Kırım’da Yurttaşlar Toplantısı ve izlenimler
Kırım’da Yurttaşlar Toplantısı ve izlenimler
- 02-12-2023 09:57
- 2597
- 02-12-2023 09:57
- 2597
Kırım’da Yurttaşlar Toplantısı ve İzlenimler
Kırım Cumhuriyeti Etnik Halklar Arası İlişkiler Devlet Komitesi’nin, 15-18 Kasım 2023 tarihleri arasında Yalta’da düzenlediği “Kırım Tatarları ile Yurtdışında Yaşayan Yurttaşlar Arasındaki Bağların Güçlendirilmesi Yuvarlak Masa Toplantısı”na katılmak üzere Türk heyeti olarak bir gün öncesinden yola çıktık.
Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle Kırım’a doğrudan uçuşun olmaması, Ankara’dan İstanbul’a, oradan Soçi’ye, Soçi’den karayoluyla Kırım köprüsü üzerinden Yalta’ya ulaşmamıza yol açtı. Yol yorucuydu ama, ak topraklardan Vatan Kırım’a dönmenin mutluluğu, soydaşlarımızla buluşacak olmamızın heyecanı yorgunluk bırakmadı.
Yalta’da ilk durağımız kalacağımız otelin bulunduğu ve otele de adını veren Foros köyü oldu. Foros kelimesi, geçit, taşıyan gibi anlamları da olan, fakat daha ziyade ışık taşıyan kökeninden dolayı yaygın şekilde fener olarak kullanılan Grekçe kökenli bir kelime. Zaten köy de eski bir Grek köyü.
Foros, ileriki yıllarda Tatar nüfusun yaşadığı bir yerleşim yeri olmuş. Otel ise, daha önceden Sanatoryum olarak kullanılırken, dönüştürülerek Otel halini almış, Karadeniz’in karşısında, yeşillikler içinde, güzel bir otel.
İlk gün, Yalta Belediye Başkanı Pavlova, bizi eskiden yöneticilik görevinde de bulunduğu Massandra Şarap Fabrikası’nda misafir etti.
Tarihi oldukça eskilere dayanan, hikayesi ilginç, mimarisi harika olan fabrikada gezdik. Aynı gün Anton Çehov’un yaşadığı, şimdi müze olan evi, rehberlerimiz vasıtasıyla doya doya ziyaret ettik.
Daha sonraki günler, başarılı bir toplantı yanında, Simeiz Anıtı ile Süren Sürgün Anıtı, Kartıveli köyü, Livadia Sarayı, yapımı sona gelen Simferopol Katedral Camii ve nicesi… Bunların tümünü ayrı yazı konusu yapmak üzere, bugün kısaca Bahçesaray’ı anlatmak istiyorum. Çünkü, Bahçesaray, Kırım Hanlığı’ın başkenti ve günümüzde halen Tatar nüfusunun yoğun olduğu bir yer.
Bahçesaray Kırım’da çoğu yerleşimde olduğu gibi dokusu büyük ölçüde korunmuş bir kent-kasaba. Dar sokakları, mimarisi hoş. Özellikle önceki yerleşimin olduğu eski şehir. Zaten oldum olası “Eskişehir”leri sevmişimdir. Dedemin Bahçesaray’dan Eskişehir’e göç eylemesinden yüz küsur sene sonra bu defa Eskişehirli olarak Bahçesaray’daki Eski-şehir’e ulaşmanın duygusu bambaşka oldu.
Hanların hatırasına hürmeten, önce Bahçesaray’ın hemen yakınında yer alan Salacık mevkiindeki türbelere gitmeye karar verdik. Salacık bölgesinde eskiden Kırım hanlarının ilk sarayları ve yoğun bir yerleşim olduğu bilinmekteydi. Zaten, bölgenin bir kanyon içinde bulunması savunmasının kolaylığı buranın tercih edilmesini ilk bakışta açıklar nitelikte.
İşte bu alana girişte, bizi ilk karşılayan Zincirli Medrese oldu.
Zincirli Medrese’nin adı, girişin üstünde asılan ve iki tarafa sarkan zincirden gelmektedir. Rivayete göre medresenin inşasında bizzat çalışan han, bu zinciri ilime saygı göstergesi olarak girişe asmış ve ilk defa kendisi boynunu eğerek medreseye girmiştir.
Medresenin giriş kapısının üstündeki kitâbe metninde yapının I. Mengli Giray Han’ın emri üzerine 906 (1500-1501) yılında inşa edildiği belirtilmektedir.
Zincirli Medrese’nin hemen yakınında ilk üç Giray Han’ın Türbesi bulunmakta. Adeta hanlar, sadece bilime saygı duymakla kalmayıp medreseyi, bilimi ebediyen korumak istemekteler.
Bu hanlar, Hacı Giray, Mengli Giray ve Sahip Giray Han’lar. Aslında, teşbihte hata olmaz, ilk üç Han’ı, sırasıyla Kurucu-Kurumsallaştırıcı-Kalıcılaştırıcı Han’lar olarak ifade edebiliriz. Ruhları şad olsun.
Medrese ve türbe arasında ayrıca mezarlar tespit edilmiştir.
Halihazırda kazıların yapıldığı, kalıntılara ve objelere ulaşıldığı bilgisi, rehberliğimizi yapan Elmira hanım tarafından söylendi.
Nitekim, Evliya Çelebi, medresenin yanında güzel bir hamamdan bahsetmektedir.
Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında bu hamamın kalıntılarına ulaşılmış olup, hamamın kalıntıları hemen Zincirli Medrese’nin yanında görülebilmekte.
Sonraki durağımız şehre adını veren Han Sarayı oldu.
Saray, Kırım Hanı I. Mengli Giray tarafından, kendinden önceki hükümdarların yazlık saraylarının bulunduğu ve av alanı olarak kullandıkları ormanlarla kaplı bölgede Çürüksu ırmağının kenarına kurulmuş, o tarihten sonra çevresinde gelişen şehre de bu sarayın bağ ve bahçeler içinde olmasından dolayı Bahçesaray adı verilmiş. Aslında son dönemde, Saray’ın esasen Sahip Giray tarafından oluşturulduğu görüşü ön plana çıkmaya başlamış.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, bu iki Han’ın, kurumsallaştırıcı ve kalıcılaştırıcı özelliği nedeniyle ihtimal dahilinde olduğunu, yeni bilgilerle bunun netleşeceğini eklemeliyim.
Saray ilk andan insanı etkisi altına alıyor.
Görünen, “sadeliğin ihtişamı”.
Çeşitli avluları, bahçeleri, su mimarisine ait örnekleri ve divanıyla âdeta Topkapı Sarayı’nın küçük bir kopyası olan bu saraya, güzelliğinden ötürü Batı dünyasında “Küçük Elhamra” denilmesine şaşmamak gerek.
Biz gittiğimizde hummalı bir restorasyon çalışmasına şahit olduk. Dış yüzeyler, çatılar ve avluda yoğunluk vardı. Esasen bu ilk restorasyon değildi.
Sarayın bugünkü yapısı büyük ölçüde, General Münnich kumandasındaki Rus ordusunun 17 Haziran 1736 günü şehri tahrip edip, çekilmesinden sonra gerçekleştirilen imar faaliyetlerinin ürünü.
Sarayın, II. Selâmet Giray zamanında (1740-1743) İstanbul’dan getirtilen usta ve malzemenin de yardımıyla daha geniş biçimde yeniden inşa edildiği ve bu arada Sultan I. Mahmud’un kütüphane için birçok kitap gönderdiği biliniyor.
Bu yeniden inşa faaliyeti sırasında üç tarafına koruyucu duvar çekilen ve açık kalan cephe yönünde büyük bir bahçe düzenlenen saray, çok belirgin bir Osmanlı karakteri kazanmış, daha sonra yapılan pek çok değişikliğe rağmen bu karakterini korumuş.
1783 yılında Rusların Kırım’ı ilhak etmesinin ardından müze yapılan ve bir bölümü çarların yazlık olarak kullanmalarına ayrılan Han Sarayı, ilk önce 1783-1787 yılları arasında II. Katerina için büyük bir restorasyon geçirdi ve çeşitli değişikliklere uğramış.
1799’da I. Pavel’in emri üzerine çatısı, pencereleri ve kapıları ile II. Selâmet Giray’ın yeniden inşa ettirdiği Han Camii ve mescid tamir görmüş.
1818’de I. Aleksandr’ın ziyareti sebebiyle bahçedeki havuza büyük bir fıskıye yapıldı.
1820’de yeni bir restorasyon başlatılmış; ancak mimarın bir süre sonra sarayın dört harem biriminden üçünü ve Fars bahçesindeki bazı köşkleri yıkmasından dolayı, görevine son verilmiş.
1831’de binalardaki vitrayların tamiri için İtalya’dan bir usta getirildi.
1837’deki çar ailesinin ziyaretinden önce yeni bir restorasyon daha geçiren Saray, Kırım Savaşının ardından 1858-1859, 1862-1863, 1866-1867 yıllarında yine çeşitli restorasyon çalışmaları yapıldı, fakat XIX. yüzyılın sonunda durumu çok kötü olan saray, en son 1961-1964 yılları arasında Rusya ve Ukrayna’nın iş birliğiyle restore edilerek son şeklini almış.
Özellikle, Kırım Tatar gençlerinin, vaktiyle bölgenin en büyük Camii olarak bilinen Han Sarayı Camii’nde nikah yapmaya büyük önem verdiklerinin söylenmesi, bizde mutlu bir tebessüme neden oldu.
Camii ile mezarların bulunduğu sahada çalışan işçilerden bazılarının kimi Eskişehirli hemşehrilerime benzemesi ise benim tebessümümü artıran bir diğer sebep.
Hanların diplomatik misafirlerini kabul ettikleri bölümün hemen yanındaki muhteşem işlemeli kapı ve içerisindeki el işçiliği oldukça etkileyici.
Daha önce bahçede yer aldığı sanılan ve 1783-1787 yılları arasında iç taraftaki Çeşmeli Avlu’ya nakledilen Gözyaşı Çeşmesi de burada yer alıyor.
Puşkin'in sürgündeyken yazdığı “Bahçesaray Çeşmesi” şiiri o dönemde büyük yankı uyandırmış, Çarlık Rusyası’nda, Avrupa'da büyük üne kavuşmuştur.
Şiir, Giray Han'a övgü ve Bahçesaray çeşmesinin hüznünü anlatır.
Bahçesaray Selsebili de denilen uzun bir şiirdir.
1824 yılında yazılmıştır ki, işte bu çeşmeyi görmek benim için bambaşkaydı.
Bitişikte yer alan hamam ve tuvaletler, temizliğe verilen önemin abidesi gibi.
Büyük avluda yer alan kule ise, saray hanımlarının etrafı izlemeleri için düşünülmüş şık bir ayrıntı.
Bahçede bulunan, sarayın eski ve yeni hallerini gösteren çizimler, saraydaki yaşamı gözler önüne seren balmumu heykeller, insanı sıcacık sarıveren ve o dönemi hissettiren dokunuşlar olmuş. Sanki, Giray Han, atıyla her an avluya girecekmiş gibi…
Restorasyon tamamlandığında Han Saray, tüm görkemiyle ortaya çıkacaktır.
Bu günlük bu kadar, bir dahaki yazıda buluşmak üzere…
.
Rıdvan Aras, dikGAZETE.com
Rıdvan Aras
Ünver Sel ve Rıdvan Aras, Anton Çehov Müzesi Ziyareti, Yalta Kırım
Kırım'da Bir Eskişehir Sporlu Rıdvan Aras
Hansaray Gözyaşı Çesmesi
Kırım Yalta'da Livadia Sarayı
Yalta'da Yurttaşlar Buluşması Toplantısı
Kırım’da Yurttaşlar Toplantısı ve İzlenimler
Kırım Cumhuriyeti Etnik Halklar Arası İlişkiler Devlet Komitesi’nin, 15-18 Kasım 2023 tarihleri arasında Yalta’da düzenlediği “Kırım Tatarları ile Yurtdışında Yaşayan Yurttaşlar Arasındaki Bağların Güçlendirilmesi Yuvarlak Masa Toplantısı”na katılmak üzere Türk heyeti olarak bir gün öncesinden yola çıktık.
Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle Kırım’a doğrudan uçuşun olmaması, Ankara’dan İstanbul’a, oradan Soçi’ye, Soçi’den karayoluyla Kırım köprüsü üzerinden Yalta’ya ulaşmamıza yol açtı. Yol yorucuydu ama, ak topraklardan Vatan Kırım’a dönmenin mutluluğu, soydaşlarımızla buluşacak olmamızın heyecanı yorgunluk bırakmadı.
Yalta’da ilk durağımız kalacağımız otelin bulunduğu ve otele de adını veren Foros köyü oldu. Foros kelimesi, geçit, taşıyan gibi anlamları da olan, fakat daha ziyade ışık taşıyan kökeninden dolayı yaygın şekilde fener olarak kullanılan Grekçe kökenli bir kelime. Zaten köy de eski bir Grek köyü.
Foros, ileriki yıllarda Tatar nüfusun yaşadığı bir yerleşim yeri olmuş. Otel ise, daha önceden Sanatoryum olarak kullanılırken, dönüştürülerek Otel halini almış, Karadeniz’in karşısında, yeşillikler içinde, güzel bir otel.
İlk gün, Yalta Belediye Başkanı Pavlova, bizi eskiden yöneticilik görevinde de bulunduğu Massandra Şarap Fabrikası’nda misafir etti.
Tarihi oldukça eskilere dayanan, hikayesi ilginç, mimarisi harika olan fabrikada gezdik. Aynı gün Anton Çehov’un yaşadığı, şimdi müze olan evi, rehberlerimiz vasıtasıyla doya doya ziyaret ettik.
Daha sonraki günler, başarılı bir toplantı yanında, Simeiz Anıtı ile Süren Sürgün Anıtı, Kartıveli köyü, Livadia Sarayı, yapımı sona gelen Simferopol Katedral Camii ve nicesi… Bunların tümünü ayrı yazı konusu yapmak üzere, bugün kısaca Bahçesaray’ı anlatmak istiyorum. Çünkü, Bahçesaray, Kırım Hanlığı’ın başkenti ve günümüzde halen Tatar nüfusunun yoğun olduğu bir yer.
Bahçesaray Kırım’da çoğu yerleşimde olduğu gibi dokusu büyük ölçüde korunmuş bir kent-kasaba. Dar sokakları, mimarisi hoş. Özellikle önceki yerleşimin olduğu eski şehir. Zaten oldum olası “Eskişehir”leri sevmişimdir. Dedemin Bahçesaray’dan Eskişehir’e göç eylemesinden yüz küsur sene sonra bu defa Eskişehirli olarak Bahçesaray’daki Eski-şehir’e ulaşmanın duygusu bambaşka oldu.
Hanların hatırasına hürmeten, önce Bahçesaray’ın hemen yakınında yer alan Salacık mevkiindeki türbelere gitmeye karar verdik. Salacık bölgesinde eskiden Kırım hanlarının ilk sarayları ve yoğun bir yerleşim olduğu bilinmekteydi. Zaten, bölgenin bir kanyon içinde bulunması savunmasının kolaylığı buranın tercih edilmesini ilk bakışta açıklar nitelikte.
İşte bu alana girişte, bizi ilk karşılayan Zincirli Medrese oldu.
Zincirli Medrese’nin adı, girişin üstünde asılan ve iki tarafa sarkan zincirden gelmektedir. Rivayete göre medresenin inşasında bizzat çalışan han, bu zinciri ilime saygı göstergesi olarak girişe asmış ve ilk defa kendisi boynunu eğerek medreseye girmiştir.
Medresenin giriş kapısının üstündeki kitâbe metninde yapının I. Mengli Giray Han’ın emri üzerine 906 (1500-1501) yılında inşa edildiği belirtilmektedir.
Zincirli Medrese’nin hemen yakınında ilk üç Giray Han’ın Türbesi bulunmakta. Adeta hanlar, sadece bilime saygı duymakla kalmayıp medreseyi, bilimi ebediyen korumak istemekteler.
Bu hanlar, Hacı Giray, Mengli Giray ve Sahip Giray Han’lar. Aslında, teşbihte hata olmaz, ilk üç Han’ı, sırasıyla Kurucu-Kurumsallaştırıcı-Kalıcılaştırıcı Han’lar olarak ifade edebiliriz. Ruhları şad olsun.
Medrese ve türbe arasında ayrıca mezarlar tespit edilmiştir.
Halihazırda kazıların yapıldığı, kalıntılara ve objelere ulaşıldığı bilgisi, rehberliğimizi yapan Elmira hanım tarafından söylendi.
Nitekim, Evliya Çelebi, medresenin yanında güzel bir hamamdan bahsetmektedir.
Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında bu hamamın kalıntılarına ulaşılmış olup, hamamın kalıntıları hemen Zincirli Medrese’nin yanında görülebilmekte.
Sonraki durağımız şehre adını veren Han Sarayı oldu.
Saray, Kırım Hanı I. Mengli Giray tarafından, kendinden önceki hükümdarların yazlık saraylarının bulunduğu ve av alanı olarak kullandıkları ormanlarla kaplı bölgede Çürüksu ırmağının kenarına kurulmuş, o tarihten sonra çevresinde gelişen şehre de bu sarayın bağ ve bahçeler içinde olmasından dolayı Bahçesaray adı verilmiş. Aslında son dönemde, Saray’ın esasen Sahip Giray tarafından oluşturulduğu görüşü ön plana çıkmaya başlamış.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, bu iki Han’ın, kurumsallaştırıcı ve kalıcılaştırıcı özelliği nedeniyle ihtimal dahilinde olduğunu, yeni bilgilerle bunun netleşeceğini eklemeliyim.
Saray ilk andan insanı etkisi altına alıyor.
Görünen, “sadeliğin ihtişamı”.
Çeşitli avluları, bahçeleri, su mimarisine ait örnekleri ve divanıyla âdeta Topkapı Sarayı’nın küçük bir kopyası olan bu saraya, güzelliğinden ötürü Batı dünyasında “Küçük Elhamra” denilmesine şaşmamak gerek.
Biz gittiğimizde hummalı bir restorasyon çalışmasına şahit olduk. Dış yüzeyler, çatılar ve avluda yoğunluk vardı. Esasen bu ilk restorasyon değildi.
Sarayın bugünkü yapısı büyük ölçüde, General Münnich kumandasındaki Rus ordusunun 17 Haziran 1736 günü şehri tahrip edip, çekilmesinden sonra gerçekleştirilen imar faaliyetlerinin ürünü.
Sarayın, II. Selâmet Giray zamanında (1740-1743) İstanbul’dan getirtilen usta ve malzemenin de yardımıyla daha geniş biçimde yeniden inşa edildiği ve bu arada Sultan I. Mahmud’un kütüphane için birçok kitap gönderdiği biliniyor.
Bu yeniden inşa faaliyeti sırasında üç tarafına koruyucu duvar çekilen ve açık kalan cephe yönünde büyük bir bahçe düzenlenen saray, çok belirgin bir Osmanlı karakteri kazanmış, daha sonra yapılan pek çok değişikliğe rağmen bu karakterini korumuş.
1783 yılında Rusların Kırım’ı ilhak etmesinin ardından müze yapılan ve bir bölümü çarların yazlık olarak kullanmalarına ayrılan Han Sarayı, ilk önce 1783-1787 yılları arasında II. Katerina için büyük bir restorasyon geçirdi ve çeşitli değişikliklere uğramış.
1799’da I. Pavel’in emri üzerine çatısı, pencereleri ve kapıları ile II. Selâmet Giray’ın yeniden inşa ettirdiği Han Camii ve mescid tamir görmüş.
1818’de I. Aleksandr’ın ziyareti sebebiyle bahçedeki havuza büyük bir fıskıye yapıldı.
1820’de yeni bir restorasyon başlatılmış; ancak mimarın bir süre sonra sarayın dört harem biriminden üçünü ve Fars bahçesindeki bazı köşkleri yıkmasından dolayı, görevine son verilmiş.
1831’de binalardaki vitrayların tamiri için İtalya’dan bir usta getirildi.
1837’deki çar ailesinin ziyaretinden önce yeni bir restorasyon daha geçiren Saray, Kırım Savaşının ardından 1858-1859, 1862-1863, 1866-1867 yıllarında yine çeşitli restorasyon çalışmaları yapıldı, fakat XIX. yüzyılın sonunda durumu çok kötü olan saray, en son 1961-1964 yılları arasında Rusya ve Ukrayna’nın iş birliğiyle restore edilerek son şeklini almış.
Özellikle, Kırım Tatar gençlerinin, vaktiyle bölgenin en büyük Camii olarak bilinen Han Sarayı Camii’nde nikah yapmaya büyük önem verdiklerinin söylenmesi, bizde mutlu bir tebessüme neden oldu.
Camii ile mezarların bulunduğu sahada çalışan işçilerden bazılarının kimi Eskişehirli hemşehrilerime benzemesi ise benim tebessümümü artıran bir diğer sebep.
Hanların diplomatik misafirlerini kabul ettikleri bölümün hemen yanındaki muhteşem işlemeli kapı ve içerisindeki el işçiliği oldukça etkileyici.
Daha önce bahçede yer aldığı sanılan ve 1783-1787 yılları arasında iç taraftaki Çeşmeli Avlu’ya nakledilen Gözyaşı Çeşmesi de burada yer alıyor.
Puşkin'in sürgündeyken yazdığı “Bahçesaray Çeşmesi” şiiri o dönemde büyük yankı uyandırmış, Çarlık Rusyası’nda, Avrupa'da büyük üne kavuşmuştur.
Şiir, Giray Han'a övgü ve Bahçesaray çeşmesinin hüznünü anlatır.
Bahçesaray Selsebili de denilen uzun bir şiirdir.
1824 yılında yazılmıştır ki, işte bu çeşmeyi görmek benim için bambaşkaydı.
Bitişikte yer alan hamam ve tuvaletler, temizliğe verilen önemin abidesi gibi.
Büyük avluda yer alan kule ise, saray hanımlarının etrafı izlemeleri için düşünülmüş şık bir ayrıntı.
Bahçede bulunan, sarayın eski ve yeni hallerini gösteren çizimler, saraydaki yaşamı gözler önüne seren balmumu heykeller, insanı sıcacık sarıveren ve o dönemi hissettiren dokunuşlar olmuş. Sanki, Giray Han, atıyla her an avluya girecekmiş gibi…
Restorasyon tamamlandığında Han Saray, tüm görkemiyle ortaya çıkacaktır.
Bu günlük bu kadar, bir dahaki yazıda buluşmak üzere…
.
Rıdvan Aras, dikGAZETE.com
Rıdvan Aras
Ünver Sel ve Rıdvan Aras, Anton Çehov Müzesi Ziyareti, Yalta Kırım
Kırım'da Bir Eskişehir Sporlu Rıdvan Aras
Hansaray Gözyaşı Çesmesi
Kırım Yalta'da Livadia Sarayı
Yalta'da Yurttaşlar Buluşması Toplantısı