PROJEKTÖR -1-
Tören için her şey hazırdı. Arabaya, devletinin başı ve 27 Mayıs İhtillal lideri olarak gurur ve şerefle oturdu. Gazeteciler bir poz almak için çabalıyordu. Bindiği tören makam arabası, ülkesi ve istikbali için büyük bir devrimdi, dünyaya sanki bir başkaldırıydı. “Tecrübe” isimli devrim arabası, Türk mühendisinin-işçisinin alın teriyle 4 ay gibi çok kısa bir zamanda, Necmettin Erbakan’ın fikir sahibi olduğu ve 23 mühendisin ve yüzlerce işçinin gece-gündüz akıttığı alın teriyle imal edilmişti.
Motoru Sivas, ana bölümleri ise Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda üretilmişti.
Bu millî araçlar törenden bir gün önce ancak bitirilmişti. Trenle Ankara’ya nakledilen 2 adet otomobil (‘Devrim’e) son boya ve cilaları da ancak trende yapılmıştı ve risk açısından da benzinleri boşaltılmıştı. Alınan bu tedbir, ülkemiz istikbâline çok pahalıya patlayacaktı. Ve başkentteki 1961 yılının Cumhuriyet Bayramı törenleri, güzel bir günle başlamak üzereydi.
Ancak, Devrim, Meclis bahçesinde 100 metre kadar gittikten sonra stop etmiş ve tekrar çalıştırılamamıştı. Devrim'den Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel aşağı inerek krem rengi ve “benzini unutulmayan” yedek Devrim arabasına biner ve “Garp kafasıyla araba yaptık, ama Şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk” sözünü dillendirir.
Sonuçta törenler ilk milli devrim aracımızla sorunsuz icra edilir. Lakin günlerce tüm ülke basını, dünya rekoru bir sürede ortaya konulan bir araç üretiminden bahsetmek yerine koro halinde “Devrim yolda kaldı, masraflara yazık gibi” dalga geçen manşetler atarlar.
Hedef, toplumun zihnini karıştırmak ve milli otomobil üretimimizi engellemekti. “Yahudi ve Hristiyan işbirlikçilerinin tetiklemesiyle” bu mükemmel projeyle alay etmeyi bırakmayacaklar ve maalesef gayelerine ulaşacaklardı!
Sadece benzini konulmamış, ancak seri üretimi hazır bu harika millî proje rafa kaldırılacaktır.
Tamamen alın terimizle imal edilmiş 4 araçtan birisi (63 yıl sonra) bugün hâlâ çalışmakta ve Eskişehir’de yapıldığı vagon fabrikasında sergilenmektedir.
Devrim’in seri üretimi için ihtilaldeki cesaretini gösteremeyen, başbakanımız Menderes ile Bakanları Polatkan ve Zorlu'yu da hiç yere asan cuntacılar, birkaç sene sonra ise, ismi “Anadol”, ancak kökeni İngiliz otomobil üretiminin Yahudi sermayesiyle ve İstanbul’da üretimine izin verirler…
Yıllar içinde, kârı Yahudilerde molozu ülkemizde kalan 100 bin Anadol aracı üretimi yeterli bulunmaz.
1928’de Ankara'da kurulan Ford-Koç ortaklığına, 1997’de Gölcük'de, Demirel Hükümeti'nce hibe edilen, paha biçilemeyen 1.600 dönümlük SEKA arazisi ile limanında ve Bursa'da Oyak Renault tesislerinde, yıllık milyonlarca araç, motoru ve yedek parçaları üretilerek ihracına ve kârının da yine Yahudilerin cebine girmesine günümüzde de devam edilmektedir!
İşçilerimize de hâlen köle muamelesi yapılmaktadır!
Türkiye’de 2024 Ağustos ayı itibariyle kullandığımız yabancı otomobil sayısı 30 milyona dayanmıştır (TÜİK verileri). Eğer, ihtilalciler, yerli Devrim’leri üretmeye devam etseydi ve bugün mevcut araçların en az yarısı yerli-millî üretilmiş olurdu ki, yaklaşık bir hesapla 500 milyar dolar yurdumuzda kalırdı.
2024 yılı beklenilen bütçe açığımız yaklaşık 2,7 trilyon lira, yani 91 milyar dolardır. Kaba bir hesapla: Türkiye, en az 6-7 senelik bütçe açığını kapatacak parayı Yahudilere kendi elleriyle sunmuştur. Sadece bu para ile ABD'nin bize satmaktan vazgeçtiği F-35 Savaş Uçağı'ndan 750 adet alabilirdik. Her sene millî fabrikalarımızda imal ederek ihrâç edilecek binlerce aracın kârları, bu araçların yedek parça masrafları ile devletçe alınan borç paralara ödenen faizler, bu devasa hesaba dahil değildir!
Ayrıca, ABD-İngiltere-İsrail ve AB destekli, muhalefetin “katil” diyemediği PKK terör örgütünün ülkemize verdiği maddi zarar ise bundan daha da fazladır! Kahraman Şehitlerimizin ise hesabı olamaz tabii ki…
Havacılık sektöründe de benzer hatalı yollar izlenmiştir. Bu hususa da sonra değineceğiz.
Kısaca Otomobil, Havacılık ve PKK terörü alanında devletimizin kaybı bir, hatta birkaç Türkiye’yi yeniden imâr edecek kadar büyüktür!..
Böyle facia kararlar veren bir devletin beli doğrulur mu?
Doğrulmuyor da!..
Bu geliri yüksek alanlara, 20. Yüzyıl başlarından itibaren enerji-petrol, bankacılık, silâh, global dünya işletmeleri ve siber yazılımlarla devam eden “Dolar trilyoneri ve Nükleer Güç sahibi zalim Yahudiler” bugün bütün dünyayı kolaylıkla yönetmektedir!
Filistin Gazze'deki açık katliamlarına rağmen “bize kimse dur diyemez” demelerinin sebebi işte bu “silah, dolar ve faiz” güçleridir.
Osmanlı'dan sonra işleri çok daha kolaylaşan bu siyonist vahşi hainlere karşı topyekün uyanma zamanı gelmedi mi?
Hepimiz ‘Troy Kart’ kullanarak, sigara-cola içmeyerek, biraz yetersiz de olsa mutlaka yerli üretimi tercih ederek ve de dua ederek, ama en az cürmümüz kadar yer yakmalı ve bu asîl mücadeleye milletçe birlik içinde devam etmeliyiz!
“Projektör 2”de görüşmek üzere inşallah…
Selam ve saygılarımızla...
.
Fevzi Yurtoğlu, dikGAZETE.com
-E. Komando Kd. Hava Albay, Stratejist, Uçak Mühendisi, Medipol Üniversitesi Öğretim Gör.-