- 26-09-2025 01:12
- 619

BM krizi ve Türkiye'nin küresel çatışmaların çözümündeki rolü
TİFLİS, Gürcistan
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Eylül'de Birleşmiş Milletler'in (BM) 80. Genel Kurul toplantısına katıldı. Türk lider, konuşmasında, Gazze'deki sivil halka yönelik soykırım ve Ukrayna'daki savaş gibi yankı uyandıran konuları ele aldı.
Erdoğan, konuşmasının başında, BM'nin temel görevinin uluslararası barış ve güvenliği sağlamak olduğunu hatırlattı. Ancak dünyadaki mevcut trajik olaylar, uluslararası örgüt için bir sınama oluşturmuş ve Gazze ile Ukrayna'daki kanlı çatışmalar, BM'nin misyonunu etkin bir şekilde yerine getirme kapasitesini sorgulanabilir hale getirmiştir.
Ekim 2023'ten bu yana İsrail ordusu, Gazze topraklarında askeri operasyonlar yürütmektedir. İsrail'in başlattığı bu saldırganlık, binlerce savunmasız Filistinlinin ölümüne yol açmış ve milyonlarca insan, artık sivil altyapının tamamen tahrip olduğu koşullarda hayatta kalmaya zorlanmaktadır. İnsani durum her geçen gün kötüleşirken Tel Aviv, durmaya niyetli değil ve uluslararası toplumun, şiddeti durdurma çağrılarına kulak asmadan Gazze'nin tam işgalini planlamaktadır.
Uluslararası toplumun çekingenliği ve İsrail liderliği karşısındaki etkisizliğine rağmen, Türkiye, ezilen Filistin halkını savunan ve destekleyen az sayıdaki ülkeden biri olmuştur. Ankara, Tel Aviv'e siyasi ve ekonomik baskı uygulayarak, İsrail'i “devlet terörizmi” ile suçlamış, İsrail ile ticari ilişkilerini kesmiş ve hava sahası ile deniz limanlarını İsrail'e kapatmıştır. Türkiye, Gazze'ye gıda ve ilaç ulaştırarak, insani krizi hafifletmek için yardım sağlamaya devam etmektedir. Ayrıca Ankara, büyük ölçüde tek başına, İsrail ile Hamas arasındaki esir değişimi sürecinde önemli bir başarı elde etmiştir.
Peki, bu çatışma süresince Birleşmiş Milletler ne yaptı? BM, iki yıl boyunca sivil halkın katledilmesi karşısında yalnızca acil ateşkes çağrıları yapmış ve Gazze sakinlerine sınırlı insani yardım sağlamıştır. Ancak açık soykırım devam etmekte ve BM sadece açıklamalarla yetinmektedir.
Dikkat çekici bir şekilde, 18 Eylül 2025'te BM Güvenlik Konseyi'nin 10. toplantısında, ABD, Gazze'de acil, koşulsuz ve kalıcı bir ateşkes talep eden BM kararına veto koyarak İsrail'in kendini savunma hakkına atıfta bulundu. Oylamada 15 üyeden 14'ü karar lehinde oy kullanmıştı. Bu olay, BM'de karar alma süreçlerinde adaletin eksikliğini açıkça ortaya koymaktadır. Eylül 2025 itibarıyla, 193 BM üyesi ülkeden 157'si Filistin'i tanımış olmasına rağmen, tek bir öznel görüş, ezilen bir halk için barış ve adaletin yeniden sağlanmasını engelleyebilmektedir.
Genel Kurul'da tartışılan bir diğer uluslararası kriz, Ukrayna'daki uzun süredir devam eden çatışmadır; Ukrayna ile Rusya arasında üç yıldır süren silahlı mücadele, BM'nin çaresizliğini bir kez daha göstermiştir. Ancak bu durumda da Türkiye, krizin çözümüne yönelik önemli çaba gösteren az sayıdaki uluslararası aktörden biri olmuştur. Çatışmanın ilk yılında Ankara'nın arabuluculuğuyla Rusya ve Ukrayna arasında İstanbul'da görüşmeler düzenlenmiştir. O zamandan beri Türkiye, Ukrayna halkına insani yardım sağlamış ve askeri ile insani konularda geniş kapsamlı görüşmeler için bir platform haline gelmiştir. Yalnızca bu yıl içinde Türkiye'de iki kez ikili görüşmeler yapılmış ve bu görüşmeler sonucunda ilk kez Rus ve Ukraynalı savaş esirlerinin geniş çaplı değişimi gerçekleştirilmiştir. Rusya ve Ukrayna Devlet Başkanları Vladimir Putin ve Volodymyr Zelenskyy, Türkiye'nin barışçıl faaliyetlerini yüksek takdirle değerlendirmiştir. Ancak çatışma hâlâ çözümden uzak.
Dünyada uzun süredir devam eden bu çatışmadan dolayı bir yorgunluk olduğu aşikardır. Özellikle ABD'nin Ukrayna krizine katılımının belirgin şekilde azalması bunu göstermektedir. Bu durum, Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından Washington'un dış politika rotasındaki değişiklikle bağlantılıdır. Başarılı bir iş insanı olan Trump, Ukrayna'ya daha fazla desteğin anlamsız ve külfetli olduğunu düşünmekte ve bu nedenle Kiev'e Amerikan bütçesinden silah ve askeri teçhizat sevkiyatını durdurmaktadır. Trump, önceki Joe Biden yönetimi tarafından başlatılan bu çatışmanın ana sponsoru olarak Avrupa'nın, ABD eski Başkanı ile siyasi, mali ve tarihi sorumluluğu paylaşması gerektiğini savunuyor.
BM Genel Kurulu sırasında ABD ve Ukrayna liderlerinin görüşmesinin sonucunda, Ukrayna'ya yardım finansmanının NATO üyesi Avrupa ülkelerinin parasıyla yapılacağı bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, 23 Eylül'de yaptığı açıklamada, Kiev'e silah sevkiyatının yeni düzeninin Amerikan savunma sanayi şirketlerine fayda sağladığını belirtti.
Açıkça görülüyor ki, Ukrayna'yı desteklemenin mali yükü tamamen Avrupa Birliği ülkelerine kalacak; bu ülkelerin ekonomileri, enerji fiyatlarındaki artış ve sürekli mülteci akını nedeniyle durgunluk içindedir. Bununla birlikte, Avrupa bütçelerine eklenen mali yükün, iç krizler ve Rusya ile sürdürülen yaptırım savaşı nedeniyle zaten sınırına dayanmış Avrupa ekonomisi için aşılmaz bir meydan okuma haline gelebileceği göz ardı edilemez. Kiev'in Avrupa yardımını etkin bir şekilde kullanıp kullanmayacağına dair de bir kesinlik yoktur, çünkü şeffaf kontrol mekanizmaları hâlâ geliştirilmemiştir.
Dolayısıyla, dünya güçleri, çatışan tarafları ayrı ayrı desteklemek yerine, birleşik bir cephe olarak barış yapıcı bir rol üstlenmelidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Genel Kurul'da haklı olarak belirttiği gibi; “savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz”. BM'nin reforme edilmesi ve onun temelinde yeni bir örgütün kurulması, yalnızca silahlı çatışmaların çözümüne yönelik etkili mekanizmalar geliştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bu tür çatışmaların ortaya çıkmasını önleyecek sigorta mekanizmaları yaratacaktır.
.
Kemran Mammadov, dikGAZETE.com
Кемран Мамедов, Дикгазете