Gül koklayan Fatih

Gül koklayan Fatih

Gül koklayan Fatih Gül koklayan Fatih

Osmanlı’da sanat ve devlet, her zaman birlikte yürümüştür. Sanatı, sanatçıyı desteklemek bir siyaset geleneğidir. Rönesans’ı başlatan İtalyan “Medici Ailesi” gibiler akla ilk gelen örneklerden olabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda sanat ve sanatçılar, Padişahlar tarafından desteklenirdi; bazen şiir, bazen resim, bazen de müzik.

Bu desteğin en belirgin sebebi rekabet ettiği kişiler ve ülkelere karşı güç gösterisinde bulunmasıydı. Yani sanat, dışarıya karşı başka bir güçtü. Savaş her zaman silahla, topla, tüfekle kazanılmazdı.                                                              

Fatih Sultan Mehmet Han, hiç şüphesiz sanatı en çok destekleyen Padişahlardan biridir. Osmanlı’da bir ressama portresini yaptıran ilk Padişah olarak tarihe geçmiştir. Günümüzde bildiğimiz, tarih kitaplarına konulan Fatih portresinin aslı İtalyan ressam Bellini’ye aittir.

Tabloda Fatih’in önünde bulunan sandık, hazineyi temsil eder. 15. Yüzyılda yaşamış, Osmanlı’nın en ünlü nakkaşı ise Sinan Bey’dir. Uzun bir dönem İtalya’da eğitim almış ve resim dışında minyatür sanatıyla da ilgilenmiştir. Sinan Bey, İtalya’dan döndükten sonra meşhur eseri “Gül Koklayan Fatih” portresini resmetmiştir.

Bu tablo, minyatür tekniği ile çizilmiştir. Nakkaş Sinan Bey, Batı tekniğini kullanarak başarılı bir çalışma ortaya çıkarmıştır. Fatih’i gül koklarken tasvir ettiği minyatür, onun sanat anlayışını yansıtması bakımından önemlidir.

Minyatürde Padişah, bağdaş kurmuş bir vaziyette gül koklar. Resim, profilden çizilmiştir. Batı’nın resim tekniğinin yanında Sultan’ın giysileri Doğu’dan bir parçadır. Ayrıca Sultan Fatih’in kokladığı gül, tasavvufta “Çiçeklerin Sultanı Hz. Muhammed’i” temsil eder.

Bu tablo şu an Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. İtalyan Bellini’nin çizmiş olduğu Fatih portresi ise Amerika ve Türkiye’de birçok defalar sergilenmiştir.

Görselde dikkat etmemiz gereken küçük bir ayrıntı var. Padişah İkinci Mehmet, bu resmi çizdirirken çok ince düşünmüş olmalı: Fatih Sultan Mehmet Han’ın başparmağında bir yüzük olduğunu görüyoruz.

Sultan’ın parmağında bulunan bu yüzüğe “Zihgir” deniyor. Zihgir, savaşçılığın sembolüdür.

Türklerin, yayı başparmak ile germelerine ve bu sayede ok atmalarına yarayan küçük bir aparattır, yani ok atarken yayın gerilmesinde işe yarar. Minyatürde yüzük, yukarı bakacak şekilde işlenmiştir.

Bu barış dönemini işaret etmektedir. Şayet yüzük aşağı doğru tasvir edilseydi, savaş döneminde olduklarını anlayacaktık. Türkler, bu okçu yüzüğünü başparmaklarından hiç çıkarmazlardı.

Kısacası; Fatih Sultan Mehmet Han, bize bu resimde gül koklayarak, “Ben sanatkârım, ince ruhluyum, entelektüelim” diyor, aynı zamanda parmağındaki Zihgir ile de “ince ruhlu olduğum kadar savaşçıyım da” diyor.

Böylece Fatih; portresini yaptıran ilk Osmanlı Padişahı olarak sanata verdiği önemi anlatmış ve kendisinden sonra gelecek nesiller için de bir ilham kaynağı olmuştur.

Padişah 2. Mehmet’in “Gül Koklayan Fatih” portresi, bakıp da görebilene çok şey anlatmaktadır…

.

Avnî” mahlası ile yazdığı şiirlerle gönül hanesini de ortaya seren Sultan Fatih’in “İstemem” şiiri ise Peygamber Efendimiz’e sevgisini anlatır.

İSTEMEM

Sen kokmayan gülü neyleyim,

Neyleyim sensiz baharı?

Sen doğmayan günü neyleyim,

Neyleyim sensiz ben dünyayı?

Bir ateş yakacaksa beni kalbimden,

Senin aşkının ateşi yaksın,

Senden gayrı başka bir aşkla kül olursa kalbim,

Bu kalbi istemem, ateşi istemem, koru istemem.

Sana çıkacaksa durmaz yürürüm,

Sonu sen çıkmayan yönü istemem, yolu istemem.

Ben gönüllü bir köleyim, kulağımda küpem.

Kalbini fethedecekse geçerim bin Sina’yı birden.

Yoksa neyime?

Bu fethi istemem, Mısır’ı istemem, cihanı istemem.

Ben Sultan Fatih’im, önündeyim İstanbul’un.

Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için.

Yoksa gül yüzünü güldürmeyen Sultanlığı istemem,

İstanbul’u istemem.

Senden gayrı bir aşka ben kalemi istemem,

kağıdı istemem.

Ben senin ümmetinim, sensin benim efendim.

Senden gayrı, senden başka efendi istemem,

sevgili istemem, istemem..

Fatih Sultan Mehmet Han

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

Osmanlı’da sanat ve devlet, her zaman birlikte yürümüştür. Sanatı, sanatçıyı desteklemek bir siyaset geleneğidir. Rönesans’ı başlatan İtalyan “Medici Ailesi” gibiler akla ilk gelen örneklerden olabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda sanat ve sanatçılar, Padişahlar tarafından desteklenirdi; bazen şiir, bazen resim, bazen de müzik.

Bu desteğin en belirgin sebebi rekabet ettiği kişiler ve ülkelere karşı güç gösterisinde bulunmasıydı. Yani sanat, dışarıya karşı başka bir güçtü. Savaş her zaman silahla, topla, tüfekle kazanılmazdı.                                                              

Fatih Sultan Mehmet Han, hiç şüphesiz sanatı en çok destekleyen Padişahlardan biridir. Osmanlı’da bir ressama portresini yaptıran ilk Padişah olarak tarihe geçmiştir. Günümüzde bildiğimiz, tarih kitaplarına konulan Fatih portresinin aslı İtalyan ressam Bellini’ye aittir.

Tabloda Fatih’in önünde bulunan sandık, hazineyi temsil eder. 15. Yüzyılda yaşamış, Osmanlı’nın en ünlü nakkaşı ise Sinan Bey’dir. Uzun bir dönem İtalya’da eğitim almış ve resim dışında minyatür sanatıyla da ilgilenmiştir. Sinan Bey, İtalya’dan döndükten sonra meşhur eseri “Gül Koklayan Fatih” portresini resmetmiştir.

Bu tablo, minyatür tekniği ile çizilmiştir. Nakkaş Sinan Bey, Batı tekniğini kullanarak başarılı bir çalışma ortaya çıkarmıştır. Fatih’i gül koklarken tasvir ettiği minyatür, onun sanat anlayışını yansıtması bakımından önemlidir.

Minyatürde Padişah, bağdaş kurmuş bir vaziyette gül koklar. Resim, profilden çizilmiştir. Batı’nın resim tekniğinin yanında Sultan’ın giysileri Doğu’dan bir parçadır. Ayrıca Sultan Fatih’in kokladığı gül, tasavvufta “Çiçeklerin Sultanı Hz. Muhammed’i” temsil eder.

Bu tablo şu an Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. İtalyan Bellini’nin çizmiş olduğu Fatih portresi ise Amerika ve Türkiye’de birçok defalar sergilenmiştir.

Görselde dikkat etmemiz gereken küçük bir ayrıntı var. Padişah İkinci Mehmet, bu resmi çizdirirken çok ince düşünmüş olmalı: Fatih Sultan Mehmet Han’ın başparmağında bir yüzük olduğunu görüyoruz.

Sultan’ın parmağında bulunan bu yüzüğe “Zihgir” deniyor. Zihgir, savaşçılığın sembolüdür.

Türklerin, yayı başparmak ile germelerine ve bu sayede ok atmalarına yarayan küçük bir aparattır, yani ok atarken yayın gerilmesinde işe yarar. Minyatürde yüzük, yukarı bakacak şekilde işlenmiştir.

Bu barış dönemini işaret etmektedir. Şayet yüzük aşağı doğru tasvir edilseydi, savaş döneminde olduklarını anlayacaktık. Türkler, bu okçu yüzüğünü başparmaklarından hiç çıkarmazlardı.

Kısacası; Fatih Sultan Mehmet Han, bize bu resimde gül koklayarak, “Ben sanatkârım, ince ruhluyum, entelektüelim” diyor, aynı zamanda parmağındaki Zihgir ile de “ince ruhlu olduğum kadar savaşçıyım da” diyor.

Böylece Fatih; portresini yaptıran ilk Osmanlı Padişahı olarak sanata verdiği önemi anlatmış ve kendisinden sonra gelecek nesiller için de bir ilham kaynağı olmuştur.

Padişah 2. Mehmet’in “Gül Koklayan Fatih” portresi, bakıp da görebilene çok şey anlatmaktadır…

.

Avnî” mahlası ile yazdığı şiirlerle gönül hanesini de ortaya seren Sultan Fatih’in “İstemem” şiiri ise Peygamber Efendimiz’e sevgisini anlatır.

İSTEMEM

Sen kokmayan gülü neyleyim,

Neyleyim sensiz baharı?

Sen doğmayan günü neyleyim,

Neyleyim sensiz ben dünyayı?

Bir ateş yakacaksa beni kalbimden,

Senin aşkının ateşi yaksın,

Senden gayrı başka bir aşkla kül olursa kalbim,

Bu kalbi istemem, ateşi istemem, koru istemem.

Sana çıkacaksa durmaz yürürüm,

Sonu sen çıkmayan yönü istemem, yolu istemem.

Ben gönüllü bir köleyim, kulağımda küpem.

Kalbini fethedecekse geçerim bin Sina’yı birden.

Yoksa neyime?

Bu fethi istemem, Mısır’ı istemem, cihanı istemem.

Ben Sultan Fatih’im, önündeyim İstanbul’un.

Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için.

Yoksa gül yüzünü güldürmeyen Sultanlığı istemem,

İstanbul’u istemem.

Senden gayrı bir aşka ben kalemi istemem,

kağıdı istemem.

Ben senin ümmetinim, sensin benim efendim.

Senden gayrı, senden başka efendi istemem,

sevgili istemem, istemem..

Fatih Sultan Mehmet Han

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com