Dualarımız gökte asılı kalmadan, ömür bitmeden...

Sistem, kanser edebilir!

Oysa her kafaya bir çatlak yeter.

Hastalanmak affedemediğimiz, teşekkür edemediğimiz, temizleyemediğimiz her şeydir.

Kapımızın önünü temizleyemediğimizde, kursağımızda kaldığında hevesler, “bir saçmalık var; evet ama nedir, kapıldık gidiyoruz” dediğimizde…

Bahçelerimiz çiçek görmüyor!

Heveslere kapılıp gitmelere karşıyım.

Rakamların önemli olduğu, bir yığın insan için yapılacak düzenlemelerin hangisinin, hangi rakama tekabül ettiğini doğru hesaplayamayan sisteme karşıyım.

Şiddetin en büyük kozumuz olduğu çağımızda, “Şiddete karşıyım” diyenlerin çokluğuna karşıyım!

İyiyi, güzeli öğüt veren her kalemin, kendisi için tek satır yazmamasına karşıyım.

Saçmaladığımızı kabul etmeyişimize, kimyamızı bozan, bereketi yok eden, satın alan, çalan, yok sayan adalet dağıtıcılarına karşıyım…

Saygının enayilik, dinlemenin cahillik ve hataların birer büyük suça dönüşmesine; lakin büyük suçların bir türlü çözülemeyişine meydan okurken, boyun eğişlere karşıyım.

Peki, tüm bu karşı olduklarım içinde yaşarken, evine ekmek götürmek, faturaları ödemek, çoluk-çocuğa yetişmek ve tabii ki düşünmek zorunlulukları…

Tutturduğu konforun bir adım altına inmeyi felaket sayan vahşi güruha nasıl anlatabilirim tüm bunları!

Her şey olur!

Olacak olan da olur” derken, mücadele ne yana düşer! 

Mutlak bir kabul ediş, kainatın kıyamete az kala, abuk bir hal alan dünyanın neresine düşer!

Dua ve teslimiyetin ‘avunma’ sanılması, hangi açığımızı kapatıyor olabilir!

Kelimelerin birer sihir gibi, yaydığımız titreşimleri değiştirmesi, eleştirdiklerinizin eleştirilerine ağzımızı kocaman açıp “he” dememiz, medeniyet ve modernliğin neresine...

Gökyüzünü göremediğimiz her yer hapistir.

Ufku sevemediğimiz her yer bedbaht.

Ben çıkılmamış caddeleri arşınlıyorum.

Siz sokağın kendisi oluyorsunuz. 

Şimdi nereden baksanız zavallılıktır. 

Kaldırımlar…

Ölçü bakkal defteri.

Kimse haklı olmadan yapmıyor yapacağını.

Haklılık ölçütü kendimiziz çünkü. 

Kanunlar onlara uyanlar için büyük birer terazi.

Keşke hayatı, varlığımızı değerli kılarak öğüttüğü terimiz kadar temiz, içimizdeki şeytan kadar kötü sayabilseydik.

Keşke içimizdekileri somut olarak avucumuza alabilsek, pirincimizdeki taşı dişimize gelmeden bulabilseydik.

Keşke, her yan yana geliş, rekabete dönüşmeden…

Dualarımız gökte asılı kalmadan, ömür bitmeden...

Mırıldanmak çayları soğutur, uykuları kaçırır, sistem kanser edebilir, mizah güldürmez laf sokar.

Gerçekler acıdır!

Bazen doğruyu söylediğinizi kimse anlamaz.

Çünkü hakikat, inanılmaz bir şeydir; mucizeler her an olur, cinnetler itibarlıdır.

Oturduğumuz yerden dertlenmek de neyin nesi!..

Üstelik “fildişi kulem” de yok; bildiğiniz topraktanım.

Her kafaya bi çatlak yeter!

Zü’l Celal-i ve’l-İkram…

Uçabilsem…

İyi kuşum aslında...

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

...