Neyzen Tevfik…

Neyzen Tevfik…

Neyzen Tevfik…

Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer

Ömr-ı fani gibidir gün de geçer, dem de geçer

Gam karar eyleyemez hane-i hürrem de geçer

Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer

diyen Neyzen Tevfik’in 28 Ocak ölüm yıldönümüydü…

Biyografisine baksanız; “Tevfik Kolaylı (24 Mart 1879 (Hicrî 1296; 1880?); Bodrum, Muğla - 28 Ocak 1953; İstanbul.) Taşlamalarıyla tanınan Türk neyzen ve şairdir. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olarak da bilinir. Haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır” şeklinde özet görürsünüz… Fakat hayatını okursanız, kendi deyimiyle ‘Azab-ı Mukaddes’i; bir başkasına göre de ‘Yangı Adam’ı bulursunuz…

Maderle peder olup bahane

Sevketti kaza beni cihane” diye kendini belirten Neyzen Tevfik; başta sefalet olmak üzere her şeyi sonuna kadar yaşayan bir adam… Bir şair… Bir sanatkâr... Sarhoş… Ney üstadı… Berduş… Kafasındaki başlığı görüp, ‘Çıkar at onu kafandan’ diyene, Rahmetli annemin pazar çantasıydı bu. Bende hatırası büyüktür; atamam diyerek, çantayı dikip, başlık yapan ve başında taşıyan adam…

Kendi deyimiyle de hayatının adı: “Azab-ı Mukaddes…”

Uyuşmadı gönlüm merd ile zenle

Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle

Hicran köşesinde, bozuk düzenle

Neyzen’e her telden çaldırdın felek de diyen Neyzen Tevfik’in, bazı kayıtlarda ve İstanbul Kartal’da bulunan mezarında, 1880 yılında doğduğu yazar.

Doğum yeri olarak da Bodrum geçer… Fakat bazı yerlerde de şu şekildedir: Atatürk, yaverini görevlendirip Neyzen’i Florya Deniz Köşkü’ne getirtir. Konuşurlar… Bir ara Atatürk sorar, “bir isteğin var mı” diye… “Paşam, ayıptır söylemesi. Benim bugüne kadar bir kafa kağıdım olmadı. Lütfedin de bana bir nüfus kağıdı versinler” diyerek ricada bulunur Neyzen

O kayıtta doğumu ve diğer bölümler şöyledir:

“Adı: Tevfik

Soyadı: Kolaylı

Baba Adı: Hasan Fehmi

Ana Adı: Emine

Doğum Yılı: 1878

Doğum Yeri: Sinop, Bafra Kazası, Kolay Beldesi

İkamet Ettiği Yer: Bodrum.”

Kendisinin bir arkadaşına şöyle dediği de bir başka kitapta yer almaktadır:

“Benim ruhumda zaman zaman cemiyete karşı feveran eden, tiksindirici durum ve isyan ne kadar haklı ve köklü olursa olsun, insanlar içinde selim olduğuna inandığım ve bu yüzden sevip saydığım kimseler çok olmuştur. Bunların en başında da Bolu’nun Müstahkimler Nahiyesi’nden Abdurrahman kızı Emine Hanım ile Bafralı Kolaylıoğulları’ndan Hafız Hasan Fehmi Efendi gelir. Ben, bu iki aziz mahlûkun sülbünden Bodrum’da dünyaya geldim.”

Neyzen’in hiç bahsetmediği fakat kardeşi Şefik Kolaylı’nın anlattığına göre, 1910 yılında bir hocanın Cemile isimli kızıyla kısa süreli bir evlilik yaşayan ve Leman isimli bir kızı olan Neyzen Tevfik’in, hayatı beş parasız, hep sıkıntılar içindedir. Gecelerinin büyük kısmı sokaklar ve kahvehanelerde geçmiştir. Örneğin, Beşiktaş Sinanpaşa Camisi’nin yanında bulunan Acem Ferhan’ın kahvesi, sık sık sabahladığı yerlerin başında gelir… İhtiyaçlarını karşılayabilmek için en sık uğradığı yerlerden biri de Şehzadebaşı’nda ney dersi verdiği İsmail Hakkı Baştunç’un eczanesidir.

En büyük özelliklerinden biri de; insanları kötü görmesidir. ‘Hiç iyi yok mu?’ diyenlere ‘Allah var’ diye cevap verir.

Bu nedenle de neredeyse herkesin aleyhinde bir şeyler söylemiş, yazmıştır.

Örnekler…

Şair Hüseyin Rıfat;

“İstanbul’a vali olan her gelenin

Kimi dağdan kimi kırdan geldi” şeklinde bir şiir yazarak, İstanbul’u yöneten valilerin ‘hergele’ olduğunu belirtir. Dağdan gelenden kasıt, bir önceki vali Muhittin Üstündağ, kırdan gelen vali de Üstündağ’ın yerine gelen Lütfü Kırdar’dır. Şiir, Neyzen Tevfik’in üzerine kalır… Konservatuardan atılan Neyzen’in, bu şiirden sonra o dönem hem vali hem de belediye başkanı olan Lütfü Kırdar tarafından 60 Lira maaşı da kesilir. Şiirin kendisine ait olmadığı ve maaşının verilmesini söylemek için valiliğe, Lütfü Kırdar ile görüşmeye gider. Özel kalem müdürüne; “Bu şiirin benim olmadığını vali beye söyleyeceğim” der. Özel kalem müdürü, valinin önemli misafirleri olduğu yalanına başvurarak görüştürmez.

Neyzen de sigara paketinin bir tarafını yırtıp, bir şeyler yazar ve valiye vermelerini söyleyip gider.

Valiye verilmesi için sigara paketine yazdığı şudur:

Allah senin hamurunu necasetle yoğurmuş

Annen seni sıçarken yanlışlıkla doğurmuş!”

İnsanlara kızdığı gibi, siyasetten hep uzak durup, siyasetçilere de kızıyor ve yazıyor da…

Kime sordumsa seni, vermedi doğru cevap

Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler

Künyeni almak için ettim partiye telefon

Bizdeki kaydına göre o şimdi mebus dediler dörtlüğü, kendisine ait olduğu gibi, dönemin milletvekillerine kızıyor ve devam ediyor giydirmeye:

Fırka, parti halkın boğazından sıkarak

Milletin on senedir olmuştur mengenesi

Kazdığı câh-ı belaya yine kendi düştü

Örsünü, kıskacını s…..min çingenesi!”

Halk Partisi mebuslarından Cevdet Kerim İncedayı’ya kısa yazar:

Rızk için Allah kerim

Fısk için Cevdet Kerim.”

İsmet İnönü’yü sevmeyen Neyzen, onunla birlikte Hitler ve Mussolini’den de hiç hazzetmezmiş ki, bu üçlüyle birlikte millete de giydirmiş:

Çobanın ismi Führer’dir, kasabın ismi Duce

Defter-i zulmünü garbın yed-i kudret dürüyor

Asgari 17 milyon sığırı bir sağıra

Rabbimin bir kudretine bak ki, nasıl güttürüyor.”

Bir gün arkadaşları Neyzen’i otomobile bindirmişler meyhaneye gidiyorlar. Direksiyona havalı ve yan oturmuş şoför, o günün şartlarında süratli gidiyormuş. Neyzen Tevfik telaşlanıp;

Oğlum yavaş gitsene” demiş; “Can taşıyorsun.”

Şoför: Korkma Baba demiş, biz bu arabayla her gün gelin taşıyoruz.

Neyzen’in, şoförün bu sözüne karşı cevabı:

Desene biz de düzülecekler arasındayız!

Hayatının bir bölümünü de akıl hastanesinde geçiren Neyzen Tevfik, hastanede yatarken, kendisini elinde bir büyük rakı şişesiyle gören Baştabip Mazhar Osman sorar:

“Nereye böyle?”

“Çallı İbrahim’e”

Meşhur ressam Çallı İbrahim de o dönemde akıl hastanesinde yatmaktadır.

“Elindeki ne?”

“Hediye.”

“Hani söz vermiştin; içmeyecektin? Bakıyorum işi kiloluğa dökmüşsün artık!”

“Hepsi benim değil ki!”

“Kimin?”

“Yarı parasını Çallı İbrahim vermişti.”

“Peki dök öyleyse sana düşen hisseyi!”

“İmkansız.”

“Neden imkansız?!”

“Benim payım şişenin alt kısmına düşüyor!..”

Hayatı boyunca “ney”inden başka bir şeyi olmayan ve “ney”ini yanından ayırmayan Neyzen Tevfik, “ney”i de şöyle tarif etmiştir:

“Aynı insan gibi 7 deliği vardır. Yukarıdan aşağıya iki şehla gözü, homurdanan iki burun deliği, ona hayat veren ağzı, sesleri boşaltan sidik deliği, arkada da tek delik; dübür!..”

 

Karacaahmet Mezarlığı’nı seyrederken;

Ruhumun meyhanesi göçmüşlerin şarkındadır

Son yerim şu karşıki fanilerin parkındadır

Tanrısal gayri şuuri cümleyi ahkâm kadar

İstihabatı hayatı devreden çarkındadır diyen ve 1919’da yazdığı ‘Hiç’ ile 1949’da yazdığı ‘Azab-ı Mukaddes’ isimli iki eser bırakan Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953 yılında vefat etmiştir.

Kardeşi Şefik Kolaylı; vefatından sonra şu açıklamayı yapmıştır:

“Yobazlar, Neyzen’i zındık bilirler. Halbuki ağabeyim Tevfik, hakiki bir mümindir. ‘Ben Muhammed’in dinindenim, şimdiki Müslümanlarla alâkam yoktur.’ Secdemin şeklindeki ism-i Muhammed şahidim mısrasını okuyarak, arkadaşı Revnakoğlu’na; ‘Şahit olun, vallahi ben müminim’ demişti.”

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

.

...