Mutluluk mu huzur mu?

Mutluluk mu huzur mu?

TDK’nin Türkçemizi kısırlaştırma politikasında, kelimelerin veya terimlerin anlamsızlaştırıldığına şahit oluyoruz…

İyi de bunun mutluluk ve huzurla ne ilgisi var” diyeceksiniz!..

İsterseniz konuya açıklık getirelim... 

Aralarında nüans farkı olan kelimelerin zenginliğini yok ederseniz, Türkçemizde anlam karışıklığına, anlam daralmasına yol açarsınız... 

Tabii ki Türkçenin zayıflamasına da sebep olursunuz... Zaten günümüzdeki en önemli hayatî konu, Türkçemizin daraltılarak zayıflatılmasıdır...

Osmanlı Türkçesinden yazı ve konuşma dili olarak yaklaşık 50 bin kelimeyi atarsanız sonuç bize sürpriz olmayacaktır...

TDK’nin tasfiyeciliği yüzünden konuşma dilimiz 300 kelimeye kadar indi ve insanlar kendilerini ifade edemez duruma düştüler... Sadece çocuklarımız değil, büyüklerimiz de bu kelime katliamından nasibini aldılar...

Televizyonda gördüğümüz aydınlarımızın bile izah ve ifade darlığı yüzünden yeterince anlatamama veya yanlış ifadeler kullanmaları hiç de gözden kaçmıyor...

NÜANSLARIN  KAYBEDİLMESİ, ANLATIMDA İFADE EKSİKLİĞİ OLUŞTURUR

Prof. Dr. Namık Açıkgöz (yazar ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı): “Felsefe gibi sofistike bir konuda üretim yapabilmek için, dilinizin hayatın her alanındaki kavramlara karşılık gelen kelimelerinin olması lazım. 

Felsefe, hayatın her alanı ile ilgili olan bir düşünce sistemi ise, dilin ve o dilin kelimelerinin de hayatın her alanına nüfuz etmesi lazım. Bundan mahrum dil ile felsefe üretemezsiniz.”

Nüansların yok edilip kelimelerin tekilleştirildiği, dilden ve dolayısıyla düşünme sisteminden kovulmuş kelimelerle fakirleştirildiği “medeniyet dili”   özelliğinin yok edildiği bir dille felsefe değil, edebiyat da yapılamaz.

Prof. Namık Açıkgöz hocamız, lisanımızda çok önemli bir noktayı dile getirmektedir. Nüans farklılıkları, kelime tasfiyeciliği sonucunda ortaya çıkmış, dilimizdeki ifade eksikliklerinin baş amilidir…

Mesela, TDK’ninonur” kelimesine bakalım… Fransızcahonneur” kelimesinden alınmış ve “onur” diye bir kelime yapılmış…

İzzetli, haysiyetli, namuslu, vakarlı, şerefli, faziletli, erdemli, hatırlı, itibarlı, muazzez, muhterem, saygıdeğer…” gibi aralarında nüans farkları olan bu kelimeleri çöpe atarak, yalnızca  “Onur“ kelimesini ortaya çıkarmak sizce doğru olabilir mi?

Onur” bu kelimelerin hangisini karşılıyor?

Stres” kelimesine bakalım:

Streste maksadımız nedir?

“Dert, gam, hüzün, hüsran,  kahır, yeis, tasa, elem, üzüntü, sıkıntı, endişe, kasvet, hicrân, ızdırap, nedamet, keder, mihnet, gussa, melâl, enduh, füduret, inkisar, kâbus, hafakan, teessüf, teessür, vehim, buhran, matem, gaile…”

Yukarıda zikrettiğimiz otuz kelimeyi bir “stres” kelimesine bağlayarak, diğerlerini atmamız ne derece doğru olabilir?.. 

Bu otuz kelimenin dilimizden atılması, dilimizi tabii ki fakirleştirmiştir… 

Daha da önemlisi, bu ‘nüans farkları’ dediğimiz kelimeleri, lisanımızdan silmekle anlatım eksiklikleri yaşıyoruz…

Meselâ "öneri" diyoruz!

Peki, bu “öneri” kelimesi "teklif" midir, "tavsiye“ midir?.. 

Kelimeler arasındaki nüans farklılıklarımızı kaldırarak, dilimizi tek kelimeyle ifadeye neden mahkûm ediyoruz ki?

Yeri gelir “teklif” yeri gelir cümleye uygun olan “tavsiye” kelimesini kullanırsınız…

"Merhum, mağfur, mevtâ, müteveffâ, maktul ve maslub" gibi birçok kelimenin yerine sadece bir "ölü" veya TDK’nin eskiden uydurduğu “ölük” kelimesini ikame etmemiz muhakkak ki dilimizi zayıflatıyor... 

Bu kelimelerin hepsini lisanımızda yerine göre kullanmamız gerekir (uydurmalar hariç). TDK tarafından bu kelimeler çöpe atıldığı için şu anda birbirimizi anlamakta zorluk çekiyoruz… 

Gençlerimizin çoğu, bir konuyu anlatırken -kelime bulamadığından- anlatım eksikliği ya da yanlış anlaşılacak tarzda ifadeler kullanmaktadır. 

Türkiyemizde insanlarımız muhataplarını tam anlayamadığı için yanlış anlamalar oluşuyor. Bu yanlış anlamalar bazen de gerilim ve kavgalara kadar gidebiliyor.

Osmanlı Türkçesindeki kelimelerimizi yazı ve konuşma dilinden uzaklaştırdığımız için dilimiz hızlı bir şekilde fakirleştirilmiştir… 

Ortak kelimelerimizin çöpe atılması ve dildeki nüans farklılıklarının kaldırılmasıyla Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkeleriyle olan ortak dil ve kültürümüz de yara almıştır… 

Yanlış dil politikası, dünyayla olan iletişim ve entegrasyonumuza da zarar vermiştir...

Film izleme ve seyretme bile farklı kavramların karşılığıdır... 

Film seyretme” yerine, “film izleme” demek, ifade etmek istediğimiz kavramı tam olarak karşılamaz... 

Gerçi ulusal televizyonlarda dahi “VTR’mizi seyredelim!..” diyenler çok yaygın…

VTR” denilen terime bir bakalım: Video Tape Recorder... Yani Türkçesi: “Görüntü Kayıt Cihazı…”

Çok komik!.. Cihaz, ekranda nasıl seyrediliyorsa(!).

TDK, şimdilerde ise “cevap” kelimesini kaldırma peşinde…

Yanıt” diye bir kelime bulmuşlar, sabah-akşam televizyonlarda söyleniyor…

Beş-on sene sonra cevap diye bir kelimemiz de diğerleri gibi buharlaştırılacak…

Cevap” kelimesi,  sadece Türk Cumhuriyetleri ve Arap ülkelerinde devam edecek. Kısacası bu kardeş ülkelerle de giderek ortaklığımız azalıyor…

Bu yanlış dil politikası, kime yarayacaksa(!?)

Huzuru, Mutluluğun istikrara kavuşmuş bir hali olarak görebilir miyiz?

Mutluluk, huzur, sakinleşme, sükûnet, mesut, memnuniyet, sevinç, neşe, saadet ve bahtiyar da ayrı nüansları olan mevhumların karşılıklarıdır...

Mutluluk: Bir isteğin veya özlemin yerine geldiğinde hissedilen o anın sevinci olarak ifade edilebilir...

Huzur ise kökü derinlere ulaşan ruhsal rahatlamanın zamana yayılan ifadesidir... 

Ben şahsen kitabımı imzalarken okuyucuma “ömür boyu mutluluk ve huzur” diliyorum... 

Bunu söylemekle, mutluluk ve huzurun anlam farkı olduğunu vurgulamış oluyorum... Aynı zamanda mutluluğunun zaman sınırını kaldırıp, okuyucularımın sonsuza kadar sürecek endişe ve egodan uzak, sakin bir hayat bünyesinde huzura kavuşabilmesini diliyorum...

* İster kral ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olan insandır. -J. Wolfang Geothe-

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

TDK’nin Türkçemizi kısırlaştırma politikasında, kelimelerin veya terimlerin anlamsızlaştırıldığına şahit oluyoruz…

İyi de bunun mutluluk ve huzurla ne ilgisi var” diyeceksiniz!..

İsterseniz konuya açıklık getirelim... 

Aralarında nüans farkı olan kelimelerin zenginliğini yok ederseniz, Türkçemizde anlam karışıklığına, anlam daralmasına yol açarsınız... 

Tabii ki Türkçenin zayıflamasına da sebep olursunuz... Zaten günümüzdeki en önemli hayatî konu, Türkçemizin daraltılarak zayıflatılmasıdır...

Osmanlı Türkçesinden yazı ve konuşma dili olarak yaklaşık 50 bin kelimeyi atarsanız sonuç bize sürpriz olmayacaktır...

TDK’nin tasfiyeciliği yüzünden konuşma dilimiz 300 kelimeye kadar indi ve insanlar kendilerini ifade edemez duruma düştüler... Sadece çocuklarımız değil, büyüklerimiz de bu kelime katliamından nasibini aldılar...

Televizyonda gördüğümüz aydınlarımızın bile izah ve ifade darlığı yüzünden yeterince anlatamama veya yanlış ifadeler kullanmaları hiç de gözden kaçmıyor...

NÜANSLARIN  KAYBEDİLMESİ, ANLATIMDA İFADE EKSİKLİĞİ OLUŞTURUR

Prof. Dr. Namık Açıkgöz (yazar ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı): “Felsefe gibi sofistike bir konuda üretim yapabilmek için, dilinizin hayatın her alanındaki kavramlara karşılık gelen kelimelerinin olması lazım. 

Felsefe, hayatın her alanı ile ilgili olan bir düşünce sistemi ise, dilin ve o dilin kelimelerinin de hayatın her alanına nüfuz etmesi lazım. Bundan mahrum dil ile felsefe üretemezsiniz.”

Nüansların yok edilip kelimelerin tekilleştirildiği, dilden ve dolayısıyla düşünme sisteminden kovulmuş kelimelerle fakirleştirildiği “medeniyet dili”   özelliğinin yok edildiği bir dille felsefe değil, edebiyat da yapılamaz.

Prof. Namık Açıkgöz hocamız, lisanımızda çok önemli bir noktayı dile getirmektedir. Nüans farklılıkları, kelime tasfiyeciliği sonucunda ortaya çıkmış, dilimizdeki ifade eksikliklerinin baş amilidir…

Mesela, TDK’ninonur” kelimesine bakalım… Fransızcahonneur” kelimesinden alınmış ve “onur” diye bir kelime yapılmış…

İzzetli, haysiyetli, namuslu, vakarlı, şerefli, faziletli, erdemli, hatırlı, itibarlı, muazzez, muhterem, saygıdeğer…” gibi aralarında nüans farkları olan bu kelimeleri çöpe atarak, yalnızca  “Onur“ kelimesini ortaya çıkarmak sizce doğru olabilir mi?

Onur” bu kelimelerin hangisini karşılıyor?

Stres” kelimesine bakalım:

Streste maksadımız nedir?

“Dert, gam, hüzün, hüsran,  kahır, yeis, tasa, elem, üzüntü, sıkıntı, endişe, kasvet, hicrân, ızdırap, nedamet, keder, mihnet, gussa, melâl, enduh, füduret, inkisar, kâbus, hafakan, teessüf, teessür, vehim, buhran, matem, gaile…”

Yukarıda zikrettiğimiz otuz kelimeyi bir “stres” kelimesine bağlayarak, diğerlerini atmamız ne derece doğru olabilir?.. 

Bu otuz kelimenin dilimizden atılması, dilimizi tabii ki fakirleştirmiştir… 

Daha da önemlisi, bu ‘nüans farkları’ dediğimiz kelimeleri, lisanımızdan silmekle anlatım eksiklikleri yaşıyoruz…

Meselâ "öneri" diyoruz!

Peki, bu “öneri” kelimesi "teklif" midir, "tavsiye“ midir?.. 

Kelimeler arasındaki nüans farklılıklarımızı kaldırarak, dilimizi tek kelimeyle ifadeye neden mahkûm ediyoruz ki?

Yeri gelir “teklif” yeri gelir cümleye uygun olan “tavsiye” kelimesini kullanırsınız…

"Merhum, mağfur, mevtâ, müteveffâ, maktul ve maslub" gibi birçok kelimenin yerine sadece bir "ölü" veya TDK’nin eskiden uydurduğu “ölük” kelimesini ikame etmemiz muhakkak ki dilimizi zayıflatıyor... 

Bu kelimelerin hepsini lisanımızda yerine göre kullanmamız gerekir (uydurmalar hariç). TDK tarafından bu kelimeler çöpe atıldığı için şu anda birbirimizi anlamakta zorluk çekiyoruz… 

Gençlerimizin çoğu, bir konuyu anlatırken -kelime bulamadığından- anlatım eksikliği ya da yanlış anlaşılacak tarzda ifadeler kullanmaktadır. 

Türkiyemizde insanlarımız muhataplarını tam anlayamadığı için yanlış anlamalar oluşuyor. Bu yanlış anlamalar bazen de gerilim ve kavgalara kadar gidebiliyor.

Osmanlı Türkçesindeki kelimelerimizi yazı ve konuşma dilinden uzaklaştırdığımız için dilimiz hızlı bir şekilde fakirleştirilmiştir… 

Ortak kelimelerimizin çöpe atılması ve dildeki nüans farklılıklarının kaldırılmasıyla Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkeleriyle olan ortak dil ve kültürümüz de yara almıştır… 

Yanlış dil politikası, dünyayla olan iletişim ve entegrasyonumuza da zarar vermiştir...

Film izleme ve seyretme bile farklı kavramların karşılığıdır... 

Film seyretme” yerine, “film izleme” demek, ifade etmek istediğimiz kavramı tam olarak karşılamaz... 

Gerçi ulusal televizyonlarda dahi “VTR’mizi seyredelim!..” diyenler çok yaygın…

VTR” denilen terime bir bakalım: Video Tape Recorder... Yani Türkçesi: “Görüntü Kayıt Cihazı…”

Çok komik!.. Cihaz, ekranda nasıl seyrediliyorsa(!).

TDK, şimdilerde ise “cevap” kelimesini kaldırma peşinde…

Yanıt” diye bir kelime bulmuşlar, sabah-akşam televizyonlarda söyleniyor…

Beş-on sene sonra cevap diye bir kelimemiz de diğerleri gibi buharlaştırılacak…

Cevap” kelimesi,  sadece Türk Cumhuriyetleri ve Arap ülkelerinde devam edecek. Kısacası bu kardeş ülkelerle de giderek ortaklığımız azalıyor…

Bu yanlış dil politikası, kime yarayacaksa(!?)

Huzuru, Mutluluğun istikrara kavuşmuş bir hali olarak görebilir miyiz?

Mutluluk, huzur, sakinleşme, sükûnet, mesut, memnuniyet, sevinç, neşe, saadet ve bahtiyar da ayrı nüansları olan mevhumların karşılıklarıdır...

Mutluluk: Bir isteğin veya özlemin yerine geldiğinde hissedilen o anın sevinci olarak ifade edilebilir...

Huzur ise kökü derinlere ulaşan ruhsal rahatlamanın zamana yayılan ifadesidir... 

Ben şahsen kitabımı imzalarken okuyucuma “ömür boyu mutluluk ve huzur” diliyorum... 

Bunu söylemekle, mutluluk ve huzurun anlam farkı olduğunu vurgulamış oluyorum... Aynı zamanda mutluluğunun zaman sınırını kaldırıp, okuyucularımın sonsuza kadar sürecek endişe ve egodan uzak, sakin bir hayat bünyesinde huzura kavuşabilmesini diliyorum...

* İster kral ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olan insandır. -J. Wolfang Geothe-

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com