​​​​​​​DOSYA: Libya Tezkeresi ve bütün yönleriyle Libya meselesi -4

​​​​​​​DOSYA: Libya Tezkeresi ve bütün yönleriyle Libya meselesi -4

LİBYA TEZKERESİ -lV

TÜRKİYE’DE DÜNYA ÇAPINDA YÜKSEK VİZYONLU STRATEJİ UZMANLARI MEVCUTTUR.

Türkiye Libya’ya asker gönderme tezkeresini TBMM’den geçirmek için müzakere kararı aldıktan sonra Meclis’te şu konuşmalar yapıldı:

“Bizi Arap coğrafyasında bir nefret objesi haline getirecektir”. “Milli güvenliğimizle hiçbir ilgisi olmayan ateş hattına bırakamayız”. “Biz kimsenin ülkesinde, iç işlerinde gözü olmayan bir devletiz”. “Şimdi bazı güçlerin taşeronu olmaya doğru gidiyoruz”. “Tunus, Cezayir, Mısır niye asker göndermiyor?” “Türkiye hiçbir zaman ganimet, yağma ve sömürü peşinde olmadı. 108 yıl sonra en büyük facia bu tezkere olacaktır.”

Yukarıda alıntılarını verdiğim konuşmaları TBMM’de Türkiye’nin hak ve çıkarlarını savunmakla görevlendirdiğimiz, bizim adımıza, millet adına hareket etmesi gereken vekiller söylemiştir?

Bu sözleri duyunca insan şunu sormadan edemiyor!

Sen kimin adamısın! Kim adına konuşuyorsun? Sana bu yetkiyi kim verdi? Millete, temsil ettiğin halka [asıla] sordun mu?

Milletvekilinin millet adına, millet için, tarihi devamlılığı temsil çizgisinde kalmak şartıyla TC’nin hak ve çıkarlarını faal bir şekilde korumak vazifesi vardır.

Bu vazife tarihi devamlılıktan, milli İslami kimlik değerlerinden kaynaklanır. Yazılı bir kaynağı olmamasına rağmen, anayasa üstü, bütün zamanları kapsayan kadim bir kanundur. 

Türkiye şimdiye kadar Kore dâhil 15-16 ülkeye barış gücü göreviyle asker göndermiştir.

Halen 12 ülkede bulunmaktadır. Türkiye bu güne kadar Balkanlardan-Afganistan’a, Afganistan’dan Somali’ye kadar birçok ülkeye asker göndermiştir.

Türk askeri her gittiği yerde sevgi seli ile karşılanmış o milletlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş; insani ve İslami değerlerin en yüksek temsilcisi olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. 

Milli Güvenlik kavramı; tasarım zekası, nosyon, ufuk, vizyon, çap ve büyük düşünme manalarını bünyesinde toplayan çok boyutlu bir mevhumdur.

Eğer bir şahıs bu devirde Türkiye’nin güvenliği açısından Şili’nin hiçbir önemi yoktur derse onun aklından şüphe etmek gereklidir. Milli güvenlik, her türlü bilimsel araştırmaları bünyesinde toplayan uzayda var olmak dahil Ay-Mars ve güneş sistemi dahil her yerde var olmayı gerektiren çok boyutlu bir kavramdır.

Birileri bütün büyük devletlerin donanmaları, harp ve ticaret gemileri Akdeniz’de cirit atıyorken burnumuzun dibinde ve Akdeniz’in öteki yakasındaki eski bir vilayetimizden bize ne diyorsa onun bilgisinden, ciddiyetinden ve milli duruşundan şüphe etmeye hakkımız vardır. 

Evet, Türkiye hiçbir devirde ganimet, yağma ve sömürü peşinde olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.

Ancak eski bir vilayetimiz olan, halkının büyük çoğunluğunu Anadolu’dan gidip oralara yerleşmiş bulunan soydaşlarımız ve dindaşlarımız bizden medet beklerken gitmemek hangi kitaba sığar.

Kaldı ki sömürgeci devletler; bu kardeşlerimizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak için oralarda iç savaş çıkarttılar, terör örgütleri, sapık din anlayışına dayalı tarikatlar, hizipler kurarak, çatıştırarak halka zulüm etmektedirler.

Halk 1530’lu yıllarda İspanyol korsanlara karşı bizden nasıl yardım istemişse bu günde yardım istemektedir.

Nasıl ki 1530’lu yıllarda İspanyollarla işbirliği yapan adamlar varsa bu günde Hafter ismi altında toplanmış bir takım adamlar vardır.  

Bazı vekiller dedi ki: “Dünya küreselleşti, önleyici savaş politikaları yürütmeliyiz. Başkalarının topraklarına girerek, hukuku sınırı ihlal ederek yapamayız.”

Dünya küreleşti de zorbalık mı ortadan kalktı, güçlünün haklı olduğu kuralı mı değişti? Hukuk ve kurallar herkese eşit mi uygulandı, gücü olmayanın da hakkını söke söke aldığı bir düzene mi geçildi?

Ne oldu, ne değişti?

ABD, Rusya, Fransa herkes Suriye iç savaşında ganimet toplamak peşinde değil mi?

ABD’nin Irak’a haksız yere girdiğini 2 milyon insanı haksız yere katlettiğini, yolları, köprüleri, evleri, hastaneleri, camileri bombaladığını, kurduğu terör örgütleri eliyle faili açık ve gizli binlerce cinayet işlediğini konuşmuyor.

Başkalarının toprağına girmek batılılar yapınca suç olmuyor. Türkiye meşru yönetim tarafından çağrılsa bile hukuksuz sayılıyor!?

Bu laflar iyi niyetle söylenecek laflar gibi durmuyor.

Geçen gün Irak Parlamentosu bir karar aldı. Ülkedeki bütün yabancı güçler çekilecek dedi.

ABD Genelkurmay Başkanı çıktı dedi ki Irak’tan çekilmiyoruz. Soruyorum bu tavır hangi hukuka göre verilmiştir?

108 yıl sonra bu tezkere en büyük facia olacak diyenler neden şunu düşünmüyorlar:

108 yıl önce sıkışık bir dönemde, elimizden haksız yere alınan, vatan parçalarının ana vatana katılması, orada bizden imdat bekleyen insanların korunması yolundaki çabaların neresi faciadır?  

“İtalya, Fransa, Mısır, Yunanistan ile bir istişare yapıldı mı? Türkiye bölgedeki diğer ülkelerin vekalet savaşına dahil olmamalı.”

Milletvekili yaptığımız cahillerden birinin yukarıdaki sözüne bir bakınız!

Bu sözün ipe sapa gelir bir tarafı var mı? Libya’da kaos çıkartan ülkeler zaten bu ülkeler, sadece ABD ve İngiltere’yi saymayı unutmuş…

Türkiye kimin vekalet savaşına dahil olacak!? 

Türkiye, kendi tarihi misyonuna, azametine, asaletine ve ahlakına uygun işler yapmak için orada olacak, milli ruhunu bütün dünyaya yaymak için adaletin ve ahlakın tek temsilcisini yapmak için orada bulunacaktır.

Türkiye kimsenin vekili değil ilahi görevin asilidir.

1911'de Libya'nın salahı için mücadele eden nice kahraman subaylarımız aynı milli hafızanın eserleridir.

Bu günkü Türkiye’de aynı yolun yolcusudur. 

Libya'ya asker göndermek uluslararası hukuk açısından meşrudur.

Meşru hükümetin talebiyle bu karar alınmıştır.

Libya deniz mutabakatının havada kalmaması ve devamlılığı için meşru hükümete destek verilmesi mecburidir. 

Libya Din Adamları ve Âlimleri Topluluğu Üyesi Abdurrahman Kaddu; Hafter'i gaddar olduğunu, Hafter ve destekçisi konumunda olan ülkelere karşı birlik ve beraberlik içerisinde mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı, Türkiye’den yardım istediler.

TBMM’de yapılan konuşmalardan tasarı lehine olanlar şu şekilde özetlenebilir:

“Türkiye'nin kültürel ve sosyal bağları olan Libya'nın yardım çağrısına cevap vermemesi, yardımda bulunmaması düşünülemez. Libya'ya sağlanacak destek uluslararası hukuka uygundur.

Libya’nın barış harekâtı sırasında bize sunduğu destek unutulamaz. İki ülke halkı ortak bilinçle hareket etmiştir. Bu yardım çağrısı Türkiye'ye sorumluluklar yüklemektedir.

İmzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin muhtıra Türkiye'yi Antalya körfezine mahkûm etmek isteyenlere çok büyük cevaptır.

Libya'nın huzuru ve istikrarı bölgenin huzuru ve istikrarıdır. O anlaşmaya destek olanların buna da destek olması gerekir.

Tezkere ateşkesin sağlanmasına katkı sağlayarak çözüme alan açacaktır. Talebe olumlu cevap verilmesi ulusal çıkarlara da uygundur.

Ülkemiz bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek, çıkarlarımıza halel getirecek oldubittilerin önüne geçecektir. Libya sadece duygusal bağlarımızın olduğu bir coğrafya değildir.”

Sarraj'ın Libya'nın meşru başbakanı olduğu, karşısındaki Halife Hafter'in meşru bir başkan veya başbakan değil, illegal yapısı olan kimlikle, yabancı istihbarat kurumlarının temsilcisi olarak çalıştığını biliyoruz.

Hafter üzerinde uluslararası bir mutabakatın da bulunmadığı uluslararası karşılığı olan kişinin Sarraj'ın kendisi olduğu açıktır. Türkiye meşruiyeti temsil eden tarafın meşru temsilcisidir. 

"Türkiye aleyhine tek taraflı adımlar atılmasına izin vermeyecek, Libya, Ömer Muhtar ruhu ile bütünlüğünü, birliğini koruyarak Afrika tarihindeki kadim rolünü oynamaya devam edecektir”.

"Türkiye çalışmalarını, milletimizin ve ülkelerimizin menfaatleri ve idealleri yolunda azimle sürdürmeye devam etmelidir”. 

Yüce Allah doğrularla beraberdir.

Türkiye’de ufku derin dünya çapında yüksek vizyonlu strateji uzmanları mevcuttur. Büyük milli uyanış başlamıştır.

Yükselmeyen ağacın tepesine kuşlar yuva yapmaz.

-devam edecek-

.

Suat Gün, dikGAZETE.com

LİBYA TEZKERESİ -lV

TÜRKİYE’DE DÜNYA ÇAPINDA YÜKSEK VİZYONLU STRATEJİ UZMANLARI MEVCUTTUR.

Türkiye Libya’ya asker gönderme tezkeresini TBMM’den geçirmek için müzakere kararı aldıktan sonra Meclis’te şu konuşmalar yapıldı:

“Bizi Arap coğrafyasında bir nefret objesi haline getirecektir”. “Milli güvenliğimizle hiçbir ilgisi olmayan ateş hattına bırakamayız”. “Biz kimsenin ülkesinde, iç işlerinde gözü olmayan bir devletiz”. “Şimdi bazı güçlerin taşeronu olmaya doğru gidiyoruz”. “Tunus, Cezayir, Mısır niye asker göndermiyor?” “Türkiye hiçbir zaman ganimet, yağma ve sömürü peşinde olmadı. 108 yıl sonra en büyük facia bu tezkere olacaktır.”

Yukarıda alıntılarını verdiğim konuşmaları TBMM’de Türkiye’nin hak ve çıkarlarını savunmakla görevlendirdiğimiz, bizim adımıza, millet adına hareket etmesi gereken vekiller söylemiştir?

Bu sözleri duyunca insan şunu sormadan edemiyor!

Sen kimin adamısın! Kim adına konuşuyorsun? Sana bu yetkiyi kim verdi? Millete, temsil ettiğin halka [asıla] sordun mu?

Milletvekilinin millet adına, millet için, tarihi devamlılığı temsil çizgisinde kalmak şartıyla TC’nin hak ve çıkarlarını faal bir şekilde korumak vazifesi vardır.

Bu vazife tarihi devamlılıktan, milli İslami kimlik değerlerinden kaynaklanır. Yazılı bir kaynağı olmamasına rağmen, anayasa üstü, bütün zamanları kapsayan kadim bir kanundur. 

Türkiye şimdiye kadar Kore dâhil 15-16 ülkeye barış gücü göreviyle asker göndermiştir.

Halen 12 ülkede bulunmaktadır. Türkiye bu güne kadar Balkanlardan-Afganistan’a, Afganistan’dan Somali’ye kadar birçok ülkeye asker göndermiştir.

Türk askeri her gittiği yerde sevgi seli ile karşılanmış o milletlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş; insani ve İslami değerlerin en yüksek temsilcisi olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. 

Milli Güvenlik kavramı; tasarım zekası, nosyon, ufuk, vizyon, çap ve büyük düşünme manalarını bünyesinde toplayan çok boyutlu bir mevhumdur.

Eğer bir şahıs bu devirde Türkiye’nin güvenliği açısından Şili’nin hiçbir önemi yoktur derse onun aklından şüphe etmek gereklidir. Milli güvenlik, her türlü bilimsel araştırmaları bünyesinde toplayan uzayda var olmak dahil Ay-Mars ve güneş sistemi dahil her yerde var olmayı gerektiren çok boyutlu bir kavramdır.

Birileri bütün büyük devletlerin donanmaları, harp ve ticaret gemileri Akdeniz’de cirit atıyorken burnumuzun dibinde ve Akdeniz’in öteki yakasındaki eski bir vilayetimizden bize ne diyorsa onun bilgisinden, ciddiyetinden ve milli duruşundan şüphe etmeye hakkımız vardır. 

Evet, Türkiye hiçbir devirde ganimet, yağma ve sömürü peşinde olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.

Ancak eski bir vilayetimiz olan, halkının büyük çoğunluğunu Anadolu’dan gidip oralara yerleşmiş bulunan soydaşlarımız ve dindaşlarımız bizden medet beklerken gitmemek hangi kitaba sığar.

Kaldı ki sömürgeci devletler; bu kardeşlerimizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak için oralarda iç savaş çıkarttılar, terör örgütleri, sapık din anlayışına dayalı tarikatlar, hizipler kurarak, çatıştırarak halka zulüm etmektedirler.

Halk 1530’lu yıllarda İspanyol korsanlara karşı bizden nasıl yardım istemişse bu günde yardım istemektedir.

Nasıl ki 1530’lu yıllarda İspanyollarla işbirliği yapan adamlar varsa bu günde Hafter ismi altında toplanmış bir takım adamlar vardır.  

Bazı vekiller dedi ki: “Dünya küreselleşti, önleyici savaş politikaları yürütmeliyiz. Başkalarının topraklarına girerek, hukuku sınırı ihlal ederek yapamayız.”

Dünya küreleşti de zorbalık mı ortadan kalktı, güçlünün haklı olduğu kuralı mı değişti? Hukuk ve kurallar herkese eşit mi uygulandı, gücü olmayanın da hakkını söke söke aldığı bir düzene mi geçildi?

Ne oldu, ne değişti?

ABD, Rusya, Fransa herkes Suriye iç savaşında ganimet toplamak peşinde değil mi?

ABD’nin Irak’a haksız yere girdiğini 2 milyon insanı haksız yere katlettiğini, yolları, köprüleri, evleri, hastaneleri, camileri bombaladığını, kurduğu terör örgütleri eliyle faili açık ve gizli binlerce cinayet işlediğini konuşmuyor.

Başkalarının toprağına girmek batılılar yapınca suç olmuyor. Türkiye meşru yönetim tarafından çağrılsa bile hukuksuz sayılıyor!?

Bu laflar iyi niyetle söylenecek laflar gibi durmuyor.

Geçen gün Irak Parlamentosu bir karar aldı. Ülkedeki bütün yabancı güçler çekilecek dedi.

ABD Genelkurmay Başkanı çıktı dedi ki Irak’tan çekilmiyoruz. Soruyorum bu tavır hangi hukuka göre verilmiştir?

108 yıl sonra bu tezkere en büyük facia olacak diyenler neden şunu düşünmüyorlar:

108 yıl önce sıkışık bir dönemde, elimizden haksız yere alınan, vatan parçalarının ana vatana katılması, orada bizden imdat bekleyen insanların korunması yolundaki çabaların neresi faciadır?  

“İtalya, Fransa, Mısır, Yunanistan ile bir istişare yapıldı mı? Türkiye bölgedeki diğer ülkelerin vekalet savaşına dahil olmamalı.”

Milletvekili yaptığımız cahillerden birinin yukarıdaki sözüne bir bakınız!

Bu sözün ipe sapa gelir bir tarafı var mı? Libya’da kaos çıkartan ülkeler zaten bu ülkeler, sadece ABD ve İngiltere’yi saymayı unutmuş…

Türkiye kimin vekalet savaşına dahil olacak!? 

Türkiye, kendi tarihi misyonuna, azametine, asaletine ve ahlakına uygun işler yapmak için orada olacak, milli ruhunu bütün dünyaya yaymak için adaletin ve ahlakın tek temsilcisini yapmak için orada bulunacaktır.

Türkiye kimsenin vekili değil ilahi görevin asilidir.

1911'de Libya'nın salahı için mücadele eden nice kahraman subaylarımız aynı milli hafızanın eserleridir.

Bu günkü Türkiye’de aynı yolun yolcusudur. 

Libya'ya asker göndermek uluslararası hukuk açısından meşrudur.

Meşru hükümetin talebiyle bu karar alınmıştır.

Libya deniz mutabakatının havada kalmaması ve devamlılığı için meşru hükümete destek verilmesi mecburidir. 

Libya Din Adamları ve Âlimleri Topluluğu Üyesi Abdurrahman Kaddu; Hafter'i gaddar olduğunu, Hafter ve destekçisi konumunda olan ülkelere karşı birlik ve beraberlik içerisinde mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı, Türkiye’den yardım istediler.

TBMM’de yapılan konuşmalardan tasarı lehine olanlar şu şekilde özetlenebilir:

“Türkiye'nin kültürel ve sosyal bağları olan Libya'nın yardım çağrısına cevap vermemesi, yardımda bulunmaması düşünülemez. Libya'ya sağlanacak destek uluslararası hukuka uygundur.

Libya’nın barış harekâtı sırasında bize sunduğu destek unutulamaz. İki ülke halkı ortak bilinçle hareket etmiştir. Bu yardım çağrısı Türkiye'ye sorumluluklar yüklemektedir.

İmzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin muhtıra Türkiye'yi Antalya körfezine mahkûm etmek isteyenlere çok büyük cevaptır.

Libya'nın huzuru ve istikrarı bölgenin huzuru ve istikrarıdır. O anlaşmaya destek olanların buna da destek olması gerekir.

Tezkere ateşkesin sağlanmasına katkı sağlayarak çözüme alan açacaktır. Talebe olumlu cevap verilmesi ulusal çıkarlara da uygundur.

Ülkemiz bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek, çıkarlarımıza halel getirecek oldubittilerin önüne geçecektir. Libya sadece duygusal bağlarımızın olduğu bir coğrafya değildir.”

Sarraj'ın Libya'nın meşru başbakanı olduğu, karşısındaki Halife Hafter'in meşru bir başkan veya başbakan değil, illegal yapısı olan kimlikle, yabancı istihbarat kurumlarının temsilcisi olarak çalıştığını biliyoruz.

Hafter üzerinde uluslararası bir mutabakatın da bulunmadığı uluslararası karşılığı olan kişinin Sarraj'ın kendisi olduğu açıktır. Türkiye meşruiyeti temsil eden tarafın meşru temsilcisidir. 

"Türkiye aleyhine tek taraflı adımlar atılmasına izin vermeyecek, Libya, Ömer Muhtar ruhu ile bütünlüğünü, birliğini koruyarak Afrika tarihindeki kadim rolünü oynamaya devam edecektir”.

"Türkiye çalışmalarını, milletimizin ve ülkelerimizin menfaatleri ve idealleri yolunda azimle sürdürmeye devam etmelidir”. 

Yüce Allah doğrularla beraberdir.

Türkiye’de ufku derin dünya çapında yüksek vizyonlu strateji uzmanları mevcuttur. Büyük milli uyanış başlamıştır.

Yükselmeyen ağacın tepesine kuşlar yuva yapmaz.

-devam edecek-

.

Suat Gün, dikGAZETE.com