Güzellik takıntımız ve hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlar

Güzellik takıntımız ve hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlar

Güzellik takıntımız ve hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlar Güzellik takıntımız ve hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlar

GÜZELLİK TAKINTIMIZ VE HAYATIMIZI ÇİRKİNLEŞTİREN DOKUNUŞLAR

Psikologlar sahte bir üniversite başvuru belgesini sanki bir yolcu tarafından unutulmuş gibi havaalanına bıraktıkları bir deney yaparlar. Belgenin üzerindeki cevaplar hep aynı olsa da hayali öğrencinin fotoğrafını her seferinde değiştirirler. Başvuran kişi yakışıklı, güzel veya diğer ifade ile çekici biri olduğu takdirde insanların başvuruyu postalama ihtimallerinin daha fazla olduğu ortaya çıkar.

Amerika’da yapılan bu deneyin sonuçları çok da şaşırtıcı olmasa gerek. İnsanların dış görünümünden ne kadar çok etkilendiğimiz, onlarla tanışmıyor olsak bile çekici insanlara iltimas geçtiğimiz konusunda hepimiz hem fikiriz.

TED CHIANG bol ödüllü bir bilim kurgu öyküleri yazarı. Bilim Kurgunun yaşayan efsanesi olarak anılıyor. İlk 8 öyküsünün yer aldığı ve 2002 yılında başka bir isimle basılan kitabı, bizde 'GELİŞ' ismi ile 2016 da yayınlandı. Bu ismin verilmesinin nedeni, son on yılın en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen ‘GELİŞ’ adlı filmin, onun bu kitaptaki HAYATININ HİKAYESİ isimli bir öyküsünden uyarlanmış olması.

Sıradan bir “uzaylı ziyareti” ile yetinmeyen ve zamanın göreceliliğine yönelik derin söylemleri olan bu filmin yönetmeni Denis Villeneuve, aynı zamanda Dune-Çöl Gezegeni ve 'Blade Runner 2049’ filmlerinin de yönetmeni.

Ted CHIANG, dış görünümden ne kadar çok etkilendiğimizi ortaya koyan yukarıdaki araştırmadan yola çıkarak GÖRDÜĞÜMÜZÜ BEĞENMEK isimli, belgesel formunda, röportajlarla geçen bir bilim kurgu öyküsü yazmış.

Göze sabitlenecek bir şekilde takıldığında, karşınızdaki kişilere baktığınız zaman “estetik ameliyat geçirmiş” gibi görünmelerini sağlayan bir yazılımdan bahsediyor. İlk başta bir tür eğlence metodu olarak kullanılıyor fakat zamanla bazı eğitim kurumları başta olmak üzere kullanılması zorunlu hale geliyor.

Bunun derin bir toplumsal sorun haline gelen görünüşçülüğün (görünüşe aldanmanın) bir çözümü olacağını savunanlar aynı zamanda güzel, çekici veya yakışıklı olmanın insana yüzeysel bir bakışa sebep olduğunu ve bunun da ırkçılıktan ve cinsiyet ayrımcılığından daha azımsanacak bir durum olmadığını savunuyorlar.

Hikaye, 18 yaşına kadar bu uygulamaya maruz kalanların ve sonrasında özgür iradesi ile bu uygulamadan çıkanların ve veya devam etmeyi tercih edenlerin yaşadıklarını anlatmaları ile ilerliyor.

Gerçekten de içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğinde güzellik algımız çok daha vahim boyutlara ulaştı. Bunda elbette internetin ve sosyal medyanın çok etkisi var.

Başarılı ve mutlu olmak için güzel ve yakışıklı olmak zorunda olduğumuz inancı, bu dönemde daha da pekişti. İnsanları, yüzlerine estetik yaptırmaya teşvik eden bir reklam sloganı dikkatimi çekmişti: Hayatınızı Güzelleştirecek Dokunuşlar. Oysa güzellik takıntısı, zamanla kişilik bozukluklarına ve “hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlara” neden olabiliyor.

Dizilerimiz, sosyal medyamız, güzel, yakışıklı, mutlu ve zengin insanlarla dolu. Başka bir ülkeden üniversite okumaya gelen bir öğrencimiz, ailesinin kendisine en çok, Türkiye’de herkesin gerçekten de o kadar güzel ve yakışıklı ve veya o kadar şık ve bakımlı olup olmadığını, hep villalarda mı oturulduğunu ve eve ayakkabı ile mi girildiğini sorduklarını anlatıyor bir röportajda.

Erkeklere de hitap eden ve çok rağbet gördüğü söylenen güzellik salonlarındaki artış, inanılmaz bir hızda devam ediyor. Üstelik bu konu, vergi ve kara para aklama davalarına bile konu oluyor. Daha da garibi bu davalara konu olan kişiler hem tahliye olabiliyor hem de takipçi sayılarını daha da arttırabiliyorlar.

Geçirdikleri operasyonlarla yüzü tanınmayacak hale gelen bazı erkek şarkıcılarımız bile yaptıklarından gurur duyuyorlar. Eskiden utanılan şeylerden günümüzde gurur duyulabiliyor ve daha popüler olmaya katkı sağlıyor.

Sıradan vatandaşlar da bu şarkıcıları örnek alıp genç, yaşlı, kadın, erkek fark etmeksizin aynı operasyonlara teveccüh edebiliyorlar.

Yakın zamana kadar ‘kedicik’ olarak anılanların “onlara bu ismi takan bir zalimin kölesi olduklarını belli edecektek tip bir yüze sahip olmak için yaptırdıkları estetik operasyonları, şimdi sıradan vatandaşlarımız güzellik adına yüzlerine yaptırabiliyor.

Hayatın anlamını, fiziksel güzellik, yakışıklılık, şöhret, para ve sağlık olarak düşünen biri, yaşlılığında bütün bunları kaybedince hayatın anlamını da kaybediyor ve bu durum bazen de intiharla sonuçlanıyor.

Geçen haftalarda bu dünyadaki hayatı 88 yaşında sona eren Fransızların dünya çapında ünlü aktörü Alain Delon bu konuda en son ve en etkili örnek. Onun HAYATININ HİKAYESİ de çok ibretlik:

Bir zamanlar “dünyanın en yakışıklı adamı” olarak anılan ve ismi yakışıklılığın simgesi haline gelen Alain Delon, 2002 yılında henüz 67 yaşında iken geçirdiği ağır bir depresyon sırasında başarısız bir intihar girişiminde bulunur. Gözlerinin altında torbacıklar olduğunu söyleyen TV programcısına canlı yayında saldırır. 73 yaşında verdiği bir röportajda “Aynaya bakınca kendimi öldürmek istiyorum” der ve ekler:

Kendimi çok çirkin buluyorum, aynaya bakamıyorum. Çalışma odamda dünyanın uzaydan çekilmiş bir fotoğrafı var. Oradan bakıldığında artık bir hiç olduğumu hatırlatıyor bana. Paris sokaklarında gezerken benden imza isteyenler, kendileri için değil anne ve babaları, hatta büyükanneleri için istediklerini söylüyorlar. Hep geçmişteki hatalarım geliyor aklıma. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Çocuklarımla aramda çok yaş farkı var. Belki de onlar da bu durumdan çok rahatsız.”

2019 yılında felç geçirir. İki erkek çocuğu, kız kardeşlerinin babalarını manipüle ettiğini ve sağlık durumunu gizlediğini duyururlar. Çocuklar, babalarının varlığı üzerinden daha o hayattayken kavgaya tutuşurlar. Bundan daha vahimi de Delon'un bakımını üstlenen arkadaşı Hiromi Rollin’in savcılığa, çocuklarını Fransız film yıldızını “kasten öldürmeye teşebbüs etmekle” suçladığı bir mektup yazmış olmasıdır. 2022 yılında ise ötenazi istediğine yönelik haberler çıkar. Haberlerde şu ifadesi dikkat çekicidir: Yaşlanmak berbat bir şey.

Kılık kıyafetimizin temiz, bakımlı ve iyi olması elbette çok önemli. Sağlıklı beslenme ve spor ile daha uzun süre dinç ve genç kalmak elbette çok faydalı. Sorun, doğal olmayan yöntemlere yönelip, hayatı bir maske ile yaşamakta… Bu maskeler bir pandemi gibi yayıldığı için, TED CHIANG’ın öyküsünde olduğu gibi, görünüşe aldanmanın derin toplumsal sorunlar yaşattığı zamanlara gelmiş bulunuyoruz.

Dış görünüşe verdiği önemde aşırıya kaçanlar ve bu geçici dünya hayatını, dış güzellik ile para, şöhret ve makam ile anlamlandıranlar için, bunların olmadığı bir hayat, anlamını mutlaka yitirecektir. Onlar için yaşlanmak “berbat bir şey” olacaktır. Oysa bu, bizim anlayışımız, bizim kültürümüz değildir. Bizim için tam aksine, her yaşın ayrı bir güzelliği vardır.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

.

GÜZELLİK TAKINTIMIZ VE HAYATIMIZI ÇİRKİNLEŞTİREN DOKUNUŞLAR

Psikologlar sahte bir üniversite başvuru belgesini sanki bir yolcu tarafından unutulmuş gibi havaalanına bıraktıkları bir deney yaparlar. Belgenin üzerindeki cevaplar hep aynı olsa da hayali öğrencinin fotoğrafını her seferinde değiştirirler. Başvuran kişi yakışıklı, güzel veya diğer ifade ile çekici biri olduğu takdirde insanların başvuruyu postalama ihtimallerinin daha fazla olduğu ortaya çıkar.

Amerika’da yapılan bu deneyin sonuçları çok da şaşırtıcı olmasa gerek. İnsanların dış görünümünden ne kadar çok etkilendiğimiz, onlarla tanışmıyor olsak bile çekici insanlara iltimas geçtiğimiz konusunda hepimiz hem fikiriz.

TED CHIANG bol ödüllü bir bilim kurgu öyküleri yazarı. Bilim Kurgunun yaşayan efsanesi olarak anılıyor. İlk 8 öyküsünün yer aldığı ve 2002 yılında başka bir isimle basılan kitabı, bizde 'GELİŞ' ismi ile 2016 da yayınlandı. Bu ismin verilmesinin nedeni, son on yılın en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen ‘GELİŞ’ adlı filmin, onun bu kitaptaki HAYATININ HİKAYESİ isimli bir öyküsünden uyarlanmış olması.

Sıradan bir “uzaylı ziyareti” ile yetinmeyen ve zamanın göreceliliğine yönelik derin söylemleri olan bu filmin yönetmeni Denis Villeneuve, aynı zamanda Dune-Çöl Gezegeni ve 'Blade Runner 2049’ filmlerinin de yönetmeni.

Ted CHIANG, dış görünümden ne kadar çok etkilendiğimizi ortaya koyan yukarıdaki araştırmadan yola çıkarak GÖRDÜĞÜMÜZÜ BEĞENMEK isimli, belgesel formunda, röportajlarla geçen bir bilim kurgu öyküsü yazmış.

Göze sabitlenecek bir şekilde takıldığında, karşınızdaki kişilere baktığınız zaman “estetik ameliyat geçirmiş” gibi görünmelerini sağlayan bir yazılımdan bahsediyor. İlk başta bir tür eğlence metodu olarak kullanılıyor fakat zamanla bazı eğitim kurumları başta olmak üzere kullanılması zorunlu hale geliyor.

Bunun derin bir toplumsal sorun haline gelen görünüşçülüğün (görünüşe aldanmanın) bir çözümü olacağını savunanlar aynı zamanda güzel, çekici veya yakışıklı olmanın insana yüzeysel bir bakışa sebep olduğunu ve bunun da ırkçılıktan ve cinsiyet ayrımcılığından daha azımsanacak bir durum olmadığını savunuyorlar.

Hikaye, 18 yaşına kadar bu uygulamaya maruz kalanların ve sonrasında özgür iradesi ile bu uygulamadan çıkanların ve veya devam etmeyi tercih edenlerin yaşadıklarını anlatmaları ile ilerliyor.

Gerçekten de içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğinde güzellik algımız çok daha vahim boyutlara ulaştı. Bunda elbette internetin ve sosyal medyanın çok etkisi var.

Başarılı ve mutlu olmak için güzel ve yakışıklı olmak zorunda olduğumuz inancı, bu dönemde daha da pekişti. İnsanları, yüzlerine estetik yaptırmaya teşvik eden bir reklam sloganı dikkatimi çekmişti: Hayatınızı Güzelleştirecek Dokunuşlar. Oysa güzellik takıntısı, zamanla kişilik bozukluklarına ve “hayatımızı çirkinleştiren dokunuşlara” neden olabiliyor.

Dizilerimiz, sosyal medyamız, güzel, yakışıklı, mutlu ve zengin insanlarla dolu. Başka bir ülkeden üniversite okumaya gelen bir öğrencimiz, ailesinin kendisine en çok, Türkiye’de herkesin gerçekten de o kadar güzel ve yakışıklı ve veya o kadar şık ve bakımlı olup olmadığını, hep villalarda mı oturulduğunu ve eve ayakkabı ile mi girildiğini sorduklarını anlatıyor bir röportajda.

Erkeklere de hitap eden ve çok rağbet gördüğü söylenen güzellik salonlarındaki artış, inanılmaz bir hızda devam ediyor. Üstelik bu konu, vergi ve kara para aklama davalarına bile konu oluyor. Daha da garibi bu davalara konu olan kişiler hem tahliye olabiliyor hem de takipçi sayılarını daha da arttırabiliyorlar.

Geçirdikleri operasyonlarla yüzü tanınmayacak hale gelen bazı erkek şarkıcılarımız bile yaptıklarından gurur duyuyorlar. Eskiden utanılan şeylerden günümüzde gurur duyulabiliyor ve daha popüler olmaya katkı sağlıyor.

Sıradan vatandaşlar da bu şarkıcıları örnek alıp genç, yaşlı, kadın, erkek fark etmeksizin aynı operasyonlara teveccüh edebiliyorlar.

Yakın zamana kadar ‘kedicik’ olarak anılanların “onlara bu ismi takan bir zalimin kölesi olduklarını belli edecektek tip bir yüze sahip olmak için yaptırdıkları estetik operasyonları, şimdi sıradan vatandaşlarımız güzellik adına yüzlerine yaptırabiliyor.

Hayatın anlamını, fiziksel güzellik, yakışıklılık, şöhret, para ve sağlık olarak düşünen biri, yaşlılığında bütün bunları kaybedince hayatın anlamını da kaybediyor ve bu durum bazen de intiharla sonuçlanıyor.

Geçen haftalarda bu dünyadaki hayatı 88 yaşında sona eren Fransızların dünya çapında ünlü aktörü Alain Delon bu konuda en son ve en etkili örnek. Onun HAYATININ HİKAYESİ de çok ibretlik:

Bir zamanlar “dünyanın en yakışıklı adamı” olarak anılan ve ismi yakışıklılığın simgesi haline gelen Alain Delon, 2002 yılında henüz 67 yaşında iken geçirdiği ağır bir depresyon sırasında başarısız bir intihar girişiminde bulunur. Gözlerinin altında torbacıklar olduğunu söyleyen TV programcısına canlı yayında saldırır. 73 yaşında verdiği bir röportajda “Aynaya bakınca kendimi öldürmek istiyorum” der ve ekler:

Kendimi çok çirkin buluyorum, aynaya bakamıyorum. Çalışma odamda dünyanın uzaydan çekilmiş bir fotoğrafı var. Oradan bakıldığında artık bir hiç olduğumu hatırlatıyor bana. Paris sokaklarında gezerken benden imza isteyenler, kendileri için değil anne ve babaları, hatta büyükanneleri için istediklerini söylüyorlar. Hep geçmişteki hatalarım geliyor aklıma. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Çocuklarımla aramda çok yaş farkı var. Belki de onlar da bu durumdan çok rahatsız.”

2019 yılında felç geçirir. İki erkek çocuğu, kız kardeşlerinin babalarını manipüle ettiğini ve sağlık durumunu gizlediğini duyururlar. Çocuklar, babalarının varlığı üzerinden daha o hayattayken kavgaya tutuşurlar. Bundan daha vahimi de Delon'un bakımını üstlenen arkadaşı Hiromi Rollin’in savcılığa, çocuklarını Fransız film yıldızını “kasten öldürmeye teşebbüs etmekle” suçladığı bir mektup yazmış olmasıdır. 2022 yılında ise ötenazi istediğine yönelik haberler çıkar. Haberlerde şu ifadesi dikkat çekicidir: Yaşlanmak berbat bir şey.

Kılık kıyafetimizin temiz, bakımlı ve iyi olması elbette çok önemli. Sağlıklı beslenme ve spor ile daha uzun süre dinç ve genç kalmak elbette çok faydalı. Sorun, doğal olmayan yöntemlere yönelip, hayatı bir maske ile yaşamakta… Bu maskeler bir pandemi gibi yayıldığı için, TED CHIANG’ın öyküsünde olduğu gibi, görünüşe aldanmanın derin toplumsal sorunlar yaşattığı zamanlara gelmiş bulunuyoruz.

Dış görünüşe verdiği önemde aşırıya kaçanlar ve bu geçici dünya hayatını, dış güzellik ile para, şöhret ve makam ile anlamlandıranlar için, bunların olmadığı bir hayat, anlamını mutlaka yitirecektir. Onlar için yaşlanmak “berbat bir şey” olacaktır. Oysa bu, bizim anlayışımız, bizim kültürümüz değildir. Bizim için tam aksine, her yaşın ayrı bir güzelliği vardır.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

.