Kürtler ve Türkiye’nin demokrasi sorunu

Kürtler ve Türkiye’nin demokrasi sorunu

Kürtler ve Türkiye’nin demokrasi sorunu

İktidarın veya iktidar adına Devlet Bahçeli’nin son Kürt hamlesi, muhalefet cenahının kafasını iyice karıştırdı. Sadece ana muhalefet partisinden söz etmiyorum, mevcut iktidar ittifakına muhalefet eden tüm çevreleri kasdediyorum. Aslında çok haksız da sayılmazlar. Süreci destekleseler bir türlü, desteklemeyip Kürtleri küstürseler bir türlü.

Sonuçta, her şeyden önce son hamlenin çelişkilerine işaret ediyorlar. Konu dönüyor, dolaşıyor “Bu iktidar bir yandan DEM’li belediyelere kayyum atarken, Kürt siyasetçileri cezaevine göndermeye devam ederken Kürt siyaseti ile nasıl barışacak?” sorusuna kitleniyor.

Öncelikle, bu hususu dert edenlere seslenmek isterim: Kürt siyaseti ve siyasetçileri mevcut durumdan memnun, size ne oluyor?

Bu çelişkiye hiç işaret edilmesin denilemez, ama bu noktada takılıp kalmanın anlamı yok. Mesela kendi belediyesine kayyum atanan Ahmet Türk, müzakerelerin içinde yer alıyor, demek ki bu sürece aklı yatmış. DEM Parti de tüm bu olanları çelişki olarak görmüyor. Adamları/kadınları zorla bu işten vaz mı geçireceksiniz?

Ahmet Türk, ömrünü bu meseleye adamış birisi, bir imkân doğduğunu düşündüğü bir süreci neden elinin tersi ile itsin? Diğer taraftan, öncülleri gibi DEM Parti’de de bu meselenin ancak devlet/iktidar ile müzakere ile çözüleceğine inanan pek çok siyasetçi var. Rahat bırakın ve keşke en azından kan akmayacak bir zemin oluşsun. Sonuçta, yıllarca mücadele eden onlar, akılları neye yatıyorsa o yönde davranmalarına kim karışabilir?

Bu noktada tek sorun, Kürt siyasetinin bu süreci Türkiye’de demokratikleşme, özgürlük ve barış adımı olarak tanımlamaya devam etmesi. Bu nedenle, “Kürt siyaseti ile Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolları çoktan ayrılmıştı” dememizden hoşlanmıyorlar. Aslında, tümüyle haksız değiller, bu mücadele olmasaydı, Kürtlerden bahseden bile olmayacaktı. Diğer taraftan, Kürt siyasi hareketi, aynı zamanda Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgede feodal/ataerkil yapının çözülmesinde en etkili güç oldu. Yani, Kürtlerin siyasal mücadele süreci bu açıdan, sadece Kürtler değil, tüm Türkiye adına, demokratikleştirici bir dinamik teşkil etti.

Benim “demokratikleşme ile yolların ayrılması” derken, Türkiye’deCumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen otoriter rejimin kurulması çerçevesinde yaşanan gelişmelerden söz ediyorum. Tekrar tekrar hatırlatıyorum, 2013’te gündeme gelen açılım sürecinde, AK Parti’nin Öcalan ile “başkanlık pazarlığı” yaptığı ileri sürüldü, işin aslını bilemiyoruz. Ama, ipler HDP’ninseni başkan yaptırmayacağız” şeklinde yürüttüğü seçim kampanyası ile koptu.

Bu noktada, bir yandan HDP’nin sol kanadının, diğer yandan PKK’nin Öcalan’ın izlediği çizgiye itiraz ettiği iddia edildi. Biz faniler, bu işin esrarını da bilemiyoruz. Ama sonuçta, HDP’nin iddia edilen “başkanlık sistemi pazarlığını bozması” muhalif çevrelerin çok hoşuna gitti. Ancak, HDP içinde ve havzasında, o zaman genel başkan olan Selahattin Demirtaş’ın takındığı tavrı, “büyük bir fırsatın kaçması” olarak görenler az değildi. Nitekim, sonuçta Kürtler dışındaki muhalefetin zayıflığı sonucu başkanlık sistemi kuruldu ve pekişti.

Şimdi Kürtlere dönüp, bu rejime muhalefeti içermeyen hiçbir adımı atmayın demek büyük haksızlık olmaz mı? Mevcut koşullar altında, bir imkan oluştuğunu düşünüyorlarsa neden ellerinin tersi ile itsinler? Türkiye’nin demokratikleşmesinin tüm sorumluluğunu Kürtlere yüklemek, bu ülkenin demokratik muhalefeti adına utanılacak bir şey değil midir?

Bu ülkede, demokratikleşme adına muhalefet yapanların bu konudaki tek itiraz kaydı, Kürt siyasetinin otoriter rejimin pekişmesine katkı yapması ihtimalidir. Bu, şüphesiz ciddiye alınacak bir ihtimaldir. Tam da bu nedenle, bırakın demokratikleşmeyi, Kürtlerle barış adına, diğer her tür muhalefeti dışlayan hamlelerin bu ülkeye toplumsal barış getirmeyeceğini söyleyebiliriz.

Diğer taraftan, sürecin “Müslüman kardeşliği” zemininde şekillenmesi ihtimali, bu sefer mevcut otoriter yapının bu kez seküler ve Alevi çevreleri “yeni öteki veya düşman” ilan edilerek devam etmesi gibi çok sorunlu bir zemine kayabilir. Bu hususta itiraz kaydı anlamlı olur. Nitekim, 2013 açılım sürecinde Öcalan’ın İdrisi Bitlisi-Yavuz Selim anlaşması referansı Kürt siyaseti içinde dahi Alevileri çok rahatsız etmişti.

Ben bu süreci, Kürt siyasetçilerine akıl vermek ve olmazsa küskünlük yerine, bu çerçevede tartışmanın daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin Suriye ayağı ise başlı başına uzun bir mevzu, onu da başka yazıya bırakalım.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

https://www.dikgazete.com/haber/mhp-genel-baskani-bahceli-dem-parti-heyetiyle-gorustu-926864.html

 

 

...