- 14-04-2024 14:32
- 3008
Halit Ziya gözüyle Sultan Abdülhamid
13 Nisan 2024.
Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilişinin, tarihe “31 Mart Vakası” olarak geçen olayın 115. yıldönümü.
Abdülhamid, önceki padişahlardan Abdülaziz'in Dolmabahçe sarayında denizden ve karadan kuşatılarak tahttan indirilmesiyle, burayı güvenilir bulmadığı için Yıldız Sarayı’nda ikamet ederek, Dolmabahçe Sarayı’nı neredeyse içindeki eşyalarıyla çürümeye terk edecek kadar sıkı güvenlik tedbirleri ile de tarihe geçmiş bir padişahtır.
33 yıllık saltanatı, İttihat ve Terakki'nin yönetime el koyması ile bitmiş ve ailesiyle birlikte Selanik'e sürgün edilmiştir.
Yerine kardeşi Sultan V. Mehmet, namı diğer Mehmet Reşat geçti.
Mehmet Reşat'a sarayda üç yıl başkatiplik yapan Halit Ziya Uşaklıgil, anılarını yazdığı üç bölümden oluşan kitabının ikincisi olan “Saray ve Ötesi”nde yaşadıklarını anlatıyor.
Bu anıları arasında Sultan Mehmet Reşat'a eşlik ettiği Balkanlar gezisi sırasında Halit Ziya'ya verilen bir görevin onu oldukça etkilediğini görmekteyiz.
Önceki Sultan 2. Abdülhamid'i, Sultan Reşat adına Selanik'te ziyaret etmesi.
Halit Ziya o muhteşem üslubuyla bu ziyareti oldukça detaylı anlatıyor kitabında.
Abdülhamid'le geçen diyaloğu, “Abdülhamid'in iki isteği” gibi detayları merak edenler kitabı okuyabilir.
Sadece bu sebepten değil tabii ki, yakın çağ Türkiye tarihine meraklı herkes tarafından okunması gereken çok önemli bir kitap olduğu için de mutlaka okunmalı diye düşünüyorum.
Ben bu yazımda Halit Ziya Uşaklıgil'in Abdülhamid ile görüştükten sonraki hislerinden bahsettiği bölümden alıntı yaparak bugüne not düşmek isterim. Zira tarih, ibret almak için de okunmalı.
“Abdülhamit devrini başından sonuna kadar görerek, anlayarak, bilerek yaşadım. Bu padişahın nice zulümlerini dinleye dinleye hatta birçoklarına yakından şahit ola ola otuz şu kadar yıl onunla, onun türlü kötülükleriyle dolu saltanat devriyle beraber sızlaya sızlaya, inleye inleye gençliğimi sürükleyip götürdüm.
Fakat onu tartan muhakeme terazimin bir kefesinde yığın yığın zulumleri kümelenirken diğer kefesinde de onun kesin bir surette beraatine hüküm verdirecek kadar değil belki fakat onu mazur gösterecek hafifletici sebepler toplanıyordu.
Bütün kötülüklerine karşı uzun süren saltanatı zamanında bu memleketi türlü vartalardan kurtaran, her türlü şartlara rağmen vatana ümran ve irfan veren icraatı da inkâr olunamazdı; işte böylelikle terazide bir denge teminine çalışırken hep şaşalamış, hep kefelerden hangisinin ağırlığına bağlanmak lazım geleceğinde şaşırmış kalmıştım.
Onu suçluyor muyum, evet, elbette fakat tamamıyla değil.
Temize mi çıkarıyorum, hayır, elbette fakat bu da tamamıyla değil.
O halde bence verilecek bir kesin hüküm yok, onu benden beklememeli.
Bütün bu satırları ne için yazıyorum?
Abdülhamid'le görüşmeden sonra yıllardan beri beni işgal eden bu mesele yeniden tazelenmiş oldu ve o günü takip eden gece Selanik'te hünkara ayrılan konağın bahçesi mızıka gürültüleriyle, toplanmış binlerce halkın alkışlarıyla yaygaralarıyla dolarken zihnimde hep Abdülhamid'i muhakemeye çalışan bir çalkantı vardı.
Onunla uyudum ve uyanınca da hiçbir hal neticesine ulaşamadan kalktım."
(Saray ve Ötesi, Halit Ziya Uşaklıgil, 62. bölüm, Kapı yayınları. Sf. 269-273 arasından alıntılanmıştır.)