Yunus Emre’ye atfedilen, ona ait olmayan söz ve şiirler

Yunus Emre’ye atfedilen, ona ait olmayan söz ve şiirler

Yunus Emre’ye atfedilen, ona ait olmayan söz ve şiirler Yunus Emre’ye atfedilen, ona ait olmayan söz ve şiirler

YUNUS EMRE’YE ATFEDİLEN, ONA AİT OLMAYAN SÖZ VE ŞİİRLER:

Yunus Emre, gerek Türkçeyi yalın ve yerinde kullanması, gerekse tasavvuf hakimiyeti ve bunu en anlaşılabilir şekilde kullanması nedeniyle halkın gönlünde taht kurmuş, günümüze değin etkisini sürdüren derin bir iz bırakmıştır. Hal böyle olunca sahiplenme duygusuyla yurdun dört bir yanında adına mezarlar izafe edilmesi yanında, yolundan giden çok sayıda ozan/şaire de rol model olmuştur. Öyle ki, takipçileri tarafından söylenen sayısız şiir Yunus Emre’ye, “Bizim Yunus’a” mal edilmiştir. Daha sonraki dönemde, Yunus Emre’ye ait Divan (ve Rishalatun Nushiyye) nüshalarının karşılaştırılması, diğer Yunus’lara ait metinlerin değerlendirilmesi, hece/vezin ölçüleri ile 13. Yüzyıl Anadolu Oğuz Türkçesinin esas alınması gibi ölçütler kullanılmak suretiyle bu şiirler ayıklanmaya, Yunus Emre’ye ait oldukları tespit edilenlerin ayrıştırılmasına çalışılmıştır.

Buna bir örnek verelim. Yunus Emre'nin bir çağdaşı var. XIII. yüzyıl sonları ile XIV. yüzyılın birinci yarısında yaşadığını ve hangi tarihte öldüğünü bilmediğimiz bu şair Said Emre'dir. Hacı Bektaş Veli müridleri arasında yaşadığı ve Makalat adlı Arapça eseri Türkçe'ye çeviren Saadettin olduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerine eski kaynaklarda rastlanmaktadır. Bir söylentiye göre Yunus Emre, Mevlana'nın Mesnevi adlı eserini okuduktan sonra onun fikrini soran Mevlana'ya "Uzun yazılmış. Ben olsam, “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm, derdim, olurdu" demiştir. Said Emre'nin;

"Et-ü deri büründüm

Geldim size göründüm

Adem adın urundum

İşte hasıla geldim"

diye başlayan şiirindeki ilk iki mısra Yunus Emre'ye maledilerek güya Mevlana'ya cevap olmuştur.[1]

Diğer bir örnek, Mevlana’nın Yunus Emre hakkında söylediği iddia edilen "İlahi menzillerin hangisine çıktımsa, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu geçemedim." sözüdür.

Bu, Köstendilli Süleyman Şeyhi, Bahrü’l-velaye’sinde anlattığı şu menkıbedir. "Genç Yunus Emre sık sık Mevlâna’nın yanına gider, bir zaman kaldıktan sonra geri döneceği zaman Mevlâna onu kale kapısına kadar giderek uğurlarmış. Mevlâna’nın müridleri, bu duruma şaşıp kalırlarmış. Bir gün sükûtu bozarak, Mevlâna’ya bunun sebebini sormuşlar. O da, "İlahi menzillerin hangisine çıkdımsa, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu geçemedim." demiş.[2]

Oysa Gölpınarlı’ya göre bu söz, Yunus hakkında değil Ebu’l Hasan Harkani için söylenmiştir.[3] Üstelik Yunus edebine de uygun değildir. Fakat Turan Oflazoğlu’nun bu menkıbelerle ilgili yorumları da dikkate değer bir bakış açısının ürünüdür. O, "Türkmen kocası" menkıbesini şöyle yorumlamaktadır: "Burada, menkıbelerin yaratıcısı olan Türk halkı Mevlâna’nın da büyüklüğünü kabul ediyor ama Yunus’u tercih ettiğini belirtiyor. (…) Türk halkının Yunus’a yakınlık duyması doğal, çünkü Yunus onlara kendi dilleriyle hitap ediyor. Mevlâna ise yabancı bir dil kullanıyor. Türk halkı onun büyüklüğüne doğrudan tanık olamıyor."[4]

Menkıbelere karışan ve ona ait olup olmadığı tartışılan bir diğer şiirinde ise,

"Derviş Yunus bu sözü Eğri büğrü söyleme

Seni sigaya çeken Bir Molla Kasım gelir" dizeleri yer almaktadır. Gölpınarlı’ya göre Molla Kasım dizeleri Yunus’a ait değildir. Bu şiir Yunus’un sanılmış ve buna dair bir efsane de uydurulmuştur.[5]

Menkıbeye göre "Yunus, üç bin şiir söylemiş. Bunları bir divan haline getirmiş. Molla Kasım isimli şeriat bilgini bir su kenarına oturup bu şiirleri okumaya başlamış. Bunlardan binini okumuş ve şeriata aykırı bularak yakmış. Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atmış. Üçüncü bine başlayınca bu beyitle karşılaşmış: Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım, Yunus'un kerametine inanmış. Divanı öpüp alnına koymuş. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmış. Şimdi Yunus'un o yakılan bin şiirini gökte kuşlar ve melekler, denize atılan bin tanesini balıklar, kalan bin şiirini de insanlar okumaktalarmış."

Bir görüşe göre Molla Kasım, Yunus'un kendisidir. Arif Nihat Asya’ya göre ise, Kasım, Yunus’un mirasını şer’i şerif üzre ve hakkaniyetle, varisler arasında taksim eden bir adalet timsalidir ve bilerek veya bilmeyerek, gaybın emriyle hareket etmektedir. (kasım) kelimesi de (taksim eden) demek olduğuna göre, bu vazifeye son derece uygun düşmektedir. Bir nevi kassamlık yapmaktadır. Bu zaten Molla Ali, Molla Mehmet olmayıp da Molla Kasım olması, bu manadadır. Onun adaleti sayesinde melekler de insanlar da, balıklar da payını almıştır.[6]

Kimi araştırmacılar ise Molla Kasım'ı daha farklı anlatırlar. Buna göre Şirvan âşık mektebinin şairlerden olan Molla Kasım (1230/? -1325/?) Yunus'un çağdaşı bir şairdir. Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış şiirleri vardır. A. Gölpınarlı, S. Eyüboğlu, N. Yesirgil çağdaş bu iki şairin aynı vezin, şekil ve konuda yazdığını, şiir anlayışı ve akide bakımından da yakın olduklarını söylerler.

Böyle düşünenlerden, mesela Cahit Öztelli, Molla Kasım adı geçen şiirin Yunus'un olmadığını, gerçekten yaşamış Molla Kasım adlı şaire ait olduğunu ve Yunus 'un bir şiirine nazire olarak yazdığını söyler. Durum öyledir yahut değildir, şiiri ister Yunus yazsın isterse ona nazire olarak yazılsın Molla Kasım ismi çok zengin yorumlara müsait bir menkıbenin doğmasını sağlamıştır.[7]

Yunus Emre’nin kendisine “medresede”, kitabi olarak yer almaması onu halkın vicdanı ve irfanı içerisinde yaşatmış, halk çoğunlukla ona sevgisini göstermek, sahiplenmek duygusuyla adına menakıplar oluşturmuştur. Bu durum Yunus Emre’nin bir yandan halkın hafızasında yaşayıp unutulmamasını sağlarken, bir taraftan da farklı “Yunus Emreler”in üretilmesine sebep olmuştur. Böylelikle tarihsel kişiliğinden ayrı olarak efsanevi/folklorik bir kişiliği ortaya çıkmıştır. Yukarıda örnekleri verilen menakıpların temel sebebi budur. Bunun yanında takipçisi çok sayıda ozanın şiirleri ona addedilmiştir. Bunlardan en önemlisi Bursalı Aşık Yunus’tur.

Bu kısa yazımızda Yunus Emre’ye ait olmayan, fakat günümüzde ona atfedilen söz ve şiirlerden en bilinenleri üzerinde duracağız.

1- Aşık Yunus:

Hem tarih kitaplarında hem de biyografik eserlerde Yunus Emre’nin başka bir Yunus’la karıştırıldığı anlaşılmaktadır. Şairin vefat zamanına yer verilmiş olan kaynaklarda kaydedilen yılın genellikle 843 (1439-40) olduğu görülmektedir. Belirtilen sene civarlarında vefat ettiği bilgisi bulunan Âşık Yunus adlı bir mutasavvıf şair vardır. Emir Sultan’ın müntesiplerinden veya muhiplerinden olan bu zat, Yunus Emre’ye ait olarak bilinen “Sordum sarı çiçeğe”, “Şol cennetin ırmakları” gibi meşhur ilahilerin de gerçek sahibidir. (…) Yunus Emre’yle karıştırılan kişinin Âşık Yunus olduğu anlaşılmaktadır.[8]

Yunus Emre’den daha sonra yaşayıp 1439-40 dolaylarında veya bundan bir süre sonra vefat etmiş olan ve Âşık Yunus ismiyle tanınan bir şair daha vardır.[9] Bu zat, Emir Sultan’ın (1429[?]) müntesip yahut muhiplerindendir ve onun hakkında bazı şiirler kaleme almıştır.[10]

Hatta bugün herkes tarafından bilinen “Sordum sarı çiçeğe”, “Şol cennetin ırmakları”, “Dolap niçin inilersin”, “Adı güzel kendi güzel Muhammed” gibi meşhur ilahiler, bildiğimiz Yunus Emre’ye değil; ondan sonra yaşamış olan Âşık Yunus’a aittir.[11]

Yunus Emre’nin şiirleri ağırlıklı olarak aruz vezniyle yazılmışken Âşık Yunus’un manzumelerinin önemli bir kısmı hece ölçüsüyle söylenmiştir. Bu da Âşık Yunus’un şiirlerinin ilahi formunda daha kolay okunmalarını ve daha fazla yaygınlaşmalarını sağlamış olabilir. Bugün bile Yunus Emre’ye isnat edilerek okunan; fakat aslında onun olmayıp XV. yüzyılda yaşayan Âşık Yunus’a ait olan şiirlerden bazıları şunlardır:

Sordum sarı çiçege

Boynun neden egridür

Çiçek eydür iy dervîş

Kalbüm Hakk’a dogrudur[12]

……

Sırât kıldan incedür

Kılıçdan keskincedür

Varup anun üstine

Evler yapasım gelür[13]

Mustafa Tatcı’nın Yûnus Emre’yle ilgili araştırmaları sırasında taradığı cönk, mecmûa, dîvân ve diğer kaynaklardaki şiirlerin tasnifi neticesinde ortaya çıkan bu eserdeki şiirler, “Bizim Yûnus”a değil, Âşık Yûnus ve diğer Yûnus mahlaslı şâirlere aittir. “Dertli ne ağlayıp gezersin burda”, “Benim adım dertli dolap”, “Sordum sarı çiçeğe”, “Yemen illerinde Veysel Karani”, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında”, “Âlemler nura gark oldu”, “Her kaçan anarsam seni” gibi herkesçe malum olan şiirler bunlardan bazılarıdır. Muhakkak ki bu şiirlerin hangi Yûnus’a ait olduğuna dâir elimizde kesin kıstaslar yoktur. Fakat her hâlükârda Bursa’da 15. asırda “Âşık Yûnus” mahlasıyla şiirler yazan mutasavvıf bir şair vardır.

Bu hususta, Mustafa Tatcı, 2019 yılında yayınlanan Bursalı Aşık Yunus - Yunus Emre'nin Gönül Çocuğu adlı eserinde, “Yûnus Emre okulunun ilk ve önemli şairlerinden olan “Âşık Yûnus” muhtemelen 15. asırda Bursa’da yaşayan Emîr Sultan’a mensup Kübrevî dervişlerinden biridir. Yûnus Emre ilâhîsi olarak bilinen ve bestelenen birçok şiir, bu ikinci Yûnus’a aittir. Âşık Yûnus’un dışında aynı mahlası kullanan başka şairler de olabilir. Onlar şimdilik bizim mechûlümüzdür.” demektedir.

2- Diğerleri:

Talat Halman’a göre, Örneğin “Dolap niçin inilersin”, “Ben dervişim diyene”, “Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlam seni”, “Yalancı dünyaya konup göçenler”, “Her kim bana ağyar ise / Hak Tanrı yâr olsun ona” diye başlayan güzel şiirleri çoğumuz Yunus’un yaratıları olarak bellemişiz ama onun olmadıkları hemen hemen kesin”dir.[14]

Esasında, son yıllarda, özellikle sosyal medya vasıtasıyla paylaşılan, bir söze yahut şiire tanınmış bir insanın ismini yazmak yoluyla gerçekleştirilen, paylaşım sayısı arttıkça doğruymuş gibi kabul gören iletilerden Yunus Emre de nasibini almıştır. Öyle ki, yedi-sekiz yüzyıllık bir süreç içerisinde meydana gelen karışıklıklar, bunların yanında daha masum, daha anlaşılabilir kalmaktadır. Birkaç örnekle buna da değinelim.

a- Ataol Behramoğlu/Yunus Gibi

Emeksiz zengin olanın

Kitapsız bilgin olanın

Sermayesi din olanın

Rehberi şeytan olmuştur[15]

Dörtlüğü en bilinenidir. Oysa bu dörtlük Ataol Behramoğlu’nun Yunus Gibi şiirinin bir bölümüdür. Behramoğlu’nun şiirin Yunus Emre’ye ait olduğunun sanılmasından dolayı bulunduğu sitem kimi kez yaygın medyaya da konu olmuştur.

Nitekim, Ataol Behramoğlu katıldığı bir televizyon programında bu şiiri okumadan önce, şiirin, kendisine ait olmasına rağmen, bu mısraları Yunus’a mâl edenlerin olduğunu ifade eder. Aynı zamanda şiirini yazarken Yunus’un şu beyitlerinden ilham aldığını belirtir.[16]

“Gidün ey ulular, Ahır zaman olusar Sağ müslüman seyrekdür, Ol da güman olusar Danışman okur tutmaz, derviş yolun gözetmez Bu halk öğüt işitmez, ne sarp zaman olısar Gitdi begler mürveti binmişler birer atı Yidügi yohsul eti içdügi kan olısar”

b- Uğur Işılak/ Her Şeyin Bir Vakti Vardır

Bir diğer örnek,

Olsun be aldırma Yaradan yardır

Sanma ki zalimin ettiği kardır

Mazlumun ahı indirir şahı

Her şeyin bir vakti vardır.

dizeleridir.

Halbuki, bu dizelerin yer aldığı şiir Uğur Işılak’ın bir şarkısına aittir. Söz müziği Uğur Işılak’a ait olan “Her Şeyin Bir Vakti Vardır” adlı parça, 2002 yılında çıkardığı “Ben Ağlarsam Kıyamet Kopar” adlı albümünde yer almıştır.[17] Yani Yunus Emre'nin değildir.

c- Bestami Yazgan/Gülü İncitme Gönül

Bir diğer örnek ise, Gülü İncitme Gönül şiiridir.

Çiçeklerle hoş geçin,

Balı incitme gönül.

Bir küçük meyve için

Dalı incitme gönül.

Konuşmak bize mahsus,

Olsa da bir güzel süs,

‘Ya hayır de, yahut sus,’

Dili incitme gönül.

şeklinde başlayan şiir, Bestami Yazgan’a ait aynı ismi taşıyan kitapta[18] yer alan bir şiirdir.

d- İsa Yıldız/Bölüşürsek Tok oluruz

Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” sözü 2015 yılında televizyon dizisi olarak yayınlanan Yunus Emre - Aşkın Yolculuğu’nda kullanılan bir replik olup Yunus Emre’ye ait değildir. Nitekim, 2013 yılında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, seçim konuşmasında Yunus Emre'den alıntı yaptığını ifade ederek, "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz" demesi üzerine, dizinin senaristi İsa Yıldız’ın, "Yunus Emre'nin böyle bir sözü yok. O, dizi için yazdığım bir replikti. Bu sözü seçim sloganı olarak kullanamazsınız. Ya telifimi verin ya da bu sözün Yunus'a ait olduğunu ispat edin" yönündeki ifadesi çok sayıda haber sitesinde yer almıştır.[19]

e- Kendimi Bir Nokta Olarak Gördüğümde, Bir Bakmışım Ki Anlamlı Bir Cümlenin Sonundayım.

İddiaların aksine Kendimi bir nokta olarak gördüğümde, bir bakmışım ki anlamlı bir cümlenin sonundayım. şeklindeki söz Yunus Emre’ye ait değil. Herhangi bir eserinde böyle bir ifade olmayıp günümüz Türkçesiyle/ Türkiye Türkçesiyle kaleme alındığı görülen sözün sahibi henüz tespit edilebilmiş değil. Malumatfuruş isimli siteye ulaşan Doğan Sarıkaya, bahse konu sözün şahsına ait olduğunu ifade etmiştir.[20]

f- Semaverin Üstündeki Demlik Burnunu Ne Kadar Havaya Kaldırırsa Kaldırsın, Küçük Bir Bardak Karşısında Eğilmeye Mahkumdur sözü.

Bu vecize Yunus Emre’ye ait değildir. Neden mi? 14. yüzyılın başlarında vefat eden Yunus Emre’nin 18. yüzyılda Rusya’da kullanılmaya başlanan (Rusça kendi kaynatan “sam-o-var”dan türetilen) semavere atıf yapması beklenemez.

Vecizenin hafif farklı versiyonu Özbek şair Erkin Vahidov’a aittir:

Çaydanlık ve Bardak

Ne kadar kibirli dursa da

Bardağın önünde eğilir çaydanlık.

Öyleyse bu büyüklenme niye?

Bu kibir bu gurur niçin?

Mütevazı ol, hatta bir adım bile

Geçme gurur kapısından.

Bardağı insan bunun için öper daime alnından.[21]

3- Söz Değişimi/Kamular Doğrudur Sen Doğru isen

Kimi kez de bazı şiirler günümüz Türkçesine çevrilirken kullanılan kelimeler anlam kaymasına sebep olmaktadır. Buna da bir örnek vererek yazımızı noktalayalım. 

Cümleler doğrudur sen doğru isen

Doğruluk bulunmaz sen eğriyisen” dizeleri.

Abdülbaki Gölpınarlı: Kamuya doğru dersin dogruyusan, Bulunmaz doğruluk eğriyisen,[22] Mustafa Tatcı: Kamular togrıdur sen togruyısan. Bulınmaz togrulık sen egriyisen.[23] der. Yani her iki araştırmacıda da “Cümleler” değil, "Kamu" kelimesi geçer.

Nişanyan, Kamu kelimesini, Eski Türkçe kamaġ veya kamuġ “tüm, bütün, hepsi” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Orta Farsça aynı anlama gelen hamag fiili ile eş kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir.

Moğolca kamug "hep, bütün, tüm" sıfatının yanısıra kamu- "toplamak, biriktirmek, yığmak" fiilinin varlığı düşündürücüdür. Eşdeğer bir fiile Türk dillerinde rastlanmaz. Türkiye Türkçesi konuşma dilinde umum karşılığı sıfat iken, Dil Devrimi döneminde amme karşılığı ad olarak benimsendi.

olarak açıklar ve en eskisinden başlayıp örneklendirir. 

Yunus Emre’nin çok kere “kamu” sözcüğünü kullandığı, bundan ayrı olarak da “cümle” sözcüğünden yararlandığı görülmektedir. Yani, eğer isteseydi kamu kelimesi yerine “cümle” kelimesini kullanabilecekken bu yola gitmediği belirlenmektedir. Şu halde aslına uygun davranmak daha yerinde olacaktır. 

Kısacası, Yunus doğru isen herkese doğru dersin/hepsi doğrudur dogruysan demektedir. Eğer eğriyisen doğruluk bulunmaz diye ekler. Biz de bu düstura uyalım.

Sonuç:

Yunus Emre’yi doğru anlamak, doğru aktarmakla mümkündür. Elbette, birinci elden tek bir kaynağın bulunmaması, yüzyıllar boyunca dilin gelişmesi ve değişmesi, Bizim Yunus’un çok sayıda takipçisinin olması gibi sebepler bunu zorlaştırmaktadır. Ancak şiirlerinin tasnifi, kendisine ait şiirlerin tespiti bakımından yol alındığı da yadsınamaz. Hiç olmazsa, yukarıda ifade ettiğimiz temel hususlarda gösterilecek özenin bahse konu doğru anlama ve aktarma konusunda mütevazı de olsa bir adım olacağını düşünmekteyiz.

.

Rıdvan Aras, dikGAZETE.com

KAYNAKÇA:

Yazılı Kaynaklar:

BEHRAMOĞLU Ataol, Sivil Darbe, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014.

BEHRAMOĞLU Ataol, Yarım Yüzyıldan Şiirler, Tekin Yayınevi, İstanbul 2018.

GÖKER İnan, Osmanlı Tarihlerinde ve Biyografi Kaynaklarında Yunus Emre’ye Dair Kayıtlar, darulfunun ilahiyat, 32, “Yunus Emre” Özel Sayısı, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2021, ss. 1-41.

GÖLPINARLI Abdulbaki, Yunus Emre Risâlat’al Nushiyye ve Divan, İstanbul, 1965.

GÖLPINARLI Abdülbaki, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1981.

GÖLPINARLI Abdülbaki, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, Der Yayınları, 1991.

HALMAN Talat Sait, A’dan Z’ye Yunus Emre, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 2022.

KARAPANLI Gürcan, Risâletü’n-nushiyye, Mantıku’t-tayr ve Garib-nâme Mesnevilerinin Tasavvuf Açısından İncelenmesi,  Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2009.

OFLAZOĞLU Turan, Menkıbelerde Yunus, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Ankara, 1995, ss. 545-550.

ÖZÇELİK Mustafa, Bizim Yunus, Odunpazarı Belediyesi Yayınları: 14, Kültür Dizisi: 10, Eskişehir, Nisan 2007.

ÖZÇELİK Mustafa, Yunus Emre'nin Molla Kasım'(lar)la imtihanı, Lacivert Dergi, S: 78, 22.04.2021. https://www.lacivertdergi.com/dosya/2021/04/22/yunus-emrenin-molla-kasimlarla-imtihani

TATCI Mustafa, Âşık Yunus, H Yayınları, İstanbul, 2008.

TATCI Mustafa, Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler, H yayınları, 2020.

TİMURTAŞ K Faruk K., Yunus Emre Dîvanı, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1972.

YAZGAN Bestami, Gülü İncitme Gönül, Nar Çocuk Yayınları, 2019.

İnternet Kaynakları:

https://www youtubecom/watch?v=S_iHSxcufjI Behramoğlu’nun konuya ilişkin konuşması.

https://www youtube com/watch?v=DUv8OdUM88M Uğur Işılak

https://www.gzt.com/infografik/tvnet/kilicdaroglunun-yunus-emrenin-diye-soyledigi-soz-dizi-repligi-cikti-20812 Bölünürsek Yok Oluruz hakkında

https://www.malumatfurus.org/kendimi-bir-nokta-olarak-gordugumde-bir-bakmisim-ki-anlamli-bir-cumlenin-sonundayim/ Kendimi nokta olarak gördüğümde hakkında

https://www.malumatfurus.org/yunus-emrenin-semaverli-vecizesini-sorgulamadan-gercek-kabul-edenler/ Semaver vecizesi hakkında


[1] Hayrettin İvgin, Yunus Emre’nin Şair Dostları, Uluslar arası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 69, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi: 2, Ankara, 1995, s. 556.

[2] Mustafa Özçelik, Bizim Yunus, Odunpazarı Belediyesi Yayınları: 14, Kültür Dizisi: 10, Eskişehir, Nisan 2007, s. 73.

[3] Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Risâlat’al Nushiyye ve Divan, İstanbul, 1965, s. XXXIV.

[4] Turan Oflazoğlu, Menkıbelerde Yunus, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Ankara, 1995, s. 549; Mustafa Özçelik, age, s. 73, 74.

[5] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1981, s. XXXIX.

[6] Mustafa Özçelik, age, s. 65-67.

[7] Mustafa Özçelik, Yunus Emre'nin Molla Kasım'(lar)la imtihanı, Lacivert Dergi, S: 78, 22.04.2021. https://www.lacivertdergi.com/dosya/2021/04/22/yunus-emrenin-molla-kasimlarla-imtihani

[8] İnan Göker, Osmanlı Tarihlerinde ve Biyografi Kaynaklarında Yunus Emre’ye Dair Kayıtlar, darulfunun ilahiyat, 32, ‘Yunus Emre’ Özel Sayısı, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2021, s. 1.

[9] Faruk K. Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı (Tercüman Yayınları, İstanbul, 1972), s. 19. Âşık Yunus’a ait şiirler de müstakil bir kitap olarak yayımlanmıştır. Bk. Mustafa Tatcı, Âşık Yunus (H Yayınları, İstanbul, 2008).

[10] Bk. Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı, s. 19.

[11] Mustafa Tatcı, Âşık Yunus. İstanbul: H Yayınları, 2008, s.12.

[12] Mustafa Tatcı, Âşık Yûnus, s. 40.

[13] Mustafa Tatcı, Âşık Yûnus, s. 50.

[14] Talat Sait Halman, A’dan Z’ye Yunus Emre, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 2022, s. 45.

[15] Ataol Behramoğlu, Yarım Yüzyıldan Şiirler, İstanbul: Tekin Yayınevi, 2018, s. 192; Sivil Darbe, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014, s. 184.

[16] Behramoğlu’nun konuya ilişkin konuşması için bkz. https://www youtube com/watch?v=S_iHSxcufjI

[17] https://www youtube com/watch?v=DUv8OdUM88M

[18] Bestami Yazgan, Gülü İncitme Gönül, Nar Çocuk Yayınları, 2019.

[19] Bknz. https://www.gzt.com/infografik/tvnet/kilicdaroglunun-yunus-emrenin-diye-soyledigi-soz-dizi-repligi-cikti-20812

[20] https://www.malumatfurus.org/kendimi-bir-nokta-olarak-gordugumde-bir-bakmisim-ki-anlamli-bir-cumlenin-sonundayim/

[21] https://www.malumatfurus.org/yunus-emrenin-semaverli-vecizesini-sorgulamadan-gercek-kabul-edenler/

[22] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, Der Yayınları, 1991, s. 43.

[23] Mustafa Tatcı, Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler, H yayınları, 2020, s. 245. (Gürcan Karapanlı, Risâletü’n-nushiyye, Mantıku’t-tayr ve Garib-nâme Mesnevilerinin Tasavvuf Açısından İncelenmesi,  Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2009, s. 72.)

YUNUS EMRE’YE ATFEDİLEN, ONA AİT OLMAYAN SÖZ VE ŞİİRLER:

Yunus Emre, gerek Türkçeyi yalın ve yerinde kullanması, gerekse tasavvuf hakimiyeti ve bunu en anlaşılabilir şekilde kullanması nedeniyle halkın gönlünde taht kurmuş, günümüze değin etkisini sürdüren derin bir iz bırakmıştır. Hal böyle olunca sahiplenme duygusuyla yurdun dört bir yanında adına mezarlar izafe edilmesi yanında, yolundan giden çok sayıda ozan/şaire de rol model olmuştur. Öyle ki, takipçileri tarafından söylenen sayısız şiir Yunus Emre’ye, “Bizim Yunus’a” mal edilmiştir. Daha sonraki dönemde, Yunus Emre’ye ait Divan (ve Rishalatun Nushiyye) nüshalarının karşılaştırılması, diğer Yunus’lara ait metinlerin değerlendirilmesi, hece/vezin ölçüleri ile 13. Yüzyıl Anadolu Oğuz Türkçesinin esas alınması gibi ölçütler kullanılmak suretiyle bu şiirler ayıklanmaya, Yunus Emre’ye ait oldukları tespit edilenlerin ayrıştırılmasına çalışılmıştır.

Buna bir örnek verelim. Yunus Emre'nin bir çağdaşı var. XIII. yüzyıl sonları ile XIV. yüzyılın birinci yarısında yaşadığını ve hangi tarihte öldüğünü bilmediğimiz bu şair Said Emre'dir. Hacı Bektaş Veli müridleri arasında yaşadığı ve Makalat adlı Arapça eseri Türkçe'ye çeviren Saadettin olduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerine eski kaynaklarda rastlanmaktadır. Bir söylentiye göre Yunus Emre, Mevlana'nın Mesnevi adlı eserini okuduktan sonra onun fikrini soran Mevlana'ya "Uzun yazılmış. Ben olsam, “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm, derdim, olurdu" demiştir. Said Emre'nin;

"Et-ü deri büründüm

Geldim size göründüm

Adem adın urundum

İşte hasıla geldim"

diye başlayan şiirindeki ilk iki mısra Yunus Emre'ye maledilerek güya Mevlana'ya cevap olmuştur.[1]

Diğer bir örnek, Mevlana’nın Yunus Emre hakkında söylediği iddia edilen "İlahi menzillerin hangisine çıktımsa, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu geçemedim." sözüdür.

Bu, Köstendilli Süleyman Şeyhi, Bahrü’l-velaye’sinde anlattığı şu menkıbedir. "Genç Yunus Emre sık sık Mevlâna’nın yanına gider, bir zaman kaldıktan sonra geri döneceği zaman Mevlâna onu kale kapısına kadar giderek uğurlarmış. Mevlâna’nın müridleri, bu duruma şaşıp kalırlarmış. Bir gün sükûtu bozarak, Mevlâna’ya bunun sebebini sormuşlar. O da, "İlahi menzillerin hangisine çıkdımsa, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu geçemedim." demiş.[2]

Oysa Gölpınarlı’ya göre bu söz, Yunus hakkında değil Ebu’l Hasan Harkani için söylenmiştir.[3] Üstelik Yunus edebine de uygun değildir. Fakat Turan Oflazoğlu’nun bu menkıbelerle ilgili yorumları da dikkate değer bir bakış açısının ürünüdür. O, "Türkmen kocası" menkıbesini şöyle yorumlamaktadır: "Burada, menkıbelerin yaratıcısı olan Türk halkı Mevlâna’nın da büyüklüğünü kabul ediyor ama Yunus’u tercih ettiğini belirtiyor. (…) Türk halkının Yunus’a yakınlık duyması doğal, çünkü Yunus onlara kendi dilleriyle hitap ediyor. Mevlâna ise yabancı bir dil kullanıyor. Türk halkı onun büyüklüğüne doğrudan tanık olamıyor."[4]

Menkıbelere karışan ve ona ait olup olmadığı tartışılan bir diğer şiirinde ise,

"Derviş Yunus bu sözü Eğri büğrü söyleme

Seni sigaya çeken Bir Molla Kasım gelir" dizeleri yer almaktadır. Gölpınarlı’ya göre Molla Kasım dizeleri Yunus’a ait değildir. Bu şiir Yunus’un sanılmış ve buna dair bir efsane de uydurulmuştur.[5]

Menkıbeye göre "Yunus, üç bin şiir söylemiş. Bunları bir divan haline getirmiş. Molla Kasım isimli şeriat bilgini bir su kenarına oturup bu şiirleri okumaya başlamış. Bunlardan binini okumuş ve şeriata aykırı bularak yakmış. Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atmış. Üçüncü bine başlayınca bu beyitle karşılaşmış: Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım, Yunus'un kerametine inanmış. Divanı öpüp alnına koymuş. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmış. Şimdi Yunus'un o yakılan bin şiirini gökte kuşlar ve melekler, denize atılan bin tanesini balıklar, kalan bin şiirini de insanlar okumaktalarmış."

Bir görüşe göre Molla Kasım, Yunus'un kendisidir. Arif Nihat Asya’ya göre ise, Kasım, Yunus’un mirasını şer’i şerif üzre ve hakkaniyetle, varisler arasında taksim eden bir adalet timsalidir ve bilerek veya bilmeyerek, gaybın emriyle hareket etmektedir. (kasım) kelimesi de (taksim eden) demek olduğuna göre, bu vazifeye son derece uygun düşmektedir. Bir nevi kassamlık yapmaktadır. Bu zaten Molla Ali, Molla Mehmet olmayıp da Molla Kasım olması, bu manadadır. Onun adaleti sayesinde melekler de insanlar da, balıklar da payını almıştır.[6]

Kimi araştırmacılar ise Molla Kasım'ı daha farklı anlatırlar. Buna göre Şirvan âşık mektebinin şairlerden olan Molla Kasım (1230/? -1325/?) Yunus'un çağdaşı bir şairdir. Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış şiirleri vardır. A. Gölpınarlı, S. Eyüboğlu, N. Yesirgil çağdaş bu iki şairin aynı vezin, şekil ve konuda yazdığını, şiir anlayışı ve akide bakımından da yakın olduklarını söylerler.

Böyle düşünenlerden, mesela Cahit Öztelli, Molla Kasım adı geçen şiirin Yunus'un olmadığını, gerçekten yaşamış Molla Kasım adlı şaire ait olduğunu ve Yunus 'un bir şiirine nazire olarak yazdığını söyler. Durum öyledir yahut değildir, şiiri ister Yunus yazsın isterse ona nazire olarak yazılsın Molla Kasım ismi çok zengin yorumlara müsait bir menkıbenin doğmasını sağlamıştır.[7]

Yunus Emre’nin kendisine “medresede”, kitabi olarak yer almaması onu halkın vicdanı ve irfanı içerisinde yaşatmış, halk çoğunlukla ona sevgisini göstermek, sahiplenmek duygusuyla adına menakıplar oluşturmuştur. Bu durum Yunus Emre’nin bir yandan halkın hafızasında yaşayıp unutulmamasını sağlarken, bir taraftan da farklı “Yunus Emreler”in üretilmesine sebep olmuştur. Böylelikle tarihsel kişiliğinden ayrı olarak efsanevi/folklorik bir kişiliği ortaya çıkmıştır. Yukarıda örnekleri verilen menakıpların temel sebebi budur. Bunun yanında takipçisi çok sayıda ozanın şiirleri ona addedilmiştir. Bunlardan en önemlisi Bursalı Aşık Yunus’tur.

Bu kısa yazımızda Yunus Emre’ye ait olmayan, fakat günümüzde ona atfedilen söz ve şiirlerden en bilinenleri üzerinde duracağız.

1- Aşık Yunus:

Hem tarih kitaplarında hem de biyografik eserlerde Yunus Emre’nin başka bir Yunus’la karıştırıldığı anlaşılmaktadır. Şairin vefat zamanına yer verilmiş olan kaynaklarda kaydedilen yılın genellikle 843 (1439-40) olduğu görülmektedir. Belirtilen sene civarlarında vefat ettiği bilgisi bulunan Âşık Yunus adlı bir mutasavvıf şair vardır. Emir Sultan’ın müntesiplerinden veya muhiplerinden olan bu zat, Yunus Emre’ye ait olarak bilinen “Sordum sarı çiçeğe”, “Şol cennetin ırmakları” gibi meşhur ilahilerin de gerçek sahibidir. (…) Yunus Emre’yle karıştırılan kişinin Âşık Yunus olduğu anlaşılmaktadır.[8]

Yunus Emre’den daha sonra yaşayıp 1439-40 dolaylarında veya bundan bir süre sonra vefat etmiş olan ve Âşık Yunus ismiyle tanınan bir şair daha vardır.[9] Bu zat, Emir Sultan’ın (1429[?]) müntesip yahut muhiplerindendir ve onun hakkında bazı şiirler kaleme almıştır.[10]

Hatta bugün herkes tarafından bilinen “Sordum sarı çiçeğe”, “Şol cennetin ırmakları”, “Dolap niçin inilersin”, “Adı güzel kendi güzel Muhammed” gibi meşhur ilahiler, bildiğimiz Yunus Emre’ye değil; ondan sonra yaşamış olan Âşık Yunus’a aittir.[11]

Yunus Emre’nin şiirleri ağırlıklı olarak aruz vezniyle yazılmışken Âşık Yunus’un manzumelerinin önemli bir kısmı hece ölçüsüyle söylenmiştir. Bu da Âşık Yunus’un şiirlerinin ilahi formunda daha kolay okunmalarını ve daha fazla yaygınlaşmalarını sağlamış olabilir. Bugün bile Yunus Emre’ye isnat edilerek okunan; fakat aslında onun olmayıp XV. yüzyılda yaşayan Âşık Yunus’a ait olan şiirlerden bazıları şunlardır:

Sordum sarı çiçege

Boynun neden egridür

Çiçek eydür iy dervîş

Kalbüm Hakk’a dogrudur[12]

……

Sırât kıldan incedür

Kılıçdan keskincedür

Varup anun üstine

Evler yapasım gelür[13]

Mustafa Tatcı’nın Yûnus Emre’yle ilgili araştırmaları sırasında taradığı cönk, mecmûa, dîvân ve diğer kaynaklardaki şiirlerin tasnifi neticesinde ortaya çıkan bu eserdeki şiirler, “Bizim Yûnus”a değil, Âşık Yûnus ve diğer Yûnus mahlaslı şâirlere aittir. “Dertli ne ağlayıp gezersin burda”, “Benim adım dertli dolap”, “Sordum sarı çiçeğe”, “Yemen illerinde Veysel Karani”, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında”, “Âlemler nura gark oldu”, “Her kaçan anarsam seni” gibi herkesçe malum olan şiirler bunlardan bazılarıdır. Muhakkak ki bu şiirlerin hangi Yûnus’a ait olduğuna dâir elimizde kesin kıstaslar yoktur. Fakat her hâlükârda Bursa’da 15. asırda “Âşık Yûnus” mahlasıyla şiirler yazan mutasavvıf bir şair vardır.

Bu hususta, Mustafa Tatcı, 2019 yılında yayınlanan Bursalı Aşık Yunus - Yunus Emre'nin Gönül Çocuğu adlı eserinde, “Yûnus Emre okulunun ilk ve önemli şairlerinden olan “Âşık Yûnus” muhtemelen 15. asırda Bursa’da yaşayan Emîr Sultan’a mensup Kübrevî dervişlerinden biridir. Yûnus Emre ilâhîsi olarak bilinen ve bestelenen birçok şiir, bu ikinci Yûnus’a aittir. Âşık Yûnus’un dışında aynı mahlası kullanan başka şairler de olabilir. Onlar şimdilik bizim mechûlümüzdür.” demektedir.

2- Diğerleri:

Talat Halman’a göre, Örneğin “Dolap niçin inilersin”, “Ben dervişim diyene”, “Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlam seni”, “Yalancı dünyaya konup göçenler”, “Her kim bana ağyar ise / Hak Tanrı yâr olsun ona” diye başlayan güzel şiirleri çoğumuz Yunus’un yaratıları olarak bellemişiz ama onun olmadıkları hemen hemen kesin”dir.[14]

Esasında, son yıllarda, özellikle sosyal medya vasıtasıyla paylaşılan, bir söze yahut şiire tanınmış bir insanın ismini yazmak yoluyla gerçekleştirilen, paylaşım sayısı arttıkça doğruymuş gibi kabul gören iletilerden Yunus Emre de nasibini almıştır. Öyle ki, yedi-sekiz yüzyıllık bir süreç içerisinde meydana gelen karışıklıklar, bunların yanında daha masum, daha anlaşılabilir kalmaktadır. Birkaç örnekle buna da değinelim.

a- Ataol Behramoğlu/Yunus Gibi

Emeksiz zengin olanın

Kitapsız bilgin olanın

Sermayesi din olanın

Rehberi şeytan olmuştur[15]

Dörtlüğü en bilinenidir. Oysa bu dörtlük Ataol Behramoğlu’nun Yunus Gibi şiirinin bir bölümüdür. Behramoğlu’nun şiirin Yunus Emre’ye ait olduğunun sanılmasından dolayı bulunduğu sitem kimi kez yaygın medyaya da konu olmuştur.

Nitekim, Ataol Behramoğlu katıldığı bir televizyon programında bu şiiri okumadan önce, şiirin, kendisine ait olmasına rağmen, bu mısraları Yunus’a mâl edenlerin olduğunu ifade eder. Aynı zamanda şiirini yazarken Yunus’un şu beyitlerinden ilham aldığını belirtir.[16]

“Gidün ey ulular, Ahır zaman olusar Sağ müslüman seyrekdür, Ol da güman olusar Danışman okur tutmaz, derviş yolun gözetmez Bu halk öğüt işitmez, ne sarp zaman olısar Gitdi begler mürveti binmişler birer atı Yidügi yohsul eti içdügi kan olısar”

b- Uğur Işılak/ Her Şeyin Bir Vakti Vardır

Bir diğer örnek,

Olsun be aldırma Yaradan yardır

Sanma ki zalimin ettiği kardır

Mazlumun ahı indirir şahı

Her şeyin bir vakti vardır.

dizeleridir.

Halbuki, bu dizelerin yer aldığı şiir Uğur Işılak’ın bir şarkısına aittir. Söz müziği Uğur Işılak’a ait olan “Her Şeyin Bir Vakti Vardır” adlı parça, 2002 yılında çıkardığı “Ben Ağlarsam Kıyamet Kopar” adlı albümünde yer almıştır.[17] Yani Yunus Emre'nin değildir.

c- Bestami Yazgan/Gülü İncitme Gönül

Bir diğer örnek ise, Gülü İncitme Gönül şiiridir.

Çiçeklerle hoş geçin,

Balı incitme gönül.

Bir küçük meyve için

Dalı incitme gönül.

Konuşmak bize mahsus,

Olsa da bir güzel süs,

‘Ya hayır de, yahut sus,’

Dili incitme gönül.

şeklinde başlayan şiir, Bestami Yazgan’a ait aynı ismi taşıyan kitapta[18] yer alan bir şiirdir.

d- İsa Yıldız/Bölüşürsek Tok oluruz

Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” sözü 2015 yılında televizyon dizisi olarak yayınlanan Yunus Emre - Aşkın Yolculuğu’nda kullanılan bir replik olup Yunus Emre’ye ait değildir. Nitekim, 2013 yılında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, seçim konuşmasında Yunus Emre'den alıntı yaptığını ifade ederek, "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz" demesi üzerine, dizinin senaristi İsa Yıldız’ın, "Yunus Emre'nin böyle bir sözü yok. O, dizi için yazdığım bir replikti. Bu sözü seçim sloganı olarak kullanamazsınız. Ya telifimi verin ya da bu sözün Yunus'a ait olduğunu ispat edin" yönündeki ifadesi çok sayıda haber sitesinde yer almıştır.[19]

e- Kendimi Bir Nokta Olarak Gördüğümde, Bir Bakmışım Ki Anlamlı Bir Cümlenin Sonundayım.

İddiaların aksine Kendimi bir nokta olarak gördüğümde, bir bakmışım ki anlamlı bir cümlenin sonundayım. şeklindeki söz Yunus Emre’ye ait değil. Herhangi bir eserinde böyle bir ifade olmayıp günümüz Türkçesiyle/ Türkiye Türkçesiyle kaleme alındığı görülen sözün sahibi henüz tespit edilebilmiş değil. Malumatfuruş isimli siteye ulaşan Doğan Sarıkaya, bahse konu sözün şahsına ait olduğunu ifade etmiştir.[20]

f- Semaverin Üstündeki Demlik Burnunu Ne Kadar Havaya Kaldırırsa Kaldırsın, Küçük Bir Bardak Karşısında Eğilmeye Mahkumdur sözü.

Bu vecize Yunus Emre’ye ait değildir. Neden mi? 14. yüzyılın başlarında vefat eden Yunus Emre’nin 18. yüzyılda Rusya’da kullanılmaya başlanan (Rusça kendi kaynatan “sam-o-var”dan türetilen) semavere atıf yapması beklenemez.

Vecizenin hafif farklı versiyonu Özbek şair Erkin Vahidov’a aittir:

Çaydanlık ve Bardak

Ne kadar kibirli dursa da

Bardağın önünde eğilir çaydanlık.

Öyleyse bu büyüklenme niye?

Bu kibir bu gurur niçin?

Mütevazı ol, hatta bir adım bile

Geçme gurur kapısından.

Bardağı insan bunun için öper daime alnından.[21]

3- Söz Değişimi/Kamular Doğrudur Sen Doğru isen

Kimi kez de bazı şiirler günümüz Türkçesine çevrilirken kullanılan kelimeler anlam kaymasına sebep olmaktadır. Buna da bir örnek vererek yazımızı noktalayalım. 

Cümleler doğrudur sen doğru isen

Doğruluk bulunmaz sen eğriyisen” dizeleri.

Abdülbaki Gölpınarlı: Kamuya doğru dersin dogruyusan, Bulunmaz doğruluk eğriyisen,[22] Mustafa Tatcı: Kamular togrıdur sen togruyısan. Bulınmaz togrulık sen egriyisen.[23] der. Yani her iki araştırmacıda da “Cümleler” değil, "Kamu" kelimesi geçer.

Nişanyan, Kamu kelimesini, Eski Türkçe kamaġ veya kamuġ “tüm, bütün, hepsi” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Orta Farsça aynı anlama gelen hamag fiili ile eş kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir.

Moğolca kamug "hep, bütün, tüm" sıfatının yanısıra kamu- "toplamak, biriktirmek, yığmak" fiilinin varlığı düşündürücüdür. Eşdeğer bir fiile Türk dillerinde rastlanmaz. Türkiye Türkçesi konuşma dilinde umum karşılığı sıfat iken, Dil Devrimi döneminde amme karşılığı ad olarak benimsendi.

olarak açıklar ve en eskisinden başlayıp örneklendirir. 

Yunus Emre’nin çok kere “kamu” sözcüğünü kullandığı, bundan ayrı olarak da “cümle” sözcüğünden yararlandığı görülmektedir. Yani, eğer isteseydi kamu kelimesi yerine “cümle” kelimesini kullanabilecekken bu yola gitmediği belirlenmektedir. Şu halde aslına uygun davranmak daha yerinde olacaktır. 

Kısacası, Yunus doğru isen herkese doğru dersin/hepsi doğrudur dogruysan demektedir. Eğer eğriyisen doğruluk bulunmaz diye ekler. Biz de bu düstura uyalım.

Sonuç:

Yunus Emre’yi doğru anlamak, doğru aktarmakla mümkündür. Elbette, birinci elden tek bir kaynağın bulunmaması, yüzyıllar boyunca dilin gelişmesi ve değişmesi, Bizim Yunus’un çok sayıda takipçisinin olması gibi sebepler bunu zorlaştırmaktadır. Ancak şiirlerinin tasnifi, kendisine ait şiirlerin tespiti bakımından yol alındığı da yadsınamaz. Hiç olmazsa, yukarıda ifade ettiğimiz temel hususlarda gösterilecek özenin bahse konu doğru anlama ve aktarma konusunda mütevazı de olsa bir adım olacağını düşünmekteyiz.

.

Rıdvan Aras, dikGAZETE.com

KAYNAKÇA:

Yazılı Kaynaklar:

BEHRAMOĞLU Ataol, Sivil Darbe, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014.

BEHRAMOĞLU Ataol, Yarım Yüzyıldan Şiirler, Tekin Yayınevi, İstanbul 2018.

GÖKER İnan, Osmanlı Tarihlerinde ve Biyografi Kaynaklarında Yunus Emre’ye Dair Kayıtlar, darulfunun ilahiyat, 32, “Yunus Emre” Özel Sayısı, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2021, ss. 1-41.

GÖLPINARLI Abdulbaki, Yunus Emre Risâlat’al Nushiyye ve Divan, İstanbul, 1965.

GÖLPINARLI Abdülbaki, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1981.

GÖLPINARLI Abdülbaki, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, Der Yayınları, 1991.

HALMAN Talat Sait, A’dan Z’ye Yunus Emre, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 2022.

KARAPANLI Gürcan, Risâletü’n-nushiyye, Mantıku’t-tayr ve Garib-nâme Mesnevilerinin Tasavvuf Açısından İncelenmesi,  Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2009.

OFLAZOĞLU Turan, Menkıbelerde Yunus, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Ankara, 1995, ss. 545-550.

ÖZÇELİK Mustafa, Bizim Yunus, Odunpazarı Belediyesi Yayınları: 14, Kültür Dizisi: 10, Eskişehir, Nisan 2007.

ÖZÇELİK Mustafa, Yunus Emre'nin Molla Kasım'(lar)la imtihanı, Lacivert Dergi, S: 78, 22.04.2021. https://www.lacivertdergi.com/dosya/2021/04/22/yunus-emrenin-molla-kasimlarla-imtihani

TATCI Mustafa, Âşık Yunus, H Yayınları, İstanbul, 2008.

TATCI Mustafa, Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler, H yayınları, 2020.

TİMURTAŞ K Faruk K., Yunus Emre Dîvanı, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1972.

YAZGAN Bestami, Gülü İncitme Gönül, Nar Çocuk Yayınları, 2019.

İnternet Kaynakları:

https://www youtubecom/watch?v=S_iHSxcufjI Behramoğlu’nun konuya ilişkin konuşması.

https://www youtube com/watch?v=DUv8OdUM88M Uğur Işılak

https://www.gzt.com/infografik/tvnet/kilicdaroglunun-yunus-emrenin-diye-soyledigi-soz-dizi-repligi-cikti-20812 Bölünürsek Yok Oluruz hakkında

https://www.malumatfurus.org/kendimi-bir-nokta-olarak-gordugumde-bir-bakmisim-ki-anlamli-bir-cumlenin-sonundayim/ Kendimi nokta olarak gördüğümde hakkında

https://www.malumatfurus.org/yunus-emrenin-semaverli-vecizesini-sorgulamadan-gercek-kabul-edenler/ Semaver vecizesi hakkında


[1] Hayrettin İvgin, Yunus Emre’nin Şair Dostları, Uluslar arası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 69, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi: 2, Ankara, 1995, s. 556.

[2] Mustafa Özçelik, Bizim Yunus, Odunpazarı Belediyesi Yayınları: 14, Kültür Dizisi: 10, Eskişehir, Nisan 2007, s. 73.

[3] Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Risâlat’al Nushiyye ve Divan, İstanbul, 1965, s. XXXIV.

[4] Turan Oflazoğlu, Menkıbelerde Yunus, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, 7-10 Ekim 1991, Ankara, 1995, s. 549; Mustafa Özçelik, age, s. 73, 74.

[5] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1981, s. XXXIX.

[6] Mustafa Özçelik, age, s. 65-67.

[7] Mustafa Özçelik, Yunus Emre'nin Molla Kasım'(lar)la imtihanı, Lacivert Dergi, S: 78, 22.04.2021. https://www.lacivertdergi.com/dosya/2021/04/22/yunus-emrenin-molla-kasimlarla-imtihani

[8] İnan Göker, Osmanlı Tarihlerinde ve Biyografi Kaynaklarında Yunus Emre’ye Dair Kayıtlar, darulfunun ilahiyat, 32, ‘Yunus Emre’ Özel Sayısı, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2021, s. 1.

[9] Faruk K. Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı (Tercüman Yayınları, İstanbul, 1972), s. 19. Âşık Yunus’a ait şiirler de müstakil bir kitap olarak yayımlanmıştır. Bk. Mustafa Tatcı, Âşık Yunus (H Yayınları, İstanbul, 2008).

[10] Bk. Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı, s. 19.

[11] Mustafa Tatcı, Âşık Yunus. İstanbul: H Yayınları, 2008, s.12.

[12] Mustafa Tatcı, Âşık Yûnus, s. 40.

[13] Mustafa Tatcı, Âşık Yûnus, s. 50.

[14] Talat Sait Halman, A’dan Z’ye Yunus Emre, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 2022, s. 45.

[15] Ataol Behramoğlu, Yarım Yüzyıldan Şiirler, İstanbul: Tekin Yayınevi, 2018, s. 192; Sivil Darbe, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014, s. 184.

[16] Behramoğlu’nun konuya ilişkin konuşması için bkz. https://www youtube com/watch?v=S_iHSxcufjI

[17] https://www youtube com/watch?v=DUv8OdUM88M

[18] Bestami Yazgan, Gülü İncitme Gönül, Nar Çocuk Yayınları, 2019.

[19] Bknz. https://www.gzt.com/infografik/tvnet/kilicdaroglunun-yunus-emrenin-diye-soyledigi-soz-dizi-repligi-cikti-20812

[20] https://www.malumatfurus.org/kendimi-bir-nokta-olarak-gordugumde-bir-bakmisim-ki-anlamli-bir-cumlenin-sonundayim/

[21] https://www.malumatfurus.org/yunus-emrenin-semaverli-vecizesini-sorgulamadan-gercek-kabul-edenler/

[22] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divan ve Risaletü’n-Nushiyye, Der Yayınları, 1991, s. 43.

[23] Mustafa Tatcı, Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler, H yayınları, 2020, s. 245. (Gürcan Karapanlı, Risâletü’n-nushiyye, Mantıku’t-tayr ve Garib-nâme Mesnevilerinin Tasavvuf Açısından İncelenmesi,  Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2009, s. 72.)