Cumhuriyetin Işığında Yeni Bir Devlet
“Cumhuriyet” kelimesi Arapça kökenli olup “halk” ve “büyük kalabalık” anlamına gelmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ise cumhuriyet, “Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Kısaca, cumhuriyet halkın egemenliğini esas alan demokratik bir yönetim biçimidir. Dolayısıyla cumhuriyet rejiminde bir kişinin egemenliği değil, halkın egemenliği esastır. Bu kısa hatırlatmayı yaptıktan sonra bugün cumhuriyet rejiminin öneminden kısaca bahsedeceğim. Dolayısıyla meseleyi, süslü cümlelerle ve betimlemelerle değil, doğrudan samimi bir biçimde ele alacağım.
Geçmişten bu yana cumhuriyet rejimi için gerek dünya çapında gerekse Türkiye’de ödenen bedelleri biliyoruz. İnsanlığın kendi kaderini tayin ettiği bu yönetim biçiminin, büyük bir değer olduğu aşikâr. Ancak bu kıymetli hazineyi ve gerçek anlamda cumhuriyetin ne demek olduğunu zaman zaman unutuyoruz. Halbuki tarihin bir döneminde Orta Çağ’daki Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetlerini hatırlayın. Buradaki yöneticiler, bir zamanlar imtiyazlı kesimler tarafından seçiliyordu. Yani halkın bir söz söyleme hakkı yoktu. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada Aristokratik Cumhuriyet biçiminden Demokratik Cumhuriyet biçimine geçtiğimiz doğrudur. Ancak gerçek olan şu ki; yönetim biçimi olarak cumhuriyet rejimi devam ederken uygulamada aristokratik rejimin hâlâ sürdüğü görülmektedir.
Bu noktada bizlere düşen görev, cumhuriyetin değerlerine sıkıca sarılmak ve bu kıymetli hazineyi gelecek nesillere aktarmak olmalıdır. Her zaman derim; Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük şanslarından biri Mustafa Kemal gibi kıymetli bir öndere sahip olmasıdır. Cumhurbaşkanı unvanı bir lidere ancak bu kadar yakışmaktadır. Gerçek bir devlet adamı olan Mustafa Kemal, 5 Eylül 1938 tarihinde kendi el yazısıyla yazdığı vasiyetnamesinde, malik olduğu bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalini Cumhuriyet Halk Partisi’ne devretmiştir. Böyle bir vatan sevdalısıydı Mustafa Kemal… Şimdi düşünüyorum da türlü zorluklar yaşamış halkımız için ne büyük sevinç olmuştur cumhuriyet…
Bundan yıllar önce o tarihi anda, 29 Ekim 1923’te bir grup vatansever “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyor ve Türkiye’nin kaderi değişiyor. Kuşkusuz cumhuriyet fikri Mustafa Kemal’in aklında beliren yeni bir fikir değildi. Zira Münir Hayri Egeli, 1906’da dahi Mustafa Kemal’in en sevdiği yönetim biçiminin cumhuriyet olduğunu açıklar. Bununla birlikte, Mustafa Kemal’in 22 Eylül 1923 tarihinde “Wiener Neue Freie Presse” muhabirine verdiği röportajda ilk kez cumhuriyetten bahsetmesi o dönem içinde büyük yankı oluşturan bir hadisedir. Dolayısıyla türlü zorluklar çekmiş bir millete tam bağımsız, çağdaş ve laik bir ülke için öncülük eden Mustafa Kemal, sadece bir lider değil, aynı zamanda bir vizyoner olarak da tarihî kayıtlara geçmiştir. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Türkiye, bazı Asya ve Afrika toplumlarındaki gibi köksüz bir devlet geleneğine sahip DEĞİLDİ. Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıllık tarihinde askerî ve siyasî gücünü unutmamak elzemdir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın bir devamı olmamakla birlikte çok milletli bir yapıdan millî bir yapıya geçerek büyük bir devrim yaratmıştır. Bu satırları okuyan arkadaşım, bildiğin üzere 2023’te cumhuriyetin 100. yılına da şahitlik ettik. Ancak bazen düşünüyorum; acaba cumhuriyetin 200. yılında cumhuriyet hâlâ devam edebilecek mi? Kim bilir… Son olarak sözlerimi Mustafa Kemal için yazan, kıymetli Enis Behiç Koryürek’e bırakıyorum:
“Ey sen ki alev saçlı zafer küheylanıyla
Kurtardığın vatanda en yüce şehsüvarsın,
Bir şimşek çağlayanı halinde Türk kanıyla
Aldığı şâna lâyık tarihte bir sen varsın.”