Eğer ‘mutlu’ değilsen hiçbir şey değilsin!..

Eğer ‘mutlu’ değilsen hiçbir şey değilsin!..

EĞER “MUTLU” DEĞİLSEN HİÇBİR ŞEY DEĞİLSİN 

Yapay Zekâ konusunda çok sık gündeme gelen devrim niteliğinde gelişmeleri artık kanıksar hale geldik. Her ay yeni ve inanılması güç bir gelişmeye şahit oluyoruz ve bu öyle boyutlarda gerçekleşiyor ki bir önceki gelişme, bizim için sıradanlaşıyor.

Fakat bu kanıksama, bizim hazırlıksız yakalanmamıza neden olabilir. Çünkü Yapay Zeka çoğumuzun mesleğini elinden alacak gibi görünüyor. “O zaman biz de onu lehimize çevirelim, kullanalım onu” diyenleri de zamanla devre dışı bırakabilecek bir güç ile karşı karşıyayız.

Open AI firması, yapay zeka konusunda bir önceki hafta yine inanılmaz bir gelişmeyi duyurdu. “SORA” ismini verdikleri bu yapay zeka, kendisine verilen metni, 60 saniyelik bir video haline getirebiliyor. Üstelik gerçeğinden ayırt edilemeyecek bir kalitede yapıyor bunu.

Yine Open AI firmasının geliştirdiği bir yapay zeka olan “Chat GPT”den sonra “SORA” için de “bir çok mesleğin tarihe karışmasına neden olacak” yorumları yapılıyor.

Şirketin ‘CEO’su bununla da yetinmeyeceklerini, asıl başarmak istedikleri sıradaki gelişme için 7 trilyon dolar kaynak aradıklarını açıkladı.

Yanlış okumadınız 7 trilyon dolar. Bu rakam Türkiye’nin (2023) yıllık yurt içi milli hasılasının 7 katına tekabül ediyor.

Aynı günlerde Elon Musk da çok önemli bir gelişmenin duyurusunu yaptı. Sonunda muradına erdiğini ve insan beynine çip takma operasyonunu başarı ile gerçekleştirdiğini bir ‘tweet’ ile paylaştı.

Yapay zekayı, insan ile bütünleştirmeyi ve böylece insanın sağlık sorunlarından eğitim sorunlarına kadar bir çok sorununu çözmeyi hedefleyen bu çalışmalar sonucunda insanın neler yapabileceği değil de, insana neler yaptırılabileceğini ya da yararlarının yanında yan etkilerinin ne olacağı konusu pek gündeme gelmiyor.

Gündeme geldiğinde iş işten geçmiş olacak” diyenler de daha büyük paralarla ikna edilerek istifa ettikleri işlerine geri dönüyorlar. (Bakınız; Open AI ‘CEO’su SAM ALTMAN)

ELON MUSK, yaptığı açıklamada ismi gizli tutulan “ilk beyni chipli insan”ın bilgisayar faresini düşünce ile hareket ettirebildiğini müjdeledi!

Bu müjde, nedense 7 Ekim’den bu yana daha da hasar alan ve adeta can çekişen insanlık için bir umut olmuş gibi görünmüyor.

Buna inanmayanlar da vardır mutlaka fakat bütün bu bilimsel ve teknolojik çalışmaları yapanların tek amacı insanın daha mutlu bir hayat sürmesi. Yoksa o müthiş zekalarını, gecelerini gündüzlerini ve başta o 7 trilyon dolar olmak üzere yüzlerce trilyon doları, savaşların ve katliamların durması için ve dünyada bir tane bile insan kalmaması için de harcayabilirlerdi. Fakat onlar bunu yapmak yerine bizim “mutlu” olmamız için uğraşıyorlar.

Bizim mutluluğumuz için çalıştıklarına inanmayanlara mutlaka okumalarını tavsiye ettiğim bir kitap var: CESUR YENİ DÜNYA

Open AI’ın son gözdesi SORA’nın haberini okuduğumda, ilk aklıma gelen bu roman oldu.

SORA ismi, bu romanda insanların her gün içmek zorunda oldukları mutluluk hapının ismini çağrıştırmıştı bana. Çünkü o hapın ismi ‘SOMA’ydı.

Bilim ve teknolojinin insanın mutluluğu için yapacağı çalışmaların hangi boyutlara varacağına dair çok isabetli öngörülerde bulunmuş bir kitap Cesur Yeni Dünya. Üstelik 1932 yılında yazılmış.

Yazarı ALDOUS HUXLEY, insanoğlunun bilim ve teknolojide çok ilerleyeceğini fakat bu gelişmelerin aşk-sevgi, aile ve din kavramlarının yok olmasına neden olacağını, annelik ve babalık duygularının, çocuk sahibi olmanın, hatta aşık olmanın, sevmenin, şefkat ve merhamet duymanın zayıflık olarak tanımlanacağını öngörmüş.

Bu “Cesur Yeni Dünya”da sınırsız cinsellik ve sınırsız tüketim var.  Sanat, edebiyat ve felsefe gibi sözcükler ise kelime haznelerinde yer almıyor. Her gün içilmesi zorunlu olan ‘SOMA’ isimli mutluluk hapı sayesinde mutsuzluk nedir bilmeyen hazcı-hedonist bir toplum oluşturulmuş.

Kitaptan ve çiçekten korkan bir insan modelini de içeren 5 farklı model insan üretiliyor. Bu üretim anne ve babaya ihtiyaç duymadan kuluçka merkezlerinde, istenilen kalitede ve standartta yapılıyor. Bu 5 farklı kalite standardı ile ortaya çıkan kast sistemi şöyle:

Alpha: En üst sınıf. Liderler ve düşünürlerden oluşuyor. Gri giyiniyorlar, zeki ve güzel görünümlüler.

Beta: Daha alt düzey yöneticilerden ve vasıflı işçilerden oluşuyor. Mor renkte giyiniyorlar.

Gama: Hizmetçilerden ve yarı vasıflı çalışanlardan oluşuyor. Yeşil renkte giyiniyorlar.

Delta: Alt seviye fiziksel işleri yapıyorlar. Haki renkte giyiniyorlar. Çiçekleri ve kitapları sevmeyecek şekilde programlanmışlar. Tüketim çılgını bir sınıf.

Epsilon: En alttakiler. Okuma-yazma bilmiyorlar. Cinsellikten ve tüketmekten başka bir şey bilmiyorlar. Aşırı itaatkâr olarak programlanmışlar. Siyah renkte giyiniyorlar.

Romandaki kast sisteminin ayrıntılarına günümüzle benzerlik arz eden kısımları ifade edebilmek için yer vermek istedim.

“Cesur Yeni Dünya”da İnsan mutlu değilse hiçbir şey değildir. Herkes mutlu olmak zorundadır.

Herkes herkese aittir ve mahremiyet yoktur, din yoktur, aile yoktur, tek eşlilik yoktur, herkes çok mutludur.

Aldous Huxley, romanını 1932 yılında yazar fakat olaylar 26. Yüzyılda geçmektedir. 1980’lerde verdiği bir röportajda, son gelişmelerle “Cesur Yeni Dünya”ya 21. yüzyılda ulaşacağımızı söyleyerek tarihi güncellemiştir.

Sizce de mahremiyetin ortadan kalkması, cinsellikte, tüketimde ve ahlaksızlıkta aşırıya kaçmamız, yangın yerine dönmüş dünyamızda, zulümleri, acıları, haksızlıkları görmezden gelerek mutlu olabileceğimizi zannetmemiz ve kölesi haline geldiğimiz teknoloji, bizim Cesur Yeni Dünyaya çok yaklaştığımızı kanıtlamıyor mu?

Oysa yapılan bütün bilimsel araştırmalar bir insanın mutlu olmasının diğer insanlara karşılıksız yapacağı yardımlarla mümkün olduğu sonucuna varmaktadır.

Psikologlar, iyileşmek için iyilik yapmayı, mazlumlara ve ihtiyaç sahiplerine karşı şefkatli ve merhametli olmayı öneriyorlar. Sahip olduğu şeyler için minnet ve şükür duygusundan aciz olanların ve hep sahip olamadıkları ile zihnini yoranların asla mutlu olamayacağı yine araştırmalarla ortaya konmuş.

Kitabın bir bölümünde, sisteme karşı çıkan bir karakter “her şeyin ulaşılabilir olduğu bir dünyada hiçbir şeyin anlamı olmayacağını” söylüyor.

Çok haklı. Çünkü her şeyin ulaşılabilir olmasının anlamlı olduğu öyle bir yer var ve biz oraya cennet diyoruz. Kesintisiz bir Huzur, Rahat ve Mutluluk orada. Fakat biz onları, ısrarla bu dünyada arıyoruz.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

...