- 04-01-2025 05:51
- 1349
Yılmaz Pütün (Güney) kimdir?!
Sosyal medyada “Siyam Öküzü @Siyam usta61SLx” isimli biri, Yılmaz Güney ile ilgili, “Yılmaz Güney kimdir? Bir hakim öldürdü, alkollü araba kullanırken bir çocuğa çarptı ve çocuk öldü… Nebahat Çehre’nin kemiklerini kırdı. Yurt dışına kaçtı; kaçtığı Fransa’da son sözleri ‘yaşasın tam bağımsız Kürdistan’ olmuştur” vs… şeklinde paylaşım yaptı!
Öte yandan; oyuncu Farah Zeynep Abdullah da daha önce, Yılmaz Güney hakkında konuşmuş ve “Sinemamızın en iyi kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan erkeği” demişti.
Bu sözlerinden dolayı dava açacaklarını açıklayan Yılmaz Güney ailesine de, Güney’in "hakim cinayeti" nedeniyle aldığı hapis cezasını hatırlatarak cevap verdi.
“Yılmaz Güney'in ailesi, Farah Zeynep Abdullah'a dava açıyor" başlıklı haberi de, sosyal medya hesabından paylaşan Abdullah, “Ok hakimi vurmak yok ama” şeklinde yanıtlamıştı.
Daha sonra oyuncu Nur Sürer, ödül aldığı konuşmasında, ödülünü Yılmaz Güney’e ithaf ederek; “Bu ödülü, çoğunlukla değersizleştirilmek istenilen, bundan 40 yıl önce yaşamını Paris'te yitiren, biz sinemacıların en kıymetlisi ustamız Yılmaz Güney için alıyorum” diyerek; Farrah Zeynep’e göndermede bulunmuştu.
Nur Sürer'in bu açıklamasına, Farah Zeynep Abdullah da, tepki göstererek; Sürer'in konuşmasını paylaşıp, “Ne Yılmaz Güney'i be” ifadelerini kullandı.
‘Siyam Öküzü’nün son paylaşımına destek ve tepkiler gelirken bir tartışma ortamı oluştu!..
Bakalım o zaman Yılmaz Pütün (Güney) kimdir?!.
Yılmaz Güney için “iyi senarist” diyebilirsiniz ama filmlerine atfen “iyi bir sanatçı/oyuncu” diyemezsiniz!..
Kendisinin düşüncesi de bu yöndedir…
Bu yazı içerisinde; “Bu kitap, Yılmaz Güney’in baladıdır. Öte yandan, aynama yansıyan, “Benim Yılmaz Güney’im” öyküsüdür” diyen Ahmet Kahraman’ın ‘Yılmaz Güney Efsanesi’ kitabından alıntılar yaparak, bilgileri paylaşacağız…
“21 Aralık 1972 tarihinde Selimiye Kışlası’nda ki askeri cezaevinden eşi Fatoş’a yazdığı mektupta, “İstanbul’a gelirken sinema aklımdan bile geçmiyordu. Günün birinde, edebiyatın bir parçası olan senaryo yazarlığı belki… Ama oyunculuk asla.” Sayfa 86.
O dönemin hiç bir film yapımcısı, dönemin oyuncuları ve örneğin; Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Kadir İnanır vs... gibi kendisine film teklifi yapmamıştır. Yılmaz Güney kendi filmlerini kendi çekmiş; kardeşi de Adana'da sinemada oynatmış daha sonra Türkiye geneline yayılmıştır! Bu yüzden film yapımcısı diyebilirsiniz!
Kurtlar Vadisi'ni kardeşi Raci Şaşmaz ile çeken Necati Şaşmaz ne kadar oyuncu sayılıyorsa, Yılmaz Güney de o kadar oyuncudur!..
Kültürel açıdan da alt yapı olmadığı için hapishane hayatının son dönemi ve Türkiye'den kaçtıktan sonra çektiği Duvar (O da Türkiye aleyhindedir) filmi hariç; diğerleri tıpkı hayatında olduğu gibi kabadayı türü filmlerdir.
Bu yönden alt yapısı vardır!..
Çünkü hem mafya babalarının koltuğunun altına sığınmış hem de cinayet işlemiş biri olarak çektiği filmlerde alt yapısının yansıması olmuştur.
Öyle ki, ilk zamanlardan itibaren arkasına birini alma veya sığınma iç güdüsü vardır!
Örnek: Nihat Ziyalan anlattı:
“Lisede öğrenciydik. Bir gün Adana Demirspor’un maçına gittik. Dev yapılı bir adam, maçı seyretme yerine sövüp sayıyor, herkesi rahatsız ediyordu. Dayanamadım, uyardım. Adam üstüme geldi. Yılmaz cılız haliyle öne çıkıp adamla kapıştı. Çevreden yetişenler Yılmaz’ı zor bela kurtardılar.” Sayfa 88
Aynı kitaptan mafya babalarına sığındığı örneği…
Kürt İdris, Yılmaz Güney’i anlattı:
“Sene 1964… Oyun salonum vardı. Her akşam genç bir adam geliyordu. Zayıf, esmer, dal gibi bir adam. Başında tellik (külah) üstünde kadife bir pantolon, ayağında spor ayakkabı. Önünde kağıt torba içinde bir şişe viski, fındık fıstık. Her akşam böyle. Geliyor, oturuyor, bana bakıyor. Dostça, sıcacık gülüyür. Ben geçerken: Selamünaleyküm, diyorum. Selamımı alıyor. Bana bakıp gülüyor.” Sayfa 290
Kürt İdris’in kendisine sahip çıkışını ve iyiliklerini karşılıksız bırakmadığını yine Kürt İdris anlatmış:
“1982 yılında, ben de, Dündar Kılıç da, Ankara’da askeri cezaevindeydik. Yılmaz yurtdışında, Fransa’daydı. Sonra bizi Sağmalcılar Cezaevi’ne naklettiler. Bir gün avukat geldi cezaevine:
“Sana Yılmaz’dan selam getirdim dedi.
Çok sevindim. Sonra dedi ki:
Yılmaz sana bunu yolladı.”
“Fransa’dan bir buçuk milyon lira göndermiş. Dünyam bulandı. Gözlerim karardı. Sürgün kardeşim, yad ellerdeki kardeşim, beni unutmamış. Yurdundan uzakta, sürgünlük yaşarken, bana para yollamış…” Sayfa 292-293
Güney’in rol kabiliyeti olarak bir oyuncu yeteneği de yoktur… Ciddi anlamda filmlerini izlerseniz, bunu görebilirsiniz.
Kurtlar Vadisi'nde oynaması için teklif yapıldığı söylenen merhum oyuncu Süheyl Eğriboz; “Polat Alemdar'ı oynayan kişinin karşısında oynamam. Çünkü kendisi oyuncu değil. Parası var, çekiyor; yapımcı” demişti.
Yılmaz Güney'inki de ondan farklı değil!..
Koltuğunun altına girdiği mafyayı arkasında gösterip, sinemada kabadayılık yapmasından ötürü, başını belaya sokmak istemeyen yapımcı ve oyunculardan çoğunluğu/korkak olanlar 'En büyük Yılmaz Güney' söylemleriyle şişirdikçe şişirmişlerdir!
Daha sonraları kendince bazı sol grupları desteklediğini söylemesi, karşısında olanları biraz daha korkuttu! Hayatını ve söylediklerini okursanız, aslında korkan bir adam fakat ayakta kalmak için korkmazmış gibi bir portreyle karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Biraz da mafya destekli hareketlerle korkusuzmuş gibi görüntü oluşturmuşsa da; sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla bu yola girmeye mecbur olduğu fakat korktuğu izlenimini mutlaka hissedersiniz. Yumurtalık cinayeti her ne kadar kadın olayı filan denilse de, korkusuzmuş gibi tavırlarının gerçek olduğunu karşısındakilere ispat etme girişimidir!..
Normal mantıkla hareket eden biri olsa zaten Nebahat Çehre'nin başına bardak koyup, ateş etmezdi! Aynı şekilde cezaevine kendisini ziyarete giden Tarık Akan'ın anlatımıyla, Akan, kendisini tanıtmış, karşılığında “bana ne kim olursan ol”’ cevabı almıştır. Normalde cezaevine ziyaretçisi gelen mahkum, geleni hiç tanımasa da, sevinir ve görüşür. İşte bütün bunlar “ben korkmuyorum ve en büyüğüm” hastalığının işaretleridir!..
Yol filmiyle ilgili de Tarık Akan bir programda anlatmıştı…
Tarık Akan oynayacağı rol için bıyıklarını uzatmış, altın dişini yaptırmış, yola çıkmayı beklerken; çekimlerden iki gün önce Güney Film’den gelen bir telefonla sarsılır. Çünkü Yılmaz Güney, Tarık Akan’ı filmden çıkardığını yazılı olarak bildirmiştir. Nedeni de belli değildir. Tarık Akan, gece bir hışımla otobüse atlar ve İmralı’dan Isparta Yarı Açık Cezaevi’ne nakledilmiş olan Yılmaz Güney’i görmeye gider. Güney’e, neden filmden çıkarıldığını sorar.
Yılmaz Güney, Tarık Akan’ı yatıştırmaya çalışır. Hatta aç olduğunu bildiği için mükellef bir kahvaltı yapmadan nedeni söylemeyeceğini belirtir. Tarık Akan, kahvaltıdan birkaç lokma alır ve yeniden nedeni sorar. Nedeni, gazetelerde Tarık Akan’ın ağzından yazılmış bir yalan haberdir. Haberde Tarık Akan’ın Yılmaz Güney’in yerini almak istediği yazıyormuş. Yılmaz Güney, “Benim yerime geçecekmişsin öyle mi” diye sorar?!
Tarık Akan, “Abi, benim öyle bir şey söylemeyeceğimi, senin bilmen lazım” diyerek; haberin yalan olduğuna ikna eder!
Yılmaz Güney, yazdığı yeni bir pusula ile Tarık Akan’ı yeniden filme dahil eder!
Yukarıda; “kendisine kimse film teklifinde bulunmamıştır” demiştik. Yapımcı ve yönetmen Memduh Ün, bir röportajında bu konu hakkında konuşmuştu.
Hikaye şöyledir: Memduh Ün’ü bir arkadaşı arar ve birini göndereceğini, bakmasını ister. Memduh Ün ‘gönder’ der. İş verilmesi için gönderilen kişi Yılmaz Güney’dir. Memduh Ün, bakar ve sanatçı olabilme açısından bir ışık görmez ve kendisine durumu izah eder. Daha sonra arkadaşını arayıp, “Gönderdiğin bu kişiden ne jön olur ne de oyuncu. Olsa olsa kömürcü çırağı olur” der.
Yıllar sonra Yılmaz Güney, kendi filmlerini çekmeye başlayınca, Memduh Ün'e gidip, bir film çekeceğini ve onun da oynamasını ister. Memduh Ün kabul eder ve film çekilmeye başlanır. Filmin senaryosunda Yılmaz Güney'in, Memduh Ün'e tokat atma sahnesi vardır ve senaryo gereği tokat atılır. Memduh Ün'e göre bu tokat, yıllar önce Yılmaz Güney için “kömürcü çırağı bile olmaz” demesinden dolayı senaryoya konulmuştur!
Yılmaz Güney, sinema için yapımcı ve bazı oyuncuların korkularıyla şişirilmiş bir balondur!..
Diğer yönünden bakarsak, Çukurova'da hayatın bütün zorluklarını iliklerine kadar hissetmiş ve bu hayattan kurtulmak için her şeyi göze alan birinin, sinemaya girmek ve orada hayatını idame ettirecek bir gelir elde ederek, yaşamını sürdürme isteği peşinde koşan ve esasen acınacak bir konumda olan adamın bütün kapılar yüzüne kapanınca intikam almak için canavarlaşmasıdır!..
Ve sonrası Fransa’da biten bir hayatla malumdur!..
Şunu da söylemeliyiz:
Yılmaz Güney, sinemanın ne kralı ne de öncüsüdür!
İyi bir senarist ve yapımcıdır!..
.
Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com