Bugünün Lawrence’ları

Bugünün Lawrence’ları

Osmanlı İmparatorluğu, sadece Arabistan topraklarında değil, yedi cephede emperyalizme karşı savaşıyor. 

Bir ölüm kalım savaşıdır bu. 

Bir isim dalga dalga yayılıyor İslam ve Arap coğrafyasında; Mustafa Kemal

Bir Osmanlı-Türk subayının emperyalizmin önünde engel oluşturması kabul edilemez. 

Özellikle İslam coğrafyasını, hürriyet kavramı ile tanıştırma olasılığı, emperyalizmin yıkılması anlamına gelecektir.

Bu noktada, Fransız istihbaratını da yanına alan İngiliz istihbaratı devreye girer. 

Arap coğrafyasında Mustafa Kemal’in “kafir olduğu” propagandası başlatılır. 

O coğrafyayı ve Arapların yapısını çok iyi bilen “Arabistanlı Lawrence” lakaplı İngiliz casusu, çok başarılı hizmetler verir. Propaganda öylesine başarılı olur ki, Mustafa Kemal’in “kafirliğine” inanır Arap coğrafyası. 

Sadece propagandanın gücü değildir Mustafa Kemal’e yapılan ahlaksızca saldırının temelleri.

Mekke Şerifi Hüseyin örneği”nde görüldüğü gibi, o coğrafyada etkili olan gönüllü İngiliz uşaklığı karakteri de etkilidir.

Mustafa Kemal’in dine karşı olduğu propagandası, o gün İngiliz-Fransız, bugün İngiliz-ABD ittifakları tarafından devam ettirildi. 

Arap coğrafyasında filizlenen bu propaganda, Vahabi sevdalıları sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de yansıdı.

Uluslararası paylaşım savaşları, çok ilginç ilişkileri de bünyesinde barındırır. 

Uzun soluklu bir yarıştır. 

Arada molalar olsa da bu yarış bitmez. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecinin bitmediği gibi.

İstiklal Savaşı sayesinde emperyalizm Osmanlı’yı parçalama sürecine ara verdi. 

Kendini toparladıktan sonra kaldığı yerden devam etti.

“Mustafa Kemal kafirdir” propaganda tohumları savaşın ikinci aşamasına da matuftu. 

Arap coğrafyasını inandırmışlar, Şerif Hüseyin gibi gönüllü İngiliz uşakları sayesinde Ortadoğu’yu istedikleri gibi bölmüş ve yönetmeye hazır hale getirmişlerdi. 

Ama Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti ayaktaydı. Arap coğrafyasındaki o tohumların bu topraklara da ekilmesi gerekiyordu. Aslında o kadar da zor değildi. 

Yüzyıllardır Türk coğrafyası, Arap coğrafyasına efendilik yapmamış mıydı? 

Bir etkileşim oluşmamış mıydı? 

Türk halkı Müslüman’dı, ama İslam’ın ne olduğunu bilmekten uzaktı. 

Kur’an’ı Kerim Arapça, Anadolu insanının konuştuğu dil Türkçe’ydi. 

Anadolu insanı, Arapça Kur’an’ı Kerim’i huşu içinde okuyor, ama anlamıyordu. 

Yani Anadolu insanının bu durumundan faydalanmak gerekiyordu. Tek yapılması gereken, Mustafa Kemal’in etkisini yok etmekti.

Bu gerçeği gören sadece emperyalist çakallar değildi. 

Milletinin durumunu Mustafa Kemal de biliyor, son din olan İslamiyet’in mutlaka anlaşılması gerektiğine inanıyordu. 

“Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden de tapıyor. Benim maksadım arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu anlamasıdır” diyordu Mustafa Kemal.

Ve Elmalılı Hamdi Yazır göreve davet edildi. 

Mustafa Kemal, cebinden 10 lira verdi Yazır’a. 

O dönemde 10 bin liranın büyüklüğünü tahmin edersiniz. 

Elmalılı Hamdi Yazır’dan Kuran’ı Kerim’in tefsirini istedi. 

Yani Allah’ın, kelamında kullarına ne demek istediğini anlatmalıydı büyük müfessir. 

Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 15 milyon. 

Bastırılan Kur’an’ı Kerim tefsirinin sayısı ise 10 bin takım. 

15 milyon nüfuslu bir ülkede 10 takım basmak büyük iş. 

Peki kimlere dağıtılıyor bu takımlar. 

Tüm devlet erkanına, kaymakamlıklara, muhtarlıklara. 

Yani milletle birebir temasta olan devlet görevlilerine.

Bunları niye yazma gereği duyduk!..

Bugünkü Arabistanlı Lawrence’ler, Şerif Hüseyin’ler sayesinde Osmanlı’yı parçalama süreci devam ediyor. 

O gün Şerif Hüseyin’lerin arkasında kimler varsa, bugünkü Şerif Hüseyinler’in arkasında da aynı güçler var. 

O gün Mustafa Kemal’e “kafir” etiketi yapıştıranlar, bugün de aynı etiket ellerinde dolaşıyorlar ortalıkta. 

Biliyorlar ki Mustafa Kemal’in İslam’ı anlayarak yaşama isteği gerçekleşirse, Osmanlı’yı parçalama planları gerçekleşmeyecek.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler; aslında inandıklarını iddia ettikleri Allah’a, onun Resul’üne hakaret ettiklerinin farkında değiller.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler ile bu ülkeyi Vahabileştirmek isteyenler; İngiliz-ABD’nin altınlarının (dolarlarının), vaatlerinin peşinde olanlar aynı kişilerdir.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler; Çanakkale’de toprağa düşenleri “Bedr’in aslanları” diyerek yüceltirken, o aslanlara komuta edene “kafir” diyebilecek kadar Allah’tan uzaklaşanlardır.

Evet, Osmanlı’yı parçalama süreci devam ediyor. 

O gün Arap çöllerinde at koşturan Lawrence’lar, bugün Anadolu topraklarındalar. 

O gün İngiliz altınları karşılığı Osmanlı’yı arkadan vuran Vahabi zihniyeti, bugün Anadolu topraklarında ABD doları karşılığı Türklüğü arkadan vuruyor. 

O gün Arap çöllerinde Osmanlı askerlerinin karnını deştiren zihniyet, bugün Anadolu dağlarında Mehmetçiği şehit ettiriyor. 

Ve o gün Mustafa Kemal’e “kafir” diyenler, bugün Mustafa Kemal’in kurduğu devleti yok etmek isteyenlerle kol kola giriyor.

O gün Arap çöllerinde Osmanlı’nın karşısına çıkanlar, bugün AB, Büyük Ortadoğu Projesi, dinler arası diyalog kimlikleri ile karşımıza çıkıyor. 

O gün para ve silahla yapmak istediklerini bugün para ve “demokrasi, özgürlük, insan hakları” gibi kavramlarla yapmaya çalışıyor.

Olan kınalı kuzulara oluyor. 

İngiltere, ABD, İsrail konsorsiyumunun koruyup kolladığı PKK terörü ile mücadele ederken toprağa düşüyor yüzlerce kınalı kuzu.

Tıpkı Çanakkale’de, Sakarya’da toprağa düşen yaşıtları gibi. Aradaki fark, o yaşıtları Mustafa Kemal’in emri ile “bu topraklar emperyalizme yem olmasın” diye toprağa düşmüşlerdi. 

Bugünkü kınalı kuzular toprağa düşerken, İslam adına mücadele ettiğini zanneden toplumun bir kesimi, aslında Lawrence’ların ve onların efendilerinin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkına varamıyorlar.

Acaba o kesimler İstiklal Savaşı’nın ruhunu tanımış olsalardı, Bedr’in aslanlarının kime karşı, neden mücadele ettiğini öğrenmiş olsalardı bugün Mustafa Kemal’e “kafir” diyebilirler miydi

Osmanlı’yı arkadan hançerleyenlerle kolkola girebilirler miydi?

.

Celal Çetin, dikGAZETE.com

Osmanlı İmparatorluğu, sadece Arabistan topraklarında değil, yedi cephede emperyalizme karşı savaşıyor. 

Bir ölüm kalım savaşıdır bu. 

Bir isim dalga dalga yayılıyor İslam ve Arap coğrafyasında; Mustafa Kemal

Bir Osmanlı-Türk subayının emperyalizmin önünde engel oluşturması kabul edilemez. 

Özellikle İslam coğrafyasını, hürriyet kavramı ile tanıştırma olasılığı, emperyalizmin yıkılması anlamına gelecektir.

Bu noktada, Fransız istihbaratını da yanına alan İngiliz istihbaratı devreye girer. 

Arap coğrafyasında Mustafa Kemal’in “kafir olduğu” propagandası başlatılır. 

O coğrafyayı ve Arapların yapısını çok iyi bilen “Arabistanlı Lawrence” lakaplı İngiliz casusu, çok başarılı hizmetler verir. Propaganda öylesine başarılı olur ki, Mustafa Kemal’in “kafirliğine” inanır Arap coğrafyası. 

Sadece propagandanın gücü değildir Mustafa Kemal’e yapılan ahlaksızca saldırının temelleri.

Mekke Şerifi Hüseyin örneği”nde görüldüğü gibi, o coğrafyada etkili olan gönüllü İngiliz uşaklığı karakteri de etkilidir.

Mustafa Kemal’in dine karşı olduğu propagandası, o gün İngiliz-Fransız, bugün İngiliz-ABD ittifakları tarafından devam ettirildi. 

Arap coğrafyasında filizlenen bu propaganda, Vahabi sevdalıları sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de yansıdı.

Uluslararası paylaşım savaşları, çok ilginç ilişkileri de bünyesinde barındırır. 

Uzun soluklu bir yarıştır. 

Arada molalar olsa da bu yarış bitmez. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecinin bitmediği gibi.

İstiklal Savaşı sayesinde emperyalizm Osmanlı’yı parçalama sürecine ara verdi. 

Kendini toparladıktan sonra kaldığı yerden devam etti.

“Mustafa Kemal kafirdir” propaganda tohumları savaşın ikinci aşamasına da matuftu. 

Arap coğrafyasını inandırmışlar, Şerif Hüseyin gibi gönüllü İngiliz uşakları sayesinde Ortadoğu’yu istedikleri gibi bölmüş ve yönetmeye hazır hale getirmişlerdi. 

Ama Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti ayaktaydı. Arap coğrafyasındaki o tohumların bu topraklara da ekilmesi gerekiyordu. Aslında o kadar da zor değildi. 

Yüzyıllardır Türk coğrafyası, Arap coğrafyasına efendilik yapmamış mıydı? 

Bir etkileşim oluşmamış mıydı? 

Türk halkı Müslüman’dı, ama İslam’ın ne olduğunu bilmekten uzaktı. 

Kur’an’ı Kerim Arapça, Anadolu insanının konuştuğu dil Türkçe’ydi. 

Anadolu insanı, Arapça Kur’an’ı Kerim’i huşu içinde okuyor, ama anlamıyordu. 

Yani Anadolu insanının bu durumundan faydalanmak gerekiyordu. Tek yapılması gereken, Mustafa Kemal’in etkisini yok etmekti.

Bu gerçeği gören sadece emperyalist çakallar değildi. 

Milletinin durumunu Mustafa Kemal de biliyor, son din olan İslamiyet’in mutlaka anlaşılması gerektiğine inanıyordu. 

“Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden de tapıyor. Benim maksadım arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu anlamasıdır” diyordu Mustafa Kemal.

Ve Elmalılı Hamdi Yazır göreve davet edildi. 

Mustafa Kemal, cebinden 10 lira verdi Yazır’a. 

O dönemde 10 bin liranın büyüklüğünü tahmin edersiniz. 

Elmalılı Hamdi Yazır’dan Kuran’ı Kerim’in tefsirini istedi. 

Yani Allah’ın, kelamında kullarına ne demek istediğini anlatmalıydı büyük müfessir. 

Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 15 milyon. 

Bastırılan Kur’an’ı Kerim tefsirinin sayısı ise 10 bin takım. 

15 milyon nüfuslu bir ülkede 10 takım basmak büyük iş. 

Peki kimlere dağıtılıyor bu takımlar. 

Tüm devlet erkanına, kaymakamlıklara, muhtarlıklara. 

Yani milletle birebir temasta olan devlet görevlilerine.

Bunları niye yazma gereği duyduk!..

Bugünkü Arabistanlı Lawrence’ler, Şerif Hüseyin’ler sayesinde Osmanlı’yı parçalama süreci devam ediyor. 

O gün Şerif Hüseyin’lerin arkasında kimler varsa, bugünkü Şerif Hüseyinler’in arkasında da aynı güçler var. 

O gün Mustafa Kemal’e “kafir” etiketi yapıştıranlar, bugün de aynı etiket ellerinde dolaşıyorlar ortalıkta. 

Biliyorlar ki Mustafa Kemal’in İslam’ı anlayarak yaşama isteği gerçekleşirse, Osmanlı’yı parçalama planları gerçekleşmeyecek.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler; aslında inandıklarını iddia ettikleri Allah’a, onun Resul’üne hakaret ettiklerinin farkında değiller.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler ile bu ülkeyi Vahabileştirmek isteyenler; İngiliz-ABD’nin altınlarının (dolarlarının), vaatlerinin peşinde olanlar aynı kişilerdir.

Mustafa Kemal’e hakaret edenler; Çanakkale’de toprağa düşenleri “Bedr’in aslanları” diyerek yüceltirken, o aslanlara komuta edene “kafir” diyebilecek kadar Allah’tan uzaklaşanlardır.

Evet, Osmanlı’yı parçalama süreci devam ediyor. 

O gün Arap çöllerinde at koşturan Lawrence’lar, bugün Anadolu topraklarındalar. 

O gün İngiliz altınları karşılığı Osmanlı’yı arkadan vuran Vahabi zihniyeti, bugün Anadolu topraklarında ABD doları karşılığı Türklüğü arkadan vuruyor. 

O gün Arap çöllerinde Osmanlı askerlerinin karnını deştiren zihniyet, bugün Anadolu dağlarında Mehmetçiği şehit ettiriyor. 

Ve o gün Mustafa Kemal’e “kafir” diyenler, bugün Mustafa Kemal’in kurduğu devleti yok etmek isteyenlerle kol kola giriyor.

O gün Arap çöllerinde Osmanlı’nın karşısına çıkanlar, bugün AB, Büyük Ortadoğu Projesi, dinler arası diyalog kimlikleri ile karşımıza çıkıyor. 

O gün para ve silahla yapmak istediklerini bugün para ve “demokrasi, özgürlük, insan hakları” gibi kavramlarla yapmaya çalışıyor.

Olan kınalı kuzulara oluyor. 

İngiltere, ABD, İsrail konsorsiyumunun koruyup kolladığı PKK terörü ile mücadele ederken toprağa düşüyor yüzlerce kınalı kuzu.

Tıpkı Çanakkale’de, Sakarya’da toprağa düşen yaşıtları gibi. Aradaki fark, o yaşıtları Mustafa Kemal’in emri ile “bu topraklar emperyalizme yem olmasın” diye toprağa düşmüşlerdi. 

Bugünkü kınalı kuzular toprağa düşerken, İslam adına mücadele ettiğini zanneden toplumun bir kesimi, aslında Lawrence’ların ve onların efendilerinin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkına varamıyorlar.

Acaba o kesimler İstiklal Savaşı’nın ruhunu tanımış olsalardı, Bedr’in aslanlarının kime karşı, neden mücadele ettiğini öğrenmiş olsalardı bugün Mustafa Kemal’e “kafir” diyebilirler miydi

Osmanlı’yı arkadan hançerleyenlerle kolkola girebilirler miydi?

.

Celal Çetin, dikGAZETE.com