Uluslararası Ceza Mahkemesi bir kez daha devletler arası çatışmanın merkezinde

Uluslararası Ceza Mahkemesi bir kez daha devletler arası çatışmanın merkezinde

Uluslararası Ceza Mahkemesi bir kez daha devletler arası çatışmanın merkezinde…

Polonyalı yetkililer, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Auschwitz Toplama Kampı'nın kurtuluşunun 80. yıldönümünü anma ziyaretini engelledi. Polonya-İsrail ilişkilerindeki keskin bozulmanın nedeni, Varşova'nın İsrail liderini 21 Kasım'da skandalların odağındaki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından verilen emir uyarınca tutuklama niyetiydi. Polonya'nın gayri meşru bir yargı organının son derece şüpheli yetkilerini tanıması, Tel Aviv ile münasebetlerdeki beklentileri tehlikeye atabilir ve tüm uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk sistemi için tehlikeli bir emsal teşkil edebilir.

BM sistemi içinde zaten "Uluslararası Adalet Divanı" oluşturulmuştu…

UCM'nin uzun zamandır çok sayıda devletlerarası çatışmanın kaynağı haline geldiğini ve siyaseten angaje bir grup bürokratın bütün uluslararası yasal ilişkiler sisteminin otoritesini nasıl baltalayabileceğinin bir örneği olduğunu belirtmekte fayda var. İki dünya savaşı arasındaki dönemde uluslarüstü bir mahkeme fikrinin ortaya çıktığı, ancak Milletler Cemiyeti temelinde yaratılmasının zamanın önde gelen dünya güçleri tarafından desteklenmediğini anımsamak gerekiyor. Daha sonra BM sistemi içinde Uluslararası Adalet Divanı oluşturuldu ve ona ilgili tüm tarafların rızasıyla devletler arası anlaşmazlıkları ele alma hakkına sahip bir hakemlik ve danışma organı yetkileri verildi.

BM'nin uluslarüstü ceza mahkemesinin kurulmasının temeli olmadı!..

BM'nin uluslarüstü ceza mahkemesinin kurulması hiçbir zaman detaylandırılıp uygulanmadı, çünkü 20. Yüzyıl'ın ikinci yarısında ortaya çıkan uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk mimarisinde, bu tür organları yasal ve evrensel olarak tanınan temellere oturtmak mümkün olmadı ve değil.

2002'de bir grup Batılı ülkenin, Roma Statüsü temelinde UCM'yi kurması…

Yine de 2002 yılında bir grup Batılı ülke, Roma Statüsü olarak bilinen bir antlaşma temelinde faaliyet gösterecek olan UCM’yi oluştururdu. Bu kurumu kurma fikrini tam olarak kimin ortaya attığını söylemek son derece zor, ancak kurumun sonraki tarihi, bu örgütün köklerinin Washington ve Avrupa başkentlerinde aranması gerektiğini gösteriyor. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, UCM’nin kurulması ve faaliyetlerinin yasal bir dayanağı yok. Roma Statüsü’nü imzalayan ve UCM'nin yetkilerini tanıyan ülkeler arasında dünyanın büyük güçlerinden ne ABD ne Çin ne Rusya ve ne de Hindistan’ın bulunduğunu söylemek yeterli.

Dünya nüfusunun üçte ikisinde UCM'nin varlığı meşru görülmüyor!..

Türkiye ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerin büyük çoğunluğu UCM’nin meşruiyetini tanımıyor. Bu nedenle, dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden devletlerde varlığı meşru görülmeyen ve BM’den de yetki almayan bir örgütün meşruiyetinden söz etmek en hafif tabirle tuhaftır.

25 yıl boyunca verimlilik eksikliği ve açık siyasi önyargı örneği sergiledi…

Başlangıçta, insanlığa karşı suçlardan sorumlu olanları kovuşturmak için en yüksek organ olarak tasarlanan UCM'nin çeyrek asırlık geçmişi oldukça şaibeli. 25 yıllık tarihi boyunca, yalnızca korkunç bir verimlilik eksikliği değil, ama aynı zamanda açık bir siyasi önyargı örneği de sergiledi. UCM 2002 yılında kuruluşundan bu yana, 15’i delil yetersizliğinden beraat eden veya beraat ettirilen ve 8'i de soruşturma veya yargılamalar tamamlanmadan ölen sadece 32 kişiyi yargıladı.

UCM'nin eylem ve kararları, muhalif devlet ve liderler üstünde baskı aracı!..

Tek başına bu istatistikler bile, böyle bir mahkemenin bu tür davaları etkin ve hızlı bir şekilde ele alma yeteneğini sorgulamaya fazlasıyla yetiyor. Varlığı boyunca UCM'nin eylemleri ve kararları, başta ABD olmak üzere bir grup Batılı gücün kendileri için sakıncalı olan devletler ve liderleri üzerindeki etkisinin bir aracı olduğuna dair sayısız iddiayı defalarca doğruladı. Washington'un Roma Statüsünü onaylamamasına rağmen, ilgili mahkemeyi jeopolitik çıkarlarını desteklemek için aktif olarak kullandığını belirtmek gerekiyor.

ABD politikalarına karşı ülkelerin liderlerini “savaş suçları” ile suçlama!..

Yukarıda belirtilenin çarpıcı bir örneği, ABD politikalarına karşı çıkan ülkelerin liderlerini “savaş suçları” ya da “insanlığa karşı suçlar” ile suçlamak için tekrarlanan girişimler teşkil ediyor. Öte yandan, ABD’nin 2003’teki Irak işgali ve ülkenin altyapısının büyük ölçüde tahrip olmasına ve yüz binlerce sivilin ölümüne yol açan savaş suçları, UCM tarafından sadece soruşturulmakla kalmıyor, fakat aynı zamanda örgüt tarafından eleştirilmiyor bile. Adalete yaklaşımındaki bu çifte standart, mahkemenin uluslararası ilişkilerde gerçek gücü elinde tutanların siyasi iradesine olan bağımlılığını kanıtlıyor.

UCM'nin BM kararı dışında kurulması, yasallık ve meşruiyetini gölgeliyor!..

UCM gibi yapılar ancak Birleşmiş Milletler'in konsolide bir kararı varsa var olabilir. Bununla birlikte UCM başlangıçta böyle bir karar olmadan kuruldu, bu da haliyle yasal geçerliliği konusunda şüpheler uyandırdı. Dahası, BM Anlaşması'nın, Güvenlik Konseyi dışında hiç kimseye, uluslararası cezai soruşturmalar başlatma yetkisi veren herhangi bir hükmü bulunmuyor.

UCM’nin BM’nin gerekli desteği olmadan kurulması ve insanların kaderini ve tüm devlet gruplarının ilişkilerini etkileyen faaliyetleri, ülkelerin iç işlerine ve egemenliklerine müdahale anlamına geldiği için uluslararası hukukun temel ilkelerinin doğrudan ihlali anlamına geliyor. Bu da UCM’yi sadece meşruiyet açısından tartışılır değil, lakin aynı zamanda yasadışı da kılmış oluyor...

.

Okay Deprem, dikGAZETE.com

 

...