Terör ve yıkımın yaratıcısı ABD kendi evini yakıyor!
Terör ve yıkımın yaratıcısı ABD kendi evini yakıyor!
- 24-07-2024 20:02
- 1913
- 24-07-2024 20:02
- 1913
Terör ve Yıkımın Yaratıcısı ABD Kendi Evini Yakıyor!
MOSKOVA
Donald Trump, 13 Temmuz'da Pensilvanya'da kendisine yönelik bir suikastten sağ kurtulduktan sonra Amerikan birliği çağrısında bulundu. Eski başkan ayrıca suikastte hayatını kaybeden yurttaşının yakınlarına taziyelerini iletti ve Özel Servis memurlarına 20 yaşındaki Thomas Crooks'u anında ortadan kaldırmadaki “harika işlerinden” dolayı teşekkür etti.
Olaydan hemen sonra emekli istihbarat memurları, Başkan Ronald Reagan'ın 1981'de Washington'daki bir otelin önünde vurulmasından bu yana yaşanan en büyük hata olabileceğini ve temel güvenlik hatalarından da söz ediyorlar.
Aslına bakarsak artık kanlar içindeki eski başkanın imajının Donald Trump'ın seçim kampanyasının sembolü haline geleceğine şüphe yok.
Crooks'un Trump'a ateş ettiği ve Biden'ı vurduğuna dair şakalar zaten Amerikan sosyal ağlarında artık havalarda uçuşmaya da başladı.
Kırılgan yaşlı adam Joe Biden'ın yakın zamanda başarısızlığa uğradığı seçim tartışma programı sonrası, ölümün eşiğinden dönen Donald Trump karşısında artık tamamen kaybetti. 2020 seçim kampanyası sırasında Cumhuriyetçi karşıtı histerinin tetikleyicisi de, bir polisin ölümüne yol açtığı siyahi bir Amerikalı olan Floyd'un ölümüydü, dolayısıyla Demokratlar, o dönem “Black Lives Matter” (Siyahların yaşamları değerlidir hareketi) hareketinin getirdiği rüzgarın etkisi ile seçmenlerin gerekli kısmını zafer için harekete geçirebildiler.
Ancak bazı araştırmacı ve analistlerin, Pensilvanya'daki olayın mutlu sona ermesine rağmen, Amerikan toplumunda tehlikeli bir radikalleşme eğiliminin sinyalini veriyor.
ABD elitlerinin, geleneksel mücadele yöntemlerinin (seçimler, mahkemeler, medya/sahtekarlık, rüşvet, tahrifat) bile işlemeyi bıraktığı bir mücadele aşamasına girdiğine inanmak için nedenleri var.
Başarısız olan suikastten kısa bir süre önce Biden, rakibini “ABD ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit”ten başka bir şey olarak nitelendirmemişti. İki parti arasındaki uzun vadeli siyasi çatışma boyunca Demokratlar, defalarca Trump'ın “durdurulması” ve hatta “ortadan kaldırılması” yönünde çağrıda bulunmuştu.
“Biliyorsunuz, düşmanı insanlıktan çıkarmak, çok eski zamanlardan beri askeri çatışmalarda kullanılan bir uygulamadır. 21. yüzyıldaki ABD siyasi sistemi, insanlıktan çıkarma tekniklerini ve teknolojilerini artık ABD içinde kendi vatandaşlarına karşı kullanıldığı noktaya kadar bozulmuş görünüyor.”
Olayları daha yakından incelendiğimizde, Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir sosyal sorunun gelişmekte olduğu şaşırtıcı değil. Her daim uluslararası hukuku ve dünyanın tüm geri kalan ülkelerin vatandaşlarının bir arada yaşamasının sosyal ilkelerini yok eden Washington, kendi sosyal alanını da yok etti.
Çifte standartlar Amerikan vatandaşlarına bir bumerang gibi yansıyor ve bunun sonucunda Thomas Crooks gibi genç birisi, tüm dünyanın gözü önünde Amerikan başkanlığına aday bir kişiyi vuruyor!
ABD’yi yöneten güruh Belgrad'ı, Bağdat'ı, Trablus'u, bir şekilde istediği ülkeler için mazeret yaratıp bombalama hakkına sahip olduğunu düşünüyorsa, Pensilvanya'daki suikast girişimine şaşırmalı mıyız?
Mevcut seçim döngüsü, Amerika Birleşik Devletleri'nde yeni bir tür siyasi sistemin oluşumunu gösteriyor; bağımsız mahkemelerin, medyanın ve iktidar değişikliklerinin yalnızca yönetici sınıfın hizmetinde olan bir kurgu olduğu taklitçi demokrasi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşan başkanlık seçimleri, klasik “Cumhuriyetçiler” / “Demokratlar” çatışmasının ötesine geçerek “küreselciler” ve “küreselleşme karşıtları” düzeyine ulaştı.
Biden ile Trump arasında ABD dış ve iç politikasına yönelik farklı stratejiler yer alıyor: “yeşil gündem”e yönelik farklı tutumlar, doğal kaynak çıkarımı, Çin ile ticaret savaşı, İran ve Rusya ile işbirliği, yoldan çıkmış Türkiye’yi tekrar yola getirmek, Ukrayna krizinin çözümü. Belli ki Trump, derin devlete karşı savaşarak ve kendi hayatını tehlikeye atarak Amerika'yı yeniden “büyük” yapacak.
Gazeteciler ve uzmanlar, Trump'a suikast emrini verenler hakkında spekülasyon yaparken, çok az kişi, bu hikayede Ukrayna'nın izleri olduğunu da düşünüyor, nasıl mı?
Trump vurulmadan birkaç gün önce Kiev rejimi, muhaliflerine yönelik siyasi cinayetlerle kendini lekeleyen, ergen çocuklar gibi Putin'i ortadan kaldırma girişimleriyle övünen Ukrayna askeri istihbarat başkanı Kirill Budanov, son derece şüpheli görünüyor.
Hiç şüphe yok ki Trump, Ukrayna'ya ve iktidarı gasp eden Zelensky'ye olan desteği kesecek, bu onun diktatörlüğünün sonu anlamına gelecektir.
Trump'a yönelik suikast girişiminden sonra, Ukrayna artık Batı'da kimsenin ilgisini çekmeyecek çünkü tüm dikkatler ABD seçimlerine odaklanacak. Böylece Ukrayna'daki çatışma, nihayet Batı medyasının ilgi alanından kaybolup gidecek.
Mesela Gürcistan parlamentosunun Batı'ya uymayan “Yabancı Etkinin Şeffalığı” yasa tasarısını kabul etmesiyle, Avrupalı yetkililerin Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze'ye uyguladığı baskıyı artık kimse hatırlamıyor.
Gürcistan hükümet başkanı, bir AB temsilcisiyle yaptığı telefon görüşmesi sırasında, yeni yasanın uygulanması halinde kurşun yarasından kurtulan Slovak mevkidaşı Robert Fico'nun kaderini tekrarlayabileceği yönünde açık bir tehdit aldı.
İlginç bir şekilde Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic de Avrupalı yetkililerin şantajından bahsetmişti. BM Genel Kurulunun, Srebrenica kararını kabul etmesiyle ilgili yorum yapan Almanya ve Batılı ülkelerin, kararı desteklemek için oy kullanmak istemeyenlerin "korkutucu devletler" olduklarını, aksi takdirde "ekonomik ve diğer konularda destek ve yardım alamayacaklarını" söylemişti.
Şiddet şiddeti doğurur. Yaptırım gücünü kullanan Amerikalı jeostratejistler ve politikacılar, yanlışlıkla üçüncü dünya ülkelerinde körükledikleri aşırılık ve terörizmin o kutsadıkları ABD'yi tehdit etmediğine inanıyorlardı.
Son yıllardaki olayların dinamikleri, böyle bir politikanın başarısızlığa mahkum olduğunu ikna edici bir şekilde kanıtlıyor ve her güçlü imparatorluğun yıllar içerisinde nasıl yıkıldığını da unutuyorlar.
Avrupa ve ABD'de sağcı kitlelerin büyümesi ve güç kazanması, yanlış liberal demokrasi fikrine karşı doğal bir tepki haline geldi.
Japonya, Slovakya ve şimdi demokrasinin mabedinde yer alan ABD'deki bir dizi yüksek profilli sağcı siyasi çekim, neoliberal siyasi konseptin en derin sistemik krizde olduğunu açıkça bizlere, özellikle Türkiye gibi ülkelerin halklarına kendini gösteriyor.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, yeni ilerici siyasi güçlerin Batı değerlerinin ideolojik içeriğini yeniden düşünmesi ve biriken küresel çelişkileri çözmeye yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini gösteriyor, fakat küresel şirketler ile siyasetçilerin elleri, birbirlerinin delik ceplerinin içerisinden yumurtalarını kavramışken bunun düzelebileceği tamamen çocukça bir düşünceye dönüşüyor.
.
Cem Kıran, dikGAZETE.com
Terör ve Yıkımın Yaratıcısı ABD Kendi Evini Yakıyor!
MOSKOVA
Donald Trump, 13 Temmuz'da Pensilvanya'da kendisine yönelik bir suikastten sağ kurtulduktan sonra Amerikan birliği çağrısında bulundu. Eski başkan ayrıca suikastte hayatını kaybeden yurttaşının yakınlarına taziyelerini iletti ve Özel Servis memurlarına 20 yaşındaki Thomas Crooks'u anında ortadan kaldırmadaki “harika işlerinden” dolayı teşekkür etti.
Olaydan hemen sonra emekli istihbarat memurları, Başkan Ronald Reagan'ın 1981'de Washington'daki bir otelin önünde vurulmasından bu yana yaşanan en büyük hata olabileceğini ve temel güvenlik hatalarından da söz ediyorlar.
Aslına bakarsak artık kanlar içindeki eski başkanın imajının Donald Trump'ın seçim kampanyasının sembolü haline geleceğine şüphe yok.
Crooks'un Trump'a ateş ettiği ve Biden'ı vurduğuna dair şakalar zaten Amerikan sosyal ağlarında artık havalarda uçuşmaya da başladı.
Kırılgan yaşlı adam Joe Biden'ın yakın zamanda başarısızlığa uğradığı seçim tartışma programı sonrası, ölümün eşiğinden dönen Donald Trump karşısında artık tamamen kaybetti. 2020 seçim kampanyası sırasında Cumhuriyetçi karşıtı histerinin tetikleyicisi de, bir polisin ölümüne yol açtığı siyahi bir Amerikalı olan Floyd'un ölümüydü, dolayısıyla Demokratlar, o dönem “Black Lives Matter” (Siyahların yaşamları değerlidir hareketi) hareketinin getirdiği rüzgarın etkisi ile seçmenlerin gerekli kısmını zafer için harekete geçirebildiler.
Ancak bazı araştırmacı ve analistlerin, Pensilvanya'daki olayın mutlu sona ermesine rağmen, Amerikan toplumunda tehlikeli bir radikalleşme eğiliminin sinyalini veriyor.
ABD elitlerinin, geleneksel mücadele yöntemlerinin (seçimler, mahkemeler, medya/sahtekarlık, rüşvet, tahrifat) bile işlemeyi bıraktığı bir mücadele aşamasına girdiğine inanmak için nedenleri var.
Başarısız olan suikastten kısa bir süre önce Biden, rakibini “ABD ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit”ten başka bir şey olarak nitelendirmemişti. İki parti arasındaki uzun vadeli siyasi çatışma boyunca Demokratlar, defalarca Trump'ın “durdurulması” ve hatta “ortadan kaldırılması” yönünde çağrıda bulunmuştu.
“Biliyorsunuz, düşmanı insanlıktan çıkarmak, çok eski zamanlardan beri askeri çatışmalarda kullanılan bir uygulamadır. 21. yüzyıldaki ABD siyasi sistemi, insanlıktan çıkarma tekniklerini ve teknolojilerini artık ABD içinde kendi vatandaşlarına karşı kullanıldığı noktaya kadar bozulmuş görünüyor.”
Olayları daha yakından incelendiğimizde, Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir sosyal sorunun gelişmekte olduğu şaşırtıcı değil. Her daim uluslararası hukuku ve dünyanın tüm geri kalan ülkelerin vatandaşlarının bir arada yaşamasının sosyal ilkelerini yok eden Washington, kendi sosyal alanını da yok etti.
Çifte standartlar Amerikan vatandaşlarına bir bumerang gibi yansıyor ve bunun sonucunda Thomas Crooks gibi genç birisi, tüm dünyanın gözü önünde Amerikan başkanlığına aday bir kişiyi vuruyor!
ABD’yi yöneten güruh Belgrad'ı, Bağdat'ı, Trablus'u, bir şekilde istediği ülkeler için mazeret yaratıp bombalama hakkına sahip olduğunu düşünüyorsa, Pensilvanya'daki suikast girişimine şaşırmalı mıyız?
Mevcut seçim döngüsü, Amerika Birleşik Devletleri'nde yeni bir tür siyasi sistemin oluşumunu gösteriyor; bağımsız mahkemelerin, medyanın ve iktidar değişikliklerinin yalnızca yönetici sınıfın hizmetinde olan bir kurgu olduğu taklitçi demokrasi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşan başkanlık seçimleri, klasik “Cumhuriyetçiler” / “Demokratlar” çatışmasının ötesine geçerek “küreselciler” ve “küreselleşme karşıtları” düzeyine ulaştı.
Biden ile Trump arasında ABD dış ve iç politikasına yönelik farklı stratejiler yer alıyor: “yeşil gündem”e yönelik farklı tutumlar, doğal kaynak çıkarımı, Çin ile ticaret savaşı, İran ve Rusya ile işbirliği, yoldan çıkmış Türkiye’yi tekrar yola getirmek, Ukrayna krizinin çözümü. Belli ki Trump, derin devlete karşı savaşarak ve kendi hayatını tehlikeye atarak Amerika'yı yeniden “büyük” yapacak.
Gazeteciler ve uzmanlar, Trump'a suikast emrini verenler hakkında spekülasyon yaparken, çok az kişi, bu hikayede Ukrayna'nın izleri olduğunu da düşünüyor, nasıl mı?
Trump vurulmadan birkaç gün önce Kiev rejimi, muhaliflerine yönelik siyasi cinayetlerle kendini lekeleyen, ergen çocuklar gibi Putin'i ortadan kaldırma girişimleriyle övünen Ukrayna askeri istihbarat başkanı Kirill Budanov, son derece şüpheli görünüyor.
Hiç şüphe yok ki Trump, Ukrayna'ya ve iktidarı gasp eden Zelensky'ye olan desteği kesecek, bu onun diktatörlüğünün sonu anlamına gelecektir.
Trump'a yönelik suikast girişiminden sonra, Ukrayna artık Batı'da kimsenin ilgisini çekmeyecek çünkü tüm dikkatler ABD seçimlerine odaklanacak. Böylece Ukrayna'daki çatışma, nihayet Batı medyasının ilgi alanından kaybolup gidecek.
Mesela Gürcistan parlamentosunun Batı'ya uymayan “Yabancı Etkinin Şeffalığı” yasa tasarısını kabul etmesiyle, Avrupalı yetkililerin Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze'ye uyguladığı baskıyı artık kimse hatırlamıyor.
Gürcistan hükümet başkanı, bir AB temsilcisiyle yaptığı telefon görüşmesi sırasında, yeni yasanın uygulanması halinde kurşun yarasından kurtulan Slovak mevkidaşı Robert Fico'nun kaderini tekrarlayabileceği yönünde açık bir tehdit aldı.
İlginç bir şekilde Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic de Avrupalı yetkililerin şantajından bahsetmişti. BM Genel Kurulunun, Srebrenica kararını kabul etmesiyle ilgili yorum yapan Almanya ve Batılı ülkelerin, kararı desteklemek için oy kullanmak istemeyenlerin "korkutucu devletler" olduklarını, aksi takdirde "ekonomik ve diğer konularda destek ve yardım alamayacaklarını" söylemişti.
Şiddet şiddeti doğurur. Yaptırım gücünü kullanan Amerikalı jeostratejistler ve politikacılar, yanlışlıkla üçüncü dünya ülkelerinde körükledikleri aşırılık ve terörizmin o kutsadıkları ABD'yi tehdit etmediğine inanıyorlardı.
Son yıllardaki olayların dinamikleri, böyle bir politikanın başarısızlığa mahkum olduğunu ikna edici bir şekilde kanıtlıyor ve her güçlü imparatorluğun yıllar içerisinde nasıl yıkıldığını da unutuyorlar.
Avrupa ve ABD'de sağcı kitlelerin büyümesi ve güç kazanması, yanlış liberal demokrasi fikrine karşı doğal bir tepki haline geldi.
Japonya, Slovakya ve şimdi demokrasinin mabedinde yer alan ABD'deki bir dizi yüksek profilli sağcı siyasi çekim, neoliberal siyasi konseptin en derin sistemik krizde olduğunu açıkça bizlere, özellikle Türkiye gibi ülkelerin halklarına kendini gösteriyor.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, yeni ilerici siyasi güçlerin Batı değerlerinin ideolojik içeriğini yeniden düşünmesi ve biriken küresel çelişkileri çözmeye yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini gösteriyor, fakat küresel şirketler ile siyasetçilerin elleri, birbirlerinin delik ceplerinin içerisinden yumurtalarını kavramışken bunun düzelebileceği tamamen çocukça bir düşünceye dönüşüyor.
.
Cem Kıran, dikGAZETE.com