- 26-06-2022 21:23
- 3168
Mesele keşke sadece “kadınlar cenazeye katılamaz!.. Kadınlar erkeklerle aynı ortamda eğitim göremez, dükkan açamaz, ticaret yapamaz!” söylemlerinden ibaret olsa!
Peki bu zihniyete göre kız çocukları, kadınlar ne yapabilir, nasıl eğitim alabilir, işte bunu kendileri açıklamıyor, orada eğitim gören kadınlar da bunu aleni söyleyemiyor ancak binbir endişe ile gizlice anlatabiliyorlar, çünkü;
Söyleyecekleri laik, dine karşı olanların argümanları olup, din aleyhine kullanılsın istemiyorlar.
Ailelerine laf söylensin istemiyorlar, “o yaşta çocuk yatılı kursa verilir mi!” gibi.
Ben anlatayım dedim, “hocam sen de ilahiyatçısın, seni de tarikatlere, ehli sünnete muhalif ilahiyatçı diye üzerler” dediler.
Ama ben herşeyi göze alıp anlatacağım, özür dilerim ifadelerinden alıntı yaptığım arkadaşlarımdan.
Bunu çocuklar için yapıyorum.
Bunları gören, gerçek din zanneden, hayatını karartan, intihar eden, etmeyi düşünen, ateist, deist, agnostik olan gençler için yazacağım.
Bunları “okullarda din kültürü dersi zorunlu olmamalı, devlet eliyle din öğretilmemeli” deyip, insanları böyle yerlere mecbur bırakacağını hiç düşünemeyen;
“Başörtülüsün” deyip, devletinin okullarının kapısından geri çeviren laik zihniyetin, o kızları nerelere gönderdiğini görmeleri için yazacağım.
Beni bağışlayın.
Bunları, “bu oluşumların zararları faydasından çok ama!..” diye gerekçe sunan ulema için; neden bilmem susan ilahiyatçı fukaha için; “kol kırılır yen içinde kalır” deyip, kulaktan kulağa fısıltıyla kendi aralarında konuşan dindarlar için anlatacağım.
Oy kaygısıyla devasa kalabalıkların desteğini kaybetme endişesi ile hakikatleri söyleyemeyen siyasiler için anlatacağım.
Ve işin kolayına kaçan, çocuklarını yatılı kurslara verip, onlarla birebir ilgilenmeyen anne - babalar için yazacağım.
Sadece orada eğitim görmüş arkadaşların dediklerini aktarıp, ben de susacağım.
Elimden geleni yapmış olmanın verdiği bir parça da olsa vicdan rahatlığıyla...
Lütfen beni bağışlayın.
Beni affetmeyip, öfkenize düçar olmayı ve helalleşmeyi reddetmenizi, bu uğurda günahkar olmayı göze alarak anlatacağım.
"Ben 10 yaşında kurslarında okumaya başlamış biriyim. 5 yılımla beraber çocukluğumu da maalesef ki kurslarda yitirdim. Söylenecek o kadar çok şey var ki!..
On iki yaşımda, beş taş oynarken hocanın, taşları günah olduğu gerekçesiyle elimizden aldığını mı, şampuan, ütü ve iç çamaşırı kullanmada Efendi hazretlerinin rızası yok diye iç çamaşırı kontrolü yapan kurs büyüklerimizi mi, ilahî dinledim diye aldığım disiplin cezalarını mı...
12 yaşımda giydiğim çarşafı mı...
10 - 15 yaş aralığındaki çocuklara tarikat dersi sohbetlerini mi yoksa tarikati çekerkenki uykunun güzelliğini mi...
Sorgulamanın yasak olması mantığı ile yaptığım erken yaştaki evlilikte, din adına önüme sunulan taassuba rıza göstermemi mi...
Hayatım, sayelerinde yanlış şekillendi.
Kendi gayretlerimle okuyup, yüksek lisansı bitirdiğimde, artık onların "öteki" olarak gösterdiği fakat son derece gerçek olan bir hayatın bir parçası olabildiğim için çok mutluydum.
Onların korkuttuğu toplumun bir parçası olmaya çalışma mücadelesi hayatımdan yıllarımı, çocukluğumu ve gençliğimi götürdü.
Kızgın ama daha çok kırgınım.
Çocuk olarak hiçbir isteğimi ve hatamı tolere etmeyen kurs camiasının çocuklarının işledikleri günahlar bir bir önüme düşüyor. Kumar bağımlısı, ateist vs. var içlerinde.
Onlar için kötülük dilemiyorum ama çalınmış çocukluğumun sebebi olan bu insanların imtihanlarını uzaktan uzağa şaşkınlıkla izliyorum.
İncitmekten imtina ettiğim bir annem var, anlatacağım her şeyde, mevzu edeceğim her konuda korkarım ki oklar onu gösterir. ‘İnsan 10 yaşında bir çocuğu yatılı olarak bir yere göndermemeli’ ile başlar her şey.
Velhasılı, anneciğimi kırmaktan korkmasam belki daha farklı olurdu."
*
"Her sene düzenli olarak kursumuza gelir vaaz verirdi. Çok sessiz konuşur, arada celallenir, bir çoğunu da anlamazdım.
‘Efendi hz. kalbinden geçenleri anlıyor’ denildiginden, şimdi parmak kaldıracak ‘seni zındık! Çık dışarıya sen buraya ait degilsin’ diyecek diye ödüm kopardı çocuk aklimla.
Kurban olduğum Allah’ım; oysa sen öyle değildin. Suçu hep kendimde aradım. Hala daha kendimde arıyorum.
Bunca insanın inanıp bağlandığına benim bağlanamamam elbette ki benim kusurumdu.
Allah rahmet eylesin.
Allah hepimize rahmet eylesin..."
*
"İnsanların hassas dönemlerinde onların canını sıkmak, üzerlerine gitmek istemiyorum; öte yandan, sırf sustuğumuz için de günahların yok sayılmasını hazmedemiyorum.
Bu konuda gelecek herhangi bir eleştiriyi kaldırabilecek durumda değilim. Korkarım hedef haline gelir çocukluğumuz..
Konuşunca çocukluğumuz sigaya çekiliyor, tekrar tekrar ölçüp - biçilip yargılanıp, infaz ediliyor, ifratla – tefritle, hassasiyetlerle oynamakla, nifakla suçlanıyor; susunca unutuluyor, yok sayılıyor, olmamış gibi davranılıyor, hafife alınıyor, ne var ki oluyor, eğitim zayiatı olarak geçiyor…
Çok öfkeliyiz ve sükunetimiz öfkesizliğimizden değil..
Dediği gibi şairin; ‘Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya’...
Bekle beni, geleceğim elbet..
Hesaplaşacağımız bir çocukluk var..
Döve döve unutturduğunuz yüzlerce çocukluk.."