Uzun zamandır elime kalemi kağıdı almıyorum…
Alamadım belki de, ne bileyim.
O kadar doluyum ki, kendimden korktum belki de.
Nisan ayından beri o kadar yoğun bir gündem yaşadım ki, yığıldım kaldım; artık yorgunluktan hasta oldum, “Biraz mola verme zamanı” dedim kendi kendime.
12 Nisan tarihinde “Twitter” sosyal medya hesabımdan “SAHİL KESİMLERİNDEKİ EKONOMİK GÜÇ KİMLERİN ELİNDE?” konusunu bahsettiğim bir dakikalık video çektim ve paylaştım. Bu kadar gündeme düşeceğini hiç ama hiç tahmin etmemiştim. Video kesitinde, “sahil kesimlerine göç eden PKK”dan bahsetmiştim.
Turizm, gayrimenkul vb. birçok sektörde güç nüfuzu elde ettiklerini söylemiştim.
Bu, “bir dakikalık video” sonucu başıma öyle olaylar geldi ki, anlatıp, sizlerin başını ağrıtmak istemiyorum fakat bu süreç, bana “kimin çakal kimin kurt” olduğunu da öğretti.
Meğer; kurt postuna bürünüp, kurdun sessizliğinden faydalanan, kendini güçlü hisseden ne çok çakal varmış çevremde…
Bunları görmek, beni öyle yaraladı ki!.. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Parmaklarım öyle kırılganlaştı ki, yazarken ruhumun her zerresi titriyor…
*
Yaklaşık 5 senedir kendi çapımda internet sitelerinde yazılar yazdım, karaladım, içimi döktüm. Yazdığım konular, genelde terörle mücadele üzerineydi; kendimce gözlemlerimi yazmaya çalıştım. Fakat bu yazıların konusunu harmanlarken koltuğumda oturmadım, bizzat Güneydoğu bölgemizi gidip, gezdim gördüm. Hepsini kendi bütçemle yaptım, bölgede görev yapan dostlarım, sağ olsun yardımcı oldular, onlara çok teşekkür ediyorum.
Kimine göre “aptalca” kimine göre “amatörce” kimine göre de “yürekten”di yazdıklarım.
Nasıl olduğunun hiçbir önemi yoktu benim için.
Kimse görmedi belki de yazdıklarımı, maksadım görmeleri de değildi zaten.
Benimkisi sadece şehitlere bir selam niyetiyle idi…
*
“NEDEN BU KONULARI SEÇTİN PEKİ?” diyenlere gelirsek…
Annem ve babam öğretmen, babam 85-89 yılları arasında Hakkari’de öğretmenlik yapmış, annemle evlendikten sonra da 90-95 yılları arasında ikisi de Batman’da görev yapmış.
Bilirsiniz 90’ları işte…
Memlekete her gidiş gelişlerinde Diyarbakır - Batman yolunda yakılan otobüsleri gören, 21 Mart’ta “acaba eve sağ-salim dönebilecek miyiz” diye sabah evinden dualarla çıkan, her gün şehit haberleri ile okula giden, arabası yakılan ve sessizce arabasının yanmasını seyreden, vatan sevgisinden her şeyi içine atmış, hiç kimseye sitem etmemiş, kimsesiz bir çift olan öğretmen anne-babanın çocuğuyum ben…
Öğretmenin silahı, kalemidir bilirsiniz.
Ben bu kalemle büyüdüm.
Kimseye anlatamadıkları şeyleri anlattılar bizlere, içlerini döktüler, bir hatıra defteri olduk biz onlar için.
Ben, bu hatıra defterinden bir yansımasıyım sadece sizlere…
İşte bundandır kalemimdeki bu acı.
İşte bundandır kalemimdeki bu ısrar.
İşte bundandır kalemimdeki bu hüzün.
*
“YA!.. BIRAK ELİNE NE GEÇECEK!.. ALDIN BAŞINA BELA, BIRAK BU KONULARI!.. SANA NE, VATANI SEN Mİ KURTARACAKSIN!..” vb. söylemlerle beni daha fazla yaralamayın artık…
Bu hatıra defterinden tek bir sayfa yaprak dahi koparıp, atamazsınız.
Ben buyum, beni böyle kabul edin.
Mücadelenin ta kendisine odaklandım ben, sonuna değil.
Yolun sonunda ne olduğu umurumda değil, ama bu yol o kadar güzel ki anlatamam size.
Sanki böyle her adım atışımda, çiçekler serpiyor gibiyim etrafıma.
Size ütopik bir gelecek tasavvuru belki ama…
Böyle işte.
*
Bu yüzden; meydandaki çakallar, kurt görünümlü çakallar!.. Çekin üzerimden kirli ellerinizi!..
Aramayın, taramayın boşuna.
İftiralarınız, yalanlarınız, hainlikleriniz, itibar suikastlarınız hep boşuna…
O hatıra defterinin sahiplerinin duası, sırtımı dayadığım tek yerdir bilesiniz.
*
Müsaadeniz için minnettarım, bir sonraki yazıda gündemden devam etmek dileğiyle…