın temel demografik yapısını – karakterini, beşeri ve sosyal alışkanlıkları, zayıf ve güçlü yanlarını, zaaflarını, kemikleşmiş yanlarını, dinsel kırmızı çizgilerini hatta yazılı olmayan katı ve / veya yumuşak geçişe sahip kurallarını inceleyen istihbarat türüdür.

Günümüzde çok mühimdir.

Soğuk Savaş” döneminin sona ermesi ve internet devrimiyle çok daha büyük bir öneme sahip olmuştur.

Ancak “Sosyal İstihbarat”ı sadece yukarıda yazılan bilgilere ulaşmak için kullanmazsınız. Bunlar artık günümüzde ‘Google’dan bile ulaşılabilir bilgilerdir.

Bu bakımdan, yukarıda ki spesifik infolar ışığı altında hedef ülkede toplumsal olarak olayları tetiklemede, duygu ve düşüncelerin yükselmesini sağlamakta ve taraflar arasındaki gerilimi taze tutmakta da kullanırsınız.

Ve günümüz “Sosyal İstihbarat Büroları”nın çalışma şekli, artık neredeyse buna dönüşmüştür.

Hedef ülke hakkında bilgiye sahip olmak farklıdır; o bilgiler neticesinde provokatif ve tetikleyici olaylar sahnelemek çok farklıdır.

Bu olayların neticesinde çıkar elde etmek, bu çıkarları hesaplamak ve doğru bir harita çizip – icra etmek çok daha da önemlidir. Amacınız ülkedeki sıradan bir kargaşa ise kullanacağınız doneler farklıdır.

Terör temelli toplumsal bir eylem planıysa daha farklıdır. Kitleleri yerinden oynatmaksa, bu daha da farklı hatta bambaşka bir projedir.

Ve bahse konu olan bu Sosyal İstihbarat Büroları, asla kendi anakaralarında yetişmiş personeli, hedef ülkedeki bir operasyon için kullanmaz.

Kullanamaz!..

Çünkü direk başarısızlıkla sonuçlanır.

Hiç kimse de bu riski almaz.

Hedef ülkede yetişmiş, yaşamış, o kültüre adapte ve zorluk çekmeyen “ajan” ya da “ajanlaştırılmışpersonel kaynağı, bu tip operasyonlarda daha kullanışlıdır.

Ve tabii ki; Sosyal İstihbarat Bürolarının en yaygın ve en açık olarak kullandıkları başlıca alan hiç şüphe yok ki; Sosyal Medyadır. Hatta bu konuda resmi “SOCMINT Büroları” kurulmuştur kendi teşkilatlanma yapılarında. Yani; “Sosyal Medya İstihbaratı Operasyon Büroları.” (Social Media Intelligence – SOC – M - INT)

Bu bürolar, kendi içlerinde ikiye ayrılır; Açık Sosyal MedyaProvokatif Sosyal Medya.

Açık Sosyal Medya Uzmanları, bilgi toplama konusunda uzman personeldir. Yaptıkları iş, hedef kişi – topluluk ya da bölge hakkında bireysel sosyal medya hesaplarına sızarak, bilgi oluşumunu sağlamaktır.

Provokatif Sosyal Medya Uzmanları ise birçok açıdan maddi ve teknolojik destekle, yine hedef ülkedeki kaynaklara başvurulup elemanlaştırılan, bu konuda yeterli temel bilgiye sahip ajan, kişi ve kişilerden sağlanır.

Küçük bir sosyal olayı, sosyal medyada, bürodan aldıkları destekle, gündeme taşıyıp bu konuda karşıt ya da taraf pozisyonlar oluşturup, birçok kesime algı yaratıp, reaksiyon oluşturmaktır temel amaçları.

Arap Baharı”, Provokatif Sosyal Medya Uzmanlarının yarattığı eşsiz bir operasyondur mesela.

Konuyu biraz daha örnekleyelim ve ülkemizden başlayalım;

Ayasofya çıktı karşımıza son zamanlarda. Sultan Abdülhamid kostümü giymiş insanlar (!) belediyenin dağıttığı bedava çorba için sıraya girdiler.

Çorbalarını içip, Osmanlı flamaları ile meydanlarda çığırıştılar.

Osmanlı geri geliyor! dediler. (!) Ama kastettikleri Osmanlı Hanedanından birkaç, zurnanın son deliği dışında kimsenin bundan haberi yoktu. Fransızca konuşup, Paris’te lüks kahvaltılarına devam ediyorlar; hatta bu haberleri görünce gülmekten “Bordeaux” şaraplarını dahi yutamayıp, boğazlarının tıkandığına bile eminim!..

Bu Sultan Abdülhamid kostümlü, yeşil bayraklı grubun hemen karşı tarafında ise seküler bir grup koydular!..

Ama kapanmadı, bitmedi ki hala da bitmiş değil.

Mecranın – Kavganın yeri değişti. Sosyal medyaya döndü operasyon - aktörler / ajanlar değişti.

Meydanlardan ayrılıp, “PC” başına oturdular. Ya da oradaki personele sevk ettiler dosyayı.

Ve Ayasofya tamam! Şimdi sırada 5816 nolu yasa var diyorlar o mecrada.

Yine dürtüyorlar!..

Yine kaşıyorlar ve ısrarla kan aksın diye uğraşıyorlar.

Ardından bir Boğaziçi olayı patladı!..

Bir rektör atandı. İlk karar ya da imza ile atanan ilk rektör değildi. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde de atadığı rektörler oldu, geçerli oyu alamadığı halde.

Birileri bir şekilde imza etti ve atandı rektör, Boğaziçi’ne. Adam Metallica dahi dinlemeye razıydı oysa. Ki gerçekten dinlese bence çok severdi.

Ardından çarşı-pazar yine karıştı!..

Kâbe resmi çıktı sonra ortaya; hiç alakası ve yeri olmamasına rağmen!..

Akıllıca bir hamleydi. Bu olayla yakından uzaktan alakası olmayan bir kesimi, bir zümreyi, inanç takipçilerini bu kavgaya çekmek için yeterliydi!..

Ve istenilen oldu.

Ardından; masküler ve heteroseksüel olduğu her halinden belli bir “adam” (!) elinde “LGBT bayrağı” ile Benim Bedenim, Benim Kararım diye bağırıyordu.

Unuttuğu şey şuydu; bu slogan, bayağı bir eskiye aitti.

Ve insanlar, onun arkasından eyleme yürüdüler.

Kimdi o adam?

İlk adımı atıp, arkasından yürüyen birkaç kişi kimdi?(!)

Karşı taraf, ilginç derece de hemen hemen hazırdı.

Programlanmış gibiydi!..

Kurulmuş saat gibi, tam zamanında, tam yerinde, tam da olması gerektiği şekilde çanları çalmaya başladı.

Kâbe hakarete uğramıştı.

Daha ne olması lazımdı ki?

Rektör? Boğaziçi? Gruplar? Grupların neden orada olduğu?

Onların bir önemi yoktu!

Hedefte kimler vardı?

Kimler üzerinde çalışıldı?

Kimlerdi kaosa sebebiyet veren?

Kimlerin kanının peşinde koşuldu?

Ve bu kanın bedeli, kimden istenecekti?

Bir intikam için ihtiyaçları olan neydi?

Bir cenazeniz varsa ve öldürüldüyse, önce bir çukur kazar ardından da intikam yeminleri ederdiniz.

Kazdığınız çukur cenazeniz için değildir ama…

Ardından bir seçim krizi patladı!..

Çok iyi çalışılmamış ama her zaman taze ve her zaman hazır bir konuydu…

Hatta hiçbir gündem kalmadığında ve aklınıza bir şey gelmediğinde, sakladığınız yerden çıkartıp, ortaya sürülebilecek kadar moda bir başlıktı!..

Bu sefer, daha sert oyulmaya başlandı toplumun altı.

Bir tarafı bileylerken diğer taraf ihmal edilmiyor ve hummalı çalışmalar sürüyordu...

İşler büyüdü…

Bu sıradan bir seçim olmaktan çıktı!..

Herkesin kulağı kirişte, elleri belindeydi.

Savaş baltalarını, gömdükleri yerleri düşünüyorlardı.

İş, seçimden çok Terör Yanlısı ve Vatansever olayına döndü.

Sizin hangi taraftan olduğunuzun zerre önemi yoktu!

Bunu kurgulayan servislerin zerre umurunda değildi sizin ne düşündüğünüz.

Umurlarında olan, vereceğiniz reaksiyon ya da aksiyonun nasıl olacağıydı!

Ne kadar etkili ve balistik gücü yüksek bir bombaya dönüşebilirdi?

Ne kadar zarar verebilirdi?

Beklenti ve ilgilendikleri sadece buydu o büronun!

Diğer yandan; sizin en temel ve amatörce bu operasyona direnç göstermeniz gereken çok basit bir yol vardı.

Şu soruyu sormak; “İyi de Neden?”

Bunu bir düşünün!

Nasıl ortaya çıktı bu kıyamet?

Kronolojik olarak sıralayın…

Hafızanızı yoklayın…

Neydi o ilk kelime?

Tetiğe ilk dokunan el kimindi?

Kim söyledi?

Neden söyledi?

O kelimeler neye-kime-hangi güçlere hizmet ediyordu?

Bunu düşünün…

Cevaplar size suçluyu da verecektir.

İstihbarat Dünyasının en güzel staj yeri; Türkiye’dir!.. diye boşuna demiyor yabancı servis çalışanları.

Yukarıda yazılanlardan sonra, bu son cümlemi okuyunuz ve devam ediniz yazıya lütfen.

Çünkü daha bitmedi!

Ardından LGBT-Q olayı kaşındı.

Taraflar yaratıldı…

Oluşturuldu…

Sosyal İstihbarat Büroları için bulunmaz nimetti.

Direk kanattılar yarayı.

Operasyon mutfakta hazırlanırken, hepimizi eşcinsel yapacaklar, çocuklarımızı homoseksüel edecekler diye kaygı oluşturuldu.

Sosyal İstihbarat ve SOCMINT Uzmanları öyle bir çalıştı ki; Homoseksüel eğilimi olan insanların, trans bireylerin, hatta biseksüellerin, gelip kendi evlerinizin salonlarında parti yapacakları kaygısını oluşturdular.

İzlediği bir diziden etkilenip, insanların kendi hemcinsleri ile ilişkiye gireceği / girebileceği iddiaları servis edildi.

Oysa bu hormonlarla ilgili bir olaydı, özenmeyle – hevesle zerre alakası yoktu. Kaldı ki hiçbir eşcinsel, Ben özendim, denedim demeyecektir.

Neyse bunu geçelim…

İnanın bana, abartmıyorum!

İşe de yaradı. Hala da yarıyor ve öyle sanılıyor.

Devlet, halkının namusunu korumalı” düşüncesi ile ciddi yaptırımlar isteniyor geniş bir kitle tarafından LGBT-Q üyelerine. Çünkü o görsel ve sosyal medya uzmanları, tam da bu şekilde çalıştı.

Diğer taraftan da şımarık burjuva ve eğitimsiz seküler bazı yapılarla tam karşıt görüş ayaklandırıldı. LGBT-Q destekçisi olmanın “Aydın bir birey”in göreviymiş gibi lanse edildi. Bu insanlar da bir şekilde onu destekleme çabasına sokuldu.

“Ya onlardansın ya bizden!..”

Hatta bunun için eylemler hazırlandı.

Planlar yapıldı. İyi bir operasyondu bu. Bence şimdiye kadarkiler içinde en iyisiydi.

Bu konuda taraflı / tarafsız, sosyal medyada ya da başka mecralarda fikrini beyan eden, açıklayan herkes bir şekilde değirmene su taşıdı.

Ve en kötüsü de şuydu; Kimse bunun farkında değildi. Bir taraf coşarken diğer taraf boş durmuyordu.

Ve yine istenilen oldu…

Sadece bunlar mıydı “Sosyal İstihbarat Bürolarının” toplumumuz üzerindeki; “Psikolojik Harekât Planları”!..

Saymakla bitmez!..

28 Şubat’ı çıkartılar tekrardan. Türbanlılar yine dürtüldü. O günler hatırlatıldı. Bakın neler çektiniz denildi.

Bir fenomen yaratıldı. Mazlum bir fenomen.

Aşı yanlısı” - “Aşı karşıtı” diye ikiye bölündük bir ara.

Aleyna Tilki’nin bile canı yandı bu yüzden. Bir pop şarkıcısı üzerinden oynanıldı.

İmamlarİmam Hatipler, zırhla donatılıp sürülmek istendi alana…

Ardından Atatürk resimleri paylaşıldı.

Makyaj yapıldı adama. Soyu-sopu gündeme taşındı.

Sonrasında çok iyi bir habitat oluştu bu bürolar için.

Hummalı çalışmaları en üst düzeye ulaştı.

Hatta içinde bulunduğumuz transfer döneminde, güzide futbol kulüplerimizin transfer politikalarını bile şekillendirdiler.

Kim kime çalım attı!.. Bir transfer ile kimi kimine bacak arasında gol attı!..” bunları konuştuk aylarca.

Ve bu konuda çalışanların kimler olduğunu bile bile, göre göre.

Sonra ne olduğu belirsiz biri, parlatılıp koyuldu sosyal medya kullanıcılarının önüne, Hatay dedi, Fransa dedi, saçmaladı da saçmaladı.

Söylediklerine kendi bile inanmıyordu ancak iyi bir yere tezgâh açmıştı.

“Karşı olanlar”, “yanında olanlar” diye yine kızıştı ortalık.

Bir cenahın sosyal medya fenomenini koydular sonra önümüze…

Aynı adamın geçmiş FETÖ bağlantılarını servis ettiler arkasından.

Yine karıştı çarşı-pazar!..

Bir taraf, resmi kurum radyolarına çıkartıp FETÖ bağlantısı olduğu iddia edilen bu şahsı ödüllendiriyor diğer taraf gömmek için hazırlanıyordu.

Yani; toplumuzun ne kadar hassas sinir ucu varsa hepsi uyarıldı.

Oynandı!..

Ameliyat edildi!..

Ve amaçlarına her dosyada / operasyonda daha da ulaştılar.

Tüm bu başlıkların hepsi ama hepsi hatta istisnasız hemen hemen hepsi, göz göre göre toplum üzerinde operasyon dizayn edilmeye yönelik “Psikolojik Harekât Planı”ydı ve hasım “SOCMINT Büroları” tarafından yapıldı.

Ve bence güzel de çıkarttılar son zamanlarda tüm bu kurguyu yapanlar.

İşlerinde başarılılar!..

Ve biz de inatla bu kanlı değirmene su taşımaya devam ediyoruz.

Bunları kimin yaptığını aslında siz de biliyorsunuz; sadece bakmıyorsunuz ve baktığınızda görmüyorsunuz.

Birkaç çılgın dışında herkes farkında.

Yapmanız gereken tek şey var hatta sormanız gereken basit birkaç soru;

“İyi de neden? Kim? Kimin yararına?”

.

Serkan Yıldız, dikGAZETE.com