- 12-08-2018 20:43
- 605
"TARİH TEKERRÜR ETMESİN VE GELECEKTE, GEÇMİŞİMİZE DÜŞÜLEN KARA BİR LEKE OLMASIN" DİLEĞİ İLE BAŞLIYORUM...
Türk vatandaşlığı için yaptığı müracaatı takip etmek üzere 2 Ağustos 2018 Perşembe günü Göç İdaresi Ankara İl Müdürlüğü'ne gittiğinde gözaltına alındığı duyuldu.
Rahim CAVADBEYLİ;
Bir Azerbaycanlı ‘’İslam’a tabi bir Türk’’ daha doğrusu Güney Azerbaycan’dan, Rahim CAVADBEYLİ bir Tebrizli.
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı "mülteci" sıfatıyla Türkiye'ye gelerek Göç İdaresi'nden aldığı ikamet izinleriyle, dört (4) yıldır Ankara'da yaşıyor. Hem de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi'nin gözetiminde.
Yani "özgürlüğüne yönelik bir tehdit ile karşı karşıya kalacağı bir ülkeye gönderilemez." Birleşmiş Milletler koruması altındaki statüsü böyle.
‘’AMA’’ 02 Ağustos 2018 Perşembe günü gözetim altına alınmış ve İran'a iade edilmek üzere Van ilindeki bekleme kampına gönderilmiş.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin misafiri ve Birleşmiş Milletler koruması altında iken, Konuya vicdan ve akıl çerçevesi ile bakılınca, "İran’ın talebi ile birlikte muhatap bırakıldığı muamele karşısında kendisine insani imkânlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi tarafından sunulmuştur" desek mantık çerçevesinde doğru olur.
Çünkü...
Birleşmiş Milletler koruması ve sorumluluğu altında olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmeyi tercih etmiş bir insanın, İran'a geri iade edilmesi sonucunda ne olacağını ve neler yaşayacağını bilemiyoruz.
İran, Rahim CAVADBEYLİ’yi neden ister? Kimdir Cavadbeyli?
Cavadbeyli; İran’dan Azerbaycan’a geçiyor, orada dört yıllık "Uluslararası Hukuk Fakültesi"ni bitiriyor.
Sonra Türk kültürü ve edebiyatıyla uğraşıyor.
Emine Işınsu’nun romanlarından ikisini ‘’Çiçekler Büyür" ve "Cumhuriyet Türküsü’’ adlı kitapları ‘’Çiçekler Böyüyer" ve "Cumhuriyet Mahnısı’’ olarak Rahim Cavadbeyli sayesinde Bakü'ye taşınıyor, Azerbaycan Türkçesine aktarılıyor ve yeni isimleriyle orada basılıyor.
Cavadbeyli, daha birçok eserin Azerbaycan’da, İran'da hatta Kerkük'te basılmasını sağlıyor.
Yakın Türk Dünyası arasında köprüler kuruyor. Şimdilik yakın Türk Dünyası. Daha sonra belki de biraz daha uzaklara açılacaktı. Ama işte şimdi Van'da bir kampta bekletiliyor. İran'a iade edilirse ne olacağı belli değil.
***
1-) SREBRENİTSA’DA SİLAHLARI ELİNDEN ALINAN HALK KATLEDİLDİ...
1992 yılında Sırpların, Bosna'da başlattıkları soykırımın ardından bölgeye zoraki olarak müdahale eden Birleşmiş Milletlerin güvenli bölge ilan ettikleri 6 bölge arasında Srebrenitsa'da bulunmaktaydı.
Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa’da halkın savunma amaçlı bulundurduğu silahlarını, hayatta kalmaları garantisi vererek topladı ve ardından insanları katledilmek üzere savunmasız şekilde bırakarak bölgeden çıkıp gittiler. Katliam da başlatılmış oldu.
Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenitsa’da 11 Temmuz 1995’te başlayan, en az 8 bin 372 Boşnak sivilin Ratko Mladic komutasındaki Sırp askerler tarafından hunharca öldürüldüğü soykırım, sadece Bosna Hersek’te değil, tüm dünyada acının ve adalet arayışının sembolü haline geldi.
BUGÜN;
Bosna-Hersek'te toplumda kimliklerini gizleyerek yaşamayı tercih eden bir grup insan var.
Onlar kendilerini "görünmez çocuklar" olarak adlandırıyor.
Onlar, 1992-1995 yılları arasındaki Bosna Savaşı sırasında düşman askerlerinin tecavüzüne uğrayıp hamile kalan kadınların dünyaya getirdiği çocuklar.
Bu çocuklar, savaş sırasında işlenen suçların ve travmanın hatırlatıcısı olduklarından çoğunlukla toplum dışına itiliyorlar. Ama artık 20'li yaşların ortasında olan bu gençler, ortaya çıkıp haklarını ve toplumda tanınma talep ediyorlar.
BU ÇOCUKLARIN SESSİZ ÇIĞLIKLARI KULAK ZARLARINI YIRTIYOR.
İnsanlığını kaybetmiş canilerin yüzlerine, "İNSANLIĞIN YÜZKARASI" olduklarını haykırıyorlar.
2-) BORALTAN KÖPRÜSÜ KATLİAMI YA DA BORALTAN FACİASI...
1945 tarihinde 146 Azerbaycanlının, Iğdır’daki sınır kapısına yakın yerde ArasNehri üzerindeki Boraltan Köprüsü‘nü geçerek hürriyete kavuşmanın sevinciyle, Türk sınır karakoluna sığınmaları ve bu sığınmışlığı, Türk hükümetinin geri çevirerek 146 insanı Ruslara teslim etmesi ile sonuçlandığı olaydır.
Çanakkale’de dahi düşman askerinin yarasını sarmayı şeref bilen, destanlar yazan, çağ açıp çağ kapatan Müslüman Türk Milletinin vicdanı, şerefi ve soydaşlık bağı, diplomasiye ve bürokrasiye yenik düşmüştü o tarihte maalesef.
3-) YIL 2018 VE TARİH TEKRARDAN SAYFALARINA KARA LEKE SÜRÜLMESİN DİYE İNSANLIK ADINA VİCDANLARDA SORGULAMA YAPIYOR...
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2012 tarihinde AK Parti Genel Merkezi’nde genişletilmiş grup toplantısına katıldı ve burada yaptığı konuşmada Suriye’de yaşanan olaylara ve Suriye’den Türkiye’ye sığınanlara değinmiş ve demişti ki:
"Bizim geleneklerimizde misafir kutsaldır. Zamanında Osmanlı elçisi dahi sığınmacıların iadesini isteyen hükümdarlara ‘Onlar bize emanettir. Onları size veremeyiz’ demişlerdir.
Ancak CHP’nin bugün Suriye’den sığınan mültecilere takındığı çirkin tavır kendi tarihinden de tekrarlamıştır."
Anadolu topraklarında, milletine ve insanlığa doğru kılavuzluk yapabilmek adına bir duruş geliştirilmeye çalışılan dönemde, geçmiş tarihlerde yaşanmış olumsuz olayların tekrarı ile devam etmek olur mu?
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi'nin "Sorumluluğum altında…" dediği RAHİM CAVADBEYLİ’NİN İran’a iadesi ne tür bir planın parçasıdır?
Anlaşılan, Birleşmiş Milletler’in, Srebrenitsa’da sergilediği sorumsuzluk tavrı, aynı şekilde devam etmektedir.
Bu sefer de Rahim Cavadbeyli üzerinden,
Türkiye’ye uygulanan ekonomik baskılar karşısındaki dik duruşun ve İran’ın bu dik duruşa destek vereceğini deklere ettiği bu günlerde, İran ve Türkiye arasında yaşanan dayanışmanın sabote edilmesi anlamını taşımıyor mu?
Buna müsaade mi edilecektir?
İran İslam Cumhuriyeti Devleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti’nin, sorumlu oldukları insan hayatını korumaları adına, bu sınavdan da alınlarının akı ile çıkacaklarına, İran, Türkiye ve Azerbaycan halkları olarak güvenimiz TAMDIR.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com