-Mevlana İdris’in dost yüzü hâtır(as)ına-
-Hayy-Allah!.. Bu ney sesi nereden geliyor?
-Neydi bu, şu yandan geldi, kim üfledi!..
‘Bol ahenk’ti “YaHû, YaHayy” ile…
Kısa, ince ve zarif bir neyin başparesi dudaklarında, o sûfi ahengiyle.
On parmak arası perde perde, dokuz boğumda salınan derinden ses.
Yapraktır düşer…
Ölümse…
Sıcak bir ikindi sonrası, Fatih Camii hünkar mahfili gerisinde, iki kapı arası yün halılar üstü bir pencere önü serinliğinde, huşu ve tevekkülde bulup, oturup söyleşmekten az öte…
Hakikatle yeni bir dünyaya doğmaktan dahası değilse ölmek de ne!
Ölüme soğuk kalmak ölümden beter.
Yeni bir kapı hasreti ile tutuşan-lar-a, bitiş korkusu ile kapanan değil, hep var olan sevdada açılan kapı.
-Sen haksın, adilsin Azrail, cellat değil!..
Yıllar yıllarca, günler gecelerle boş ve zararlı, tüketen, yoran, zorlayan, insanı yalanın ve hasedin idrakine vardıran, enerji soğuran tiplerle, dengesizlikler ve mecburiyet sandıkları-yla-, yorgunluklar, bıkkınlık ve öfke halleriyle geçirilen ömrün hasılasında arada zarafeti, itibarla iltifatı birarada yoğurup, hassasiyetle dokunup geçen zûrefadan bir dalın o serinleten yapraklarıyla okşaması da olmasa, insan olmak hüsrandan başka ne ki!..
Gecikmelerle, ertelemelerle yoğrulan bir hayatın içinde, derviş suretiyle var olup, yalnızlığın rahmetinde boğula boğula süregiden karmaşa içinde en kalıcı olan da bir anda pat diye gelense kula…
De;
-Allah Allah, şükren lillah… Hasbünallah ve ne güzel vekil Allah…
Ve…
Ölüm ötesi bir ses gelir gene dolaşır yeryüzünü, kimi varır farkına kimi oralı olmaz.
Kalpleri saran yılan kıvrımlarda değil kalbe nefes veren kanallarda durmalı esas.
Acı veren yaraların nasıl uyuşturulacağını, kendi kendine öğrenmekle, büyüye büyüye gelen o yorgunlukla, bitip tükenmeden…
Kalplere zar sallayanlardan ziyade, kalbin zarına dokunanlara bakmalı esas.
Hiçbir şey göründüğü ve sanıldığı gibi değil.
“Çok hırpalandım sevgilim…”
Yerle bir olmak yeni bir dirilişin de muştusu ya.
Göğüs kafesindeki kaburgalardan kancalanarak asılmış ve ayakları koparılmış bir bedense eğer şu tutunduğun; bir daha yere basmamacasına kanatlanıp uçmaktan başka ne ki çare.
De bir de;
-Hasretten daha büyük bir yara, sabırdan daha büyük bir derman bilmiyorum.
Bir “M!M” burada.
Büyüğü küçültmeden büyük gibi, küçüğü büyütüp de küçükte büyürken, büyükle küçülmeden büyük ve suskun ve narin bir gül-eda…
Varla yok arası, az konuşup çok dinlerken tebessümle, konuşunca susan, sustukça konuşan, az konuşup o çok söyleyeni, haddi aşmayanı, tanıyıp-tutar o muhabbetiyle -asultanım- severdin sen de.
Rabbişrahli-sadri ve yessirli emri…
.
Yunus Fırat, dikGAZETE.com
*
Ellerimizin Büyük Boşluğu
Burası dünya.Gece gece geceBurası dünya ve biz artık çok sıkıldık.Oyun bitti, zifiri karanlıkta belalar uçuşuyorDünyanın yalanları, uçakları ve bombaları arasında solup giden ömrümüzüKuşa çeviren yasalardan, yönetmeliklerden, nizamnamelerden sıkıldıkTelefon seslerinden, akıp giden televizyon görüntülerinden, bilgisayar tıkırtılarından, gazete hışırtılarındanAlıp başımızı gitmek istiyoruzAlıp başımızı sana gelmek istiyoruzSana gelmekSana gelmek, orada kalmak istiyoruz
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruzBaşımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini, kolumuza girilmesini istiyoruzYağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruzRüzgârın sesini, ırmağın sesini,Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocukErkeklerin erkek, ekmeğin ekmek, nanenin nane olduğu bir dünyayı yeniden isterkenSeni istiyoruz aslında Bunu söyleyemiyoruz
Her yer gece, çok geceVe biz meleklerini istiyoruz RabbimÇok yenildik yetmez miBir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında, bir günahın tenhasındaBüyütüp durduk siyahı
Kuşlar gibi bakarkenKuşlar gibi vurulan çocuklarlaÇok yenildik yetmez miBir mermiyle değişirken dünyamızKulağımızda uluslararası bir kınamaBüyük büyük yokluk yurdunun uğuldayan sorusuyla giriyoruz toprağaDünya değişti ama kapı nereye açılacakBiteni biliyoruz şimdi ne başlayacak
İşaretler ortadayken çöllere daldıkKalp verdin korkunç yaralandıkAkıl verdin, iyiliği esir aldıkEkranda kıtadan kıtaya atılan bir füzeGazetede karşı kaldırıma geçerken çiğnenen bir adamDurmadan dönen bir dünyada nerede olunabilirseOrada bile değiliz ve bilmiyoruz böyle nasılÇamur olabilir kan olabilir karanlık olabilir böyle nasılEle geçirir dünyayı geceGece gece geceHer yağm.................... -Mevlâna İdris Zengin-