- 22-12-2025 08:44
- 860
İslamcılık öldü mü?
Son zamanlarda İslamcılar bu soruyu konu alan yazılar yazdılar, böylece tekrar gündeme gelmiş oldu. Nereden icap etti bilemiyorum, gerçi bu soru her zaman sorulur veya sorulmuş gibi cevaplar verilir, benim bu konuda gördüğüm son yazılar, ‘yıkılmadık ayaktayız’ mahiyetinde idi. Bu yazıda sadece birisine gönderme yapacağım.
Yok, eski İslamcı bir gazeteci ile ilgili skandaldan ve bu vesile ile “bakın İslamcılık ne halde?” diye yazılıp çizilenlerden söz etmiyorum. Nihayetinde, zamanında eski solcuların liberal olması ile ilgili de benzer şeyler söylendi. Doğrusu her ideoloji o ideolojiye sahip çıkanların yapıp ettikleri ile sorgulanır, ancak ben bu yöntemin ciddiye alınması taraftarı değilim. Bu konuda sahibini hatırlamadığım veciz bir ifadeye katılıyorum; “Hiçbir ideoloji, ona sahip çıkanlar üzerinden yargılanmayı hak etmez”.
“Hayata geçmiş örnekler bir ideolojiyi bağlamaz” demiyorum, mensuplarının yapıp ettiklerinden söz ediyorum. Tabii, biri çıkıp yaptıklarının tam tersi söylemlere sahip çıkıyorsa, sorunlu bir durum ama bu daha ziyade kişisel bir sorun. Bir adım öteye gidersek; bu tüm ideolojilerin model insan yaratma ve bu çerçevede ‘çocuk mühendisliği’ne soyunmakla ilgili bir sorun. Bence bu konu ile bir ideoloji adına girişilen siyasi yorumlar, eylemler, deneyimler üzerinden sorgulamaları tamamen birbirine karıştırmamak lazım.
Bu yazının amacı, sadece İslamcıların, ‘İslamcılık ölmez’ iddiası üzerine not düşmek. O halde, önce, İslamcılığın modern döneme ait bir tanımlama olduğu konusunda anlaşalım bari. Maalesef bu konu bile hala tartışmalı. Şöyle ki; İslamcılar da onlara karşı olanlar da İslamcılığın tarihsel bir vaka olmadığını, İslam’ın tebliğinden itibaren geçerli olduğu konusunda anlaşıyorlar. İslamcılar ‘gerçek İslam’ı temsil ettiklerini iddia ediyorlar. Karşıtlarının bir kısmı da zaten sorunun İslam dininde olduğunu düşünüyor. Karşıtlarının diğer bir kısmı ise gerçek İslam’ı İslamcıların değil, kendilerinin İslam yorumunun temsil ettiğini iddia ediyor.
Tüm taraflar, tarihi referanslara gönderme yapıyor; İslamcılar, Müslüman devletlerin şanlı tarihine, karşıtları ‘geri kalmışlığın’ ve/veya İslamcı terörün nedenlerini tarihte arıyor. Öbürleri, ‘yozlaşmış İslam’dan, ‘Emevi İslamı’ndan söz ediyor. Oysa, bu noktada, konuya açıklık getirmek açısından, modern öncesi toplumlarda din-devlet ilişkisi ile modern bir ideoloji olarak İslamcılığı birbirinden ayırt etmekte fayda var.
Malum, sadece Müslüman dünyada değil, modern öncesi tüm toplumlarda, toplumsal ve siyasal düzen din referanslı olarak tanımlanıyordu. Siyasi otoritenin meşruiyet kaynağı dini değer ve semboller idi. Yaygın kanaatin aksine, bu durum Hıristiyan dünya için de geçerli idi, öyle olmasaydı, ‘Haçlı Seferleri’nin adı farklı olurdu. Siyasal meşruiyetin referansı din olunca, mevcut devlet/iktidar yapılarına sadakati emreden dini yorumlar esas, karşı yorumlar sapkın kabul ediliyordu.
Modern dönemde din, siyasi bir tartışmanın konusu haline geldi. Batı Aydınlanması, “dinin baskıladığı insan aklının ve toplumun özgürleşmesi” fikri üzerine kurulu idi. Müslüman toplumlarda bu mesele, “modern Batı karşısında yenilgiye uğramak” sorunu çerçevesinde sorgulama konusu oldu. Bu zeminde, İslam dininin nasıl yorumlanması gerektiği konusu, sultana itaat değil, mevcut düzene bir itiraz/muhalefet olarak ifade buldu. Diğer taraftan, Müslüman olmayan devletlerin idaresi altında ve/veya koloni yönetimi altında yaşayan Müslüman toplulukların modernleşme sürecinde öne çıkan düşünce adamları da mevcut düzene itirazı, bağımsızlık özlemlerini dini çerçevede tanımlamaya başladılar. İslamcılık ve pan-İslamizm dediğimiz ideoloji bu itiraz zemininde gelişti.
İmparatorlukların sonu, ulus devletlerin yükselişi döneminde, milli kimlik/devlet inşa süreçlerine dair tartışmalar çerçevesinde ise seküler kimlik/devlet fikrine karşı, İslami kimlik/devlet fikri, ideolojik farklıklara neden oldu. İslamcılık ideolojisi, modern ulus devletlerin İslami referanslara sadık biçimde inşasını savunuyordu. İşin püf noktası da budur; yani yeni bir İslam devleti tanımı yapmak iddiası ile ileri sürülen fikirlerin ortaya çıkması. İslamcılar, İslam devletlerinin parlak dönemlerine yapılan göndermeler dışında, geçmiş düzenlere dönüşü savunmuyordu, tam tersine, bu düzenler İslam’ın yozlaşmış hali olarak tanımlanıyordu. O halde, yozlaşmadan kurtulmak ve İslam devleti/toplumunu ihya etmek, ‘gerçek İslam’ı temsil ettiğini iddia edenlerin yorumları çerçevesinde şekillenecekti. İslamcılık, bu temsil iddiası üzerine kurgulanır.
Nitekim, Türkiye’de İslamcılığın önde gelen temsilcilerinden Hayrettin Karaman, İslamcılığın ölmediğini ve ölmeyeceğini ileri sürdüğü yazısında, en son olarak İslamcılığı şöyle tanımlıyor; “İslamcılık, İslam dininin kamil ve sahih temsili, tebliği, korunması ve yayılması ile Müslümanların birlik olmasını dert ve dava edinmek demektir” (Yeni Şafak, 23 Kasım 2025). Karaman hoca inanmayacak ama ben de bunu istiyorum, ama benim kafamdaki ‘kamil ve sahih İslam’ ile onunkinin çok farklı olduğundan eminim. Bırakın beni, İslam alimleri arasında da bu konuda fikir birliği yoktur ve olamaz. Zira, itikadi çerçevede ‘sahih ve kamil İslam’ı temsil ancak Peygambere atfedilebilecek bir iddiadır.
‘İslam birliği’, yani pan-İslamizm konusunu şimdilik bir yana bırakalım, zira o da başlı başına çok tartışma götürür bir mesele.
Karaman, ayrıca, “Müslümanlar, oldukça az sayıda ‘İslamcı Müslümanlar’ ile ‘İslamcı olmayan Müslümanlar’ olarak iki çeşittir” diyor. Müslümanlığın bugüne kadar varlığını ‘az sayıdaki İslamcıların’ varlığına bağlıyor. Nereden baksanız tuhaf bir tasnif. Daha doğrusu, söz konusu olan, diğer pek çok ideolojide olduğu gibi, küçük bir öncü insan grubunun diğerlerine düzen vazetmesi temeline dayalı, İslam toplum/devleti mühendisliği. Söz konusu olan, modern öncesi devletlerde, sultan/halifeye itaat çerçevesinde tanımlanan sadakat kıstasının modern dönemde ‘az sayıda İslamcıya’ devredilmesi. İslamcılığın iddiası, kendi ifadesi ile tanımı bu, yani çok sayıda Müslümanın din adına, İslamcı olanlara itaatini vazetmek.
Bu açıdan, hali hazırda AK Parti’ye destek veren İslamcılar da muhalefet eden İslamcılar da kendilerini ‘gerçek İslam’ın temsilcisi sayıyor, ne mağrur bir iddia, kaldırılması ne zor bir yük ne büyük bir vebal.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com