Suriye’deki iç savaşla birlikte başlayan göç hareketi, hızını kesmeden devam ediyor. Tarihin her döneminde bu türden göçlerin yaşandığını az çok hepimiz biliriz. Ancak bu ‘göç’ün bu denli büyük çapta ve modern mi, yeni mi, yakın mı ne diyeceğimizi bilemediğimiz bir zamanda vuku bulması ve bir “İnsanlık dramı”na dönüşmesi, bu olayın birçok açıdan ele alınmasını ve de insanlık adına azami duyarlılık gösterilmesini gerekli kılmaktadır. Göç’ün görünen ve herkesçe bilinen nedeninin iç savaş olduğu açık, ancak Suriye’deki iç savaşın nedeni herkesçe bir çırpıda bilinemeyen birçok ‘neden’e bağlı. Kabaca bir genelleme yapacak olursak Ortadoğu’da ve Suriye özelinde yaşananların; başta İsrail’in güvenlik kaygısı olmak üzere insanlıktan nasibini almamış emperyalist güçlerin dünya üzerinde tesis etmeye çalıştıkları iktidar kavgasının sonucu olduğunu kolayca anlarız. 20. yüzyılda dağılan dünya imparatorluklarının yerini alan küçük ulus devletlerin siyasal, askeri ve hatta ekonomik ve kültürel alanları emperyalist devletlerce yönetilir oldu.
Emperyalistler iktidarlarını, bölge halklarının malı ve canı pahasına da olsa hep gönüllü yerel elçileriyle (piyonlarıyla) sürdürdüler. Ancak bu son dönemde dünyanın daha bir açık hale gelmesi (iletişim, ulaşım vs.) sonucu Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının demokrasi ve ekonomik özgürlük taleplerini artırdı. Şu anda bölgede yaşanmakta olan savaş, dışarıdan emperyalist güçler ve yerli işbirlikçi diktatörlerle, birkaç yüzyıllık uykusundan uyanan, yeniden var olmaya çalışan, ezilen Ortadoğu halkları arasında cereyan etmektedir. Bu kirli savaş, eninde sonunda halkların lehine sonuçlanacaktır. Çünkü esas olan halkın özgür iradesiyle belirleyeceği kendi iktidarıdır.
Demokrasi yolunda birçok sınamadan geçerek belirli bir olgunluğa ulaşan Türkiye, son dönem dış politikasında Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarının yanında yer almış, onların demokratik taleplerine destek olarak doğru olanı yapmıştır. Türkiye’nin dış politikası, derin bir geçmişe dayalı geniş bir gelecek perspektifine dayalıdır. Bu politik yaklaşım, kısa vadede olumsuz sonuçlar (göç vs. gibi) doğursa da, uzun vadede başarılı olacaktır.
Türkiye’nin, Suriye özelinde olduğu gibi Ortadoğu halklarının yanında yer alması, doğal olarak bir takım riskleri de beraberinde getirdi. Suriye ile sınırdaş olması Türkiye’yi doğrudan etkiledi ve onu yazımıza başlık olan göç olgusuyla karşı karşıya getirdi. Avrupa ülkeleri de son zamanlarda yoğunlaşan göç dalgasıyla Suriye'deki savaşın olumsuz sonuçlarıyla yüz yüze geldi. Bir noktada onlar, kazdıkları kuyuya kendileri düştüler. Bu durum, uzun zamandır göçmen sorunuyla uğraşan Türkiye’nin hangi güçlükleri göğüslediğinin ve bu konudaki tezlerinin doğruluğunun anlaşılmasına vesile oldu. Bu yeni göç olgusu siyasal, ekonomik ve kültürel olumsuzlukları beraberinde getirse de aynı ölçüde, yeni fırsatları da bünyesinde barındırmaktadır.
Tarihsel ve kültürel sorumluluğundan dolayı Türkiye, bu yeni durumu iyi değerlendirmeli, musibetten nasihat almalı, tecrübesini artırmalı, olaylar ve durumlar karşısında soğukkanlılığını koruyarak Ortadoğu’da yapıcı ve kurucu rol üstlenmeye devam etmelidir. Orhan Beyoğlu, dikGAZETE.com
canlı bahis - deneme bonusu veren siteler - bahis siteleri - kaçak bahis siteleri -
.betsbu{text-align: center; display: table-column;}