Toplumların yozlaşması ve çöküşü, onları var eden değerlerdeki nispi değişimler ile başlar, fakat bu değişimlerin fark edilmesi kolay olmamaktadır,

Çünkü bu değişimler, takip edilmesi zor "uzun süreçler" içerisinde gerçekleşmektedir,

Bu durum, yıllık ortalama “0.1" derecelik sıcaklık farklarının dahi, zamanla katlanarak koskoca kutup buzullarını eritip dünyanın iklim dengesini bozması gibidir.

Buradaki her iki durum da, yani hem toplumsal değerlerin/yapıların hem de dünyanın iklim yapısının bozulmasında;

Ancak etkileri hissedilir hale gelince birtakım önlemler alınacaktır, lakin o seviyeye varılana dek, gerçekleşen tahribatların düzeltilmesi, imkansız hale gelecektir.

Dünyayı/toplumları/insanlığı var eden ve koruyan parametrelerdeki değişimler ve etkileri, yakın bir gelecekte daha hissedilir hale gelecektir.

***

Yeni bir güneşin aydınlığından bizleri kim alıkoyabilir ki!..

“İstiklal" sözcüğünün bize hatırlattığı dönem, Türk Milletinin geçirdiği felaket devirlerinin en sarsıcı ve ruha en tesirli olanıdır. 

Eğer Mustafa Kemal’in keskin ve yüksek zekası o devrin üstüne berrak bir aydınlık gibi aksetmemiş olsaydı, belki de Türk Milleti yeniden mücadele etmek azmini ve cesaretini kendinde bulamayacaktı. Fakat bizi, o dönemin sadece harp koşulları ve askeri zaferler değil, bütün o döneme ve süreçlere sirayet eden yüksek aklın dayandığı cevher de alakadar etmektedir.

Bu cevher, Türk Milleti’nin ruhuna işlemiş olan asırlık ızdırapların uhdesinde sönmeye yüz tutmuş bir ateş gibi durmakta iken, mütekâmil bir ruhun süzgecinden geçerek o kadar duru ve berrak bir aydınlık haline gelmiştir ki, bunun aksettiği her yerde her zihinde adeta bir güneş gibi doğmuştur.

Türk Milletine inkılap mucizesini doğuran bu asli cevher halen uhdemizde duruyorsa, yeni bir güneşin aydınlığını baki kılmaktan bizleri kim alıkoyabilir ki...

.

Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com