15 Temmuz 2016’dan günümüze, bir hukukçu olarak Türkiye’de yaşanılan adli vakalara şöyle bir göz attım.
TCK-158 Nitelikli Dolandırıcılık suçundan mağdur, çok fazla vatandaşın olduğunu gördüm.
Başlıkta da belirttiğim gibi; “bu konunun 15 Temmuz ile ne alakası var” diyeceksiniz.
Yazımın sonuna doğru kendimce şüphelerimi sorularımla dile getireceğim…
*
Türkiye’de TCK-158 Nitelikli Dolandırıcılık kapsamında işlenilen suç çeşitlerine bakıldığında; Bitcoin işletmeciliği, Çiftlik Bank, Thodex, ve gayrimenkul dolandırıcılığı gibi olaylarla çok sık karşılaşıyoruz.
Özellikle vatandaşlardan yüklü miktarlarda para toplayabilecekleri, sözde büyük paralar vaat eden projeler her seferinde önümüze geliyor.
Hatta “Bana şu kadar para ver, silah ruhsatı aldıracağım sana!..”, “Bana şu kadar para ver, trafik para cezanı sistemden kaldırtacağım; emniyette dostlarımız var!..”, “Bana şu kadar para ver, Amerika’ya gidiş vizesi çıkartacağım!..” gibi dolandırıcıların da son zamanlarda piyasada gezdiğini biliyoruz.
*
Türkiye’nin her yerinde bu konularla ilgili o kadar çok mağdur vatandaş var ki saymakla bitmez.
İnsanlar; “Ne de olsa giden gitti, bir bardak soğuk su içelim hiç gerek yok hukuki hakkımızı aramaya. Ceza alsalar ne olacak ki…” şeklinde umutsuzluğa kapılmış durumda.
Bir de bu çetelerle iş birliği içerisinde olan avukatlar var. Vatandaşlara “Unutun gitsin!.. Adamların üzerinde ne var ki!.. Hadi savcılığa şikayetçi oldunuz, eeee adam ceza aldı; siz malınızı geri alabilecek misiniz sanki!.. Kafanız ağrımasın boş verin…” diye telkinlerde bulunarak vatandaşın hukuki hakkını aramasına engel olup, dolandırıcılık çete mensuplarını koruyorlar.
Organize bir sistem dönüyor.
Avukatından siyasi partilerin il başkanlarına, belediye meclis üyelerinden ticaret odası çalışanlarına dek her kesimden ciddi bir desteğe sahip bu dolandırıcı çeteleri.
Konya, Niğde, İstanbul, Uşak… aklınıza hangi şehir gelirse…
Peki bu çeteler, hem bürokrasiden hem de siyasetçilerden neden bu kadar destek alıyorlar?
Tek konu para mı?
*
Şahsımın en çok merak ettiği konu ise şu; milyonlarca, trilyonlarca toplanan bu paralar nerede?
Bu paralar yurtdışına çıkartılarak orada mı işleniyor?
Vatandaştan toplanan bu paralar sadece kendi menfaatlerine mi kullanılıyor yoksa görmediğimiz, bilmediğimiz bir havuz sistemine mi atılıyor?
Bu dolandırıcılık işlemini yapan şahıslar; kendi üzerlerinde hiçbir gayrimenkul bulundurmuyorlar, sürekli mal kaçırıyorlar ya da direk, malları eşleri üzerine yapıyorlar.
Şöyle bir düşündüğümüzde; bir devlet memurunun ya da ev hanımının üzerinde yüklü miktarlarda mal olması hayatın olağan akışına aykırıdır bir kere.
En çok dikkatimi çeken konu ise; bu dolandırıcılık çetesine mensup kişiler, malların nereye, kimlere devredildiğinin açığa çıkmasını hiç istemiyorlar.
Neden?
*
Bir hukukçu olarak değil, gazeteci olarak soruyorum. Cevabını da kendim bulmaya çalışıyorum.
Birinci sorum:
“Bu dolandırıcılık çeteleri FETÖ tarafından organize edilerek, 15 Temmuz’dan sonra kayyum atanan şirketlerde kalan açığı kapatmaya mı çalışıyorlar?”
İkinci sorum:
“FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, zorunlu ihtiyaçları için sıcak para akışını bu şekilde mi sağladı?”
Üçüncü sorum:
“FETÖ’den ihraç edilen abiler-ablalar ve örgüt mensupları için öneme sahip aileler (alt tabaka dedikleri grup), dolandırıcılık çeteleri tarafından vatandaştan temin edilen bu paralar ile mi desteklendi?”
Diyeceksiniz ki; yıllardır insanları böyle mağdur eden dolandırıcılık çeteleri var, bu durum yeni bir şey değil.
Evet, yıllardır böyle çeteler var. Fakat 15 Temmuz’dan sonra bu dolandırıcılık çetelerinin artması, organize bir şekilde hareket etmeleri, vatandaştan “Ne bulursak koparalım!..” mantığı ile hareket etmeleri, kirli siyasi ilişkileri ve arkalarında duran sözde mafya gruplarına bakıldığında insanın aklına ister istemez bu sorular geliyor.
*
Soru sormak her vatandaşın hakkı ve ben de bu hakkımı kullanarak yazımı sonlandırıyorum…