Mâh-ı Muharremdir, Hicret yıldönümü değil!
-Tuğrul Efendinin aziz hatırasına, 3 Muharrem 1446-
Biri bir cesaret, biri “söylemezseniz adam değilsiniz” diye bir işaretle aynı günlerde peş peşe yazılmış iki yazı; şimdi ve tekraren ikisi bir arada, aynı ‘şey’ aynen devam ediyor diye; Mâh-ı Muharrem’e dair.
İlki; her Hicri yıl başlangıcına dair her yıl tekrarlanan “Hicret”e, ikincisi; o günlerde 10 Muharrem’de Üsküdar’da bir cami açılışı üzerine…
Giyim-kuşamdaki hayasızlık gibi takvimlerin de çıplanarak tektipleştiği, üzerinde gün gün “Miladi, Hicri, Rumî” ayrıntıların bulunduğu, tarihi hatırlatmalar, mübarek günler, mevsime dair kısa bilgiler veren o takvim yapraklarının artık görünmez olduğu, göstere göstere eksiltilerek gerçekleşen değişimlerin de hiç yadırganmadan kanıksandığı günlerden bakarak…
Aradan geçen onca yıla rağmen…
Muharrem ayı Hicret’in yıldönümü değildir!
Hicrî Yılbaşı olarak belirlenmiştir evet ama o kutlu yolculuk, Muharrem Ayı’nda gerçekleşmemiştir.
Nedense Diyanet’imiz, her Hicrî yıldönümünde, müftülüklerde ve Cuma hutbelerinde bunu ısrarla ve anlaşılmaz bir inatla “Hicret Yıldönümü” olarak “Kutlamakta”dır.
Muharrem ayı, ta Hazreti Adem’e kadar gidiveren bir yıldönümü başlangıcı olarak esas alınmış olması sebebiyle, daha önceki dönemlerde de zaten hep “yılbaşı” idi. Yani Hicret öncesi de zaten “yılbaşı” yine Muharrem Ayı idi.
Hicret Yılı, “başlangıç” noktası olarak “İslâm Takvimi” için esas alındı.
“Hicrî Takvim”, Hicret’ten yıllar sonra, Hicret zamanı esas alınarak Hazreti Ömer’in Hilafeti döneminde, “Hicret’ten 3 yıl sonra… Hicret’ten 7 yıl sonra…” gibi söylemlerde daha fazla karışıklığa mahal vermemek ve bir “takvim” gerekliliği sonucu oluş(turul)muş bir başlangıç noktası, bir “Milat”tır.
Takvimin Hicret’le tek alakası ise o yıl içinde “İlahi Emir”le gerçekleşen bir kutlu yolculuktur.
Mekkeli Muhacirân ile Medineli Ensar’ı kavuşturan; Peygamber-i Zî-Şân’ın doğup büyüdüğü yurdunu terk ile 26 Safer’de başlayıp, 12 Rebiülevvel’de nihayete eren ve adı her ne kadar “HİCRET” olsa da asla bitmeyen, ta bu günlere uzanan ve içinde binbir manayı barındıran sadece bir “göç” ya da “yolculuk” değil, devasa bir başlangıçtır.
12 Rebiülevvel’de dünyayı teşrif buyuran…
Yine bir 12 Rebiülevvel’de ulaştığı menzili Münevver eyleyip Medine haline getiren…
Ve yine bir 12 Rebiülevvel’de ahireti teşrif eden Habibi Kibriya’nın, dünya kurulurken başlayıp, Kıyamet’e dek sürecek hicretinin, bir “yılbaşı” vesilesi ile ve Hicri Takvim uğruna, üstelik de Diyanet eliyle, getirilip de Muharrem ayına sıkıştırılması diğer zamanlara da haksızlık olmuyor mu!..
Diyanet bilmez mi 26 Safer’de başlayıp, 12 Rebiülevvel’de tamama eren o mûbarek yolculuğun sene-i devriyesinin zamanını!..
Safer ayının son günlerinden başlatılıp 12 Rebiülevvel’deki Kandil Gecesi’nde taçlandırılarak bir “HİCRET HAFTASI” düzenlemek daha doğru değil mi!
Muharrem Ayı’nda Adem Baba’dan başlayıp, İbrahim Aleyhisselâm’a, Nuh’a, Yakub’a, Yusuf’a ve İsa Aleyhisselâm’a kadar onlarla ilgili vuku bulan pek çok hadiseyi zaten hatırlayan ve hatırlatan da pek kalmadı.
Muharrem'ül Haram'in ilk haftasının Hicret, ikinci haftasının Aşura olarak hatırlanması değil…
Bu ayın sancısını katmerleyen ve Muharrem-i Şerif’e asıl anlamını yükleyen, onu terk etmeyip yanında şehid olan Hazreti Hüseyin ve 72 masuma; Kerbela esirlerine selam eylemek daha makbul ve yerinde olmaz mı!
Hak ile Batıl’ın nasıl ayrıştığının en bariz göstergesi haline gelen Kerbela apaçık ortada dururken…
Son zamanlarda “Aşure Şölenleri” gibi cahil ve gafil hareketler içine dahi girilirken…
Bu “Muhterem Ay”a bir de “Hicret Hadisesi”ni eklemlemeye kalkmak ne kadar doğru!..
Neye “paralel” bir akıldır Muharrem-i Şerif’i “Hicri Yılbaşı” diye “HİCRET”i de vesile ederek kendi öz ikliminden koparmaya çalışmak.
“Yılbaşı/Yıldönümü" olarak ne yapacaksan yap tamam!
DA...
Her şeyi de zamanında yap!
Ki,
“Ayrı” değil, "BİR" olunsun.
-16-10-2015- (*)
**
Muharrem Ayı’nda sûrurlu iş yapılmaz!
Cami açılışı bir keyiftir!
Bir sevinçtir!
Ol Muharrem’de keyif yapılmaz!
Ve bu, Şiar-ı İslâm’dır.
“Şiar”, senin şahsi borçların olan namazından, zekatından, haccından, orucundan daha önemlidir.
Muharrem’de düğün yapılmaz!
İş icabı mecbur kalınmadıkça seyahate gidilmez.
Gezilmez.
Eğlenilmez.
Cami açılışı elbette ki bir sevinçtir, ferahlıktır.
Elli iki tane Cuma içinde, 10 Muharrem’i nasıl ve nereden de buldular!İlahiyat Fakültesi’ne de Hüdayi Vakfı’na da Üsküdar Belediyesi’ne de!
Ve bunu, “Sevinçli bir haber” olarak sayfalarına yapıştıran “İslâmi hassasiyete sahip” oldukları iddiasındaki o gazetelere de!
Ve cami önündeki o alkış tutan ellere de
Yazıklar olsun!..
Söylemezsek adam değiliz; “Böyle terbiyesizlikler yapılıyor” diye!
Üstelik bu iş, bu türden hassasiyetlere de dikkat ettiği bilinen Cumhurbaşkanı dahi alet edilerek; Reis-i Diyanet ‘e de dualar okutularak yapılıyor.
Senede bir gün, Ehli Beyt-i Mustafa aşkına!
Senede bir gün!..
“Bu hâl”de de olsa, “Sevinmek”ten berî olsan ne olur!
Bu türden işleri “Eskiler”, Muharrem’de asla yapmazdı.
Muharrem, “İhtiram”, “Hürmete layık ay”dır; “Haram Aylar”ın da birincisidir.
Hele 10 Muharrem ki “Eyyam-ı Matem”dir.
Eski usül, edep - erkân olsa; ‘Şiar-ı İslam’a riayet edilse 10 Muharrem günü, değil Cami açılışı, herhangi başka bir “şey”e de yetişilmeye kalkılmazdı!Bunu bilmeyen, bildirmeyen erkâna da Yuh!..