- 29-12-2023 06:06
- 5108
Modern Narsist
19. ve 20. yüzyıllar arasında sanat, edebiyat, mimari ve kültür alanında etkili olan modernizm, toplumlarda radikal değişimlere yol açmıştır. Bu radikal değişimlerin en mühim sonuçlarından biri de kuşkusuz bireyselleşme olmuştur.
Bireyselliğin uzun bir sürece yayılan tarihsel ve toplumsal bir olgu olduğunu unutmadan, modern bireyi değerlendirmek elzemdir.
Modernizmin katı, kuralcı ütopik dünyasından postmodernitenin akışkan ve çoğulcu dünyasına geçiş, bugünün insanını yaratmıştır.
Bugünün insanı, kendi ruhuna yabancılaşmış ve hissizleşmiş bireylerdir. Bu bireyler, yalnızca haz ve faydacılık zemininde düşünerek duygusallıktan azade hareket ederler.
Onlar kariyer, eğitim, tüketim ve zenginlik peşinde koşarak metalaşan hayatların aktif figüranları olarak sivrilirler. Ancak tüm hedeflerle dolu bu yaşam tarzı, bazen düş kırıklıklarına sahne olur.
Bu durum, bireylerin içinde büyük bir boşluk yaratarak yalnızlaşan boş benlikler yaratır.
Modernizmin sunduğu bu konformist alan, ne yazık ki bireyleri kuşatarak yığınla psikolojik problemli insanların çoğalmasına neden olur.
Nitekim en şahsi gördüğümüz birçok meselenin ardında dahi sosyolojik gerçekler olduğu ortaya çıkar.
Bu noktada bireylerin arzu ettikleriyle, elindekiler arasında olan fark uzadıkça hayal kırıklıkları da o denli artar.
Modernitenin her geçen gün sunduğu rekabetçi ortam, bireylerin daha da narsist olmasına yol açar.
Bireyselleşen dünyada artan rekabet hırsı, bencil bireylerin hedonist tavırlarıyla çekilmez bir hal alır.
Bu yabancılaşmış ve çivisi çıkmış dünyada tüm değerler yerinden edilir. Dolayısıyla bu durumda birey, bütün aidiyetleri inkâr ederek kendi kaderini kendisi belirlemeye kalkar.
Bireyselleşmenin geldiği son nokta, tatminsiz ve yalnız insanların kalabalıklar içinde yok olmasına zemin hazırlar.
Görüldüğü üzere modernitenin sunduğu çılgınca projeler, hayatlar ve teknolojiler maalesef insanlık için mutluluk getirmemiştir.
Bu çok çeşitli ve belirsizliklerle dolu olan dünya, şüpheci ve yalnız benliklerin çoğalmasına yol açmıştır.
Ulrich Beck’in deyimiyle; modernite, risklerle dolu olan bir evren yaratmıştır.
Bilinmezlik, çeşitlilik, çoğulculuk ve akışkanlık…
Ve parçalanmış kimlikler, bu dünyanın temel mottosu olmuştur.
İlişkiler artık anlık ve yüzeyseldir. “Yok saymak”, “Engellemek”, “Meşgule atmak” akışkan ilişkilerin temel prensibidir.
Özetle söylemek gerekirse; bireyselleşen dünya artık kalpsizleşmiştir.
Bir gün ölecek olmanın bilinci dahi bu çılgınlığa engel değildir.
Olur da bir gün ölüme çare bulunursa dünya nereye gider?
Nasıl bir ilişkiler ağının içinde oluruz?
Kötülüğün sınırları acaba neler olur?