Kalbimizin ne kadarını kullanıyoruz?

Kalbimizin ne kadarını kullanıyoruz?

KALBİMİZİN NE KADARINI KULLANIYORUZ?

Dünya üzerindeki hayvan yaşamı milyonlarca yıl geriye gitmektedir. Buna rağmen birçok tür, beyin kapasitelerinin sadece yüzde 3 ila 5'ini kullanır. Ancak hayvanlar zincirinin en üzerindeki insanlara ulaştığımızda, nihayet beyin kapasitesinin daha fazlasını kullanan bir tür görürüz. Yüzde 10 çok fazla gibi görünmeyebilir; ancak onunla yaptıklarımıza bir bakın.”

Bu cümleler, 2014 yılı Fransız yapımı LUCY isimli filmde geçiyor. Afişinde büyük harflerle, Normal bir insan, beyninin yüzde 10’unu kullanabilir. O, bugün yüzde 100’ünü kullanacak.” yazısı dikkat çekiyor.

İnsanın beynini diğerlerinden biraz daha fazla kullanan farklı bir hayvan türü olduğu iddiasının altını çizen bu film, insan beyninin yüzde yüz kullanılması durumunda neler olacağını konu ediniyor. Bu konu, her zaman ilgimi çekmiştir. Çünkü “beyin” insan denilen meçhulün hakkında en çok araştırma yapılan fakat en az ilerleme kaydedilen organı. Bir yumruk büyüklüğünde, 1300 gram ağırlığında ve tamamı su içinde. Enerjimizin ve oksijenimizin dörtte birini onun için harcıyoruz.

Fakat bu filmde iddia edildiği gibi yüzde 10 kullanım oranı, gerçeği yansıtmıyor. Hatta daha yaygın olan oran yüzde 1. Farklı oranlara da rastlamış olabilirsiniz. Oysa bu oranların hiçbiri doğru değil. Çünkü beynimizi kullanma oranımız hakkında bilimsel bir veri yok.

Bu asırda, bu teknolojide bile, bilimin beyin karşısındaki çaresizliği devam ediyor.

Bu filmde de İnsanın atası olarak gösterilen maymun kardeşlerimizin beyinleri, nedense çok küçük kalmış. İnsan beyni 1300 gram olduğu halde maymunların beyni 130 gram. İnsan beyninin yüzde 10’u kadar. Buradaki yüzde 10 bilimsel olarak kanıtlanmış bir yüzde 10.

Bu durumda şu an insan ve maymun arasında onlarca farklı beyin büyüklüğü olan ve diğer hayvanlardan üstün canlılar olmalıydı. Ve yerin altından bu canlılara ait binlerce örnek çıkartılmalıydı. Gösterilen üç-beş tane örneğin de sahte olduğu yine bilimsel çalışmalarla kanıtlandı.

Birçok bilimsel teori, sadece bir teori oldukları halde, deneylerle ve gözlem yapılarak kanıtlanmış bilimsel bir gerçeklik gibi sunulmakta.

İnsanın gelişiminde ifade edilen “eski taş devri”, “cilalı taş devri”, “yontma taş devri”, “ilkel sürü toplumu”, “avcı ve toplayıcı” gibi tarihi dönemlerin hiç de sanıldığı gibi olmadığını Göbeklitepe oldukça çarpıcı bir şekilde, bu yüzyılın başında hepimize kanıtlamış oldu.

O zamanlarda insanların ne kadar ilkel oldukları avcı ve toplayıcı kavramları ile açıklanmaktaydı fakat Göbeklitepe’de görüldü ki görkemli yapılar inşa edebilecek kadar gelişmiş durumdalar.

Akıl ve bilim elbette ki çok önemli ve çok gerekli olmakla birlikte evreni, dünyayı ve insanı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu noktada kalp devreye girmelidir. Fakat kalbi, sadece fiziksel bir organ olarak değil “gönül” manası ile değerlendirmeliyiz.

Maymunların birbirinin beynini yemesi sonucu insan beyninin oluştuğunu iddia eden o popüler teorilerin insana özgü “gönül” kavramını izah etmeye gücü yetmeyeceği aşikardır.

İmam GAZALİ, Kimya-yı Saadet (Mutluluğun Reçetesi) isimli kitabında akıl ve kalp birlikteliğinin önemi ile ilgili özet olarak şu ilginç benzetmelerde bulunuyor:

“İnsanoğlunun bedeni muazzam bir şehre benzer. Şehrin padişahı kalp, veziri akıldır.

Şehvet; maliye müdürü, gazap; emniyet müdürüdür.

Fakat maliye müdürü Şehvet; haraç düşkünü, fitneci, yalancı ve kötü mizaçlıdır. Vezir Akıl; ne emir verirse, onun aksini yapar. Daima haraç bahanesiyle memlekette olan bütün malları alıp ülkeyi viran ve boş bırakmak ister.

Emniyet müdürü Gazap; hiddetli, azgın ve edepsizdir. Daima asmak, basmak, yıkmak, yakmak ister.

Padişahın daima vezir ile müşâvere etmesi, her türlü tedbiri onunla görüşmesi zarurîdir.

Yalancı ve tamahkâr maliye müdürüne asla kıymet vermemeli, bu sûretle onun vezire muhalefet etmemesini sağlamalıdır.

Maliye müdürünün peşine veziri takmalı, göz açtırmamalıdır.

Memleketin nizamı ancak böyle yerinde yürür.

Eğer bunun tersi olursa, yani akıl ve ruh mağlûp olur da; şehvet ve gazap galip gelirse; memleket harap olur; şehir viran olur, reâya (vatandaş) ağlar ve padişah da (kalp) bedbaht ve perişan olur.

Vezir tedbirini alır ve şehvet, gazap ve başkaları padişaha (kalp) hıyanet edip itâatten dışarı çıkarak, âsîliğe ve düşmanlığa yüz tuttukları ve padişahın yolunu kesmek istedikleri zaman, bunun tedbirini alır. Vezir memleketi bu minval üzere idare ederse, mutlu olur, nimetin hakkını vermiş olur ve bu vazifesinin mükâfatını zamanında bulur. Eğer bunun aksini yaparsa, kendisi yol kesici olup o düşmanlar gibi isyan etmiş, başkaldırmış ve dost nimetine nankörlük etmiş olur. Bunun cezasını hem dünyada hem de âhirette görür.”

Kalp ile birlikte hareket etmediği için ve gereken tedbirleri almadığı için şehvetin ve gazabın eline düşmüş akılların, kendilerini, çevresini ve dünyamızı ne hale getirdikleri ortada.

İcat ettikleri muhteşem bombalarla ve silahlarla dünyayı cehenneme çevirmeyi başarmak üzereler. İddia edildiği gibi beyninin sadece yüzde 10 unu kullanarak bunu yapabilenler, daha fazla kullanabilirlerse mahvedecek başka gezegenler bulup, bozgunculuklarını evrene yaymayı bile başarabilirler.

Bu durumda asıl ihtiyacımız olan şey kalbimizin kullanım oranını arttırmak. Onu da en az beynimiz kadar kullanmalıyız.

Kalbimizin kullanım oranını arttırmak, can çekişmekte olan insanlığımızı kurtarmak için gerekli olan merhameti, sevgiyi, saygıyı ve yardımlaşmayı bize tekrar sağlayabilir.

Sadece beynimizi kullanmak iyi sonuçlar doğurmuyor ve dünyamızdaki savaşlar ve katliamlar, haksızlıklar ve adaletsizlikler, sapıklıklar ve çirkinlikler her geçen gün daha da artıyor. Üstelik bilim ve teknolojiyi de buna alet ediyorlar.

Bu yazının başlığındaki soruyu tekrar soralım: Kalbimizin ne kadarını kullanıyoruz?

Cevabı vermeden önce beden şehrimize bir bakmakta fayda var:

- Şehrin padişahı kalbimiz mi?

- Vezirlik makamındaki aklımız, görevini layığı ile yerine getiriyor mu? Padişahla birlikte mi hareket ediyor yoksa yol kesici olup o düşmanlar gibi isyan etmiş, başkaldırmış ve dost nimetine nankörlük etmiş bir durumda mı?

- O haraç düşkünü, fitneci, yalancı ve kötü mizaçlı Şehvet ile, daima asmak, yıkmak, yakmak isteyen o hiddetli, edepsiz ve azgın Gazap ne haldeler?

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

...