Yüreğinde kızıl elma taşıyanlara minnet borcu

Yüreğinde kızıl elma taşıyanlara minnet borcu

Yüreğinde kızıl elma taşıyanlara minnet borcu Yüreğinde kızıl elma taşıyanlara minnet borcu

Bu Millet alim değildir ama ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi, okumuşlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir.” Ömer Seyfettin

Yıllarca yüreğime işleyen bu kıymetli söz, tüm benliğime tercüman olurcasına hayatımda can buldu.

Her daim umutluyum! Çünkü biliyorum ki Milletim ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi daha iyi sezer, fark eder ve bilir.

Benim Milletim ariftir! Yüreğiyle görür, yüreğiyle sezer. Yüreğiyle konuşur, yüreğiyle konuşanı kendine Baş eder. Yüreğine dokunanı yoluna yoldaş eder. Yüreği ile yürüyenin yolunda kendini feda eder.

Çürük elmalar yok mu? Var elbet.

Benim Milletim; çürük elmaların, yüreğindeki kızıl elmalara dokunmasındansa, çürük elmaları kökünden söker.

Kimdir bu, benim Şanlı Milletimin Şerefli evlatları?

Onlar;

Gönüllerde parıldayan umudu, göklerdeki Hilal’in aydınlığıyla buluşturan, yüreklerdeki kıvılcımdan kor alevler yaratan başlar. Onlar Vatanın umudu olan kıymetli taşlar.

İstikametimizdeki çakılları temizleyen şerefli evlatlar…

Devletinin bekası için kendi benliğini yok sayanlar.

Bu yok sayışlarıyla aslında en çok varolanlar!

Devlet gibi düşünmeyi, yok saydıkları benliklerinde yaşatanlar.

Sahi neydi “DEVLET GİBİ DÜŞÜNMEK”?

Yoksa önce DEVLET nedir bilmek mi gerek ?

Asırlardır sonunda “en büyük bitiş” diye umutlananların, umudunu paçavraya çeviren, “bitti” denilirken en büyük doğuşunu gerçekleştiren DEVLET… Gücünü; en büyük çıkmazlarda dahi “bakışlarında doğuşu, kurtuluşu besleyen Kurtlardan, şehadet şerbetinden içmek için can atanlardan” alan DEVLET…

Minnetimi anlatacağım kelimeleri bulamıyorum. Bu minnete az da olsa tercüman olabilmek…

Olabilir miyim ki?

Bu minneti layıkıyla anlatacak bir dilin varlığı, söz konusu mu ki!..

Namertle mücadele ederken Mert kalmak zordur. Namertliği, mertlikle eleştirebilmek ise zor ve ateşten bir kordur. Çünkü ya mertliğinizle namerti yakarsınız, ya da namertle birlikte siz de yanarsınız.

Nasıl yaşıyoruz? Kimle nasıl mücadele ediyoruz? Sor bunları benliğine. Sor ve düşün.

Hilal’in gölgesine sığındıkları kadar ana kucağına sığınamayanlar,

Düşmanla mücadele ettikleri kadar gönül sazına dokunamayanlar,

Mücadele için çıkıp, sıcak yuvasına varamayanlar sayesinde sahip olduğumuz bu Vatanda nasıl yaşıyoruz ?

Marifetin iltifata tabi olduğuna duyduğum inanç, beni her geçen gün daha çok minnete daha çok takdire ve daha çok teşekküre sürüklüyor.

En çok da hiçbir takdir-teşekkür beklemediklerini bildiğim kıymetlere karşı!

O kıymetler ki; gün gelip dağdaki çakallarla savaşanlar.

O kıymetler ki; gün gelip masadaki sırtlanlarla boğuşanlar.

O kıymetler ki; bizleri Hakkın mücadelesinde galip kılanlar.

Peki biz nasıl yaşıyoruz? 

Kime hakkını ne kadar teslim ediyoruz?

Şükranla ve minnetle…

.

Berna Dirlik, dikGAZETE.com

Bu Millet alim değildir ama ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi, okumuşlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir.” Ömer Seyfettin

Yıllarca yüreğime işleyen bu kıymetli söz, tüm benliğime tercüman olurcasına hayatımda can buldu.

Her daim umutluyum! Çünkü biliyorum ki Milletim ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi daha iyi sezer, fark eder ve bilir.

Benim Milletim ariftir! Yüreğiyle görür, yüreğiyle sezer. Yüreğiyle konuşur, yüreğiyle konuşanı kendine Baş eder. Yüreğine dokunanı yoluna yoldaş eder. Yüreği ile yürüyenin yolunda kendini feda eder.

Çürük elmalar yok mu? Var elbet.

Benim Milletim; çürük elmaların, yüreğindeki kızıl elmalara dokunmasındansa, çürük elmaları kökünden söker.

Kimdir bu, benim Şanlı Milletimin Şerefli evlatları?

Onlar;

Gönüllerde parıldayan umudu, göklerdeki Hilal’in aydınlığıyla buluşturan, yüreklerdeki kıvılcımdan kor alevler yaratan başlar. Onlar Vatanın umudu olan kıymetli taşlar.

İstikametimizdeki çakılları temizleyen şerefli evlatlar…

Devletinin bekası için kendi benliğini yok sayanlar.

Bu yok sayışlarıyla aslında en çok varolanlar!

Devlet gibi düşünmeyi, yok saydıkları benliklerinde yaşatanlar.

Sahi neydi “DEVLET GİBİ DÜŞÜNMEK”?

Yoksa önce DEVLET nedir bilmek mi gerek ?

Asırlardır sonunda “en büyük bitiş” diye umutlananların, umudunu paçavraya çeviren, “bitti” denilirken en büyük doğuşunu gerçekleştiren DEVLET… Gücünü; en büyük çıkmazlarda dahi “bakışlarında doğuşu, kurtuluşu besleyen Kurtlardan, şehadet şerbetinden içmek için can atanlardan” alan DEVLET…

Minnetimi anlatacağım kelimeleri bulamıyorum. Bu minnete az da olsa tercüman olabilmek…

Olabilir miyim ki?

Bu minneti layıkıyla anlatacak bir dilin varlığı, söz konusu mu ki!..

Namertle mücadele ederken Mert kalmak zordur. Namertliği, mertlikle eleştirebilmek ise zor ve ateşten bir kordur. Çünkü ya mertliğinizle namerti yakarsınız, ya da namertle birlikte siz de yanarsınız.

Nasıl yaşıyoruz? Kimle nasıl mücadele ediyoruz? Sor bunları benliğine. Sor ve düşün.

Hilal’in gölgesine sığındıkları kadar ana kucağına sığınamayanlar,

Düşmanla mücadele ettikleri kadar gönül sazına dokunamayanlar,

Mücadele için çıkıp, sıcak yuvasına varamayanlar sayesinde sahip olduğumuz bu Vatanda nasıl yaşıyoruz ?

Marifetin iltifata tabi olduğuna duyduğum inanç, beni her geçen gün daha çok minnete daha çok takdire ve daha çok teşekküre sürüklüyor.

En çok da hiçbir takdir-teşekkür beklemediklerini bildiğim kıymetlere karşı!

O kıymetler ki; gün gelip dağdaki çakallarla savaşanlar.

O kıymetler ki; gün gelip masadaki sırtlanlarla boğuşanlar.

O kıymetler ki; bizleri Hakkın mücadelesinde galip kılanlar.

Peki biz nasıl yaşıyoruz? 

Kime hakkını ne kadar teslim ediyoruz?

Şükranla ve minnetle…

.

Berna Dirlik, dikGAZETE.com