AYETLER VE KÂİNAT KİTABI
AYETLER VE KÂİNAT KİTABI
- 16-11-2018 10:08
- 1283
- 16-11-2018 10:08
- 1283
Ayet kavramının ne olduğunu açıklamadan önce bu kavramın günümüzdeki kullanılışıyla ilgili bir tespit yapmamız gerekmektedir.
Günümüzde “Ayet’” sözcüğü, sadece dinsel kapsamda tanımlanan bir kavram haline getirilmiştir.
Bu sözcüğü esas manasını bilmeden sadece bu kapsamda kullanmak, Semavi Kitapların anlaşılmasını zorlaştıracaktır.
Sözcüklerin/ kavramların evrensel manalarını idrak edemeden, sözcükleri sadece bilinen/ yüzeysel anlamlarıyla kullanmak, kitapların anlatmak istedikleri esas mesajları perdeleyecektir/ engelleyecektir.
*
Ayet sözcüğünün taşıdığı mana, İşaret/ Gösterge/ Delil gibi belirti (alamet) içeren bir anlam bütünlüğüne sahiptir. Bu manada Ayet kavramı, gözlemlenebilir/ tanımlanabilir bütün olguları kapsayan geniş bir ifade biçimidir.
Mesela gökyüzünü bulutların kaplaması, bunu gözlemleyen için yağmurun yağabileceğine dair bir alamet/ gösterge/ işaret olarak algılanır; buna gök gürültüsü de eklenince yağmurun yağabileceğine dair alametler/ belirtiler artmış olacaktır.
Bazı olgular ise kendileri tam olarak görülmese de, alametleriyle/ belirtileriyle varlıklarını hissettirirler.
Buna da şöyle bir örnek verebiliriz; evinin penceresinden dışarı bakan birinin, ağaç dallarını ve yapraklarını sallanıyor halde görüyor olması, bu kişi için rüzgârın estiğine dair bir gösterge veya belirtidir; dolayısıyla bu kişi, rüzgârın kendisini göremese de etkilerini/ tesirlerini görmektedir.
Rüzgâr örneği konumuz açısından önemlidir, çünkü bazı olguların bu şekilde net olarak görülmeden varlıklarını/ etkilerini hissettirmeleri, Tanrı’nın da yöntem olarak kullandığı evrensel bir metotdur.
Tanrı kendini şeklen göstermese de ayetleriyle/ alametleriyle/ göstergeleriyle varlığını hissettirmiştir.
Kitâbi/ Kur’anî açıdan “ayet" kavramını değerlendirdiğimizde, açıkladığımız anlam bütünlüğünü koruyarak karşımıza 2 boyutlu bir tabir çıkmaktadır:
Birincisi ayet olarak vahyedilmiş Sözler/ Tasvirler/ Benzetmeler.
ikincisi ise bu sözlerin ve tasvirlerin işaret ettiği esas ayetlerdir/ olgulardır.
Kitab'ı sadece şeklen değil, mana bütünlüğüne de uygun şekilde okuyan biri için işaret edilen ayetler, bizzat Kâinatı ve insanı tarif etmektedir ve bu ayetler, ancak hayatın realitesi içinde gözlemlenebilir.
Kitâbi anlamda ayetlerin kullanım şeklini anlatmak için, yukarıda tarif etiğimiz 2 boyutlu/ kapsamlı ayetlerden “Sözsel" olanına şöyle bir örnek verebiliriz:
"işte bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları sana Hak ile okuyoruz, sen gönderilen elçilerdensin" -BAKARA/252-
Burada ifade edilen mana, ayetlerin anlatımsal şeklidir, çünkü bu ayetin öncesinde bir olaydan bahsedilirken, hemen ardından "işte bunlar" şeklinde bir işaret edilişle, esas mananın, anlatılan olayın içeriğinde olduğu vurgulanmaktadır.
Şimdi ayetlerin bizim açımızdan önemli olan kısmına geçebiliriz.
Ayetlerin yazılı veya sözsel anlatımını ezberlemenin ötesinde işaret ettiği hakikatleri müşahede etmek için, ayeti hayatın içinde bulmamız/ tespit etmemiz/ gözlemlememiz gerekmektedir.
Kâinat ve İnsan üzerine gözlemlenebilir olan esas ayetlere şöyle bir örnek verebiliriz:
"Göklerde ve yerde nice Ayetler vardır ki, üzerlerinden geçtikleri halde umursamazlar” -YUSUF/105-
"Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin, sadece Allah’a secde edin." -FUSSİLET/37-
Bu iki ayeti birlikte değerlendirirsek, Tanrı’nın bütün kâinatta gözlemlenebilir ayetleri/ alametleri/ işaretleri/ belirtileri olduğunu söylemek mümkündür.
Bu ayetlerle, Jeoloji/ Astronomi gibi yer ve gök bilimleri işaret edilmektedir.
Ayetler, kâinatı oluşturan birer olgu gibi açıklanmıştır, bunları gözlemlemenin/ çözmenin dışında, abartılı şekilde yüceltmenin de sakıncalı olduğu belirtilmiştir.
Semavi kitaplarda, hayatın farklı birçok yönüne dikkat çekilerek, insanların bu yönleri/ olguları/ ayetleri sorgulayıp araştırmaları önerilmiştir.
"Ölü toprak onlar için bir ayettir, biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkarttık. Böylece ondan yerler." -YASİN/33-
"Su sayesinde ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve çeşit çeşit meyveler yetiştirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek (ilim yapacak) bir toplum için ayetler vardır." -NAHL/11-
Tabiat unsurlarının canlılık kazanmasına (dirilmesine) ve türlerin çeşitliliğine dikkat çekilen bu ayetlerde, Biyoloji ve Botanik gibi canlıları inceleyen bilim dallarına da vurgu yapılmaktadır; dolayısıyla tabiatın bütün oluşum/ değişim/ gelişim aşamaları, incelenmesi gereken birer ayettir.
İnsanoğlunun yaşadığı çevre ve içinde var olduğu bütün Kâinat, ayetlerle/ işaretlerle/ belirtilerle kuşatılmıştır.
Kitaplar ve Resuller işte bu ayetleri anlatmak için gönderilmiştir.
Peygamberlere/ Elçilere gelen vahiylerin yazıya geçirilerek iki kapak arasına alınmış haline “Mushaf” denir.
Elimizde bulunan "Kur’an-ı Kerim" şeklinde isimlendirdiğimiz kitap, Kur’an’ın kendisi değil, Kur’an’ın anlatıldığı kitaptır/ mushaftır.
Buna şöyle bir misal verebiliriz; elimizde Hindistan’ı anlatan bir kitap olsun, bu kitap bize Hindistan’ın önemli şehirlerinden/ nehirlerinden/ dağlarından bahsederek yüzeysel bir tanıtım yapacaktır, fakat kitaba bu ülkeyle ilgili her detayın sığdırılması mümkün olmayacaktır; dolayısıyla bu kitabı istediğimiz kadar okuyalım o ülkeye gitmiş sayılmayacağız.
Bu ülkeyi daha iyi tanımak için ise, oraya giderek edineceğimiz gözlemler/ izlenimler/ deneyimler daha faydalı olacaktır.
Tevrat/ Zebur/ İncil/ Kur’an kavramları da Kâinata/ Hayata/ İnsana dair önemli örneklerin/ misallerin anlatıldığı birer kitaptır. Bu kitaplar iyiden kötüye/ insandan hayvana/ güneşten aya/ savaştan barışa, hayata dair bütün olgulardan ve hissiyatlardan örnekler vermektedirler.
Bu kitapları idrak etmek için ise, kitaplarda anlatılanları yaşamak/ gözlemlemek/ deneyimlemek ve sonrasında doğru sonuçlara/ kararlara/ hükümlere varmak gerekmektedir.
Kur’an mushafı, bir bilim veya tarih kitabı da değildir; fakat araştırmayı/ sorgulamayı/ gözlemlemeyi/ bilimselliği öğütleyen/ öneren bir Kitaptır. Dolayısıyla Kâinatı oluşturan bütün unsurlar/ veriler birer ayettir. Bu unsurların bir araya gelmesiyle oluşan bu Kâinat ise, okunması/ araştırılması/ çözülmesi gereken bir Kitaptır.
Kâinat kitabı, dini inancı ne olursa olsun bütün insanlığa hitap eden, bilimsel ilerlemelerle/ gelişmelerle çözümlenen, evrensel manalarla/ tabirlerle açıklanan bir bütünlüğü ifade eder.
Semavi kitapların indiriliş amacı da bu evrensel kitabı açıklamaktır.
İnsanoğlunun kendini ve Kâinatı tanıma sürecinde "İnsan ve Kâinat" kavramları "algılayan ve algılanan" olarak kabul edilir. Bu kavramların oluşturduğu bütünlük içinde devam eden Tekâmül (Gelişim/ değişim/ ilerleme) ise Tanrı’nın "Evrensel Sistemi" olarak tanımlanabilir.
İzah etmek istediğimiz Kitap/Kâinat kavramıyla ilgili olarak Kur’an’ın bazı ayetlerinde, Kur’an mushafı ile birlikte genel/evrensel bir kitabın olduğuna işaret edilmektedir.
*
1-) "Elif, Lam, Ra. Bunlar, Kitab'ın ve apaçık olan Kur’an'ın ayetleridir.” -HİCR/1-
Ayette işaret edilen harfler, “Kitabın" ve “Kur’an'ın ayetleri" olarak açıklanmıştır ve dikkat edilirse Kur’an’dan önce bir Kitap kavramı geçmektedir; sonrasında ise "ve" bağlacı ile Kur’an’dan bahsedilmiştir.
Burada işaret edilen Kitap, Mushaf olan Kur’an’ın da kaynağı olan Evrensel bütünlüktür.
2-) "Bu Kur'an, Allah'tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve Kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır." -YUNUS/37-
Yukarıdaki ayette de, Kur’an’ın en önemli fonksiyonlarından birinin, kendisi dışındaki "Evrensel bir Kitabı" açıklamak olduğu vurgulanmıştır.
3-) "Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Sana Kitabı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim.” -MAİDE/110-
Hz. İsa’ya İncil ve Tevrat ile birlikte "Sana Kitabı ve Hikmeti öğrettik" denilerek, Semavi Kitaplar dışındaki genel bir Kitabın varlığından bahsedilmiştir.
*
"Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza. Fakat ayetler ve uyarılar, iman etmemiş bir topluma hiçbir fayda sağlamaz” -YUNUS/101-
Yukarıdaki ayette gökler ve yer kastedilerek, bütün doğal çevremizin ve canlıların incelenmesi açıkça beyan edilmiştir; fakat iman etmemiş bir topluluğa ne kadar ayet açıklansa da bir fayda etmeyeceği de vurgulanıyor.
İlim ve hakikat yolunda iman etmeyenlerin, yani Bilime/ Değişime/ Gelişime inanmayanların, Tanrı’nın ayetlerini/ Delillerini/ Belirtilerini/ Göstergelerini, kısacası Kâinatı ve İnsanı çözmesi mümkün değildir.
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com
-Aradaki fotoğraf NASA galerisinden Güneşteki patlamalardan ayrıntı-
Ayet kavramının ne olduğunu açıklamadan önce bu kavramın günümüzdeki kullanılışıyla ilgili bir tespit yapmamız gerekmektedir.
Günümüzde “Ayet’” sözcüğü, sadece dinsel kapsamda tanımlanan bir kavram haline getirilmiştir.
Bu sözcüğü esas manasını bilmeden sadece bu kapsamda kullanmak, Semavi Kitapların anlaşılmasını zorlaştıracaktır.
Sözcüklerin/ kavramların evrensel manalarını idrak edemeden, sözcükleri sadece bilinen/ yüzeysel anlamlarıyla kullanmak, kitapların anlatmak istedikleri esas mesajları perdeleyecektir/ engelleyecektir.
*
Ayet sözcüğünün taşıdığı mana, İşaret/ Gösterge/ Delil gibi belirti (alamet) içeren bir anlam bütünlüğüne sahiptir. Bu manada Ayet kavramı, gözlemlenebilir/ tanımlanabilir bütün olguları kapsayan geniş bir ifade biçimidir.
Mesela gökyüzünü bulutların kaplaması, bunu gözlemleyen için yağmurun yağabileceğine dair bir alamet/ gösterge/ işaret olarak algılanır; buna gök gürültüsü de eklenince yağmurun yağabileceğine dair alametler/ belirtiler artmış olacaktır.
Bazı olgular ise kendileri tam olarak görülmese de, alametleriyle/ belirtileriyle varlıklarını hissettirirler.
Buna da şöyle bir örnek verebiliriz; evinin penceresinden dışarı bakan birinin, ağaç dallarını ve yapraklarını sallanıyor halde görüyor olması, bu kişi için rüzgârın estiğine dair bir gösterge veya belirtidir; dolayısıyla bu kişi, rüzgârın kendisini göremese de etkilerini/ tesirlerini görmektedir.
Rüzgâr örneği konumuz açısından önemlidir, çünkü bazı olguların bu şekilde net olarak görülmeden varlıklarını/ etkilerini hissettirmeleri, Tanrı’nın da yöntem olarak kullandığı evrensel bir metotdur.
Tanrı kendini şeklen göstermese de ayetleriyle/ alametleriyle/ göstergeleriyle varlığını hissettirmiştir.
Kitâbi/ Kur’anî açıdan “ayet" kavramını değerlendirdiğimizde, açıkladığımız anlam bütünlüğünü koruyarak karşımıza 2 boyutlu bir tabir çıkmaktadır:
Birincisi ayet olarak vahyedilmiş Sözler/ Tasvirler/ Benzetmeler.
ikincisi ise bu sözlerin ve tasvirlerin işaret ettiği esas ayetlerdir/ olgulardır.
Kitab'ı sadece şeklen değil, mana bütünlüğüne de uygun şekilde okuyan biri için işaret edilen ayetler, bizzat Kâinatı ve insanı tarif etmektedir ve bu ayetler, ancak hayatın realitesi içinde gözlemlenebilir.
Kitâbi anlamda ayetlerin kullanım şeklini anlatmak için, yukarıda tarif etiğimiz 2 boyutlu/ kapsamlı ayetlerden “Sözsel" olanına şöyle bir örnek verebiliriz:
"işte bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları sana Hak ile okuyoruz, sen gönderilen elçilerdensin" -BAKARA/252-
Burada ifade edilen mana, ayetlerin anlatımsal şeklidir, çünkü bu ayetin öncesinde bir olaydan bahsedilirken, hemen ardından "işte bunlar" şeklinde bir işaret edilişle, esas mananın, anlatılan olayın içeriğinde olduğu vurgulanmaktadır.
Şimdi ayetlerin bizim açımızdan önemli olan kısmına geçebiliriz.
Ayetlerin yazılı veya sözsel anlatımını ezberlemenin ötesinde işaret ettiği hakikatleri müşahede etmek için, ayeti hayatın içinde bulmamız/ tespit etmemiz/ gözlemlememiz gerekmektedir.
Kâinat ve İnsan üzerine gözlemlenebilir olan esas ayetlere şöyle bir örnek verebiliriz:
"Göklerde ve yerde nice Ayetler vardır ki, üzerlerinden geçtikleri halde umursamazlar” -YUSUF/105-
"Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin, sadece Allah’a secde edin." -FUSSİLET/37-
Bu iki ayeti birlikte değerlendirirsek, Tanrı’nın bütün kâinatta gözlemlenebilir ayetleri/ alametleri/ işaretleri/ belirtileri olduğunu söylemek mümkündür.
Bu ayetlerle, Jeoloji/ Astronomi gibi yer ve gök bilimleri işaret edilmektedir.
Ayetler, kâinatı oluşturan birer olgu gibi açıklanmıştır, bunları gözlemlemenin/ çözmenin dışında, abartılı şekilde yüceltmenin de sakıncalı olduğu belirtilmiştir.
Semavi kitaplarda, hayatın farklı birçok yönüne dikkat çekilerek, insanların bu yönleri/ olguları/ ayetleri sorgulayıp araştırmaları önerilmiştir.
"Ölü toprak onlar için bir ayettir, biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkarttık. Böylece ondan yerler." -YASİN/33-
"Su sayesinde ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve çeşit çeşit meyveler yetiştirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek (ilim yapacak) bir toplum için ayetler vardır." -NAHL/11-
Tabiat unsurlarının canlılık kazanmasına (dirilmesine) ve türlerin çeşitliliğine dikkat çekilen bu ayetlerde, Biyoloji ve Botanik gibi canlıları inceleyen bilim dallarına da vurgu yapılmaktadır; dolayısıyla tabiatın bütün oluşum/ değişim/ gelişim aşamaları, incelenmesi gereken birer ayettir.
İnsanoğlunun yaşadığı çevre ve içinde var olduğu bütün Kâinat, ayetlerle/ işaretlerle/ belirtilerle kuşatılmıştır.
Kitaplar ve Resuller işte bu ayetleri anlatmak için gönderilmiştir.
Peygamberlere/ Elçilere gelen vahiylerin yazıya geçirilerek iki kapak arasına alınmış haline “Mushaf” denir.
Elimizde bulunan "Kur’an-ı Kerim" şeklinde isimlendirdiğimiz kitap, Kur’an’ın kendisi değil, Kur’an’ın anlatıldığı kitaptır/ mushaftır.
Buna şöyle bir misal verebiliriz; elimizde Hindistan’ı anlatan bir kitap olsun, bu kitap bize Hindistan’ın önemli şehirlerinden/ nehirlerinden/ dağlarından bahsederek yüzeysel bir tanıtım yapacaktır, fakat kitaba bu ülkeyle ilgili her detayın sığdırılması mümkün olmayacaktır; dolayısıyla bu kitabı istediğimiz kadar okuyalım o ülkeye gitmiş sayılmayacağız.
Bu ülkeyi daha iyi tanımak için ise, oraya giderek edineceğimiz gözlemler/ izlenimler/ deneyimler daha faydalı olacaktır.
Tevrat/ Zebur/ İncil/ Kur’an kavramları da Kâinata/ Hayata/ İnsana dair önemli örneklerin/ misallerin anlatıldığı birer kitaptır. Bu kitaplar iyiden kötüye/ insandan hayvana/ güneşten aya/ savaştan barışa, hayata dair bütün olgulardan ve hissiyatlardan örnekler vermektedirler.
Bu kitapları idrak etmek için ise, kitaplarda anlatılanları yaşamak/ gözlemlemek/ deneyimlemek ve sonrasında doğru sonuçlara/ kararlara/ hükümlere varmak gerekmektedir.
Kur’an mushafı, bir bilim veya tarih kitabı da değildir; fakat araştırmayı/ sorgulamayı/ gözlemlemeyi/ bilimselliği öğütleyen/ öneren bir Kitaptır. Dolayısıyla Kâinatı oluşturan bütün unsurlar/ veriler birer ayettir. Bu unsurların bir araya gelmesiyle oluşan bu Kâinat ise, okunması/ araştırılması/ çözülmesi gereken bir Kitaptır.
Kâinat kitabı, dini inancı ne olursa olsun bütün insanlığa hitap eden, bilimsel ilerlemelerle/ gelişmelerle çözümlenen, evrensel manalarla/ tabirlerle açıklanan bir bütünlüğü ifade eder.
Semavi kitapların indiriliş amacı da bu evrensel kitabı açıklamaktır.
İnsanoğlunun kendini ve Kâinatı tanıma sürecinde "İnsan ve Kâinat" kavramları "algılayan ve algılanan" olarak kabul edilir. Bu kavramların oluşturduğu bütünlük içinde devam eden Tekâmül (Gelişim/ değişim/ ilerleme) ise Tanrı’nın "Evrensel Sistemi" olarak tanımlanabilir.
İzah etmek istediğimiz Kitap/Kâinat kavramıyla ilgili olarak Kur’an’ın bazı ayetlerinde, Kur’an mushafı ile birlikte genel/evrensel bir kitabın olduğuna işaret edilmektedir.
*
1-) "Elif, Lam, Ra. Bunlar, Kitab'ın ve apaçık olan Kur’an'ın ayetleridir.” -HİCR/1-
Ayette işaret edilen harfler, “Kitabın" ve “Kur’an'ın ayetleri" olarak açıklanmıştır ve dikkat edilirse Kur’an’dan önce bir Kitap kavramı geçmektedir; sonrasında ise "ve" bağlacı ile Kur’an’dan bahsedilmiştir.
Burada işaret edilen Kitap, Mushaf olan Kur’an’ın da kaynağı olan Evrensel bütünlüktür.
2-) "Bu Kur'an, Allah'tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve Kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır." -YUNUS/37-
Yukarıdaki ayette de, Kur’an’ın en önemli fonksiyonlarından birinin, kendisi dışındaki "Evrensel bir Kitabı" açıklamak olduğu vurgulanmıştır.
3-) "Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Sana Kitabı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim.” -MAİDE/110-
Hz. İsa’ya İncil ve Tevrat ile birlikte "Sana Kitabı ve Hikmeti öğrettik" denilerek, Semavi Kitaplar dışındaki genel bir Kitabın varlığından bahsedilmiştir.
*
"Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza. Fakat ayetler ve uyarılar, iman etmemiş bir topluma hiçbir fayda sağlamaz” -YUNUS/101-
Yukarıdaki ayette gökler ve yer kastedilerek, bütün doğal çevremizin ve canlıların incelenmesi açıkça beyan edilmiştir; fakat iman etmemiş bir topluluğa ne kadar ayet açıklansa da bir fayda etmeyeceği de vurgulanıyor.
İlim ve hakikat yolunda iman etmeyenlerin, yani Bilime/ Değişime/ Gelişime inanmayanların, Tanrı’nın ayetlerini/ Delillerini/ Belirtilerini/ Göstergelerini, kısacası Kâinatı ve İnsanı çözmesi mümkün değildir.
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com
-Aradaki fotoğraf NASA galerisinden Güneşteki patlamalardan ayrıntı-