- 21-09-2018 09:30
- 550
- ALGILARDA ODAKLANMA KORKULAR ÜZERİNE OLURSA, UZUN VADEDE KORKU’NUN DÜMEN SUYUNA GİRİLMESİ KAÇINILMAZ OLUR.
Denir ya hep; ‘’İnsanoğlu korkuları ve umutları arasına sıkışan canlı varlıktır’’ diye.
İşte bu noktadan yola çıkarak Günah-Sevap, Şeytan-Melek, Kötü-İyi, Ceza-Mükâfat gibi kavramları değerlendirerek, bu kavramların günlük hayat içerisinde olan bireylerde neleri tetiklediğini ve topluma ne şekilde yansıdığının tesbitlerini yapmak ve çarelerini aramak gerekir.
Beşeriyetten sıyrılıp çıkmak ve birey (insan) olabilmek için gayret eden canlının tanımıdır İNSAN.
Her halükarda inişler ve çıkışlarını toplumsal etkilerden kaynaklı olarak yaşayan birey, ilişkiler ve çelişkiler sarmalı içinde bulunduğu toplumdan beslenerek, bazı zamanlarda ise toplumu besleyerek, olgunlaşma sürecini tamamlama gayreti göstermektedir.
KORKU ve UMUT kavramları ve bu kavramları tetikleyen ve yönlendirebilen etkiler nelerdir?
GÜNAH, ŞEYTAN, KÖTÜ, CEZA ve benzerleri korkuyu tetikleyen kavramlar, SEVAP, MELEK, İYİ, MÜKÂFAT ve benzerleri ise umudu tetikleyen kavramlardır.
Korkuyu tetikleyen kavramlar insan aklının ve melekelerinin düzenli olarak gelişmesini ve ilerlemesini duraksatırken, Umudu tetikleyen kavramlar ise insan aklının ve melekelerinin düzenli olarak gelişmesini sağlamaktadır.
Yani AKIL bu iki konudan hangisi ile fazla muhatap edilip meşgul edilirse, akıl ve melekelerinin gelişimi duraksar veya gelişip ilerleme kaydeder.
ÇOCUKLARIMIZI HANGİ KONULAR İLE MUHATAP EDİP MEŞGUL EDİYORUZ?
Asıl olan akıl ve melekelerin gelişmesi ve dahi insanın bu dinamikler üzerinden üretime yönlendirilmesidir.
Çocuklarımızı korku ile terbiye mi ediyoruz, yoksa umutlarını yeşertip, gelişmeleri noktasında teşvikçi mi oluyoruz?
Kesin bir tesbit olarak değerlendirilen KORKU, bireyin hayatta kalma güdülerini tetiklemekte ve üretimi bırakıp var olanı savunmaya geçmeye zorlamaktadır. Savunma psikolojisinin sürekli canlı tutulması üretimi engellediği gibi gelişmeyi de durağan hale getirmektedir.
Savunma melekesi sadece ihtiyaç duyulduğu zaman diliminde, ister istemez harekete geçen ilahi bir hediyedir. Bunun dışında savunmayı sürekli olarak canlı tutmak bireyin ve bireylerden teşkil toplumun gelişmesinde en büyük engeldir.
Bazı ebeveynler, kendi bilgi ve tecrübe eksikliklerinden kaynaklı çocuklarını, dolayısı ile geleceği emanet edeceğimiz nesillerimizi korkular üzerinden terbiye etme ve kontrol altına alma yolunu tercih etmektedirler.
Bu terbiye adı altında uygulanan etkiler, çocukları ister istemez korkular sarmalında yaşamaya ve büyüdüklerinde ise ihtiyaç duyulan gelişmişlik üzerinden yapılabilecek üretimin yok edilmesine salık vermektedir.
Örnek davranışlar ve ilişkiler ağı üzerinden Çocuklarımızı, hayatın içinde tutup kendilerine has olan biyolojik saatleri ile baş başa bırakarak, ihtiyaç duyacakları imkân ve ihtiyaçlarını sırası ve dönemleri ile karşılamak asli görevlerimiz olmalı.
Böyle ortamlarda gelişimini tamamlayan bireyler donanımlı, hayatın içinde ve hayatın anlamını bilen, bilim ve teknoloji ile iç içe, kendilerini sürekli olarak yenileyen ve geliştiren, isteklendirme ile beşer olmaktan kurtulup, insan olabilmiş bireylerden teşkil toplumların inşasını hayata geçirmek nasıl olurdu?
Çocuklarımızı yanlış kurgulanmış öğretiler ve kodlamalar üzerinden oluşturulan toplumsal dar çerçevelerin kalıplarına sokmaktan vazgeçmek bu gün elzemdir.
Böyle nesilleri üreterek topluma kazandırmak zorundayız;
Aksi takdirde; taklitçi ve tüketici olanlar hem sahte değerleri, hem de bu sahte değerlere içgüdüsel iştahları kabartacak ürünler ile pazarda talep yaratabilen en sahtekâr kişilikler, toplumun çözülüp batması pahasına zenginleşirler ve yönetimi ele geçirirlerdi.
Nitekim taklitçilik ve ezbercilik, bir süre sonra öylesine yaygınlaşır ki insânî kalite, ölçülemez ve hatta fark edilemez hâle gelir.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com