Biz ki Menderes’e fit olmuş bir neslin ahfadıyız...
Biz ki Menderes’e fit olmuş bir neslin ahfadıyız...
- 04-03-2021 08:08
- 575
- 04-03-2021 08:08
- 575
28 Şubat sürecinde yaşadığımız hadiseleri hem acı hem gülünç buluyorum.
O yıllarda, Kemalist asker ve bürokratlar bütün hınçlarıyla bu aziz milleti ezmek için harekete geçmişlerdi.
Bunda kısmen muvaffak oldular.
Hiçbir günahı olmayan Refah ve Fazilet partilerimizi kapattılar.
Başörtülü öğrenci ve memurlara olmadık zulümleri yaptılar.
Bazen…
Eziyet etmek için kantarın topuzunu kaçıran Kemalistler, öyle şeyler yaptılar ki, zulmederken gülünç duruma düştüler.
Ama…
Neticede acısı bize kaldı.
“İkna odaları”
Ve...
“Başörtü üstü peruk” meselesi bilindiği için onlara girmiyorum.
MEDİNE BİCAN…
Asıl içimi acıtan olay “Medine Bican olayı”dır.
Bu hanım teyze hastalanmış, yakınları onu acile kaldırmışlardı.
Ama ne var ki hasta, acile bir türlü kabul edilmiyor.
Neden?
Çünkü hastanın “başı açık fotoğrafı” yok.
28 Şubat’ın zulmüne bakın!
Ülkenin ekseriyetini oluşturan başörtülülerin, “başı açık fotoğrafı yoksa” hastanelere kabul edilmiyor.
Hasta yakınları, sedyede yatan “Medine hanım”ı fotoğrafçıya götürüp, “başı açık resim” nasıl çeksinler ki?
Bu telaş içindeyken, birileri onlara akıl verip varsa yanlarında başörtülü bir fotoğrafı, onu başı açık hale çeviren bir fotoğrafçının olduğunu söylerler.
Netice olarak koşturup, hastanenin istediği fotoğrafı getirirler
Ama…
Bu sırada Medine Hanım, rahmeti rahmana kavuşmuştur.
İRTİCA İLE MÜCADELE…
Bu ve benzeri hadiseler ayyuka çıkınca Başbakan Mesut Yılmaz, işin iyice çığırından çıktığını, Çevik Bir ve diğer askeri komutanların sevk ve idare ettiği 28 Şubat sürecinin vahim olaylara sebebiyet vereceğini görünce, şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalır:
“İrtica ile mücadele hükumetin işidir. Bu konuda kimseye görev vermiş değilim” der.
SEN MİSİN BUNU DİYEN!
Mesut Yılmaz’ın bu beyanatına Çevik Bir cephesinden öyle bir cevap geldi ki…
Ülkemizin düştüğü durumu göstermesi açısından tam bir yüz karasıdır o cevap…
Büyük ihtimalle E. Çölaşan veya F. Altaylı’nın kaleme aldığını düşündüğüm o bildiride;
“Ülke yönetiminin fiilen askerlerin elinde olduğunu.. Başbakan ve hükumetin bir görüntüden ibaret olduğunu…
Binaenaleyh,
Bu gibi konularda hadlerini bilmesi gerektiğini…” ima eden bir açıklama geldi.
Sadece ima olsa iyi!..
Ağır ifadeler içeren o açıklamada ülkenin başbakanı resmen fırçalanıyordu.
DEDELERİMİZ NELER GÖRDÜ?
28 Şubat böyle…
Peki, dedelerimiz yaşarken neler gördü ona bakalım:
Onlar…
İdam sehpalarını gördü…
Medreselerin kapatıldığını, milli yazımızın Latin harflerine çevrildiğini, Ezan’ın yasaklandığını, Camide bile aslına uygun kamet getirenlerin sürüldüğü, görevden alındığı, imam olmadığı için cenazelerini gömemeyen, bunun için komşu köyden imam gelmesini bekleyen, yoksul, sahipsiz, çaresiz köylüleri gördü dedelerimiz.
YA BABALARIMIZ?
Onlar da…
Fakirliği, jandarma dipçiğini, yokluğun, çaresizliğin ve çilenin her türlüsünü gördü ve yaşadılar.
Yokluk, bellerini öyle bükmüştü ki…
Artık manevi kayıpları düşünecek halleri kalmamıştı.
Babalarımız, bir lokma ekmek parasını kazanmak için okula gidemediler.
Çocuk yaşta hayata atılmak zorunda kaldıkları için “cahil” kaldılar.
Böyle bir zamanda manevi eksikliği kim düşünebilirdi ki?
Kur’an Kursları kapalı…
İmam-Hatipler kapalı, gönüllü olarak çocuklara dini tedrisat vermek isteyenlerin takip edildiği, hapse atıldığı, işkence gördüğü bir zamanda ne yapabilirlerdi ki?
Üstelik…
Dini tedrisat yapan kurumların kapatılmasının üstünden bir nesil geçtiği için “Neden kapalı” olduğunu soracak insan sayısı azalmış, bilenlerin de soruşturup başına bela almak istemediği bir dönemdir o dönem...
MENDERES…
Böyle bir zamanda Menderes başbakan oluyor…
Ve…
İlk icraatlarından biri olarak Ezan’ı aslına çeviriyor.
Bütün umutların tükendiği bir anda Ezanın aslına çevrilmesi, Kur’an Kurslarının açılması, İmam Hatip okullarının tedrisata başlaması, radyodan mevlit, Kur’an okunması karşısında siz olsanız ne yapardınız?
Menderes’e fit olmaz mıydınız?
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN… BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ…
O zamanki alimler, meşayihi kiramlar, yazar ve çizerlerimiz Menderes’in bu hizmetleri karşısında ona medyunu şükran olmuş, 1960-1950 arasındaki tüm seçimlerde ona destek vermişlerdir.
Hatta…
Menderes idam edildikten sonra bile, onun hatırasına hürmeten “Menderes’in devamı” olduğuna inandıkları partilere, mezkûr zevatın muhibanları (sevenleri) destek vermeye devam etmişlerdir.
Kimse çıkıp da,
“Menderes, İstanbul’u imar maksadıyla genişlettiği yollarda, elliye yakın camiyi yıkmış ve bunları yeniden yapmamıştır. Bundan sonra Menderes’e oy-moy yok!” dememiştir.
Çünkü…
Tekrar bir CHP felaketini görmek onlara ölümden beter geliyordu.
MENDERES - ERDOĞAN…
Menderes, “Tek parti” zulmünü biraz gevşeterek, Müslümanlara nefes aldırdığı için o yılların din alimleri olsun, mütedeyyin halkımız olsun destek vermiş Menderes’e zarar gelmesin diye üstüne titremişti.
Hatta bundan dolayı Menderes’in birçok hata ve kusurunu görmezden gelmişlerdir.
Mesela;
“5816” ve “163” onun zamanında çıkmış, binlerce vatandaş bu kanunların keyfi uygulamalarından dolayı büyük zararlar görmüştür.
Başta yazar ve çizerlerimiz olmak üzere tarikat ehli insanlar mahkemelerde sürünmüşlerdir.
Örnek olarak;
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, 5816’dan mahkûm olarak vefat etmiştir.
Bütün bunlara rağmen…
Bugün biz de onu rahmetle anıyoruz.
Peki, Menderes ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı mukayese ettiğimizde Erdoğan, bize kazandırdıkları bakımından Menderes’le mukayese edilebilir mi?
Elbette ki, edilemez.
Menderes’in yaptıkları, evet o günkü şartlarda çok mühim
Ama…
Tayyip Bey’in yaptıkları yanında devede kulak…
Mesela Menderes’in, cenaze namazı bile kıldığını gösteren bir fotoğrafını görmüş değilim.
Bunun haricinde o günkü mütedeyyin insanların kabul edemeyeceği birçok kusur ve eksikleri vardı.
Hâlbuki Cumhurbaşkanımız…
Bırakın cenaze namazı kılmayı, tabuta omuz veriyor, kabir başında veya taziyelerde Kur’an okuyor, hanım memurlar ve öğrenciler başörtülü olarak vazifelerini yapıyor okullarına gidebiliyorlar.
Tayyip Bey’in bize kazandırdığı hak ve hürriyetleri saymaya kalksam sayfalar yetmez.
YA ÜLKEYE KAZANDIRDIKLARI…
Ülkeye kazandırdıkları da aynı şekilde…
Saymakla bitmez.
Mesela;
Erdoğan iktidara gelene kadar, Savunma sanayimizin yüzde 80’i dışa bağımlıydı.
18 senede bu oranı yüzde 20’ye düşürdüğü gibi, hin-i hacette (gerektiğinde) dışarıya hiç ihtiyaç duymayabiliriz de…
Sadece Ermenistan-Azerbaycan savaşında savunma sanayimizin hangi seviyeye geldiğini tüm dünya gördü.
Bir savaşta olabilecek en az zayiat (kayıp) ve 40 gün gibi kısa bir sürede Karabağ kurtarıldı.
HAL BÖYLEYKEN…
Din alimlerimiz, azıcık bir hizmetinden dolayı Menderes’i eleştirmez tam aksine desteklerken bizim birçok arkadaşımız Tayyip Bey’in yaptıklarına dudak büker, o da yetmez, ağır bir şekilde tenkit etmeye kalkarlar.
“Acaba?” diyorum;
Bu arkadaşlarımız,
Bediüzzaman Hazretleri ve Süleyman Efendi gibi birçok âlim, müderris, yazar-çizer ve meşayihi kiramın Menderes’e destek verirken bilmedikleri şeyleri mi biliyorlar da Tayyip Bey’den o desteklerini esirgiyorlar.
Tayyip Bey’in bizi 28 Şubat belasından kurtarırken çektiği zahmet,
Menderes’in bu ülkeyi tek parti rejiminden (kısmen) kurtarırken ki çektiği zahmetten daha mı azdır?
Takdiri insaf ehline bırakıyorum.
.
Emin Batur, dikGAZETE.com
28 Şubat sürecinde yaşadığımız hadiseleri hem acı hem gülünç buluyorum.
O yıllarda, Kemalist asker ve bürokratlar bütün hınçlarıyla bu aziz milleti ezmek için harekete geçmişlerdi.
Bunda kısmen muvaffak oldular.
Hiçbir günahı olmayan Refah ve Fazilet partilerimizi kapattılar.
Başörtülü öğrenci ve memurlara olmadık zulümleri yaptılar.
Bazen…
Eziyet etmek için kantarın topuzunu kaçıran Kemalistler, öyle şeyler yaptılar ki, zulmederken gülünç duruma düştüler.
Ama…
Neticede acısı bize kaldı.
“İkna odaları”
Ve...
“Başörtü üstü peruk” meselesi bilindiği için onlara girmiyorum.
MEDİNE BİCAN…
Asıl içimi acıtan olay “Medine Bican olayı”dır.
Bu hanım teyze hastalanmış, yakınları onu acile kaldırmışlardı.
Ama ne var ki hasta, acile bir türlü kabul edilmiyor.
Neden?
Çünkü hastanın “başı açık fotoğrafı” yok.
28 Şubat’ın zulmüne bakın!
Ülkenin ekseriyetini oluşturan başörtülülerin, “başı açık fotoğrafı yoksa” hastanelere kabul edilmiyor.
Hasta yakınları, sedyede yatan “Medine hanım”ı fotoğrafçıya götürüp, “başı açık resim” nasıl çeksinler ki?
Bu telaş içindeyken, birileri onlara akıl verip varsa yanlarında başörtülü bir fotoğrafı, onu başı açık hale çeviren bir fotoğrafçının olduğunu söylerler.
Netice olarak koşturup, hastanenin istediği fotoğrafı getirirler
Ama…
Bu sırada Medine Hanım, rahmeti rahmana kavuşmuştur.
İRTİCA İLE MÜCADELE…
Bu ve benzeri hadiseler ayyuka çıkınca Başbakan Mesut Yılmaz, işin iyice çığırından çıktığını, Çevik Bir ve diğer askeri komutanların sevk ve idare ettiği 28 Şubat sürecinin vahim olaylara sebebiyet vereceğini görünce, şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalır:
“İrtica ile mücadele hükumetin işidir. Bu konuda kimseye görev vermiş değilim” der.
SEN MİSİN BUNU DİYEN!
Mesut Yılmaz’ın bu beyanatına Çevik Bir cephesinden öyle bir cevap geldi ki…
Ülkemizin düştüğü durumu göstermesi açısından tam bir yüz karasıdır o cevap…
Büyük ihtimalle E. Çölaşan veya F. Altaylı’nın kaleme aldığını düşündüğüm o bildiride;
“Ülke yönetiminin fiilen askerlerin elinde olduğunu.. Başbakan ve hükumetin bir görüntüden ibaret olduğunu…
Binaenaleyh,
Bu gibi konularda hadlerini bilmesi gerektiğini…” ima eden bir açıklama geldi.
Sadece ima olsa iyi!..
Ağır ifadeler içeren o açıklamada ülkenin başbakanı resmen fırçalanıyordu.
DEDELERİMİZ NELER GÖRDÜ?
28 Şubat böyle…
Peki, dedelerimiz yaşarken neler gördü ona bakalım:
Onlar…
İdam sehpalarını gördü…
Medreselerin kapatıldığını, milli yazımızın Latin harflerine çevrildiğini, Ezan’ın yasaklandığını, Camide bile aslına uygun kamet getirenlerin sürüldüğü, görevden alındığı, imam olmadığı için cenazelerini gömemeyen, bunun için komşu köyden imam gelmesini bekleyen, yoksul, sahipsiz, çaresiz köylüleri gördü dedelerimiz.
YA BABALARIMIZ?
Onlar da…
Fakirliği, jandarma dipçiğini, yokluğun, çaresizliğin ve çilenin her türlüsünü gördü ve yaşadılar.
Yokluk, bellerini öyle bükmüştü ki…
Artık manevi kayıpları düşünecek halleri kalmamıştı.
Babalarımız, bir lokma ekmek parasını kazanmak için okula gidemediler.
Çocuk yaşta hayata atılmak zorunda kaldıkları için “cahil” kaldılar.
Böyle bir zamanda manevi eksikliği kim düşünebilirdi ki?
Kur’an Kursları kapalı…
İmam-Hatipler kapalı, gönüllü olarak çocuklara dini tedrisat vermek isteyenlerin takip edildiği, hapse atıldığı, işkence gördüğü bir zamanda ne yapabilirlerdi ki?
Üstelik…
Dini tedrisat yapan kurumların kapatılmasının üstünden bir nesil geçtiği için “Neden kapalı” olduğunu soracak insan sayısı azalmış, bilenlerin de soruşturup başına bela almak istemediği bir dönemdir o dönem...
MENDERES…
Böyle bir zamanda Menderes başbakan oluyor…
Ve…
İlk icraatlarından biri olarak Ezan’ı aslına çeviriyor.
Bütün umutların tükendiği bir anda Ezanın aslına çevrilmesi, Kur’an Kurslarının açılması, İmam Hatip okullarının tedrisata başlaması, radyodan mevlit, Kur’an okunması karşısında siz olsanız ne yapardınız?
Menderes’e fit olmaz mıydınız?
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN… BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ…
O zamanki alimler, meşayihi kiramlar, yazar ve çizerlerimiz Menderes’in bu hizmetleri karşısında ona medyunu şükran olmuş, 1960-1950 arasındaki tüm seçimlerde ona destek vermişlerdir.
Hatta…
Menderes idam edildikten sonra bile, onun hatırasına hürmeten “Menderes’in devamı” olduğuna inandıkları partilere, mezkûr zevatın muhibanları (sevenleri) destek vermeye devam etmişlerdir.
Kimse çıkıp da,
“Menderes, İstanbul’u imar maksadıyla genişlettiği yollarda, elliye yakın camiyi yıkmış ve bunları yeniden yapmamıştır. Bundan sonra Menderes’e oy-moy yok!” dememiştir.
Çünkü…
Tekrar bir CHP felaketini görmek onlara ölümden beter geliyordu.
MENDERES - ERDOĞAN…
Menderes, “Tek parti” zulmünü biraz gevşeterek, Müslümanlara nefes aldırdığı için o yılların din alimleri olsun, mütedeyyin halkımız olsun destek vermiş Menderes’e zarar gelmesin diye üstüne titremişti.
Hatta bundan dolayı Menderes’in birçok hata ve kusurunu görmezden gelmişlerdir.
Mesela;
“5816” ve “163” onun zamanında çıkmış, binlerce vatandaş bu kanunların keyfi uygulamalarından dolayı büyük zararlar görmüştür.
Başta yazar ve çizerlerimiz olmak üzere tarikat ehli insanlar mahkemelerde sürünmüşlerdir.
Örnek olarak;
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, 5816’dan mahkûm olarak vefat etmiştir.
Bütün bunlara rağmen…
Bugün biz de onu rahmetle anıyoruz.
Peki, Menderes ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı mukayese ettiğimizde Erdoğan, bize kazandırdıkları bakımından Menderes’le mukayese edilebilir mi?
Elbette ki, edilemez.
Menderes’in yaptıkları, evet o günkü şartlarda çok mühim
Ama…
Tayyip Bey’in yaptıkları yanında devede kulak…
Mesela Menderes’in, cenaze namazı bile kıldığını gösteren bir fotoğrafını görmüş değilim.
Bunun haricinde o günkü mütedeyyin insanların kabul edemeyeceği birçok kusur ve eksikleri vardı.
Hâlbuki Cumhurbaşkanımız…
Bırakın cenaze namazı kılmayı, tabuta omuz veriyor, kabir başında veya taziyelerde Kur’an okuyor, hanım memurlar ve öğrenciler başörtülü olarak vazifelerini yapıyor okullarına gidebiliyorlar.
Tayyip Bey’in bize kazandırdığı hak ve hürriyetleri saymaya kalksam sayfalar yetmez.
YA ÜLKEYE KAZANDIRDIKLARI…
Ülkeye kazandırdıkları da aynı şekilde…
Saymakla bitmez.
Mesela;
Erdoğan iktidara gelene kadar, Savunma sanayimizin yüzde 80’i dışa bağımlıydı.
18 senede bu oranı yüzde 20’ye düşürdüğü gibi, hin-i hacette (gerektiğinde) dışarıya hiç ihtiyaç duymayabiliriz de…
Sadece Ermenistan-Azerbaycan savaşında savunma sanayimizin hangi seviyeye geldiğini tüm dünya gördü.
Bir savaşta olabilecek en az zayiat (kayıp) ve 40 gün gibi kısa bir sürede Karabağ kurtarıldı.
HAL BÖYLEYKEN…
Din alimlerimiz, azıcık bir hizmetinden dolayı Menderes’i eleştirmez tam aksine desteklerken bizim birçok arkadaşımız Tayyip Bey’in yaptıklarına dudak büker, o da yetmez, ağır bir şekilde tenkit etmeye kalkarlar.
“Acaba?” diyorum;
Bu arkadaşlarımız,
Bediüzzaman Hazretleri ve Süleyman Efendi gibi birçok âlim, müderris, yazar-çizer ve meşayihi kiramın Menderes’e destek verirken bilmedikleri şeyleri mi biliyorlar da Tayyip Bey’den o desteklerini esirgiyorlar.
Tayyip Bey’in bizi 28 Şubat belasından kurtarırken çektiği zahmet,
Menderes’in bu ülkeyi tek parti rejiminden (kısmen) kurtarırken ki çektiği zahmetten daha mı azdır?
Takdiri insaf ehline bırakıyorum.
.
Emin Batur, dikGAZETE.com