Değerlerin üzerine düşen gölgeler üzerine
Değerlerin üzerine düşen gölgeler üzerine
- 21-04-2021 10:49
- 17265
- 21-04-2021 10:49
- 17265
-Hiçbir maliyet ve zihinsel işlevi olmayan paylaşımlarla kafa dağıtanlar, bu yazıyı okumasa da olur. Hâlâ gülmeyi becerebildiğini kendine kanıtlamak için “tik tok” yani…-
Medya Berberi
Saldırgan tutumu, insana cesaret veren haplara müptela bir zavallıyı gözlerimizde canlandırmaya devam ediyor.
Başkalarının omuzuna tutunarak yürümek zorunda olmasına rağmen, esip gürleyerek krizin büyümesine katkı sunuyor.
Belleğine kazınan yenilgi nedeniyle, güvensizliği ayartılmayı bekleyen ve bir başına denize salsan, balıklara yem olması mukadder komşumuz, Yunanistan’dan söz ediyorum.
Gözünü diktiği mavi vatan ile yüreğini serinletip varından çok yoğunu silahlanmaya ayıran, sınırımızın bitişiğinde ve aslen kaygının eşiğinde olan Yunanistan’dan…
Tatbikatların sağlamış olduğu çağrışımlardan güç devşirerek adaların silahlanmasına hız veren komşunun, tavizi koparmadan koşullarını oluşturmaya matuf girişimleri, dikkatlerden kaçmıyor.
Olası bir savaşta, kazanan taraf hissini yaygınlaştırmak için, kesintisiz tatbikatlarla kendini görselleştirmeye çalışırken, içinde kıvrılıp kalan ukdeyle birlikte, saldırgan tutumunda ısrar ediyor.
Keçiye şarap içirmişler, kurdun inini sormuş…
Bu mantık silsilesi içinde, var olan sorunların çözüme ulaşmayacağını bilmesine rağmen, itilip dürtülerek gaza, getirilmekte, diretme ve dayatmalardan kazanç elde etmeye çalışarak, kör kuyuya taş atmaktadır.
Huzur içinde yaşayabileceğimiz inancını sarsmak için çaba sarf eden Yunanistan’ın, coşkuya kapılarak dengesini yitirmek yerine, geçmişten ders alarak, ortak çıkarlar ve iyi komşuluk ilişkilerini hayata geçirmenin yol ve yöntemlerine yoğunlaşması umulur.
Nihai olarak, her türlü misafirperverliğe hazır olduğumuz da, tartışma götürmez bir gerçektir.
Beklentilerin bilinmezliği önceden kurgulanır, umut kafa karıştırmaya, medya berberi tıraşa devam eder.
Ağız kalabalığına dönüşen tartışmalarda, yoksunluğu lehine çevirmenin yegâne yöntemi haline gelen argümanlar, geleceği dayatma tasarrufunu kullanmanın olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Kendisini her platformda hissettirme çabasında olanların, 28 Şubat, Gezi, 17/25 ve 15 Temmuz genellemesinin ömrünü uzatarak, alerjiden güç toplamaya çalıştıkları dikkatlerden kaçmıyor.
Sergiledikleri görüntünün sağlayacağı olanaklara kilitlenip, doğru ile yanlışı kendi lehine ayrıştırmada görselleştirerek kullandıkları bu malzemelerden gına geldiğini vurgulayıp, geçelim.
Bildiri, yüzü tanıdık gelen baskınlar, gözaltılar, müeyyideler…
Saplantıya dönüşen hassasiyetleri harekete geçiren bir mekanizmanın varlığı keşfedilmeyi beklerken, aklın yaşamak zorunda kaldığı telaş, garezin yöneldiği adreste gezinmeye devam ediyor.
Gerçeklerin bilinenlerden daha zengin olmasına rağmen, fukaralaştırılmasının derinlikli bir sırrı olmalı…
Sürecin akışından kuşkuya kapılanların, güzergâhtaki tedirginliği ifade eden bildirisi, amacı şaşmış bir olgu ile karşı karşıya kaldığımızın göstergesidir.
NATO müttefiki olmamız hasebiyle sondaj kabiliyeti yüksek olan ABD’nin, aynı hassasiyete sahip olan amirallerin bir araya geldiği mecraya sızıp, yönlendirme yapması, pek de zor olmasa gerek.
Farkındayız, her fırsatta uzağa bakma isteğimiz engellenerek, ufkumuz daraltılıyor…
Algılayabilen herkesin menzilinde olan bir gerçek varsa, o da, yakın geçmiş ile günümüzde yaşananların birbirini tamamlaması ve muvazzaf ya da emekli, sürekli kaybeden tarafta bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığıdır.
Bu bağlamda, insana ait algı merkezlerine sızan ve bir biçimde somut bir olgu olarak yerleşen, darbe travması, hazırlıksız yakalanma endişesi ile (!) her olguda bir kasıt arayarak, geliştirilen refleksleri haklı kılıyor.
Ağızdan çıkan her cümle, bir öncekini taklit ederek, kıpırdanmanın mevcudiyetine ilişkin algıyı güçlendirirken, gündemi belirlemekle kalmayıp, cezai müeyyidelere ve hatta insan onurunu tartışmaya açan uygulamalara zemin hazırlıyor.
Taciz etmenin, korunmak için gerekli bir mekanizmaya dönüştüğü bir süreç…
Bu süreçte, bazı yetkililerin sözlerini, bedenimizde ürpererek işitmeye devam ediyoruz.
Öyle ki, özürlü sistemin, jest olarak gündeme getirdiği demokrasi paketi bile, bildiriyi görünce, can havliyle çareyi buharlaşmada buldu.
Doğal olarak, yadırgamayı gerektiren dayatmalarla yargılamalara yön verildiğini görünce, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demekten de men edilmiş olduk.
Töhmet altında bırakarak, dayatmadan elde edilecek kazanç ise, sanki henüz yaşanmadığı halde, beklenen bir başarının kapısını aralayacak gibi…
“Mavi Vatan” kavramının mucidi bir vatansever…
Hayallerine dokunurken bile rahatsızlık vereceğimizi göz önünde bulundurmamız gereken emekli amirallerin, emniyet ve adliye koridorlarında tartışılır duruma sokulmasından haz alacak olanlar, kozmik oda misali, ulaşmak istediği şeylerin ayağına götürülmesini alışkanlık haline getiren, müstevliler ve avenesidir.
Emekli de olsa söylemleri nedeniyle terbiye edilmesi gerektiği konusunda tavır geliştirdiği vatanseverlerin sinir uçlarına dokunarak kotardığı operasyon sonrası, olan-bitene uzaktan bakıp, sinsice güldüğünü tahmin etmek, zor olmasa gerek.
Aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanlar arasından her daim birileri çıkıp, farklı bir güzergâha dümeni karabilir. Yeter ki bu fırsat ellerine geçmesin, geçmemeliydi!
Duayen medya mensubu olarak, geçmişi irdeleyerek, geleceğin izlerini sürerken, karşılaştığım bazı gerçeklerin ürkütülüp gözden uzaklaştırıldığını müşahede etmekteyim. Adeta, rüzgârın insafına terkedilmiş gibi…
Eksen karmaşası yaşadığımız bu hassas zamanda, rüzgâr hangi taraftan eser, hangi iklim, kime yardım ve yataklık eder bilinmez.
Bilinen, mutluluğun nicedir uyku arasına giren düşler tarafından temsil edildiğidir.
Toplumsal barışıklığın ılıman iklimin inşasına duyduğu gereksinimin had safhaya ulaştığı bu güzel ülkede, düşünüyor ve hissediyor olmak, hiç bu kadar külfetli olmamıştı.
Anlamlandırma becerisi gelişmiş, avlanma stratejisti bir kısım zevattan, Allah (cc) muhafaza buyursun. Haydi, sıhhatler olsun.
NOT;
Kendine bir kahraman bulup, önünde eğilen ve yücelterek yol kat edip, kendi türünün adeta mülkiyeti altına girenlere;
- Bir başka dünyada, bir öncekinden daha onurlu bir yaşam süreceğine olan inancını hala muhafaza ediyor musun?
Seksenler...
“Muhterem kardeşim”le başlayan sözcüklerin, dalında kendini taşıyamayan meyveler gibi tatlı olduğu dönemlere ne oldu?
- Maskeleri çıkarma zamanı! Haydi aşıya!
Pudra şekeri...
Kimsenin vitrin insicamını bozmak gibi bir niyetim yok; ancak ‘fit’ haliyle, üç beyazdan uzak durduğu anlaşılan bir gencin, dördüncü beyaza gömülmesi ilginç gerçekten.
- Pudra şekeriyle çapsızlığını cesaretlendirmesi bir yana, bereketin iktidarına kavuşmak ile pudra şekeri arasında, sanki bir bağ varmış gibi geliyor insana.
- Ve kaynakçıdan kültür müdürü çıkarabilen bir zihniyet için, vatanseverden darbeci çıkarmak şıpın işidir.
Menzil...
Durmak yok, yola devam ederken, gözünü yoldan ayırıp, sağa-sola göz kırpan sistem, rampada tökezleyince geldiği yöne kırıp, boşa alarak, kendini yolun akşına salıverecek gibi.
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com
-Hiçbir maliyet ve zihinsel işlevi olmayan paylaşımlarla kafa dağıtanlar, bu yazıyı okumasa da olur. Hâlâ gülmeyi becerebildiğini kendine kanıtlamak için “tik tok” yani…-
Medya Berberi
Saldırgan tutumu, insana cesaret veren haplara müptela bir zavallıyı gözlerimizde canlandırmaya devam ediyor.
Başkalarının omuzuna tutunarak yürümek zorunda olmasına rağmen, esip gürleyerek krizin büyümesine katkı sunuyor.
Belleğine kazınan yenilgi nedeniyle, güvensizliği ayartılmayı bekleyen ve bir başına denize salsan, balıklara yem olması mukadder komşumuz, Yunanistan’dan söz ediyorum.
Gözünü diktiği mavi vatan ile yüreğini serinletip varından çok yoğunu silahlanmaya ayıran, sınırımızın bitişiğinde ve aslen kaygının eşiğinde olan Yunanistan’dan…
Tatbikatların sağlamış olduğu çağrışımlardan güç devşirerek adaların silahlanmasına hız veren komşunun, tavizi koparmadan koşullarını oluşturmaya matuf girişimleri, dikkatlerden kaçmıyor.
Olası bir savaşta, kazanan taraf hissini yaygınlaştırmak için, kesintisiz tatbikatlarla kendini görselleştirmeye çalışırken, içinde kıvrılıp kalan ukdeyle birlikte, saldırgan tutumunda ısrar ediyor.
Keçiye şarap içirmişler, kurdun inini sormuş…
Bu mantık silsilesi içinde, var olan sorunların çözüme ulaşmayacağını bilmesine rağmen, itilip dürtülerek gaza, getirilmekte, diretme ve dayatmalardan kazanç elde etmeye çalışarak, kör kuyuya taş atmaktadır.
Huzur içinde yaşayabileceğimiz inancını sarsmak için çaba sarf eden Yunanistan’ın, coşkuya kapılarak dengesini yitirmek yerine, geçmişten ders alarak, ortak çıkarlar ve iyi komşuluk ilişkilerini hayata geçirmenin yol ve yöntemlerine yoğunlaşması umulur.
Nihai olarak, her türlü misafirperverliğe hazır olduğumuz da, tartışma götürmez bir gerçektir.
Beklentilerin bilinmezliği önceden kurgulanır, umut kafa karıştırmaya, medya berberi tıraşa devam eder.
Ağız kalabalığına dönüşen tartışmalarda, yoksunluğu lehine çevirmenin yegâne yöntemi haline gelen argümanlar, geleceği dayatma tasarrufunu kullanmanın olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Kendisini her platformda hissettirme çabasında olanların, 28 Şubat, Gezi, 17/25 ve 15 Temmuz genellemesinin ömrünü uzatarak, alerjiden güç toplamaya çalıştıkları dikkatlerden kaçmıyor.
Sergiledikleri görüntünün sağlayacağı olanaklara kilitlenip, doğru ile yanlışı kendi lehine ayrıştırmada görselleştirerek kullandıkları bu malzemelerden gına geldiğini vurgulayıp, geçelim.
Bildiri, yüzü tanıdık gelen baskınlar, gözaltılar, müeyyideler…
Saplantıya dönüşen hassasiyetleri harekete geçiren bir mekanizmanın varlığı keşfedilmeyi beklerken, aklın yaşamak zorunda kaldığı telaş, garezin yöneldiği adreste gezinmeye devam ediyor.
Gerçeklerin bilinenlerden daha zengin olmasına rağmen, fukaralaştırılmasının derinlikli bir sırrı olmalı…
Sürecin akışından kuşkuya kapılanların, güzergâhtaki tedirginliği ifade eden bildirisi, amacı şaşmış bir olgu ile karşı karşıya kaldığımızın göstergesidir.
NATO müttefiki olmamız hasebiyle sondaj kabiliyeti yüksek olan ABD’nin, aynı hassasiyete sahip olan amirallerin bir araya geldiği mecraya sızıp, yönlendirme yapması, pek de zor olmasa gerek.
Farkındayız, her fırsatta uzağa bakma isteğimiz engellenerek, ufkumuz daraltılıyor…
Algılayabilen herkesin menzilinde olan bir gerçek varsa, o da, yakın geçmiş ile günümüzde yaşananların birbirini tamamlaması ve muvazzaf ya da emekli, sürekli kaybeden tarafta bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığıdır.
Bu bağlamda, insana ait algı merkezlerine sızan ve bir biçimde somut bir olgu olarak yerleşen, darbe travması, hazırlıksız yakalanma endişesi ile (!) her olguda bir kasıt arayarak, geliştirilen refleksleri haklı kılıyor.
Ağızdan çıkan her cümle, bir öncekini taklit ederek, kıpırdanmanın mevcudiyetine ilişkin algıyı güçlendirirken, gündemi belirlemekle kalmayıp, cezai müeyyidelere ve hatta insan onurunu tartışmaya açan uygulamalara zemin hazırlıyor.
Taciz etmenin, korunmak için gerekli bir mekanizmaya dönüştüğü bir süreç…
Bu süreçte, bazı yetkililerin sözlerini, bedenimizde ürpererek işitmeye devam ediyoruz.
Öyle ki, özürlü sistemin, jest olarak gündeme getirdiği demokrasi paketi bile, bildiriyi görünce, can havliyle çareyi buharlaşmada buldu.
Doğal olarak, yadırgamayı gerektiren dayatmalarla yargılamalara yön verildiğini görünce, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demekten de men edilmiş olduk.
Töhmet altında bırakarak, dayatmadan elde edilecek kazanç ise, sanki henüz yaşanmadığı halde, beklenen bir başarının kapısını aralayacak gibi…
“Mavi Vatan” kavramının mucidi bir vatansever…
Hayallerine dokunurken bile rahatsızlık vereceğimizi göz önünde bulundurmamız gereken emekli amirallerin, emniyet ve adliye koridorlarında tartışılır duruma sokulmasından haz alacak olanlar, kozmik oda misali, ulaşmak istediği şeylerin ayağına götürülmesini alışkanlık haline getiren, müstevliler ve avenesidir.
Emekli de olsa söylemleri nedeniyle terbiye edilmesi gerektiği konusunda tavır geliştirdiği vatanseverlerin sinir uçlarına dokunarak kotardığı operasyon sonrası, olan-bitene uzaktan bakıp, sinsice güldüğünü tahmin etmek, zor olmasa gerek.
Aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanlar arasından her daim birileri çıkıp, farklı bir güzergâha dümeni karabilir. Yeter ki bu fırsat ellerine geçmesin, geçmemeliydi!
Duayen medya mensubu olarak, geçmişi irdeleyerek, geleceğin izlerini sürerken, karşılaştığım bazı gerçeklerin ürkütülüp gözden uzaklaştırıldığını müşahede etmekteyim. Adeta, rüzgârın insafına terkedilmiş gibi…
Eksen karmaşası yaşadığımız bu hassas zamanda, rüzgâr hangi taraftan eser, hangi iklim, kime yardım ve yataklık eder bilinmez.
Bilinen, mutluluğun nicedir uyku arasına giren düşler tarafından temsil edildiğidir.
Toplumsal barışıklığın ılıman iklimin inşasına duyduğu gereksinimin had safhaya ulaştığı bu güzel ülkede, düşünüyor ve hissediyor olmak, hiç bu kadar külfetli olmamıştı.
Anlamlandırma becerisi gelişmiş, avlanma stratejisti bir kısım zevattan, Allah (cc) muhafaza buyursun. Haydi, sıhhatler olsun.
NOT;
Kendine bir kahraman bulup, önünde eğilen ve yücelterek yol kat edip, kendi türünün adeta mülkiyeti altına girenlere;
- Bir başka dünyada, bir öncekinden daha onurlu bir yaşam süreceğine olan inancını hala muhafaza ediyor musun?
Seksenler...
“Muhterem kardeşim”le başlayan sözcüklerin, dalında kendini taşıyamayan meyveler gibi tatlı olduğu dönemlere ne oldu?
- Maskeleri çıkarma zamanı! Haydi aşıya!
Pudra şekeri...
Kimsenin vitrin insicamını bozmak gibi bir niyetim yok; ancak ‘fit’ haliyle, üç beyazdan uzak durduğu anlaşılan bir gencin, dördüncü beyaza gömülmesi ilginç gerçekten.
- Pudra şekeriyle çapsızlığını cesaretlendirmesi bir yana, bereketin iktidarına kavuşmak ile pudra şekeri arasında, sanki bir bağ varmış gibi geliyor insana.
- Ve kaynakçıdan kültür müdürü çıkarabilen bir zihniyet için, vatanseverden darbeci çıkarmak şıpın işidir.
Menzil...
Durmak yok, yola devam ederken, gözünü yoldan ayırıp, sağa-sola göz kırpan sistem, rampada tökezleyince geldiği yöne kırıp, boşa alarak, kendini yolun akşına salıverecek gibi.
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com