Algılarda çaresizlik çıkmazı

- DOĞURGAN OLAN TOPLUMLARA, DOKUNULMAZLIK NEDEN ŞARTTIR VE ÇARESİZLİK, TOPLUMLARA NEDEN DAYATILIR!..

:

Algılar insanın davranışlarına yön verme ve etkileme gücüne sahiptir. Önyargılar ise davranış ve hareketin bloke(tutuklaşmasına) edilmesine sebebiyet vermektedir.

Algı nedir ve neden önyargıya dönüşür?

İnsanoğlunun hayatı, korkular ve umutlar arasına sıkıştırılmış şekilde kontrol altında mı tutulmakta? 

Zamanın akışı, sürekli geleceğe doğru hareket seyrettiği için insanoğlu, umudunu da korkusunu da gelecek üzerinden kodlamak durumunda kalmıştır.

Yani umudun beklentisinden kaynaklı mücadeleye karşı, korkunun reddetme (tutuklaşma) refleksi vardır.

Gelecek korkusundan kaynaklı korkular üzerinden kendimize önyargılar oluşturur isek, hareketlerimiz yani hayatımızın akışı (GİRİŞGENLİK) tutuk olacaktır. 

Bu kısır çember, akıl tutulmasını tetiklediği için düşünemez ve üretemez duruma düşeriz. 

Düşünüp üretmeyen insan ise hem kendisini, hem de ömrünü tüketerek, hayatı yok etme noktasına gelecektir.

Gelecekten beklediğimiz kazanımlar için umutlarımızı kendi kontrolümüz altında tutabilirsek, hareketlerimiz, yani hayatımızın akışı aktifleşerek doğru rotaya girecektir. 

Doğru rotasına giren hayatlar, üretmeyi başararak hayatın akışına süreklilik kazandırmış olacaktır.

Bu noktada yapılması gereken en doğru yöntem, korkularımızdan sıyrılarak tutuk davranışlardan kurtulmak ve umudun tetikleyici etkisini akıl yolu ile doğru planlamalar yaparak hayatımızın akışını sağlıklı rotaya sokmaktır.

Anaç olan, doğurgan olan toplumlar "dokunulmaz"dır kuralını yok saymak, hayatın son bulmasını getirir. Bundan dolayı, temelde insanın dokunulmazlığı, ardından insanların oluşturduğu toplumların dokunulmazlığı şarttır ve bu hayatın devamlılık yasasıdır.

Tüm kurumları ve yapıları besleyen büyüten ve dahi devletleştiren toplumdur/millettir. 

Karar alıcılar, kendi varlıklarının devamını garanti altına alabilmek adına bahsi geçen yasayı (toplumların dokunulmazlık yasasını) yok saydıkları takdirde, ister istemez hem ait oldukları toplumları, hem de binbir emek harcanarak kurgulanan devleti yok olma aşamasına getirirler.

Tesbit edilen en temel çelişkilerden bir tanesi de siyasal kurumların toplum içerisinde kendi hedeflerine aldıkları kitleyi kazanmak adına yaptıkları girişimler neticesinde, toplumda ayrışmaların tetiklenmesidir.

Bu hayati hatadan acilen dönülmek zorundadır. 

Çünkü ayrışan ve kamplaşan toplumlar, ister istemez karşılıklı çatışmalar zeminine itilmektedirler. 

Çatışmaya zaman harcayan toplumlar ise üretemedikleri için geleceğin inşasını başaramazlar.

Sözün özü;

VatanMillet ve Devlet noktasında toplumsal ayrışmalar söz konusu değildir. 

Şayet Devlette birleşmek üzerine değil de, Siyasal kamplarda birleşmek üzere toplum ayrışma noktasına zorlanır ise, geleceğimiz garanti altında değil demektir.

Adalet, Devlet, Akıl ve Hakka Kanaat üzerinden kurulması elzem yapının acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Adalet;

Eşit hak ve imkânların kurallar çerçevesinde kanunlaştırılmasıdır.

Devlet;

Tüm kurumların ve yapıların uyumlu şekilde ve aynı hedef doğrultusunda mücadele etmelerini sağlayandır.

Akıl;

Gerçeklikler temelinde düşünen ve kadim geleneklerden beslenerek, kadim milletin tarih akışı içindeki seyahatini sağlayacak fikirler ve düşünceleri üretendir.

Hakka Kanaat;

Alt ve Üst limitleri belirlenmiş olan hak ve sorumlulukların, üretime bağlı olarak insana ve topluma pay edilmesi gereken sistematiktir.

Neden Tutumlu olmamızı tavsiye eden bir geleneğimiz var?

Çünkü ‘’LÜKS ALIŞKANLIĞI (savurganlık) İHANETİN BAŞLANGICIDIR’’

*

Değişen dünyaya ayak uydurmak elbette gereklidir. Lakin bu uyum, kendi köklerinden koparak savrulma noktasına gelmemek şartı ile olmalıdır. Aksi takdirde rotası ve hedefi olmayan gemi misali, savrularak tarih sahnesindeki konumumuz kaybedilir.

En can alıcı olan konu ise, günümüz dünyasında GÜVENLİK sahibi olup olmama durumudur.

Güvenlik;

Bir milletin veya ülkenin güvenliğini, doğurgan olan milletinden beslenen ordusu sağlar.  

Türklerin orduya ve devlete neden bu kadar önem verdiğini doğru anlamak gerekir. 

Çünkü üretilip biriktirilen değerlerin korunması ve tarih içindeki seyahatin sağlıklı yapılabilmesi için doğru planlamalar yapan yapılara ve bunların güvenliğini (yağmalamalara karşı) sağlayan orduya ihtiyaç vardır.

Seçilip görevlendirilmiş tüm PEYGAMBERLER ve onların sonuncusu olan Hazreti Muhammed (sav) de akıl melekelerini kullanarak, Allah’ı (cc) anlamaya ve O’na yönelmeye çabalamış ve insanları da bu yola çağırmışlardır.

Türkler de (Türk/İslam) bu yoldan (akıl melekelerini kullanarak) ayrılmadan ve şaşmadan Hakka giden yolu takip ederek anlamaya ve bulmaya ‘’sistemler kurarak’’ çabalamışlardır.

Bu kadim birikimi hiçe sayarak Türklüğe küfür edenlerin tekrar tekrar düşünmeleri ve haksızlık yapmadan doğruyu görmeleri gerekmektedir.

Çünkü tarih sahnesindeki süreklilik, kesintiye uğratılmadan devam etmek zorundadır. Omuzlarımıza yüklenmiş olan sorumluluğun farkında olmamız dileği ile.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

...