KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE
KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE
- 24-12-2015 05:29
- 365
- 24-12-2015 05:29
- 365
KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE (Bölüm 1)
Halkın yöneticisi nasıl olmalıdır? Bu soruya verilecek cevap herkese göre farklı olabilir… Biz burada doğru cevabı bulmaya çalışacağız. Önce, devletimizin en başındaki yöneticiyi ele alalım. Cumhurbaşkanımız…
Cumhurbaşkanının nasıl olması gerektiğini anlamak için “Cumhur” kelimesinin anlamına bakmalıyız. ”Cumhur” kelimesinin sözlük anlamı “Halk” kelimesine karşılık geliyor. Kısacası: Cumhur başkanı, halkın başkanı anlamı taşıyor.
Eskiden Reisicumhur deniliyordu, sonra Cumhur reisi dendi, en son Cumhurbaşkanı oldu. Türk Dil Kurumunun istikrarsızlık ve tutarsızlığı bu noktada da devam ediyor. Bir kaç sene sonra cumhurbaşkanının başka bir birleşik kelime olarak da karşımıza çıkması sürpriz olmayacaktır.(Kelime değişiklikleri yüzünden otuz sene önceki kitabımızı okumakta zorlanıyoruz. Binlerce yıllık kültürümüzü, sürekli değiştirilen kelimeler yüzünden kaybetmekteyiz.)
Gelelim en üst yöneticimiz olan cumhurbaşkanlığının nasıl olması gerektiğine. Cumhur’un karşılığı halk olduğuna göre, halkın başkanlığını yapacak kişinin halkın özelliklerine sahip olması gerekir diye düşünüyorum.
1976 - 1978 senesi arasında Gümüşhane valiliği yapan Mithat Çekin adaletli, çalışkan, mütevazı ve namaz kılan bir valiydi. Bir gün annemin ve komşularının bulunduğu bahçede yemek ziyafeti verilmekteydi. Ben de bu kalabalıkta laf olsun diye Mithat Bey’in nasıl bir vali olduğunu sormuştum. Sormaz olaydım, başta annem veryansın etmeye başladı, arkadan diğer kadınlar bastırdı!..
Valinin suçu mütevazı olmasıydı!.. Efendim, vali arabasından inip, mahallelerdeki herkesle sohbet edip, fikirlerini dinlermiş…
Ben de onlara: Siz böyle valilere alışkın olmadığınız için size bu vali ters geliyor. Sizin kabul ettiğiniz valiler, arabasından inmeden arka koltuktan penceresini açıp, eliyle fötr şapkasını sallayıp transit geçmesi gerekiyor… Vali dediğinin halkın arasında ne işi var(!..)
Bu anlayış cumhurbaşkanları için de geleneksel bir alışkanlığa dönüşmüş. Üstelik halkın başkanı olan kişiyi -her nedense- direk olarak halk seçemiyor. (Yeni yasayla bu durum değişti) Daha önceleri Büyük Millet Meclisinde bulunan vekiller ne yapıp edip, uzaktan fötr şapkasını sallayacak birini halkın başına geçirmekteydiler.
Halkın başına geçen bu kişilerin birçoğunun halkın özelliklerini taşımadığı, hatta Çankaya Köşkü’nden hemen hemen hiç dışarı çıkmadıklarını görüyoruz. Halkla teması hemen hemen hiç olmayan bu cumhurbaşkanları halkın dertlerini anlamak bir yana halkın aleyhine olan birçok yasakların bile destekçisi olmuştur.
Başörtü yasağı bu konulardan biridir. Başörtüsü konusunda şimdiye kadar yapılan dayatmaların acı sonuçlarını hep birlikte yaşadık. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne rağmen ülkemizde başörtülü kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştır. Eğitim hakkı elinden alınan kızlarımızın bir kısmı öz vatanını bırakıp, yurtdışında tahsil yapmak zorunda bırakılmıştır. Bir kısmı eğitimini tamamlamaktan vazgeçmek zorunda kalmış, bir kısmı ise peruk takmak mecburiyetinde bırakılmıştır.
Yukarda anlatılanlar bir hayal değil, yaşanan gerçeklerdir. Ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Bu kızlarımızın neler çektiklerini ve yöneticiler yüzünden ödedikleri faturaları, bu kızlara yakın olan çevreler çok iyi bilmektedir. Ancak, aydın geçinen bir takım insanların özgürlükler için mücadele etmesi bir yana, başörtü yasağını onaylamaları, yirmi birinci asrın eşiğinde tarihe utanç verici bir kayıt olarak geçmiştir…
İnsan hakları Evrensel Bildirgesine imza koymuş hiçbir ülkenin bu tür dayatmalar yapamayacağı belli olduğu halde, maalesef, bu olumsuzlukları bizler dayatmacı yöneticiler yüzünden acı bir şekilde yaşadık…
Üstelik başörtüsü kullananların bu ülkenin kurtuluşu için mermi taşıyan kadınlar olduğunu da unuttuk… Bir hanım, başörtüsünü geleneksel veya dini amaçla veya başka nedenlerle takma hakkına sahiptir. Hanımların bu bireysel tercihinden dolayı eğitim hakkı hiçbir nedenle ellerinden alınamaz. Kişisel tercihlerden dolayı bu vatandaşlık haklarından uzaklaştırılması da söz konusu olamaz. Başörtülü bir kadın her türlü kamu kurumunda hizmet aldığı gibi, her türlü kamu kurumunda da çalışma hakkına sahiptir. Demokratik ülkelerde, hiç bir devlet kurumu vatandaşlarına başı açık veya kapalı ayrımı yapma hakkına sahip olamaz…
Bu zulmü yapanlar 30 maddelik İnsan Hakları Bildirgesini hiçe saymaktadırlar. Oysa anayasalar, yasalar, tüzükler, yönetmelik ve yönergeler İnsan Hakları Bildirgesine aykırı olamaz.
Madde 2 - Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 7 - Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 11 - 1.Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 18 - Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
Madde 19 - Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
Madde 21 - 1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır...
Madde 26 - 1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır. …3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
Madde 28 - Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.
Madde 30 - Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.
Yukarıdaki açıklanan Temel İnsan Haklarına ait maddeleri, tüm ülkeler doğru uygulamak zorundadır…
Bu yüzden, 30.maddede çok önemli bir uyarı bulunmaktadır. 30.madde Temel İnsan Haklarına ait bu maddeleri ortadan kaldıracak yorumlamaların bile kabul edilemeyeceğini izah ve ikaz ediyor. Bu maddeleri ortadan kaldıracak, girişim veya eylem hakkına kimse sahip değil deniyor. Yani: “ Bu temel hakları ortadan kaldırmaya, ne devlet, ne topluluk ve ne de birey sahiptir” deniyor… Kısacası ”Hiç kimse, yukarda açıklanan Temel İnsan Haklarını, bahaneler ve entrikalar üreterek ortadan kaldıramaz.”
Bu kadar açık maddelere rağmen anti demokratik, oligarşik uygulamalarla altına imza koyduğumuz -Anayasanın da üstünde kabul edilen- uluslararası bu maddeler ülkemizde hiçe sayılmıştır. İlginç olan, tartışmalarda aydın geçinen bazı insanların İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yerine, anayasa, tüzük, yönetmelik ve yönergeler gibi alt hukuk anlayışının sınırları içine sıkışıp, şimdiye kadar havanda su dövmüş olmalarıdır. Daha kötüsü bu aydın geçinen kurnazlar, kanunları, tüzük ve yönergeleri hukuka aykırı düzenleyerek sabotajda bulunmuş olmalarıdır.
deneme bonusu veren siteler - kaçak bahis siteleri - bahis siteleri - illegal bahis siteleri - güvenilir bahis siteleri - kaçak iddaa siteleri - bahis siteleri - canlı bahis siteleri
KAFDAĞI’NDAKİ YÖNETİCİLER ve TÜRKİYE (Bölüm 1)
Halkın yöneticisi nasıl olmalıdır? Bu soruya verilecek cevap herkese göre farklı olabilir… Biz burada doğru cevabı bulmaya çalışacağız. Önce, devletimizin en başındaki yöneticiyi ele alalım. Cumhurbaşkanımız…
Cumhurbaşkanının nasıl olması gerektiğini anlamak için “Cumhur” kelimesinin anlamına bakmalıyız. ”Cumhur” kelimesinin sözlük anlamı “Halk” kelimesine karşılık geliyor. Kısacası: Cumhur başkanı, halkın başkanı anlamı taşıyor.
Eskiden Reisicumhur deniliyordu, sonra Cumhur reisi dendi, en son Cumhurbaşkanı oldu. Türk Dil Kurumunun istikrarsızlık ve tutarsızlığı bu noktada da devam ediyor. Bir kaç sene sonra cumhurbaşkanının başka bir birleşik kelime olarak da karşımıza çıkması sürpriz olmayacaktır.(Kelime değişiklikleri yüzünden otuz sene önceki kitabımızı okumakta zorlanıyoruz. Binlerce yıllık kültürümüzü, sürekli değiştirilen kelimeler yüzünden kaybetmekteyiz.)
Gelelim en üst yöneticimiz olan cumhurbaşkanlığının nasıl olması gerektiğine. Cumhur’un karşılığı halk olduğuna göre, halkın başkanlığını yapacak kişinin halkın özelliklerine sahip olması gerekir diye düşünüyorum.
1976 - 1978 senesi arasında Gümüşhane valiliği yapan Mithat Çekin adaletli, çalışkan, mütevazı ve namaz kılan bir valiydi. Bir gün annemin ve komşularının bulunduğu bahçede yemek ziyafeti verilmekteydi. Ben de bu kalabalıkta laf olsun diye Mithat Bey’in nasıl bir vali olduğunu sormuştum. Sormaz olaydım, başta annem veryansın etmeye başladı, arkadan diğer kadınlar bastırdı!..
Valinin suçu mütevazı olmasıydı!.. Efendim, vali arabasından inip, mahallelerdeki herkesle sohbet edip, fikirlerini dinlermiş…
Ben de onlara: Siz böyle valilere alışkın olmadığınız için size bu vali ters geliyor. Sizin kabul ettiğiniz valiler, arabasından inmeden arka koltuktan penceresini açıp, eliyle fötr şapkasını sallayıp transit geçmesi gerekiyor… Vali dediğinin halkın arasında ne işi var(!..)
Bu anlayış cumhurbaşkanları için de geleneksel bir alışkanlığa dönüşmüş. Üstelik halkın başkanı olan kişiyi -her nedense- direk olarak halk seçemiyor. (Yeni yasayla bu durum değişti) Daha önceleri Büyük Millet Meclisinde bulunan vekiller ne yapıp edip, uzaktan fötr şapkasını sallayacak birini halkın başına geçirmekteydiler.
Halkın başına geçen bu kişilerin birçoğunun halkın özelliklerini taşımadığı, hatta Çankaya Köşkü’nden hemen hemen hiç dışarı çıkmadıklarını görüyoruz. Halkla teması hemen hemen hiç olmayan bu cumhurbaşkanları halkın dertlerini anlamak bir yana halkın aleyhine olan birçok yasakların bile destekçisi olmuştur.
Başörtü yasağı bu konulardan biridir. Başörtüsü konusunda şimdiye kadar yapılan dayatmaların acı sonuçlarını hep birlikte yaşadık. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne rağmen ülkemizde başörtülü kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştır. Eğitim hakkı elinden alınan kızlarımızın bir kısmı öz vatanını bırakıp, yurtdışında tahsil yapmak zorunda bırakılmıştır. Bir kısmı eğitimini tamamlamaktan vazgeçmek zorunda kalmış, bir kısmı ise peruk takmak mecburiyetinde bırakılmıştır.
Yukarda anlatılanlar bir hayal değil, yaşanan gerçeklerdir. Ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Bu kızlarımızın neler çektiklerini ve yöneticiler yüzünden ödedikleri faturaları, bu kızlara yakın olan çevreler çok iyi bilmektedir. Ancak, aydın geçinen bir takım insanların özgürlükler için mücadele etmesi bir yana, başörtü yasağını onaylamaları, yirmi birinci asrın eşiğinde tarihe utanç verici bir kayıt olarak geçmiştir…
İnsan hakları Evrensel Bildirgesine imza koymuş hiçbir ülkenin bu tür dayatmalar yapamayacağı belli olduğu halde, maalesef, bu olumsuzlukları bizler dayatmacı yöneticiler yüzünden acı bir şekilde yaşadık…
Üstelik başörtüsü kullananların bu ülkenin kurtuluşu için mermi taşıyan kadınlar olduğunu da unuttuk… Bir hanım, başörtüsünü geleneksel veya dini amaçla veya başka nedenlerle takma hakkına sahiptir. Hanımların bu bireysel tercihinden dolayı eğitim hakkı hiçbir nedenle ellerinden alınamaz. Kişisel tercihlerden dolayı bu vatandaşlık haklarından uzaklaştırılması da söz konusu olamaz. Başörtülü bir kadın her türlü kamu kurumunda hizmet aldığı gibi, her türlü kamu kurumunda da çalışma hakkına sahiptir. Demokratik ülkelerde, hiç bir devlet kurumu vatandaşlarına başı açık veya kapalı ayrımı yapma hakkına sahip olamaz…
Bu zulmü yapanlar 30 maddelik İnsan Hakları Bildirgesini hiçe saymaktadırlar. Oysa anayasalar, yasalar, tüzükler, yönetmelik ve yönergeler İnsan Hakları Bildirgesine aykırı olamaz.
Madde 2 - Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 7 - Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 11 - 1.Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 18 - Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
Madde 19 - Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
Madde 21 - 1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır...
Madde 26 - 1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır. …3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
Madde 28 - Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.
Madde 30 - Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.
Yukarıdaki açıklanan Temel İnsan Haklarına ait maddeleri, tüm ülkeler doğru uygulamak zorundadır…
Bu yüzden, 30.maddede çok önemli bir uyarı bulunmaktadır. 30.madde Temel İnsan Haklarına ait bu maddeleri ortadan kaldıracak yorumlamaların bile kabul edilemeyeceğini izah ve ikaz ediyor. Bu maddeleri ortadan kaldıracak, girişim veya eylem hakkına kimse sahip değil deniyor. Yani: “ Bu temel hakları ortadan kaldırmaya, ne devlet, ne topluluk ve ne de birey sahiptir” deniyor… Kısacası ”Hiç kimse, yukarda açıklanan Temel İnsan Haklarını, bahaneler ve entrikalar üreterek ortadan kaldıramaz.”
Bu kadar açık maddelere rağmen anti demokratik, oligarşik uygulamalarla altına imza koyduğumuz -Anayasanın da üstünde kabul edilen- uluslararası bu maddeler ülkemizde hiçe sayılmıştır. İlginç olan, tartışmalarda aydın geçinen bazı insanların İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yerine, anayasa, tüzük, yönetmelik ve yönergeler gibi alt hukuk anlayışının sınırları içine sıkışıp, şimdiye kadar havanda su dövmüş olmalarıdır. Daha kötüsü bu aydın geçinen kurnazlar, kanunları, tüzük ve yönergeleri hukuka aykırı düzenleyerek sabotajda bulunmuş olmalarıdır.
deneme bonusu veren siteler - kaçak bahis siteleri - bahis siteleri - illegal bahis siteleri - güvenilir bahis siteleri - kaçak iddaa siteleri - bahis siteleri - canlı bahis siteleri