?>

Erdoğan’ın 3,5 savaşı -2-

Yasemin Bağoğlu

4 yıl önce

Türkiye'nin genişlemek istediği üçüncü ve Avrupa için en tehlikeli olan bölge Akdeniz'dir. Türkiye, Libya'ya dahil olmadan önce bile Akdeniz'de Mısır, Israil, Yunanistan ve GKRY ile sorunlar yaşıyordu.
Türkiye, Akdeniz'de bu ülkelerin adımlarını hiç tanımadı ve böylece yalnız kaldı. 
Ta ki Türkiye ile Libya,MEB” imzalayana kadar. 
O andan itibaren Türkiye, Girit ve bazı diğer adalarda hak iddia etmeye başladı.
Libya'da alınan başarılar, Erdoğan'a daha da özgüven verdi. 
Bu öyle bir özgüven ki Türkiye, Akdeniz’de karşısında duran kim varsa tümüne meydan okumaya başladı...
Türkiye, Mısır ile karşılıklı savaş kelimeleri kullanıldı, İsrail'in ilhak planlarını reddetti. GKRY'nin güneyine sondaj ve savaş gemileri yolladı ve gaz/petrol aramalarına başladı.
Bununla da bitmedi!..
Bu haftanın ortasında yine petrol/gaz aramak için gemileri  “Meis”e yollamaya kalktı. 
Bunun üzerine, Yunan ordusu alarma geçti. 
Şubat ayında da Cumhurbaşkanı Erdoğan, mülteciler için Yunanistan sınırını açılması talimatını vermiş, mülteciler de Yunanistan tarafından sıklan gazla püskürtülmeye çalışılmıştı.
Sonrasında, “Yunan adaları” diye adlandırılan Ege’deki adaların, Türkiye'ye ait olduğunu gösteren bir harita önünde konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir çok kez 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması’nı da tartışmaya açtı. 
Avrupalılar, Türkiye'ye baktırıldığında mültecileri, insan haklarının sözde yok olduğunu görüyorlar. Lakin ülkedeki derin değişimi göremiyorlar.
Türkiye, bu operasyonlar için çok büyük bir askeri güce ve isteğe sahip; bunun da nedeni kendi yarattıkları bağımlılık ideolojisi.
Türk ordusu, en güçlü ikinci NATO ordusu ama uzun zamanlar boyunca “ekipman” açısından dışa bağımlıydı.
Tanklar, uçaklar vb. bir çok mühimmat, malzeme/araç-gereç için yetkililer, dış ülkelerle konuşup anlaşmak zorundaydı.
Erdoğan yönetiminde, silah, araç-gereç ve mühimmat üretimi çok önemli bir konu haline geldi. 
Erdoğan, Şubat ayında eskiden yüzde 20 olan silah üretim oranının (yerlilik oranı da denebilir), şimdilerde yüzde 70’lere çıktığını söyledi.
2019'da 3,68 milyar dolara silah/araç satan Türkiye, 2023’e kadar bu oranı üç katına çıkarmak istiyor.
Türkiye, uzun zamandır kendi savaş gemilerini üretiyor. 
Bir çok tersanede üretilen gemiler, Libya'da da aktif rol oynuyorlar.
Türkiye son zamanlarda, yüklü miktarda para ve zamanı “Milli SIHA Bayraktar TB2”ye yatırdı. Bu SİHA’lar, Libya’da Hafter'in geri çekilmesinde çok aktif rol oynadı.
Tabi, sadece Libya'da değil.
Ülkenin doğusunda, Suriye'de ve Irak'ta da epey aktifler. 
Kuzey Kıbrıs'a da gönderildi bu SIHA'lar.
Ülkenin kurucusu olan Atatürk’ün, savaşve isyanlarla parçalanıp paylaşılan ülke sınırlarını genişletmek gibi bir gücü de arzusu da yoktu. Zira o, Osmanlı'nın çökmesindeki ana sorunun bu olduğunu yani genişlemenin olduğunu düşünüyordu. Atatürk, aynı zamanda, kendisine yetebilen ve tarafsız bir ülke istiyordu.
Soğuk savaş sırasında Türkiye, bu düşünceden çıkıp, 1952'de NATO üyesi oldu.
2009'da Erdoğan Hükümetinde Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu, yeni bir “diplomatik doktrin” ortaya attı; “Sıfır Problem”, tüm komşularla sıfır problem anlamına geliyordu; ama bu düşündüğünüz gibi değil.
Sıfır Problem”, “olaylara karışmama” anlamında değil, komşu ülkelerin Türkiye'yi “büyük abi” olarak görmesini sağlamak ve sonucunda sıfır soruna sahip olmaktı.
Balkanlar’dan, İran'a kadar, bu doktrini yürütmek istediler.
Soft Power” ile bir çok ülkeyi yönetmek, “big brother” olmak!..
-Devam edecek-
.
Yasemin Bağoğlu, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI