- 21-08-2019 23:33
- 564
Egemen Bağış’ın Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’a Büyükelçi olarak atanacağı haberleri tedavülde.
Beyaz Saray adına tercümanlık görevini üstlenmiş. Bill Clinton, George W. Bush, eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Colin Powell ile çalışmış.
Dünyayı yönetmeye tamah güden, tekelci hegemonya zirvesinde kalmak isteyen bir devletin zirve personeline ve en hassas istihbarat kuruluşlarında görev yapmak için ABD’ye mutlak bağlılık yemini ve güveni sunulur.
Sayın Erdoğan, onu Bakan yapmış, ardından Prag’a Elçiolarak münasip görmüşse onların bildiği, bizim bilmediğimiz vardır.
Şüphesiz ki 17-25 Aralık operasyonu bir CIA-FETÖtezgâhıdır.
Eyvallah kumpastı.
Dört rüşvetçi bakan üzerinden hedefte esas olan Erdoğan idi.
Ama ve lakin üstat filozof Nasreddin Hocamızın ifadesiyle; haraminin hiç suçu günahı sorumluluğu rolü payı katkısı yok mu?
Belki de tüm kabahat bu kumpasa araç olanlardı.
Zira devleti, müstevli veya menfaati için suiistimal eden, ülke kaynaklarını, makamını, zenginleşmek için kullanan henüz İnsan olamamış mahlûktur.
Ülkesini, milletini, devletini, yeminini bencil çıkarları için kurban eder, satar.
Onu o makama layık göreni de bozuk para gibi harcar.
Bakanların ismi arasında Egemen Bağış da vardı.
Zarrab, Bakanları sattı.
ABD için itirafçı oldu.
Daha önce ABD devleti için çalışmış olan Egemen Bağış’ın ülkemizin Büyükelçisi olarak görevine devam etmesi, kamuoyunu ve vicdanları rahatsız eder.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Salı akşamı Habertürk’te gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Unutmayalım ki ülkemizdeki Suriyelilerin büyük bir çoğunluğu Misakı Milli hudutlarımızdan geliyorlar. Halep’ten İdlib’ten geliyorlar” ifadesinde bulundu.
Bu açıklaması hem çok tehlikeli hem de çok sakıncalıdır.
Kıssadan hisse; “Bunlar zaten Türkiye topraklarına ait bölgelerden geliyorlar" diyor.
Zafer sarhoşluğu mu bilgisizlik mi yoksa kendine yüksek güven mi bilemeyiz.
Ayrıca bu ifadeler, bizatihi Misak-ı Milli konusunu tartışmaya açar.
Zira biz "Halep, İdlib, Afrin bizim…" diye başlarsak, henüz sınır antlaşması yapmadığımız ve yapmaya yanaşmayan Suriye’nin misak-ı milli hudutları “Hatay" diye başlar, Torosları aşar, “Bizantum"da bile bitmez.
"Geçmişte hangi coğrafyalar bizimdi…" diye başlarsak sınıfta kalırız.
İstanbul bile Yunanlıların değil Suriyelilerin olur.
Zira "Biz-nattum" yani “Bznatum" yani “Bizans" yani “Bizanta” Suriyece'dir.
İki kelimeden oluşur; “Biz" ve “Nat”.
Halen bugün günlük Arapça’da kullanmaktayız. “Biz”, “Meme" demektir. “Nat”, “kalkık, dik" manasındadır.
“Bizantıum”, “Kalkık, dik, iri memeliler şehri" demektir.
Sayın Soylu’nun, tarih danışmanlarına ihtiyacı var.
Halep, 1000 sene önce, tarihte kurulmuş ilk Alevi Hamdani Hanedanlığı Devleti'nin başkentidir.
Mardin’den, Diyarbakır’a, Hatay, Mersin, Adana, Karadeniz coğrafyası, İdlib, Hama, Humus havzası bu devletin egemenliğindeydi.
Geçmişte böyle olduğu için Anadolu, Suriye ve DünyaAlevileri, “Halep, misakı Alevi hudutlarımızdır" mı desin?
Mustafa Kemal ve Milletin 1923’te kurduğu ve ilan ettiği Cumhuriyet’in Misak-ı Milli hudutları, uluslararası hukuk ve yasalarca kabul edilmiştir.
Bunu tartışmaya açmak İdlib meselesini, Fırat’ın Doğusumeselesini çözmez.
Hep iddia ettiğiniz "Suriye’nin toprak bütünlüğü…” açıklamalarınıza da gölge düşürür.
İnandırıcılığınızı zedeler.
.
Prof. Dr. Mehmet Yuva, dikGAZETE.com