Devlet-i Âli ve Fütüvvet Teşkilatı -Fetâ ve Seyf-

Devlet-i Âli ve Fütüvvet Teşkilatı -Fetâ ve Seyf-

"Fütüvvet" kavramı tarihsel olarak, “Cesaretli... Mert ve Hünerli…" olanları teşkilatlı hale getiren bir yapıyı simgelemiştir,

Bu kavramının terminolojik kökeni ise Kur’an'daki bazı ayetlere dayanmaktadır.

Mesela Hz. İbrahim ve Yusuf için "Cesur/Yiğit genç" anlamındaki "Fetâ" sözcüğü kullanılmıştır.

Yine Hz. Musa ve Hızır buluşmasının anlatıldığı kıssada bahsi geçen (Muhtemelen Yuşa diye anılan kişi) genç adam da "Fetâ" şeklinde tanımlanmıştır.

Yine Kehf suresindeki "Mağarada kalan gençler" için de “Fetâ" kavramının çoğulu olarak "Fitye/Fityân" sözcüğü kullanılmıştır.

Anadolu'daki İslam anlayışını şekillendiren Ahilik/Bektaşilik/Yesevilik gibi gelenekler de "Fütüvvet Teşkilatı"na uygun bir metodoloji izlemişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ya da resmi ismiyle Devlet-i Âli'nin kurulmasındaki etkili olan temel faktör Fütüvvet geleneğidir.

Fütüvvet teşkilatının temelini oluşturulan ve daha sonra bu teşkilatı sistematik hale getiren 3'lü mekanizma şu şekildedir;

-SEYFİYYUN/ >> YENİÇERİ OCAKLARI

-ŞURBİYYUN/ >> LONCA ve GEDİKLER

-KAVLİYYUN/ >> DERGAHLAR

Türk Ocak/Dergah Sistematiği’nin bir türevi olarak ortaya çıkan Fütüvvet TeşkilatıAnadolu İslam Kültürü'nün de belirleyici unsuru haline gelmiştir, 

İslam’ı algılayış ve yaşayış noktasında Araplar’dan farklı bir yol izleyen bu anlayış, Ehli Beyt geleneğini kendilerine daha yakın görmüşlerdir. 

Bu sebeple bu kültürde, Hz. Ali ve ona ait sembollerin vurgusuna daha çok rastlanmaktadır.

Mesela “Kılıç" anlamına gelen "Seyf" sözcüğünden esinlenip isimlendirilen "Seyfiyyun kolu" ve bu kola bağlı olarak şekillenen Yeniçeri OcaklarıDevlet’in zamanla en nitelikli muharip gücü haline gelecektir.

Devlet-i Âli'ye ait birçok sancakta “Zülfikar" sembolünün olması da bu geleneğin bir sonucudur.

Şimdi buraya kadar kullandığımız iki sözcüğün yani "Fetâ ve Seyf" kavramlarının bu gelenekteki önemini simgeleyen meşhur bir sözü aktaralım;

"La Fetâ illa Ali, la Seyfe illa Zülfikar"

(Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç yoktur.)

Dolayısıyla Devlet-i Âli'nin kuruluş geleneği ve köklerinde, Devlet’in isminden de anlaşıldığı üzere baskın bir Ahilik/Bektaşilik/Yesevilik etkisi vardır. 

Yeniçeri Ocak kültüründeki deyiş ve sembollere bakılınca da bu geleneklerin bariz etkisi görülmektedir. (Daha sonra Osmanlı Devlet yönetimi de Seyfiyye/İlmiyye/Kalemiyye şeklinde 3'lü mekanizmaya dönüşmüştür.)

Arapça'daki "Ahi/Kardeş" sözcüğünden türeyen “Ahilik" kavramı, sadece mensuplarının menfaatlerini gözeten bir yapı değil, Devlet’in iktisadi dönüşüm ve gelişimini destekleyen bir teşkilattır.

Teşkilata bağlı üyelere, mesleki eğitim ve meslek ahlâkı konusunda da kriterler getiren Ahilik, koymuş olduğu kriterlere uymayanlara yaptırımlar uygulayabiliyordu. 

Bu gelenekler, Devlet’in askeri/iktisadi/sosyal yapısında o kadar etkili olmuştur ki, Ahilik geleneğinin uzantısı olan Lonca/Gedik teşkilatı ayrıca şu işlevleri de üstlenmiştir;

-Üründe kalite ve standart...

-Tüketici hakları...

-Üreticiyi destekleyici kooperatifçi sistem...

Dolayısıyla Lonca ve Gedik teşkilatı bir denetim mekanizması haline gelerek, toplumsal refahın korunmasına ve yükseltilmesine katkı sunmuştur.

Devlet-i Âli'nin kuruluş dinamiklerini temsil eden son yapı olan Yeniçeri Ocakları’nın kaldırılışından sonra, bu dinamik yapıyla hareket ederek Devlet’i yeniden dizayn eden son YeniçeriGazi/Eren Mustafa Kemal ATATÜRK olmuştur.

Atatürk'ün, bu geleneğin takipçisi olduğunun en belirgin işareti, Sofya'da katılmış olduğu bir baloda giymiş olduğu Yeniçeri kıyafetidir.

Türkiye Cumhuriyeti DevletiDevlet-i Âli'yi kuran iç dinamiklerin bir sonucu olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

Devleti idare etme noktasında zaafiyet gösteren Osmanoğlu Hanedanı’nın, Türk Milleti’ni temsil yetkisinin kalmadığı net olarak anlaşıldıktan sonra, Devlet-i Âli'den Millet-i Âli'ye bir geçiş yaşanmıştır,

Böylece Devletin ismindeki Âli/Yüce/Büyük ifadesi Meclis'in uhdesine alınarak Türkiye "Büyük" Millet Meclisi açılmıştır.

.

Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com

"Fütüvvet" kavramı tarihsel olarak, “Cesaretli... Mert ve Hünerli…" olanları teşkilatlı hale getiren bir yapıyı simgelemiştir,

Bu kavramının terminolojik kökeni ise Kur’an'daki bazı ayetlere dayanmaktadır.

Mesela Hz. İbrahim ve Yusuf için "Cesur/Yiğit genç" anlamındaki "Fetâ" sözcüğü kullanılmıştır.

Yine Hz. Musa ve Hızır buluşmasının anlatıldığı kıssada bahsi geçen (Muhtemelen Yuşa diye anılan kişi) genç adam da "Fetâ" şeklinde tanımlanmıştır.

Yine Kehf suresindeki "Mağarada kalan gençler" için de “Fetâ" kavramının çoğulu olarak "Fitye/Fityân" sözcüğü kullanılmıştır.

Anadolu'daki İslam anlayışını şekillendiren Ahilik/Bektaşilik/Yesevilik gibi gelenekler de "Fütüvvet Teşkilatı"na uygun bir metodoloji izlemişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ya da resmi ismiyle Devlet-i Âli'nin kurulmasındaki etkili olan temel faktör Fütüvvet geleneğidir.

Fütüvvet teşkilatının temelini oluşturulan ve daha sonra bu teşkilatı sistematik hale getiren 3'lü mekanizma şu şekildedir;

-SEYFİYYUN/ >> YENİÇERİ OCAKLARI

-ŞURBİYYUN/ >> LONCA ve GEDİKLER

-KAVLİYYUN/ >> DERGAHLAR

Türk Ocak/Dergah Sistematiği’nin bir türevi olarak ortaya çıkan Fütüvvet TeşkilatıAnadolu İslam Kültürü'nün de belirleyici unsuru haline gelmiştir, 

İslam’ı algılayış ve yaşayış noktasında Araplar’dan farklı bir yol izleyen bu anlayış, Ehli Beyt geleneğini kendilerine daha yakın görmüşlerdir. 

Bu sebeple bu kültürde, Hz. Ali ve ona ait sembollerin vurgusuna daha çok rastlanmaktadır.

Mesela “Kılıç" anlamına gelen "Seyf" sözcüğünden esinlenip isimlendirilen "Seyfiyyun kolu" ve bu kola bağlı olarak şekillenen Yeniçeri OcaklarıDevlet’in zamanla en nitelikli muharip gücü haline gelecektir.

Devlet-i Âli'ye ait birçok sancakta “Zülfikar" sembolünün olması da bu geleneğin bir sonucudur.

Şimdi buraya kadar kullandığımız iki sözcüğün yani "Fetâ ve Seyf" kavramlarının bu gelenekteki önemini simgeleyen meşhur bir sözü aktaralım;

"La Fetâ illa Ali, la Seyfe illa Zülfikar"

(Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç yoktur.)

Dolayısıyla Devlet-i Âli'nin kuruluş geleneği ve köklerinde, Devlet’in isminden de anlaşıldığı üzere baskın bir Ahilik/Bektaşilik/Yesevilik etkisi vardır. 

Yeniçeri Ocak kültüründeki deyiş ve sembollere bakılınca da bu geleneklerin bariz etkisi görülmektedir. (Daha sonra Osmanlı Devlet yönetimi de Seyfiyye/İlmiyye/Kalemiyye şeklinde 3'lü mekanizmaya dönüşmüştür.)

Arapça'daki "Ahi/Kardeş" sözcüğünden türeyen “Ahilik" kavramı, sadece mensuplarının menfaatlerini gözeten bir yapı değil, Devlet’in iktisadi dönüşüm ve gelişimini destekleyen bir teşkilattır.

Teşkilata bağlı üyelere, mesleki eğitim ve meslek ahlâkı konusunda da kriterler getiren Ahilik, koymuş olduğu kriterlere uymayanlara yaptırımlar uygulayabiliyordu. 

Bu gelenekler, Devlet’in askeri/iktisadi/sosyal yapısında o kadar etkili olmuştur ki, Ahilik geleneğinin uzantısı olan Lonca/Gedik teşkilatı ayrıca şu işlevleri de üstlenmiştir;

-Üründe kalite ve standart...

-Tüketici hakları...

-Üreticiyi destekleyici kooperatifçi sistem...

Dolayısıyla Lonca ve Gedik teşkilatı bir denetim mekanizması haline gelerek, toplumsal refahın korunmasına ve yükseltilmesine katkı sunmuştur.

Devlet-i Âli'nin kuruluş dinamiklerini temsil eden son yapı olan Yeniçeri Ocakları’nın kaldırılışından sonra, bu dinamik yapıyla hareket ederek Devlet’i yeniden dizayn eden son YeniçeriGazi/Eren Mustafa Kemal ATATÜRK olmuştur.

Atatürk'ün, bu geleneğin takipçisi olduğunun en belirgin işareti, Sofya'da katılmış olduğu bir baloda giymiş olduğu Yeniçeri kıyafetidir.

Türkiye Cumhuriyeti DevletiDevlet-i Âli'yi kuran iç dinamiklerin bir sonucu olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

Devleti idare etme noktasında zaafiyet gösteren Osmanoğlu Hanedanı’nın, Türk Milleti’ni temsil yetkisinin kalmadığı net olarak anlaşıldıktan sonra, Devlet-i Âli'den Millet-i Âli'ye bir geçiş yaşanmıştır,

Böylece Devletin ismindeki Âli/Yüce/Büyük ifadesi Meclis'in uhdesine alınarak Türkiye "Büyük" Millet Meclisi açılmıştır.

.

Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com