Bu kadar yüksekten ancak düşerek inilir

“Her büyük fedakarlık, mükemmel tatminler gizler…” Mükemmel sorular belirir kafanızda ama soramazsınız.

Sormak demek, karşındakini incitmek nicedir çünkü…

Düşünüp düşünmediğini çakmış olmanız, yüzüne sorma cesaretini bulmuş olmanız sizi hadsiz kılar.

İnsanlar tuhaftır!

Gururlarını incitmediğiniz sürece ötede oynayabilirsiniz.

Kanaat belirtmek de öyledir…

Sorsalar da söyleyemeseniz, bırakırlar sizi yüz üstü..

Konuşmak istersiniz henüz o istemiyordur!

Öfkeniz bile haddiniz kadardır.

Sonra sonra da size “bana güven” derler; “ruhunu aç”…

- Bana bırak kendini daha çok inan!

- Bak nasıl güzel bir insanım…

Birine; “Haksızlık yaptın… Yalan attın… Samimi değilsin… Bencilsin!..” dediğinizde artık onun yanında olamazsınız; haksızlık yapmayan, yalan atmayan, samimiyetsiz olmayan, diğerkam olan öyle olduğunu gösterir çünkü...

Çünkü haklısınızdır.

***

Bağlantınız kopar bazen, düşersiniz.

Yahut havaya atılmış olmanız gerekir.

Eğer apartman lambasının bile görmediği bir adamsanız, çoğu vakit düştüğünüzü kimse görmez.

Yeni adımlarla düşersiniz, eskimiş ayakkabılarınızla…

Tutmayan bacaklarla düşersiniz, gözünüz kararmışsa…

Çaptan düşmek” vardır, kendin içindeyken kafan dışındaysa…

Çemberi tamamlamak ki asıl konu.

Düşmek, dişinde yeşil bişey. 

Her yerden belli.

Yağmurun yeryüzüne düşmesi, düşmek değildir.

Ağaçların yapraklarının yere inmesi…

Şimşeklerin düşmesi…

Düşmek bir görevdir.

Size verilir.

Haliniz üzre yollarınız olur, akibet tasası sizi, siz bunları…

Çevirir durur çarkı.

Köşeyi dönersiniz iki şekilde.

Ya, Allah; “Yürü ya kulum” demiştir; yahut siz “Yürüyün gidin be!..

Köşeyi dönmek” demişken, tam döndüğünüzde düşer kafanıza saksı yahut siz kurtulursunuz az geridekinden...

Yollara düşeriz; bitmez indiğimiz uçurumlar.

Sonrasında rampa belirir önümüzde; çıkmak düşebileceğini bilmektir.

Başarmanın zevki tahriki budur.

Bazen itilirsiniz, bazen zemin kaygandır, bazen üzerinize gelenler vardır.

Yaralısınızdır…

Cevaplayamadığınızda soruları, kırdığınızda bir kalbi, aynı yerde olduğunuzu unutarak tuttuğunuzda bir eli…

Biri düşerken duyduğunuz zevk, vahşiliğin üstüne bir mum daha diker.

Bizimkileri savunmak”, “ötekileri yermek” bile bir düşkünlüktür.

Geniş yüreciği olmayanlar, kendini yukarıdan izleyemeyenler zaaflarına hayran yenik düşenler, tam düşünecekken kendini men etmeyi beceremeyenler.

Güçlü olmayanlar yani…

Bizimkiler sizinkileri dövemez! 

Sizinkiler de çok sağlam sayılmazlar!

Derin bir nefes alın!

Aynaları parlatın…

Balonları söndürün, hesaplarınızı yapın.

Bir şiir okuyun, biraz çay, biraz yağmur

Acizim” deyin bir bebek gibi aciz.

Bir şeyin en iyisini bilenler, en iyisini yapamayanları yerin dibine soktuğunda en iyi olmuyorlar.

Parlattığımız her ayna, bizi bize gösterir.

Şişirdiğimiz her balon bizi bizden götürür.

Hesap etmediğimiz her sap, keser döner.

Kalpler döner, haller döner, kuşlar döner...

Her şey aslına döner.

Kişi başına düşen bu kaçıncı saksı.

Düşmez kalkmaz bir Allah.

Her şey Allah’a döner…

El Fatiha ....

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

...