“Cevap” kelimesini kimler çöpe attı!?.

“Cevap” kelimesini kimler çöpe attı!?.

Türk cumhuriyetlerinde, İslam Devletlerinde ve bizde binlerce yıldır kullanılan “cevap” kelimesine tuzak kuruldu…

Bu, ortak ve kadim kelimemizi kaldırmak için her yerde TDK'nin "yanıt" kelimesi reklamı yapılıyor... 

Cevap” kelimesi çöpe atılarak, bir an önce ortadan kaldırılıp, unutturulmak isteniyor...

Bu kelime tasfiye politikalarını TDK başlatıp, devam ettiriyor…

Özellikle televizyonlardaki spikerler bu sıralar “cevap” kelimesini hiç kullanmıyor, hep ”yanıt” diyorlar... 

Hem bu işi yapanların çoğu da muhafazakâr kesimin insanları...

Ulus devletlerin dayatma ve antidemokratik sorunları hiç bitmiyor; geçen aylarda da Muhafazâr iktidar (!) tarafından Arapça tabelaları kaldırma uygulaması yapılmıştı... Ayrıca Korona döneminin başlamasıyla birlikte, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu da işgüzarlık edip, doktorların terimlerine müdahale etme saygısızlığında bulundu...

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu, boş durmaktan iyidir diye düşünmüş olacak ki Koronavirüs başlamasıyla, lisan meselesine müdahale etmek olmuş…

Üstelik “terim” denen kelimelere müdahale etme cesaretini ve yetkisini kendilerinde görmüşler!.. 

Başkan Vekili Prof. Dr. İskender Pala gibi kadim dilin savunucusunun bu tür bir yanlışa girmesi, doğrusu bizi de üzmüştür... 

Bu kurul, tıpta Entübe, pandemi vb. kelimeleri kullanmayın diyor…

Sağ olsunlar, doktorlarımız şimdilerde onların psikolojik dayatmalarına aldırmadı ve bildikleri gibi yine “pandemi” diyerek yollarına devam ettiler... 

TDK, KELİMELERDEN SONRA TERİMLERE DE MÜDAHALE YAPIYOR

Zaten kadim kelimelerimizin 50 binden fazlasını çöpe atan TDK,  daha da ileri giderek -dünya entegrasyonunu da bozarak- her mesleğin terimlerine de müdahale etmiştir…

Kendi kafasına göre de terimler üretme yoluna gitmiştir…

Mesela tıpta grip yerine, paçavra hastalığı, check up yerine,  tam bakı denmesi millet tarafından benimsenmemiştir. 

Solcuları, ulusalcıları, ateistleri geçtik, derdimizi muhafazakârlara bir türlü anlatamadık... Yine de lisan işinin ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar yazmaktan hiç usanmayacağız...

OSMANLI DEVLETİ, DİLE MÜDAHALE ETMEDİ

Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlet, kendi bünyesinde bulunan hiçbir bölgenin kültürüne ve toplulukların özeline müdahale etmemiştir… 

Toplumun ve ailenin mahremlerine asla dokunmamıştır…

Osmanlı Devleti’nde her topluluk kendi dilini konuşmuş ve kimsenin özel alanına baskı ve dayatmalar getirilmemiştir...

Osmanlı’nın 700 sene hüküm sürmesinin sebebini, yerinden yönetiminde, (eyalet sisteminde) ahlak, adalet ve demokratik yaklaşımlarında aramalıyız... 

Zaten Osmanlı Devleti, eyaletlerin dillerine müdahale yapmış olsaydı şu anda Osmanlı devletinin topraklarında kurulan 64 devletin Türkçeden başka dil konuşmamaları gerekirdi…

Bu bakımdan Osmanlı Devleti, bugünün ulus devletlerinden daha demokrattır...

50 SENE ÖNCEKİ KİTAPLARIMIZI OKUYAMAZ HALE GELDİK

Japonlar, binlerce sene önceki kitaplarını okurken bizler elli sene önce yazılmış eserlerimizi bile anlayamıyoruz!.. 

Binlerce senelik tarih ve kültür birikimimiz olan kütüphanelerimizdeki kitaplarımızı, ne yazık ki tercüme etmeden okuyamıyoruz…

Milli Şairimiz Mehmet Akif’in “Safahat” adlı kitabının yeniden Türkçeye tercüme edilmesi, dilimizin ne kadar değiştirildiğini göstermesi açısından manidardır… 

Ne yazık ki kendi “Milli Marşını” sözlüğe bakmadan anlayamayan tek ülke biz olduk…

Dilimizi bozarak yok etmeye çalışan ve toplumumuzu asimilasyona tabi tutan toplum mühendisliğine “dur” diyerek, sinsice yapılan kültür ve tarih erozyonuna karşı tedbirler almak zorundayız…

Milyonlarca kitabımızı yeniden tercüme etmek zorunda kalıyoruz…

Suni kelime dayatmaları önlenemediği takdirde, on veya yirmi sene sonra günümüzde yazılmış olan kitapların da yeniden Türkçeye çevrilmesi sürpriz olmayacaktır…

Bu masum kitapların çoğu da zaruret hasıl olmadığı için tercüme edilmeyecek ve de tarihin karanlıklarına gömülen, kadim kültürümüzün namütenahi efsunkâr abideleri olacaktır…

İşin en acı yanı ise muhafazakâr çevrenin -siyasiler dâhil- gaflet içinde olması... 

Koşul, yaşam, olanak, olasılık, yanıt, anımsamak gibi,  TDK’nin ürettiği kelimeler, muhafazakârların dillerinden düşmüyor... 

Kadim kelimelerimizden konuşma ve yazı dilinden TDK’nin şimdiye kadar tasfiye ederek, çöpe attığı yaklaşık 50 bin kelime var... 

Zayıflatılan dil yüzünden istenilen düzeyde sanat, bilim, edebiyat ve felsefe yapamadığımız gibi kendimizi ifade ederken bile düzgün cümleler kuramaz hale geldik...

Kısacası bu önemli mesele, ne yazık ki kimsesiz ve ortada kalmıştır... 

Lisan konusunda birçok araştırma yaptık, ama imkansızlık ve ilgisizlik yüzünden dille ilgili -ücretsiz dağıtmamız gereken- kitabımızı da bir türlü bastıramadık!.. 

TDK politikalarına karşı çıkmak, kimsenin umurunda değil!.. 

Bu konuda iktidardan bize zaten destek yok... 

Aslında kadim dil meselesinde kimsede hassasiyet yok, destek de yok; sanırım kimsenin böyle bir derdi de yok… (derdi olanların çoğu vefat etti.)

Dilimizi bozarak yok etmeye çalışan ve toplumumuzu asimilasyona tabi tutan toplum mühendisliğine “dur” diyerek, sinsice yapılan kültür ve tarih erozyonuna karşı tedbirler almak zorundayız… 

Büyük eserler, sürekli değişen dillere asla emanet edilemez...

DEVLET DİL POLİTİKASININ MENFİ SONUÇLARI 

Binlerce yılda oluşmuş kelimelerimizin çöpe atılması ve sürekli olarak kelimeleri değiştirmemizle birlikte, dilimiz de ilkel kabile dili seviyesine indirilmiştir.

1- Mevcut konuşma ve yazma dilimizle Bilim, felsefe, sanat ve edebiyat yapmakta güçlük çekiyoruz…

2- İnsanlarımız konuşma ve yazmada ifade eksikliği yaşıyor.

3- Kelime ve nüans yetersizliği yüzünden benzer kelimeler kullanmak, yanlış anlamalara yol açıyor… Bu nedenle ifade eksiklikleriyle birlikte elim vakalar yaşıyoruz.

4- Kütüphanelerimizdeki 40-50 sene önceki kitaplarımızı okuyamıyoruz.

5- Kültürümüz ve tarihimize ait tecrübelerden yeterince faydalanamıyoruz.

6- Geçmişle tarih ve kültür bağlarımız büyük ölçüde kesildi.

7- Dil ve kültür farklılıkları yüzünden Türk cumhuriyetlerinden ve de İslam ülkelerinden uzaklaşarak, yalnızlığa itiliyoruz…  

8- Basılı ve görüntülü eserlerimizi istikrarsız ve değişken bir dile emanet ederek, eserlerimizin geleceğe ulaşmasını tehlikeye atıyoruz… 

9- Ülkemizde yapılan kelime tasfiyeciliği ve değişiklikleri yüzünden ifade bozukluklarıyla birlikte, sosyal kaoslar yaşıyoruz.

10- Dil değişikliği yüzünden kesintilere uğrayan tarih ve kültürümüzün zaafa uğramasıyla, toplumumuzda birlik ve dayanışma tam olarak sağlanamıyor.

11- Kadim  dil ve kültüründen yoksun kalan gençlerimiz kimlik bunalımı yaşıyor. Gençler, kendilerini ifade edemedikleri gibi, nereye ait olduklarını da tam olarak ortaya koyacak bilgi ve eğitimden yoksun.

12- Dilin bozulmasıyla düşünce ve duygularımızı tam olarak ifade edemiyoruz

13- Dildeki değişikliklerin etkilediği anlayış farklılıklarının artmasıyla körüklenen ayrımcılık, toplumdaki kardeşlik gücümüzü de zayıflatıyor.

14- Gençlerin Osmanlı Türkçesinden uzaklaştırılmasıyla birlikte, tarih ve kültüründen kopan gençleri biçimlendirmek için İslam karşıtı toplum mühendisleri devreye girmiştir. İdeolojik tuzaklar içinde bocalayan gençlik yönünü kaybetmektedir.

15- Dil bilimine aykırı olarak kelime ve terimlerin değiştirilmeleri yüzünden dünyayla olan ortak bilim entegrasyonumuz da yara almıştır.

Yeni lisan uygulamalarıyla birlikte yeni Türk tipinin oluşturulması süreci başlatılmıştır…

Geçmişle dil ve kültür bağları kesilen gençlerin, bütün davranışları ve hedefleri toplum mühendisleri tarafından tayin edilmektedir. 

Gençler, sosyal itaat şablonlarıyla kolay manipülasyonlara tabi tutularak, istenilen hedefe yönlendiriliyor… (Gezi vakası gibi.)

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

Türk cumhuriyetlerinde, İslam Devletlerinde ve bizde binlerce yıldır kullanılan “cevap” kelimesine tuzak kuruldu…

Bu, ortak ve kadim kelimemizi kaldırmak için her yerde TDK'nin "yanıt" kelimesi reklamı yapılıyor... 

Cevap” kelimesi çöpe atılarak, bir an önce ortadan kaldırılıp, unutturulmak isteniyor...

Bu kelime tasfiye politikalarını TDK başlatıp, devam ettiriyor…

Özellikle televizyonlardaki spikerler bu sıralar “cevap” kelimesini hiç kullanmıyor, hep ”yanıt” diyorlar... 

Hem bu işi yapanların çoğu da muhafazakâr kesimin insanları...

Ulus devletlerin dayatma ve antidemokratik sorunları hiç bitmiyor; geçen aylarda da Muhafazâr iktidar (!) tarafından Arapça tabelaları kaldırma uygulaması yapılmıştı... Ayrıca Korona döneminin başlamasıyla birlikte, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu da işgüzarlık edip, doktorların terimlerine müdahale etme saygısızlığında bulundu...

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu, boş durmaktan iyidir diye düşünmüş olacak ki Koronavirüs başlamasıyla, lisan meselesine müdahale etmek olmuş…

Üstelik “terim” denen kelimelere müdahale etme cesaretini ve yetkisini kendilerinde görmüşler!.. 

Başkan Vekili Prof. Dr. İskender Pala gibi kadim dilin savunucusunun bu tür bir yanlışa girmesi, doğrusu bizi de üzmüştür... 

Bu kurul, tıpta Entübe, pandemi vb. kelimeleri kullanmayın diyor…

Sağ olsunlar, doktorlarımız şimdilerde onların psikolojik dayatmalarına aldırmadı ve bildikleri gibi yine “pandemi” diyerek yollarına devam ettiler... 

TDK, KELİMELERDEN SONRA TERİMLERE DE MÜDAHALE YAPIYOR

Zaten kadim kelimelerimizin 50 binden fazlasını çöpe atan TDK,  daha da ileri giderek -dünya entegrasyonunu da bozarak- her mesleğin terimlerine de müdahale etmiştir…

Kendi kafasına göre de terimler üretme yoluna gitmiştir…

Mesela tıpta grip yerine, paçavra hastalığı, check up yerine,  tam bakı denmesi millet tarafından benimsenmemiştir. 

Solcuları, ulusalcıları, ateistleri geçtik, derdimizi muhafazakârlara bir türlü anlatamadık... Yine de lisan işinin ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar yazmaktan hiç usanmayacağız...

OSMANLI DEVLETİ, DİLE MÜDAHALE ETMEDİ

Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlet, kendi bünyesinde bulunan hiçbir bölgenin kültürüne ve toplulukların özeline müdahale etmemiştir… 

Toplumun ve ailenin mahremlerine asla dokunmamıştır…

Osmanlı Devleti’nde her topluluk kendi dilini konuşmuş ve kimsenin özel alanına baskı ve dayatmalar getirilmemiştir...

Osmanlı’nın 700 sene hüküm sürmesinin sebebini, yerinden yönetiminde, (eyalet sisteminde) ahlak, adalet ve demokratik yaklaşımlarında aramalıyız... 

Zaten Osmanlı Devleti, eyaletlerin dillerine müdahale yapmış olsaydı şu anda Osmanlı devletinin topraklarında kurulan 64 devletin Türkçeden başka dil konuşmamaları gerekirdi…

Bu bakımdan Osmanlı Devleti, bugünün ulus devletlerinden daha demokrattır...

50 SENE ÖNCEKİ KİTAPLARIMIZI OKUYAMAZ HALE GELDİK

Japonlar, binlerce sene önceki kitaplarını okurken bizler elli sene önce yazılmış eserlerimizi bile anlayamıyoruz!.. 

Binlerce senelik tarih ve kültür birikimimiz olan kütüphanelerimizdeki kitaplarımızı, ne yazık ki tercüme etmeden okuyamıyoruz…

Milli Şairimiz Mehmet Akif’in “Safahat” adlı kitabının yeniden Türkçeye tercüme edilmesi, dilimizin ne kadar değiştirildiğini göstermesi açısından manidardır… 

Ne yazık ki kendi “Milli Marşını” sözlüğe bakmadan anlayamayan tek ülke biz olduk…

Dilimizi bozarak yok etmeye çalışan ve toplumumuzu asimilasyona tabi tutan toplum mühendisliğine “dur” diyerek, sinsice yapılan kültür ve tarih erozyonuna karşı tedbirler almak zorundayız…

Milyonlarca kitabımızı yeniden tercüme etmek zorunda kalıyoruz…

Suni kelime dayatmaları önlenemediği takdirde, on veya yirmi sene sonra günümüzde yazılmış olan kitapların da yeniden Türkçeye çevrilmesi sürpriz olmayacaktır…

Bu masum kitapların çoğu da zaruret hasıl olmadığı için tercüme edilmeyecek ve de tarihin karanlıklarına gömülen, kadim kültürümüzün namütenahi efsunkâr abideleri olacaktır…

İşin en acı yanı ise muhafazakâr çevrenin -siyasiler dâhil- gaflet içinde olması... 

Koşul, yaşam, olanak, olasılık, yanıt, anımsamak gibi,  TDK’nin ürettiği kelimeler, muhafazakârların dillerinden düşmüyor... 

Kadim kelimelerimizden konuşma ve yazı dilinden TDK’nin şimdiye kadar tasfiye ederek, çöpe attığı yaklaşık 50 bin kelime var... 

Zayıflatılan dil yüzünden istenilen düzeyde sanat, bilim, edebiyat ve felsefe yapamadığımız gibi kendimizi ifade ederken bile düzgün cümleler kuramaz hale geldik...

Kısacası bu önemli mesele, ne yazık ki kimsesiz ve ortada kalmıştır... 

Lisan konusunda birçok araştırma yaptık, ama imkansızlık ve ilgisizlik yüzünden dille ilgili -ücretsiz dağıtmamız gereken- kitabımızı da bir türlü bastıramadık!.. 

TDK politikalarına karşı çıkmak, kimsenin umurunda değil!.. 

Bu konuda iktidardan bize zaten destek yok... 

Aslında kadim dil meselesinde kimsede hassasiyet yok, destek de yok; sanırım kimsenin böyle bir derdi de yok… (derdi olanların çoğu vefat etti.)

Dilimizi bozarak yok etmeye çalışan ve toplumumuzu asimilasyona tabi tutan toplum mühendisliğine “dur” diyerek, sinsice yapılan kültür ve tarih erozyonuna karşı tedbirler almak zorundayız… 

Büyük eserler, sürekli değişen dillere asla emanet edilemez...

DEVLET DİL POLİTİKASININ MENFİ SONUÇLARI 

Binlerce yılda oluşmuş kelimelerimizin çöpe atılması ve sürekli olarak kelimeleri değiştirmemizle birlikte, dilimiz de ilkel kabile dili seviyesine indirilmiştir.

1- Mevcut konuşma ve yazma dilimizle Bilim, felsefe, sanat ve edebiyat yapmakta güçlük çekiyoruz…

2- İnsanlarımız konuşma ve yazmada ifade eksikliği yaşıyor.

3- Kelime ve nüans yetersizliği yüzünden benzer kelimeler kullanmak, yanlış anlamalara yol açıyor… Bu nedenle ifade eksiklikleriyle birlikte elim vakalar yaşıyoruz.

4- Kütüphanelerimizdeki 40-50 sene önceki kitaplarımızı okuyamıyoruz.

5- Kültürümüz ve tarihimize ait tecrübelerden yeterince faydalanamıyoruz.

6- Geçmişle tarih ve kültür bağlarımız büyük ölçüde kesildi.

7- Dil ve kültür farklılıkları yüzünden Türk cumhuriyetlerinden ve de İslam ülkelerinden uzaklaşarak, yalnızlığa itiliyoruz…  

8- Basılı ve görüntülü eserlerimizi istikrarsız ve değişken bir dile emanet ederek, eserlerimizin geleceğe ulaşmasını tehlikeye atıyoruz… 

9- Ülkemizde yapılan kelime tasfiyeciliği ve değişiklikleri yüzünden ifade bozukluklarıyla birlikte, sosyal kaoslar yaşıyoruz.

10- Dil değişikliği yüzünden kesintilere uğrayan tarih ve kültürümüzün zaafa uğramasıyla, toplumumuzda birlik ve dayanışma tam olarak sağlanamıyor.

11- Kadim  dil ve kültüründen yoksun kalan gençlerimiz kimlik bunalımı yaşıyor. Gençler, kendilerini ifade edemedikleri gibi, nereye ait olduklarını da tam olarak ortaya koyacak bilgi ve eğitimden yoksun.

12- Dilin bozulmasıyla düşünce ve duygularımızı tam olarak ifade edemiyoruz

13- Dildeki değişikliklerin etkilediği anlayış farklılıklarının artmasıyla körüklenen ayrımcılık, toplumdaki kardeşlik gücümüzü de zayıflatıyor.

14- Gençlerin Osmanlı Türkçesinden uzaklaştırılmasıyla birlikte, tarih ve kültüründen kopan gençleri biçimlendirmek için İslam karşıtı toplum mühendisleri devreye girmiştir. İdeolojik tuzaklar içinde bocalayan gençlik yönünü kaybetmektedir.

15- Dil bilimine aykırı olarak kelime ve terimlerin değiştirilmeleri yüzünden dünyayla olan ortak bilim entegrasyonumuz da yara almıştır.

Yeni lisan uygulamalarıyla birlikte yeni Türk tipinin oluşturulması süreci başlatılmıştır…

Geçmişle dil ve kültür bağları kesilen gençlerin, bütün davranışları ve hedefleri toplum mühendisleri tarafından tayin edilmektedir. 

Gençler, sosyal itaat şablonlarıyla kolay manipülasyonlara tabi tutularak, istenilen hedefe yönlendiriliyor… (Gezi vakası gibi.)

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com