- 24-07-2024 21:12
- 2783
-Foto: Ara Güler, 1956-
İnsan ve Allah
İnsanın kendi çabaları sonucu elde edemediği ve değiştiremediği özellikleri vardır.
İnsan, köken olarak var oluş şeklini ve yöntemini değiştiremez, mesela biz Müslümanlar, topraktan geldiğimiz gerçeğini değiştiremeyiz.
Soyunun devamında, çoğalmasındaki yöntemi değiştiremez.
Aynı gökkubbe altında ve aynı arz üzerinde, aynı kökenden gelmelerine ve aynı üreme yöntemiyle var olmalarına rağmen farklı lisanlara ve renklere sahip olmaları, birbirlerini anlamak için farklı dilleri de öğrenme yetilerinin olması gerçeğini değiştiremez.
Ana dilleri ve ten renklerini değiştiremez.
Dinlenmek için gece uyuması, yaşamını sürdürebilmesi için gündüz çalışması gerektiği gerçeğini değiştiremezler.
Hayatına bir yıldırım etkisiyle düşen ölüm gerçeğinin ve tüm bu standartların tüm dünyada bütün insanlar için geçerli olması gerçeğini de değiştiremez.
Bahsettiğim bu değiştiremediğimiz evrensel gerçeklikler, aynı zamanda Rum Suresi 20 ve 25. ayetlerde Allah’ın varlığının kanıtları olarak sunulmuştur:
“Allah'ın var olduğunun bir delili sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra bir de baktınız ki, çoğalarak yeryüzüne dağılmış beşer topluluğusunuz.”
Onun var olduğunun diğer bir delili de; birbirinize ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp, aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir.
Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.
O’nun kanıtlarından biri de; gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.
Gece ve gündüz uyuyabilmeniz ve Allah’ın lutfundan nasibinizi aramaya çalışmanız da O’nun kanıtlarındandır. Bunda, dinleyen kimseler için elbette dersler vardır.
Yine O’nun kanıtlarındandır ki; korku ve ümit vermek üzere size şimşeği gösteriyor, gökten su indirip, ölümünün ardından yeryüzünü onunla canlandırıyor. Gerçekten bunda, aklını kullanan kimseler için ibretler vardır.
(Rum Suresi 20-25. Ayetler)
Allah'ın varlığının delillerinin sayıldığı peş peşe gelen beş ayete baktığımızda insanın var oluşunun kronolojik bir sırayla ve evrensel yasalar çerçevesinde gerçekleştiğini görürüz.
Ayetlerde sırasıyla, önce topraktan var edilen insanın yeryüzünde bütün arza yani topraklara yayılıp çoğalmasından;
Sonra insan neslinin devamının klonlama ya da kopyalama gibi zevksiz ve ruhsuz bir şekilde değil de kadın ve erkeğin birbirini sevmesi ve birbirlerine yakın olmanın en mahrem ve aynı zamanda ruhen ve bedenen mutmain oldukları eylemlerin sonucu, varlığını devam ettirmelerinden;
Aynı gökyüzü ve aynı yeryüzünde, aynı kökenden yani topraktan var olan ve yine aynı şekilde soyunu çoğaltan ve sürdüren insanların konuştukları dillerin ve ten renklerinin farklı farklı olmasından;
Gecenin uyku, gündüzün çalışma zamanı olmasından;
Yaşamın temeli olan suyun insana ulaşmasında korku ve ümidin eş zamanlı olarak insana yaşattırılmasından bahsediliyor.
Burada şimşek, yıldırım ve yağmurdan sadece fiziki bir hadise olarak değil insan yaşamına dair benzetmeler yoluyla bir sembolik anlatım da göze çarpmaktadır.
Şöyle ki; ayette geçen şimşek çakması olayı, iki farklı sonucu beraberinde getirir, bir yere yıldırım düşer ve düştüğü yeri yakar kavurur, canlılar için ölüm sebebi olur; başka yerlere de yağmur yağar düştüğü yeri serinletir, canlılar için yaşama kaynağı olur.
Ama yağmur, önce yanıp küle dönen yıldırımın düştüğü yere de yağar. Orası da yanık ve kötü halde kalmaz, yeniden yeşerip canlanır. Şimşekle gelen yıldırım, düştüğü yeri yakar fakat peşinden gelen yağmur, o ateşi söndürür ve oraya yeniden hayat verir.
Ateş ve su aynı hadisede birleşir. Korku ve ümit, ölüm ve hayat gibi. Ölüm bir yıldırım gibi her insanın hayatına düşecek ve onu yakacak, yok edecek fakat peşi sıra gelen yağmurun yanan, ölen toprağı tekrar deruhte etmesi gibi insan da tekrar dirilecek, yeniden var olacaktır.
Bu arada, yağmur yağarken “rahmet yağıyor” diyerek bizler daha küçükken Rahman'ı bilincimize kodlayan atalarımızı da rahmetle anmak isterim.
Rum Suresinde geçen bu beş ayette Allah’ın varlığının kanıtlarının, insanın var oluş sürecini oluşturan aşamalarla uyumlu olarak sunulduğunu görmekteyiz.
Tüm bu delilleri sunduktan sonra aynı sure, 30. ayetiyle konuyu şöyle kapatır:
“O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”
Bütün bu değiştiremediğimiz evrensel gerçeklikler bize, hepimize hakim bir düzenleyici olduğu gerçeğini hatırlatmıyor mu?
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com