- 15-01-2020 08:09
- 20274
Kör sevgi ve kör düşmanlık şaşı baktırır.
Basireti köreltir.
Olayları objektif değerlendirmenin önünde engeldir.
Mesela “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözü, çokça dillendirilir ancak tatbik edilmez.
Bilen bilmeyen, konu hakkında uzman olan olmayan herkes fikir sahibiymiş gibi ahkâm keser.
Hâlbuki, bilmeyenin bilene karşı bir savı olamaz ancak suyu bulandırır, fitnesi ve kindarlığı olur.
Şam’ın, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine halel getirmeyecekse, kendisiyle görüşülmesi ve işbirliği şartıyla” TSK’nın Suriye topraklarında yapacağı operasyonlara onay vereceğini yazmıştık.
Bu açıklamadaki diyalektiği anlamadan, mal bulmuş mağribi misali çirkefçe saldırdılar.
Suriye’ye dayatılan terör ve talan savaşına karşı, söylem ve eylemlerimizle mücadele eden bizi “Suriye’ye karşı savaş ideoloğu yapan… Fikir babası Silivri savcıları olan” diye karalamaya çalıştılar.
Freni patlak kamyon misali, fitne ve kindarlıkta sınır tanımadılar.
Utanmadan da veri, olgu ve cesur gazetecilikten bahsettiler.
Hâlbuki Temmuz 2016’ya kadar, ABD’nin girdabında geleneksel memur ve taşeronluk görevini ifa eden Türkiye’nin yeni bir mecraya girdiğini göremediler, okuyamadılar.
Bu süreçte yaşanan yalpalamaların, aksaklıkların yeni bir Dünya düzeninin doğum sancıları ile alakalı olduğunu idrak edemediler.
İÇ CEPHEDE BİRLİK DIŞ POLİTİKADA UZLAŞI
Erdoğan iktidarının ekonomi, eğitim, sağlık, finans, ticaret ve diğer alanlarda sergilediği yanlışlıkları eleştirmek, yolsuzluğa, talana, hukuksuzluğa karşı mücadele etmek, kamuoyunu aydınlatmak, alternatif çözüm önerilerini arz etmek ile toptancı zihniyetle yapılan her şeye karşı çıkmak arasındaki çizgiyi ayırt etmeyi öğrenmeliyiz.
Şüphesiz iktidarın, muhalefete karşı takındığı lakaytlık ile muhalefetin iktidara karşı sahip olduğu derin öfke, her iki kesimin milli davalarda bir araya gelmesini imkânsız kılmaktadır.
Bu kör düşmanlıktan ülke zarar görmekte, bu kavga ve enerji kaybı Türkiye’nin birliği ve dirliğine kast etmiş olan mahalli ve yabancı mahfillerin gönlünü hoş tutmaktadır.
Türkiye’nin içinden geçtiği bu zor ve karmaşık sürecin hatırlı ve hayırlı olabilmesi için, iç cephenin pekişmesi ve dış politika kararlarında siyasi bir uzlaşma sağlanmalıdır.
Bir önceki “Türk Akımı” yazımızda yaptığımız tespitler ışığında Libya ve Suriye sahasında yaşanan gelişmeleri değerlendirelim:
Türk Akım projesi, Moskova-Ankara ilişkilerinde “stratejik müttefiklik” yolunu açmıştır.
Bu proje, ticaret, S-400, nükleer santral ve turizm alanlarında sağlanan işbirliği iki ülke arasında askeri ve güvenlik sahasında münasebetleri pekiştirecek.
İki ülkenin ortak paydası olan her alanda güçlü ikili ilişkiler inşa etmesi ve çıkarlarını harmanlaması Moskova ve Ankara’nın bölgesel sorunları çatışmadan, görüşerek ve uzlaşarak çözüme kavuşturması politikalarını benimsemelerini elzem kılmaktadır.
Bu da bölgede denklemlerin Moskova-Ankara hattında tanzim edileceğini göstermektedir.
Türkiye ve Rusya’nın Libya’daki çıkarları, iki ülke arasında sağlanan işbirliği sayesinde harmanlanabilir ve Libya savaşı başta Moskova ve Ankara olmak üzere Türk Akım projesinin en büyük pazarı olan Avrupa’nın da menfaatlerine uygun sonlandırabilir.
Şüphesiz bu ortak çalışmalara başta ABD ve İsrail tarafından birçok devlet tarafından itiraz gelecektir.
Bu devletler, ortaya konulan bu irade ve inisiyatife çomak sokmak için rahat durmayacaklardır.
Ancak Moskova ve Ankara’nın kararlı ve samimi iradesi bu girişimleri boşa çıkaracak güçte olacaktır.
HAFTER, SON MERHALEDE BOYUN EĞECEK VE ATEŞKES KARARINA UYGUN HAREKET EDECEKTİR
Moskova-Ankara inisiyatifi devreye girmiş ve Libya’da ateşkes sağlanmıştır.
Çatışan iki taraf olan ‘Ankara’nın adamı’ Sarraj ile ‘Moskova’nın adamı’ Hafter, Moskova’da bir araya geldi.
Ateşkes metni hazırlandı.
Sarraj metni imzaladı.
BM, AB ve Hafter’in destekçisi Mısır, Ateşkese destek verdi.
Hafter düşünme payı istedi.
Ardından metni imzalamadan Moskova’dan ayrıldı.
19 Ocak’ta Berlin’de yapılacak Libya konferansına kadar zaman ve sahada daha çok nüfuz kazanmanın peşinde.
Ayrıca Hafter’e önemli mali ve askeri destek sağlayan Suudi Hanedanlığı ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ABD ve İsrail’in baskılarının devreye girdiği biliniyor.
Ancak Hafter, son merhalede Moskova’nın telkinleri ve yönlendirmesine boyun eğecek ve ateşkes kararı ve siyasi çözüme uygun hareket edecektir.
Putin’in Türkiye’ye ziyareti öncesinde Esad ile Şam’da yaptığı görüşmeyi, Moskova-Ankara hattında sağlanan güçlü işbirliği inşa etme politikaları kapsamında değerlendirmeliyiz.
Esad iktidarının Rusya’nın teminatı, muhalefetin Ankara’nın denetiminde olması Moskova’nın Ankara ile geliştirdiği stratejik işbirliği politikalarına uygun olarak ikili görüşmelerle daha kolay çözülebileceği inancı hakimdir.
Suriye sahasında şahit olduğumuz Rus-Türk askeri işbirliği İdlib meselesini Şam, Moskova ve Ankara lehine çözme hususunda yol alacaktır.
İdlib’e yuvalanmış yerli ve yabancı terör örgütlerine karşı mücadele sürerken, Şam merkezi hükümetin İdlib vilayetindeki idaresini mümkün kılmak, göç dalgasının önlenmesi ve siyasi çözüm sürecinin hızlandırılması çalışmaları öncelikli hedef olacaktır.
HAKAN FİDAN VE ALİ MEMLUK MOSKOVA'DA BULUŞTU
Moskova-Ankara hattında sağlanan bölgesel sorunları birlikte çözme iradesi ve ittifakı Moskova’da MİT Başkanı Hakan Fidan ile eski Suriye Genel İstihbarat Başkanı ve şimdiki Suriye Ulusal Güvenlik Şefi Ali Memluk’u buluşturdu.
Daha önce, basından uzak birçok görüşme yapan tarafların bu görüşmesi kamuoyu ile paylaşıldı.
Bu buluşma, önümüzdeki dönemlerde olması elzem olan siyasi ve askeri görüşmeler için örnek teşkil edecektir.
Rus askeri ve istihbarat uzmanların yer aldığı görüşme ile ilgili Suriye tarafı, masada İdlib konusu, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duyması ile TSK’nın Suriye’den çekilmesi konularının görüşüldüğü üzerinde dururken, Türkiye tarafı ise İdlib meselesi dışında Suriye tarafıyla PKK-YPG ve İŞİD’e karşı ortak mücadelenin görüşüldüğünü söylüyor.
Her iki taraf, kendi kamuoyundaki hassasiyetler sebebiyle kendisi için öncelikli olan konuları öne çıkarmaktadır.
Görüşmede hem Suriye hem de Türkiye tarafının açıkladığı konuların görüşüldüğünü kaynaklar teyit etmektedir.
İki ülkenin askeri, güvenlik ve siyasi temsilcilerinin bir araya gelmesi hem Suriye meselesinin daha sağlıklı çözümü hem de iki ülke arasında olması gereken yakın işbirliğinin altyapısını oluşturacaktır.
Gerisi boş laf, gereksiz lakırdı yani laf-ı güzaftır.
.
Mehmet Yuva, Aydınlık